Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm : Yardıma Muhtaç

@giz_ece

Not: Görsel Marissa

Marina günün ilk ışıklarıyla kuytu ve ıssız ormanı geçerek kurtların yerleşkesine gitti, dağınık bir şekilde inşa edilmiş bambu evlerin çoğuna şimdilik sessizlik hakimdi. Etraftaki tek tük insanlar da Marina’ya sessiz ve önemsemez bir bakıştan daha fazlasını bahşetmemişti. Marina bu saatte Fenris’i uyanık bulup bulmayacağını bilmiyordu ama çevresi her zaman kalabalık olan Fenris ile yalnız konuşmak için en iyi şansının bu olacağını düşünmüştü. Evlerin kıvrımları arasından geçerek toprak yoldan hızla alfanın evine doğru ilerledi. Lockwood’ların evi sürünün sahip olduğu tek katlı mütevazi bambu evlerden daha ihtişamlı büyük bir taş yapıydı, evin çevresine yüksek kayalardan bir duvar oluşturulmuştu. Marina evin görüş alanına girmesiyle midesinde güçlü bir bulantı hissetti, kapıda evi korumakla yükümlü iki genç kurt kendi arasında sohbet ediyordu. Marina'nın sürüde Marissa ve Fenris haricinde pek kimse ile konuşmuşluğu yoktu ama neredeyse sürüdeki herkesi tanırdı. Nöbetçilerden erkek olan Anton’du. Marina Anton’un sürü tarafından sevildiğini biliyordu; genel olarak şakacı, hafif kibirli ve bazen aptallığa varabilecek bir şekilde cesurdu. Marissa’nın anlattığına göre Fenris ile ara sıra karşı karşıya gelmişliği vardı, Marissa hep kendini beğenmişlik vücut bulsa bu Anton olur derdi. Marina, Fenris'te ezkaza babası gibi ölürse sürünün bir sonraki alfa olarak Anton’u desteklediğini duymuştu.

Marina şuanda mide bulantısının Anton’u görmesi ile ilgili olmadığını biliyordu, nöbetçilerden diğeri Elektra’ydı. Boyu iki metreye yakın, iri bir cüsse ve bu cüsseyi taçlandıran sert yüz hatlarına sahipti. Boyu sürüdeki çoğu erkekten hatta Anton ve Liber’den bile daha uzundu. Lockwood’lar ise zaten boy konusunda o kadar şanslı olmadıklarından Marina Elektra ile Fenris’in yan yana geldiğini bile hayal etmekte zorlandı, ki daha da kötüsü bu akşam Marissa aklı hala yerine gelmemişse Elektra’nın karşısına çıkacaktı.

Marina ’ların evinin önüne geldiğinde iki kurtta sohbetlerini bölerek ona döndüler. Geceden beri nöbet tuttuklarından olsa gerek bitkin ve uykulu duruyorlardı.

İlk selam veren Anton oldu. “Marina,” Sesi yorgun ama yine de neşe ve özgüven ile doluydu, beyaz dişleri ortaya dökülmüştü. “Sabahın erken saatinde bu ne sürpriz.”

Marina çekingen bir gülümseme ile karşılık verdi. “Günaydın Anton, Fenris evde mi ?”

Anton tembelce yaslandığı duvardan ayrılırken “Bekle haber vereyim.” dedi. Anton bahçe kapısından geçerken günün ilk ışıkları da bahçeye düşmeye başlamış, Anton’un kısa kesilmiş kumral saçları arasında geziniyordu.

Marina Elektra ile yalnız kalmanın verdiği huzursuzluk ile gözlerini kaçırarak başını önüne eğdi, Elektra’nın delici bakışlarını omuzlarında ağır bir yük gibi hissediyordu. Sessizliği bozan ilk kişi Elektra oldu.

“Helsmalp bu gece gerçekleşecek, duydun mu ?” Sesi her zamanki gibi sert ve kabaydı ama Marina bu seste azda olsa bir mahcubiyet sezdi. Kafasını yerden kaldırdığında da yanılmadığını anladı, gözlerinde Elektra’nın sert görünüşünü yumuşatan bir şey vardı.

