@girayinafyonsurubu
|
8 Yıl sonra... Sabah kalktığımda penceremin önünde gördüğüm kırmızı balonlarla direk pencereme koşmuştum. Camı açıp balonları içeriye aldım. İyi de 30 katlı gökdelene bunlar nasıl gelmişti? Kalpli kırmızı balonların ipleri birleştirilip bi tane not kağıdı yapıştırılmıştı. Not kaldığında yazan yazıyı okudum. Günaydın Deniz Kızı... 9. Yılımıza hazır mısın güzelim? Ben fazlasıyla hazırım. Seni saat 5'te alırım. Seni seviyorum güzelim... İşte bu çocuk benim sevgilimdi. Evet sevgilimdi. Emre... 8 yılı devirmiştik ve bu sene 9. senemizdi. İkimizde üniversitede mimarlık okumuştuk ve Londra'ya taşınmıştık. Ve evet... Hala evlenmemiştik. Bu konuyu bi kere konuşmuştuk. İkimizinde evlilik, çoluk çocuk planı yoktu. Aynı evde yaşıyor aynı yatağa giriyorduk, evli çiftlerden pek bir farkımız yoktu. Eğer çok istersek de bu nikah kıymak zor değildi. Bütün ekip Londradaydık. Sadece ufak değişiklikler olmuştu. Aramıza bir kişi daha katılmıştı. Bu ufaklık daha 2 yaşındaydı. Efe ve Mirayı küçük kızı Ada. Ada tam babasının kızıydı. Efe ise tatlı ve şebek bı baba olmuştu. Efe, Adayı güldürmek için elinden gelen herşeyi yapıyordu ancak Ada daha küçük olduğu için çok bişey anlamıyordu. Diğer bişeyse Ege ve Ela ayrılmıştı. Bundan 8 yıl önce olan darlama olayı yüzünden ayrılmışlardı. Bi ara barışmayı denemişlerdi ancak gene olmamıştı. Sonrasında ise hayatlarına kimseyi almamışlardı. Aklımdaki düşünceleri kenara itip balonlarıma baktım. Dudağımda olan gülüşü silmeden balonları serbest bıraktım ve banyoya doğru ilerledim. Güzel bi duşun ve cilt bakımının ardından saate baktım. 12.00 de kalkmıştım ve saat şuan 3.23 tü. Bornozumla birlikte makyaj masama oturdum ve makyajımı yaptım. Biraz allık, bordo ruj ve dağınık bı eyeliner. Saçlarımı da hafif dalgalandırdım ve yatağın üstündeki kan kırmızısı elbisemi aldım. Dizimin bir karış üstünde biten elbisenin derin bi yırtmacı vardı. Göğüs kısmında ise hafif bi dekolte vardı. Bu dekoltenin hafif olmasını sağlayan şey ise siyah dantellerdi. Elbisemin ince askılarını düzelttim ve dolabımdan tabanı kırmızı olan louboutinlerimi alıp giydim. Aynanın karşısına geçip kendime baktım. Güzel olmuştum be. ... Arabanın kaputuna yaslanmış kollarını göğsünde bağlamış, siyah gömlekli, dağınık saçlı bi adet Emre vardı karşımda. Onu görmemle daha hızlı ilerledim beni fark edince doğruldu kollarını iki yana açtı. Kocaman gülümseyip daha da hızlandım. Girdim kollarının arasına. "Hoşgeldin güzelim" dedi. "Hoşbuldum yakışıklı" dedim. "Nerede "m" eki?" diye sordu. Bu çocuksu tavrına gülüp "Hoşbuldum yakışıklım!" diye şakıdım. Ben 26, Emre ise 27 yaşındaydı. Hayat ikimizi de büyütmüştü ama ruhlarımız aynı kalmıştı. 12. Sınıf olan Derin ve Emre hala bir yerde duruyor ve bize bakıyordu. Ve tabi bıraktığı hasarlar da vardı... "Nereye gidiyoruz sevgilim?" diye sordum. Viteste olan elini çekip elimi tuttu. "Senin çok sevdiğin bir yer" diyip elimi dudaklarına götürdü ve bu öpücük bıraktı. Aklıma ilk gelen yer London Eye olmuştu çünkü Londra'ya taşındığımızdan beri 1-2 haftada bi gitmek istiyordum. En tepede şehri izlemek çok güzel hissettiriyordu. Hatta bi kere Emre'yle birlikte kahvaltı yapmıştık kabının içinde. "London Eye mı?" diye sordum heyecanla. 