@girlthedragon
|
Yapma, Vural!" Annemin alışık olduğum yalvarma sesi geliyordu kulağıma. Ablam ile beraber odamdaydım çünkü babam annemin bana aldığı pembe kalemi görmüştü.
Masum bir çocuk olduğumu sanırdım o zamanlar. Zaten 7 yaşındaki bir kız çocuğu ne kadar günahkar olabilirdi?
Ben bunun kanıtı olarak dünyaya gelmiştim, babam sınıftaki bir kızda gördüğüm için annemden istediğim kalemi görmüştü. Ve şimdi sırf bana o kalemi aldığı için yaşanıyordu bu...
Kapı deliğinden izlemeye çalışıyordum onları. Yarım saat önce babam eve geldiğinde yine madde etkisindeydi. Anlamamıştım ama ablam görmüştü.
Babam salona gelmeden içeri girip uzaklaşmamı ve odaya gelmemi söylemişti. Ben ise içimde hala güçsüz ama umutlu bir güven hissi olduğu için babamla konuşmak istemiştim.
Salonun kapısı açılmıştı, babam dağınık kıyafetleri, kirli sakalları ve kıpkırmızı olmuş gözleri ile girmişti odaya.
Girdiği gibi ayaklarına yapışmıştım, oysa o ayakta bile zor duruyordu. Kolumdan çekip, ellerimle kavradığım bacaklarından beni sertçe uzaklaştırdığında sırtımı sehpanın sivri köşesine çarpmıştım.
Acıyla izlediğimde çarptığım yerde sıcak bir ıslaklık hissetmem ile gözlerim dolmuştu.
Çarpmamın sarsıntısı ile sehpanın üzerindeki kalemlerinden bazıları dökülmüştü. O pembe kalemi de bunlardan biriydi.
Ellerimle kavramıştım kalemimi, şimdi gereksiz gördüğüm bir koruma duygusu içindeydim.
Saçmaydı, ama benim için önemliydi.
Babam başı döndüğünde dolayı sehpanın kenarına rurunduğunda fark etmişti kalemi. Yeni olduğu belliydi çünkü etiketi bile çıkmamıştı daha, kıyamamıştı 7 yaşındaki Esin.
Elimden aldı, sesi kulaklarımda yankılandı. "Kimden çaldın bunu?!" Öyle bir hışımla bağırmıştı ki olduğum yere iyice sinmiştim.
Dudaklarımı ısırdım ve hep yaptığım gibi parmaklarımın kenarını soymaya başladım.
Cevapsız kalmam Vural Peri'yi daha da sinirlendirmişti. Kolumdan tutup doğrulama sebep olduktan sonra sert bir tokadı sol tarafıma geçirdi.
"Konuşsana! Annen gibi korkak mı davranıyorsun? Konuş!"
Dudaklarımı araladığımda annemin uyarısını hatırlayıp geri kapattım. O sırada yüzüme inecek olan tokadı sesleirnizi duyup koşarak gelmiş annem engelledi.
Babamın kolunu tutmuştu, yapmamalıydı.
Annemin ablama seslendiği duydum. "Eylül!" Ablam için yeterliydi, kolumdan tuttu ve beni odama götürüp kapıyı kilitledi.
Belki de o gün beni koruması gerekmeseydi, ablam annemi koruyabilecekti, Emre yaşayabilecekti...
🌊
Kendinize güvenir misiniz? Yaşama tutunmayı becerenkerden misiniz yoksa kaybedenlerden mi? Hele ki benim gibi biriyseniz, muhtemelen kaybetmişsinizdir.
İmkansız geliyor bazen hayat, uyandığımda boğuluyormuş gibi hissedince.
Şu an karşımda duran bir çift mavi de bana içinde boğulduğum denizi hatırlatıyor.
Adının Atlas olduğunu öğrendiğim çocuk bana bakarken gözlerinde farklı bir duygu vardı, açıklanamayacak kadar derin bakıyordu.
"Telefonunu düşürmüşsün." Elinde tuttuğu telefonu uzatması ile gözlerimi o yöne çevirdim.
"Teşekkürler." Telefonumu elinden aldım ve yüzüne bir daha bakmadan yürümeye devam ettim.
Birkaç adım sonra kolumda bir el hissetmem ile durdum.
Sağ bileğimden tutan eli ani bir şekilde sol elimle kavrayıp döndürdüm. Artık kolumdan uzaklaşmış olan sıkıca kavramış olduğum el şiddetli bir şekilde geri çekildiğinde sahibinin maviler olduğunu gördüm.
Refleksle yaptığım bir haraketti ancak canını acıttığımdan olsa gerek Atlas sıkıca bileğini kavradı.
Bu şekilde kolu bile kırılabilirdi, ancak elimde olan bir durum değildi bu. Yıllarca dövüş eğitimi almış ve kendini korumayı öğrenmiştim. Korku en güçlü refleksti, ve ben beni bulmasından sonuna kadar korkuyordum.