Marina “Marissa bahsetti.” demekle yetindi.

“Umarım Marissa bu akşam aptalca bir şey yapmayı planlamıyordur.”

Marina Elektra’nın imasındaki gözdağının farkına vardı ama Marissa’yı gerçekten korumak istiyorsa imalarla ya da kendi çekingenliği ile daha fazla zaman harcayamazdı, bu yüzden direkt konuya girdi.

“Bu akşam Fenris için dövüşmesen olmaz mı ? Sen olmazsan Marissa’nın bir şansı olabilir. Hem gerçekten Fenris ile evlenmeyi sürüden birine zarar vermeyi göze alacak kadar çok mu istiyorsun ?”

“Öncelikle Marissa sürüden değil. Ayrıca buradaki asıl meselenin zaten sürü olduğunu göremiyor musun ? Ben sürünün en güçlü kadınıyım, sürü benim alfa ile evlenmemi bekliyor bu kişi Fenris ya da bir başkası hiç önemli değil, önemli olan tek şey sürünün en güçlüler ile hayatta kalması.”

Marina bunu hiç bir zaman anlayamayacağını düşündü, onun hiçbir zaman bir sürüsü olmamıştı. Elektra’ya karşı verecek bir cevabı yoktu, zaten Elektra olmasa bile Marissa’nın sürüdeki diğer kadınlara karşı bir şansı olur muydu emin değildi. Ortam gergin bir sessizliğe bürünmeden hemen önce Anton’un gelişi Marina'yı rahatlattı.

“İçeride seni bekliyorlar.”

Anton’un çoğul ek kullanması Marina’nın midesinin düğümlenmesine sebep oldu, buraya gelerek hata mı yapmıştı, Fenris ile evinin dışında daha kolay mı konuşurdu ? Başıyla Anton’a teşekkür ederek bahçeye ilk adımını attı ve arkasından Elektra’nın gür sesini duydu.

“O kaçığa söyle bu akşam karşıma çıkmayı bırak helsmalpa gelmeye bile cüret etmesin.”

Marina’ya sanki Elektra Marissa ve Fenris’e karşı olan mahcubiyetini böyle sataşarak ve göz korkutup Marissa’yı kaçırarak üzerinden atmaya çalışıyor gibi geldi ama hemen sonrasında Anton’un dalga geçerek “Marissa mı senin karşına çıkacak, onun korkudan dizleri tutmaz senin karşında.” demesiyle ve Elektra’nın buna gülmesiyle bu fikirden vazgeçti. Sürü her zamanki gibi acımasızdı.

Marina bahçede arka tarafa doğru kıvrımlı yolda bir süre ilerledi. Taş ev dışarıdan soğuk ve yalnız duruyor, bahçede de buna eşlik edercesine sonbahar yaprakları ile hüzünlü bir hava katıyordu. Marina dışarıdan içerisinin bu kadar büyük olduğunu hiç fark etmemişti. Biraz daha ilerledikten sonra ileride büyük el ele tutuşmuş bir erkek ile kadın heykeli görünce yanlış yolda olduğuna emin oldu ama heykeller o kadar ilgi çekici duruyordu ki geri dönmek yerine biraz daha ilerleyerek önlerine geldi.

Kadın ve erkek elele tutuşmuş birbirlerine dönük bir halde güven verircesine gülümsüyordu. Kadının saçları dalgalar halinde beline dökülüyor, sade dizlerinin üzerinde biten düz elbisesinin altındaki bacakları yarısından itibaren pullar ile kaplanıyordu, ifadesi huzurlu ve müteşekkir duruyordu. Adam ise bir yandan kadına güven verircesine gülümserken diğer yandan kurt formunda olan kolu ile düşmanlarına korku salıyor gibi ifade edilmişti. Heykellerin boyu üç metreye yakındı, bahçenin özensizliği ile tezat bir şekilde çok göz alıcı ve kudretli duruyorlardı.

“Etkileyici bir tasvir değil mi ?”

