Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@girlthedragon

Gripin'den Aşk Nerden Nereye dinleyerek okuyabilirsiniz.

 

Gözlerimi araladığımda beyaz ışıktan rahatsız olup geri kapattım. Yurtta olmadığım belliydi, ışıkları açmamıştım çünkü. Biri gelse beni kaldırırdı değil mi? Sahi, ne olmuştu ki acaba? Hala nefes aldığıma göre intihar edememiştim, anılarım net olmayan bir şekilde zihnimde dolaşıyordu. Bir kız gördüğümü hatırlıyordum, urgana erişmemi engellemişti.

 

Olanları hatırlamamla gözlerimi açtım “Hayır!”, nerede olduğumu anlayamıyordum. Başıma şiddetli bir ağrı saplanması ile inledim. Yavaş yavaş görüşüm netleşti, bir hastane odasındaydım.

 

Nasıl gelmiştim buraya? Peki o kızı kurtarabilmişler miydi? Biri daha benim yüzümden ölmemişti, değil mi? Başım dönüyordu, ayağa kalkarken bir yandan kendi kendime mırıldanıyordum. “Hayır, ölemez. Ölmemiş olsun. Hayır, hayır. Hiç bir şey olmadı. Hayır, lütfen yaşasın!” Yalpalayarak ilerliyordum, bir anda göğüs kafesimin altında şiddetli bir sızlama hissettim.

 

Üzerimdeki tişörtü kaldırdığımda kana bulanmış bir bandaj ile karşılaştım. Ne olmuştu, tamamını hatırlayamıyor muydum? Bir adım daha atmaya çalıştığımda ağrı daha da şiddetlendi, ellerimi bandajın üzerine attım. O anda kapı çalındı, cevap vermek için dudaklarımı araladım ve bir nefes verdim. Ancak bu bile karnımın kasılmasına sebep olmuştu, zorlukla “Gel.” diye mırıldandım.

 

Kapının açılmasıyla içeri genç sayılabilecek bir hemşire girdi. “Esin Hanım lütfen kalkmayın,” oturmama yardım ederken ekledi “Daha iyi misiniz?” Onaylarcasına başımı salladım, “Bu yara nasıl oldu acaba, bir de odadaki intihar eden kız nerede?”

söyleyeceği şey ile ilgili endişeli olduğunu belli edercesine alt dudağını ısırdı. “KIzın bilek- her neyse, ondan sonra bıçak karnınıza saplanmış.” Sesi titriyordu, bu ihtihar olayları ona fazla gelmiş olmalıydı. Diğer soruma ise cevap veren şey sessizlik olmuştu, beni kurtaran kız söylediği gibi korkak değildi, ölmeyi başarmıştı.

 

Hemşire yutkundu, “Yaranıza bakabilir miyim?” cevap verecek gücü kendimde bulamadım, “Hıhı…” diye mırıldanarak onayladım. Kız pansuman işlemine başlamadan önce hangi hastanede olduğum gibi bilgileri verdi, “Pansumandan sonra çıkışınız yapılacak, bir de karakola uğramanız gerekiyor ifade vereceksiniz. Kapının dışındaki polisler size eşlik edecek.” pansuman yapmayı bitirdikten sonra odadan çıktı. Yaklaşık on dakika sonra birkaç memur ile beraber polis arabasında karakola doğru ilerliyordum.

 

Araba yüksekti, binerken de zorlanmıştım ancak inmek kat kat daha zordu, inemediğimi fark eden bir polisin kolumdan tutarak yardım etmesi ile eski binaya doğru ilerlemeye başladım.

 

İçeri girdiğimde başka bir memur beni sorgulamak üzere yönlendirdi. Az çok biliyordum ki sadece ifademi alıp bırakmazlardı, sorguya çekeceklerdi. Acaba kızın bir ailesi var mıydı?