2 haftadır şirkette işler çok yoğun olduğu için gidememiştim. Kafa salladı. Elleri hala elimi tutuyordu. Virajı dönerken o hepimizin düştüğü el hareketini yaptı. Damarlı elleri çok güzeldi. Eli damarlı olanın... Kendi kendime buna kıkırdağımda Emre bana döndü "Ne oldu?" derecesine bakıyordu. "Ellerin çok güzel" dedim hala gülerken. Ufak bi kahkaha attı. "Senin güzelliğin o yavrum" dedi. Geri önüme döndüğümde radyoyu açtım. Radyoda Careless Whisper çalıyordu. İkimizde aynı anda kahkaha atmıştık çünkü biz üniversite 2. Sınıfken ben odamda elimde viledayla bağıra çağıra söylerken bi yandan da temizlik yapıyordum. Tabi odamın camından beni izleyen Emreden haberim yoktu. Camımı tıklattığında korkuyla yerimden sıçramış ve yeni sildiğim için kaygan olan zeminde götümün üstüne düşmüştüm. Yaklaşık 10 dakika sonra kalkıp Emre'yi camdan içeriye almıştım. O biraz daha gülerken bende ona eşlik etmiştim. Sonrasında beraber söyledik demek isterdim ancak o ağır abiliğinden bişey kaybet istememiş ve söylememişti. Bense bütün akşam -annemgil uyarana kadar- bağıra çağıra söylemiştim. Gene şarkıyı bağırarak söylemeye başladım. Emre gözlerindeki ışıltıyla bana bakarken bense kendimi çoktan kaptırmıştım. Şarkı bittiğinde bizde gelmiştik zaten. Arabadan inip hızlı hızlı yürümeye başlamıştım- ya da başlayacaktımki belime bı çift el dolanıp beni durdurdu. Emre'ye döndüğüm gibi dudağıma bı öpücük bırakıp çekildi. Önce şaşırsamda hemen gülümsedim ve bende öptüm. Daha sonra Emre elimi tuttu ve birlikte London Eye'a doğru yürümeye başladık. Kabine bindiğimizde hemen hareket etmesi için sabırsızlanıyordum. Biz beklerken fotoğraf çektirmeyi sevmeyen sevgilim aksine anı kalması için saçma sapan fotoğraflar ve videolar çekmeyi seven ben hemen telefonumu çıkarıp saçma sapan bi poz verip gelişi güzel çektim. Fotoğrafa baktığımda gayet güzel çıktığımızı gördüm. Çok şükür ki hareket ettiğimizde sevinçle dışarıya bakmaya başladım. Londra çok güzeldi. Küçüklükten beri Ela ile ikimizin hayaliydi ve bu hayale 5 kişi daha katılmıştı. ÜSTELİK BİRİ 2 YAŞINDA ÇOK TATLI Bİ BEBEKTİ. ... Saat gece 23.36 dı ve ben keşfetmi salmayan dubai çikolatasını istiyordum. London Eye'dan sonra güzel bi yemek yemiş ve eve dönmüştük. Emre'nin kollarının altındaydım ve en ironik kısmı ise Emre'nin bütün yüzünde ruj izlerinin olmasıydı. Evet bu da benim 8. Yıl hediyemdi🎀 Birlikte yaklaşık 15 dakikadır Instagrama bakıyorduk ancak her kaydırdığımda karşıma Dubai çikolatası çıkıyordu. "Emre ben Dubai çikolatası istiyorum" dedim. Doğrulup bana baktı ciddi miyim diye. "Çok ciddiyim" diyince derin bi nefes verdi ve ayağa kalktı. Altına gri bi eşofman geçirip üstüne siyah bi tişört geçirdi. Ardından bana "Hadi kalk" dedi. "Ciddi misin?" diye sordum. "Evet güzelim ciddiyim hadi gidip alalım şunu" dedi ve gülümsedi. ALLAH'IM BEN BU ÇOCUĞU HAK EDECEK NE YAPTIM. Ayağa kalkıp hemen bi eşofman ve tişört geçiridim üzerime. 30 katlı gökdelenin 27. Katında oturuyorduk bu yüzden asansörün gelmesi biraz uzun sürdü. Asansör gelince hemen binip aşağıya indik. Binadan çıkıp yürümeye başladık. Bir iki sokak aşağıdaki caddede bi pastane vardı. Sokaklar kalabalıktı. Kimse kimse takılmadan eğleniyordu. Eğlenceli ve güzeldi. Pastaneye girip çikolatayı aldık. Emre elime verdiği gibi kocaman gülümsemiş Emre'nin boynuna atlamışım. Aynen ya kızları mutlu etmek çok zor falan... Emre de sıkıca bana sarıldığında bı süre öyle kaldık. Ayrıldığımızda bana tebessüm ederek bakıyordu. Bi tane evin penceresine telefonumu dayadım ve kamerayı açıp kayıt almaya başladım anı kalsın diye. Dubai