Marina birden duyduğu ses ile ürperdi, sağ taraftaki duvarın önünden yavaş adımlar ile bir kadın geliyordu. Sürüdeki kadınlar gibi güçlü ve kuvvetli görünüyordu fakat aynı zamanda sanki narin ve hassastı da. Üzerinde boyundan bağlamalı özensiz ve eski ama yeşil rengi hala etkileyeceğini koruyan diz kapaklarında bir elbise vardı. Koyu kumral saçları omuzlarında koşmaktan dağılmış gibi uzanıyordu. Kadının derinlikli yeşil gözleri ve hoş tebessümü Marina’ya birini hatırlattı ve birden onun kim olduğunu anladı. Fenris’in annesinin eşinin ölümünden sonra kendini eve kapattığını ve sadece ara sıra ormanda kurt formunda koştuğunu duymuştu.

“Kim olduklarını biliyor musun ?”

Kadının ses tonu emredici ve zarif tınıları eş zamanlı olarak taşıyordu. Marina heykele tekrar bakma gereksinimi hisseti ama buna hiç ihtiyacı yoktu.

“Yüce denizkızı Mgelika ve Ralf Lockwood’un heykeli.”

“Evet Lockwood’ların ataları, Mgelika ve Ralf...”

Kadın bir süre bir şey düşünüyormuş gibi dalgınca heykeli inceledi ve Marina’da bir şey söylemeye çekinir halde öylece kaldı.

“Heyecanlı mısın ?” Marina ilk başta neden bahsedildiğini anlamamanın verdiği afallama ile şaşkınca kafasını yere eğdi, cevabı da buna mütemadiyen aynı çekingenlikte başladı.

“Aslında heyecanlıdan çok gergin sayılırım...” Kısa bir duraksamadan sonra devam etti. “Marissa’yı belki sürüden bilirsiniz, onun için endişeleniyorum.”

Marina kadının tüm dikkatini asıl şuanda üzerine çektiğini düşündü, yeşil gözleri tuhaf bir ışık ile aydınlanmıştı.

“Ben döngüyü kast etmiştim küçük denizkızı sürünün eğlencesini değil, ama madem konusu açıldı arkadaşın için endişelenmen beyhude. Sürü gelenekleri yıllardır aynı ve değişmez. Oğlum da maalesef zavallı Mgelika ile aynı kaderi paylaşacak.”

Marina Mgelika'ya ilk defa yüce veya büyük demeyen biri ile karşılaşmanın şoku ile hafifçe yutkundu. Fenris’in annesi Marissa’yı biliyor olabilir miydi ? Marina ilk defa gördüğü bu kadın karşısında daha tehlikesiz bir konudan konuşmayı tercih etti.

“Mgelika ile Ralf Lockwood’un büyük bir aşk yaşadığı söyleniyor, hatta bu yüzden Lockwood’ların az da olsa okyanusun sesini duyduğu da söylenir.”

“Evet Lockwood soyu tamamen saf kan değil. Damarlarında yıllar önceye de dayansa denizkızı kanı akıyor ama okyanusun sesini duyacak kadar ya da değil.” Kadın şimdi acıyan gözlerini heykellere dikmişti. “Ama büyük yalanlardan biri de bu, onların aşkı. Söylentilere göre Mgelika düşman sürüden birine aşık, fakat ona ihanet etmeye zorlanarak ölümüne sebep oluyor. Ralf Lockwood ile evlenerek hem Lockwood’ların tüm sürülere hükmetmesini sağlıyor hem de korunmasız ve narin denizkızlarını güvenceye alıyor.”

Marina kendini “Ona acıyor musunuz ?” demekten alıkoyamadı. Bu hikayeyi ilk defa burada duyduğundan inansa mı emin olamamıştı, daha önce kimseyi Mgelika ve Ralf Lockwood’un aşkını sorgularken görmemişti.

“Acımak mı ?” Kadın soruyu tekrar ederek biraz düşündü. “Ona acımıyorum Marina, sadece itildiği kader için üzülüyorum. Sevdiği herkesin ihanetine uğraması ama yine de onlar için uğraşması çok dramatik geliyor.”