 

Soğuk odadaki demir sandalyeye oturmamın üzerinden dakikalar geçmişti, saymaya üşenmiştim. Kapı sertçe açıldığında karşımda ellili yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir komiser vardı. “Merhabalar Esin Hanım.” Karşıma oturdu ve elindeki dosyaları masaya bıraktı. “Merhaba.” Uzun uzun konuşacak halim yoktu, hala biraz başım dönüyor ve midem bulanıyordu.

 

O sırada odaya komiserden hem yaşça genç hem de rütbe olarak küçük bir polis memuru girdi. Komiserinin yanına oturdu ancak adamın dikkati hala benim üzerimdeydi. Dudaklarını birbirine bastırdı ve başını aşağı yukarı sallayıp devam etti, “Sizden olanları detaylı bir şekilde anlatmanızı istiyoruz, lütfen özenli davranın çünkü söylediklerinizi ifadeniz olarak imzalayackasınız.” Ben başım ile onayladıktan sonra birkaç prosedürden bahsetti, ifademi vermeye başladım.

 

“Ben intihar edecektim.” Daha ilk cümlem ile polis memurunun kağıtta gidip gelen eli durdu. “Ranzama bir urgan bağlamıştım.” Sertçe yutkundum ve söyleyeceklerime kendimi hazırladım, “Bekliyordum, yapamadım… Sonra o odaya girdi, tahminimce bilinci pek yerinde değildi, gerçi ben de sarhoştum o yüzden kimin odaya girdiğini bilmiyorum.” Polis memuru sözümü kesti ve bana bir soru yöneltti. “Yani kim olduğunu bilmiyor musun ölen kızın?” İfade için düzgün bir cevap vermeliydim, “Hayır, yüzünü net bir şekilde göremiyordum bile.” devam etmem için eli ile işaret etti.

 

“Ben hala o ipin altında bekliyordum, duvarın yanına oturdu. Konuşmadık bu süre içinde, sonra dizlerimin bağı çözüldü yere düştüm. O geldi yanıma, intihar etmekten korktuğumu söyledi. Ben sadece dinledim söylediklerini. Babasının, onun sürdüğü arabada kaza yapması sonucu öldüğünü söyledi, o da intihar edecekmiş. Yakamdan tutmuştu, düşmek üzereydim çünkü. Korkak olduğumdan falan bahsetti, sonra yakamı bıraktı. Kafamı yere çarptım, en son hatırladığım şey cebinden çıkardığı bıçak ile ayak ucumda bileklerini kesmesi.”

 

Onaylarcasına bir mırıltı çıkardı, yanındaki memur imzalamam için ifademin yazılı olduğu kağıdı uzattı. Kontrol etmeden imzaladım, çok da umrumda değildi ne olacağı, sadece kızı durduramadığım için suçlu hissediyordum. “Karnındaki kesiğin nasıl olduğunu biliyor musun?” Düşünceleri kenara bırakıp yanıtladım, “Hastanedeki bir hemşire kızın bileklerini kestikten sonra bıçağı düşürdüğünü söyledi.”

 

Komiser in kalkması ile memur da ayaklandı ve kağıdı benden aldılar. “Bu geceliğine seni misafir edeceğiz.” Boş bakışlarımı sürdürdüğümde bir cevap alamayacağını anlayarak çıktı, kapı açıldığında koridordan gelen bağırış seslerini işittim. Ardından başka biri beni alıp dışarı çıkardı, kargaşaya sebep olanın iki grup erkek olduğunu bu sayede anlamıştım. Ben aralarından geçerken bir sessizlik oldu, üzerimde birden fazla bakış hissetmiştim ama umursamadan ilerlemeye devam ettim.

 

Tam aralarından çıkmak üzere iken bir tanesi ile göz göze geldim. Mavi gözlerinden bakışlarımı ayırmam birkaç saniye sürmüştü, ben devam ederken mavi bakışlarını sırtımda bir hissediyordum. Göz devirdim, aralarından bir kız geçiyor diye mal mal bakıyorlardı işte.