çikolatasını daha doğrusu Dubai tuğlasını elime aldım ve ortadan ikiye kırdım ya da kırmaya çalıştım çünkü hiç bi işim taş girmiyordu. Kırdığım gibi çikolata ortadan ayrılmak yerine kırdığım yerin alt kısmı kalmıştı. Üstten akan kadayıflı dolgu ise her yeri batırmıştı. Emre gülerken ben hemen üst parçasını daha çok akmasın diye (şüpheli) ağzıma tıktım. Ancak bir diğer şeyse gelip geçen bazı kişilerin Emre'ye bakmasıydı. Bu halimle kameraya baktığımda sincaplara benzemiştim. Gülmek istiyor ama ağzımdaki çikolata yüzünden gülemiyordum bu yüzden gözlerim yaşarıyordu. Emre ise artık katıla katıla gülüyordu bu halime. Elimde hala çikolatanın alt kısmı varken onu da Emre'nin ağına tıktım. Neye uğradığını şaşıran Emre yüzünü buruşturdu. Etçil olan sevgilime Antep fıstıklı, kadayıflı çikolata şoku. Fazla tatlı gelmiş olacak ki yüzünü buruşturdu ama yemeye devam etti. Ben ağzımdaki parçanın son şeylerini çiğnerken Emre ise sağa sola bakıyordu kusabileceği bir yer var mı diye. Ben onun bu haline gülerken telefonuma gelen mesajla telefonu elime aldım. Hala kayıt halinde olduğundan beni çok çok yakın çeken kamera da pekte güzel durduğum söylenemezdi. Annemin attığı mesajları kısa yanıtlar vererek cevaplandıktan sonra Emre'ye dönüm. Daha önce de dediğim gibi gelen geçen bazı kişiler Emre'ye bakıyordu ve bu sanırım yüzündeki ruj izlerinden kaynaklanıyordu. Allah'ım biz bunu nasıl unuttuk. Hadi onu da geçtim ben nasıl fark etmedim? "Emre" dedim. Bana döndüğünde "yüzündeki ruj izleriyle çok güzelsin" diyip kahkaha attım. Kaşlarını çattı ve elimdeki telefonu alıp hala va hala kayıtta olan telefonun ekranına bakıp yüzündeki ruj izlerini inceledi. Beni elimden tutup hızlı hızlı ilerlemeye başladı. ... Eve geldiğimizde kapıyı kapatıp beni kapıyla kendinin arasına aldı. "Şu ruj izlerinden biraz daha mı yapsan?" diye sordu dudaklarıyla dudaklarım arasında milimler varken. "Seve seve..." dememle birlikte yaklaştım ve dudağının kenarına bu öpücük bıraktım ancak kapının çalmasıyla Emre ufak bi küfür savurdu. Geriye çekilip kapıyı açtığımda Ege ve Elayı görmemle birlikte şaşırdım. İkisi de aynı anda elini havaya kaldırdı ve aynı anda "Biz evlendik" dediler. Abartmıyorum sadece iki gün görüşmemiştik. Şaşkınlıktan ağzım beş karış açıldığı sırada Ela ve Ege hiç yabancılık çekmeden içeriye girmişlerdi. Emre ve ben aynı anda birbirimize döndüğümüzde kulağımıza bi gülüş sesi geldi. Bu gülüş Adanın gülüşüydü. Koridardan gelen Efe, Miray ve Ada üçlüsüne baktım. Hepsinin yüzünde güller açıyordu. Ben şaşkınlıktan zorlanarak olsa da "hoşgeldiniz" dedim. "Hoşbulduk" dedikten sonra ise içeriye geçtiler biz ikimiz hala kapıdayken. Ardından Mirayın sesi duyuldu. "Hamileyim" dedi Miray. ABARTMIYORUM ONUNLA DA EN SON DÜN TELEFONDA KONUŞMUŞTUK! Benim ağzım beş karış açılırken Emre'ye döndüm. Emre anında "Bunları göndermemiz lazım" dedi. Anlaşılan gece uzun sürecekti. ... Kestikk... Veee final... Bu hikayemizin de sonu böyle oldu... Seni Gidi Pis Zorbaya bir Pazar günü başlamıştım ve bir Pazar günü bitirdim... Bende yeri çok ayrı olan bişeydi çünkü içinde kendimi hayal etmiştim. Biraz günümüz olaylarına dayalı olduğunu düşündüğüm bi kitap oldu... Bu zamana kadar yaptığınız yorumlar, bastığınız yıldızlar ve yaptığınız destekler kısacası herşey için teşekür ederim... Sizi çok seviyorum... Kendinize iyi bakın ve dikkat edin... Başka kurgularda görüşmek dileğiyle... Bay... |
0% |