“Beni tanıyor musunuz ?” Marina kadının ismini söylemesi ile şaşkınlığını ifade etmekten kendini alıkoyamadı, döngü tüm denizkızları için önemli olduğundan onu bilmesini zaten normal karşılamıştı.

Kadın gülerek konuştu, böylece çehresi biraz da olsa yumuşadı.“Evet. Sürüdeki yalnız ve dramatik denizkızını tanıyorum.”

Marina artık kadının bildiğini varsayarak derince yutkundu ve cesaretini topladı.

“Marissa ve Fenris... Onlar için bir şey yapamaz mısınız ?”

Marina tekrardan ciddileşen yeşil gözler ile ürperdi. “Sürü her şeyden önce gelir, oğlum da bunu zamanla anlayacak.”

“Marina !”

Marina birden arkasından Anton’un sesini duyması ile hafifçe yerinden sıçradı. Fenris’lerin onu beklediği şu birkaç dakikada tamamen aklından çıkmıştı. Hızla ona gelen ve kibirli suratı asık olan Anton ise konuşmaya devam ediyordu, Fenris’in annesini fark etmemiş gibi bir hali vardı.

“Tanrı aşkına, Vanko seni beklerken kaç saattir nereye kayboldun ? Senin yüzünden bir sürü fırça yedik.”

Marina sıkıntı ile yerin dibine girerek yok olmak istedi, buraya gelmesi en başından itibaren bir hataydı, kimse Marissa’ya yardım etmeye tenezzül bile etmiyordu. Marina Anton tarafından biraz daha azar yiyeceğini düşünerek tam omuzlarını indirecekken Anton’un kadını görmesi ile yüzünde oluşan saygı dolu ve çekinen ifadeyi fark etti. Konuşmaya başladığında sesi saygılı ve usturupluydu.

“Aldonna, burada olduğunu fark etmemişim.”

Marina’ya sanki kadın yine her şeye olan ilgisini kaybetmiş gibi geldi, yeşil gözleri önemsemezce Anton’u süzüyordu.

“Kıza bağırmayı bırak Anton, eğer Vanko birini azarlayacaksa Marina’yı benim alıkoyduğumu söyle. Gelsin benimle konuşsun.”

Marina kadının sürünün alfasına karşı olan korkusuz tavrı ile etkilendi. Vanko’nun karşısında herkesin dizlerinin titremesine alışıktı.

Anton saygı ile geri çekilirken Marina’da sessizce peşine takıldı ve bahçede bir süre ilk başta ilerlemesi gereken doğru yol da ilerledikten sonra Anton onu evin içine sokarak büyük kapısı kapalı bir odanın önünde bıraktı. Gitmeden evvel Marina’ya güvenmez bir şekilde kapıyı çalmayı da ihmal etmemişti.

Marina büyük taş odaya adımını atar atmaz eve ilk girdiğinde yüzüne çarpan soğuk ile tekrardan yüzleşti. Odanın sadece orta kısmı doldurulmaya zahmet edilmiş gibiydi. Yerde büyükçe bir ayı postu onun üzerinde de çevresinde üç tane deri kaplı tekli oturak bulunan tahtadan bir masa yer alıyordu. Odanın tam karşısına konuşlandırılan koltuk diğerlerinden daha büyük ve ihtişamlıydı. Ayak kısımları kurt ayağı şeklinde inşa edilmiş üst kısmı da kurdun dehşet verici ağzı şeklinde tasarlanmıştı. Vanko burada oturuyordu, Fenris ise onun solundaydı. Marina Vanko'nun karşısına gelene kadar Fenris’in nasıl dün geceden daha beter görünmeyi becerebildiğine hayret etti. Yeşil gözleri damarlanmış, koyu kumral saçları aynı annesininki gibi dağılmıştı. İfadesi duygusuz ve tecrübeli de olsa Marina ne kadar yorgun ve bitap düştüğünü görebiliyordu.

“Sabahın bu saatinde evime gelmene sebep olan şey de ne ?”