"Ne yapıyorsun sen!" Bir adım uzaklaştım, rahatsız olmuştum. Aptal görünüyordum sanırım.
"Dokunma." Elim dokunduğu bileğime gitti. Çekilmekten ve birinin bana ani hareketler yamasından rahatsız oluyordum.
Bakışlarına şüphe yerleşmişti. Tek kaşını kaldırdı, "Tamam, bir şey yapmadım..." Hoş olmayan bir şekilde baktığını fark etseydi keşke. Vebalıymışım gibi bakıyordu tam olarak.
Haklıydı. Tuhaf davranıyordum.
"Şey diyecektim... Seninle aynı kampüste okuyoruz, hatta bazı derslerimiz ortak." Bana neydi ki bundan? Hiç dikkat etmemiştim bile.
Boş bakışlarımı sürdürdüğümde yutkundu ve devam etti.
"Ayrıca Aylin'i de tanıyordum, yani zor bir durum... Neyse bir şeye ihtiyacın olursa yardım isteyebilirsin." Gözlerimi devirdim ve arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım.
Atlas'dan aldığım telefonumu açıp kulaklıklarımı taktım. En sevdiğim şarkılardan biri çalıyordu. (Maneskin-Coraline)
Durağa geldiğimde boş yer olmadığı için sırtımı direğe yasladım. O anda kışın hala geçmediğini hatırlatan rüzgar iliklerime kadar titrememe sebep oldu, üzerimde sadece incecik bir tişört olmsı hiç yardımcı olmamıştı.
Tahmini 10 dakikalık bir bekleyiş sonunda gelen otobüse binmek üzere yaslandığın yerden uzaklaştım.
Otobüsün basamağına çıkarken karnımda bıçak saplanan yerde şiddetli bir sızı ve sıcaklık hissetmem ile duraksadım.
Dudaklarımdan acı bir inilir döküldüğünde şoförün bakışları bana döndü. Zorlukla akbili okutup en arkadaki koltuklardan birine geçtim.
Ne olduğunu tahmin edebiliyordum. Henüz tam anlamı ile kapanmamış yaram kanıyordu ve beyaz tişörtüm de pek yardımcı olmayacaktı.
Gerçekten bu tişörte lanet ediyordum!
Ne yapacağımı bilmeyen bir şekilde etrafıma baktığımda yanımdaki koltukta bir teyzenin oturduğunu gördüm.
Zorlukla konuşuyordum, karın boşluğımda olması ise işimi ekstra zorlaştırıyordu.
"Te-teyze..." Kadının bakışları acıyla kasılmış olan yüzüme döndü.
"Yanında peçete varsa verebilir misin?" Garip bakışlarını umursamayacak kadar kötü durumdaydım ancak teyze endişeli görünüyordu.
Çantasını karıştırırken, "Tabii veririm kızım da, sen iyi misin?" peçeteyi verirken yüzümü inceliyordu. Uzattığı peçeteye hiç düşünmeden alırken bir cevap vermedim. Tişörtümü hafifçe kaldırıp kanın buluşmasını engellemek üzere yaraya baskı yaptım.
Ancak teyze yaramı görür görmez çığlığı bastı. "Ne olmuş senin karnına yavrum!?" Korku dolu bakışlarımı teyzeye yönelttim, bütün otobüs bize bakıyordu.
"Sakin ol teyzem, ben yakın zamanda bir ameliyat geçirdim." İğrenç bir insandım.
Teyzenin kafasına yatmış olmalı ki bakışlarından endişe azalmıştı. "Dur kızım öyle olmaz, bir hastaneye götürelim seni."
Özet geçerek teyzeyi ikna etmeyi başardığımda peçete istediğime, isteyeceğime sövüyordum. Son 1 haftadır konuşmadığım kadar konuşmuştum teyze ile, can sıkıcıydı.
Birkaç durak sonra çalıştığım bara yakın bir yerde indim ve sessiz, sadece sokak lambaları ile aydınlanan sokakta yürüyordum.
Yıllar önce öğrenmiştim ki, en masum, en cesur, en güzel kalpli çocuklar sokaklarda yaşayanlardı.
Ben ise onların arasında bile yaşayamamıştım.
...
Bölüm ile ilgili tek söyleyebileceğim şey, Vural Peri'nin gerçekten iğrenç bir insan olduğudur, teşekkürler.
Yıldıza basıp yorum yaparsanız sevinirim.
Hikayeyi beğendiyseniz arkadaşlarınıza önerir misiniz???
Esin'in modelinin adı Gracie Mckenna.:)))
Atlas'ın modelinin adı Cüneyt Özdemir. (İnstangram'da bulmak biraz zor hesap adı cunveyt.)
Bir sonraki bölüm post olacakk. |
0% |