 

Beni karakolun alt katındaki bir nezarete getirmişlerdi, memur kapıyı açtığında sorgulamadım, itiraz etmedim ve içeriye girdim. Arkamdan demir parmaklıklardan olan kapıyı kilitledi ve karanlıkta beni yalnız bıraktı. Ve her karanlık olduğunda başıma gelen şeyin yaşanması gecikmedi;

 

‘Başaramadın.’

 

Zihnimde yine o sesin yankılanması ile dişlerimi sıktım.

 

“Git…”

 

‘Yanıma gelmeyi bile başaramadın.’

 

“Sus, sus. Kes sesini!”

 

Çığlığım duvardan yankılandı ve bana geri döndü.

 

‘Beni de koruyamamıştın zaten, senden güç göstergesi beklemek aptallık!’

 

“Git, duymuyorum seni git!”

 

Ellerimle kulaklarımı kapattım, yere çöktüm sırtımı duvara yaslayıp dizlerimi kendime çektim.

 

“Gelmedin, gelme, git!”

 

‘Ben buradayım, peki sen neredesin? Kimsin sen? Söyle! Benim kardeşim her gün başka birinin ölümüne sebep olmaz!’

 

Sesim daha güçsüz çıkıyordu, duyduğum her suçlama ile biraz daha boğuluyordum.

 

“Gerçek değilsin sen!”

 

‘Sen delirdin o zaman.’

 

Başımı arkaya öne sallayıp kurtulmaya çalıştım ama gitmiyordu.

 

“İntihar ederken niye gelmedin?”

 

Bekledim ama cevap gelmedi, biraz rahatlayarak kulaklarıma batırdığım tırnaklarımı yavaşça çektim, çok sert davranmıştım bu sefer, parmak ucumu derimde gezdirdiğimde tırnaklarımın izlerini tenimde hissettim. Sızlıyordu, ama en azından susmuştu.

 

Kafamı duvara vurdum, yere düştüğümde kanayan kısmına uygulanan baskından dolayı ciddi bir ağrı hissettim. Umursamadan gözlerimi kapattım.

 

🌊

 

Ne kadar zaman geçtiğini kestirmek zordu ancak şiddetlenen baş ağrım bir buçuk saatten fazla uyumadığımın göstergesiydi. Demirlerin birbirine çarpması, bir anahtardan gelen “clik” sesinin ardından ışıkların yanması sonucu etrafımdaki şeyleri seçebilmiştim.

 

Beni buraya getiren kişinin de aralarında olduğu bir grup memur koridorda karşılaştığım çetelerden birini getirmişti. Gözlerimi üzerlerinde gezdirdim, beş kişilerdi. İçinde olduğumun hemen yanındaki, ortak demirlere sahip, nezarete girmelerini işaret etti memurlar. Birkaç homurtu dışında ses çıkarmadan girdiler içeri.

 

Memurlardan biri “Işığı kapatayım mı amirim?” diye sordu yanındaki adama. Adam sert sayılabilecek bir sesle bize yöneldi “Kapatalım mı?” Bir an bile düşünmeden atıldım, “Kapatma!” yanımdaki çocuklardan sarışın olanı bağırışım ile irkildi. Memurlar ışığı öyle bırakıp kapıdan çıktılar. “Ne bağırıyorsun kızım ya!?” Göz devirdim, onları umursamadan önüme dönecektim ki gözlerim yine okyanus mavisi gözler ile kesişti.

 

Bu sefer gözlerimi kaçırma gereği duymadım.Yeşillerinmi onun mavilerine sabitledim. Bir yerden sonra o gözlerini kaçırdığınız onume döndüm ve kafamı kollarımın arasına alıp gözlerimi kapattım.

 

 

Hikayenin devamı gelsin istiyorsanız lütfen beğenin. <33

 

Loading...
0%