Vanko soruyu masadaki haritanın üzerinden başını kaldırma zahmetine bile girmeden sormuştu ancak sesi yılların getirdiği bir sertlikle beraber gür ve acımasız çıkıyordu.

Marina kalbinin yaşlı kurda karşı korku ile hızlandığını hissetti, söyleyebileceği tüm mantıklı bahaneler birden aklından uçup gitmiş gibiydi ama neyseki Marina mantıksız bir cevap vermeden önce Fenris imdadına yetişti.

“Dün gece döngü ile ilgili Marina’yla konuşamadım o yüzden sabah beni bulmasını söylemiştim. Toplantımız aklımdan çıkmış.”

Marina müteşekkir gözlerle Fenris’e bakarken Vanko'nun önündeki haritadan yavaşça kafasını kaldırdığını fark etti. Gözlerinde hışım ve aşağılama aynı anda yer alıyordu.

“Sürü küçük de olsa hata kabul etmez, benden sonra alfa olacaksan bunu çoktan öğrenmen gerekirdi.”

Marina’nın Fenris'in kendisi yüzünden azarlanışı karşısında içi ezildi ama Fenris’in ifadesiz yüzünde mimik bile oynamamıştı. Marina Fenris’i ilk defa bu kadar ifadesiz ve söylemek istemese bile Vanko’ya benzer gördüğünü düşündü. Onu Marissa ile birlikte yeşil gözleri incelik ve aşk ile parlarken arkadaşlarının yanında eğlenirken ya da sürüde sert ve otoriter görmüştü fakat şu anki gibi gördüğü hiç olmamıştı.

Vanko bu sefer konuşmaya başladığında bakışları Marina’nın üzerindeydi.

“Döngü ile ilgili konuşulacak bir şey yok. Her şeyi yolda zamanı gelince öğreneceksin. O zamana kadar başına bir şey gelmemesine dikkat et yeter.”

Marina çekinerek “Evet efendim.” derken ve olumlu anda kafa sallarken Vanko kıymetli zamanını tekrardan önündeki haritaya vermişti bile. Marina ne yapacağını bilemez halde kararsızlık ile ayakta kalırken Fenris’in kafası ile dışarıyı işaret etmesi ile rahatlayarak hızlıca kendini odadan dışarı attı. Aslında biran önce bu kasvet ve gerilim kokan evden uzaklaşmak istese de bacakları onu taşıyamayacak kadar pelte olmuş durumdalardı. Vanko’yu varlığı ile daha fazla sinirlendirmemek için yavaşça duvarın dibine süzülürken bir yandan da kalbinin hızla atmasının yavaşlamasını bekliyordu. Tüm vücudu okyanusa dönmek ve o ferahlığa kavuşmak için yanıp tutuşmaya başlamıştı. Kuyruğunun uzun zamandır şimdi olduğu kadar şiddetli bir şekilde dönüşmek istediğini hissetmemişti.

Marina sessizlikle geçen birkaç dakikadan sonra tam kendini toparlamış ayağa kalkabileceğine inanmışken Vanko’nun gür ve korkulası sesini duymasıyla tekrardan olduğu yere çakıldı.

“Ortiz’lerin doğu sınırındaki artan faaliyetleri yüzünden diğer sürülerin tüm dikkati üzerimizde en ufak bir hatamızı bekliyorlar. Bu gece özellikle sorunsuz geçmeli, benden korktukları gibi senden de korkmalılar.”

Fenris’in sesi duyuldu. “Cardenas’ların doğuda onlara yardım sağladığına dair ciddi şüphelerimiz var. İzin ver helsmalpı erteleyip döngüye doğru yola çıkılmadan önce onları kontrol altına alalım.”

Marina sessizlikle geçen birkaç saniyenin ardından Vanko’nun sesini tekrardan duydu, ama görmese bile bu sert seste endişeye yakın tınılar sezdi.

“Oraya en son babanı gönderdiğimde beceremeyip sürüye cesedini taşıtmıştı. Babandan daha iyi bir savaşçı olduğunu mu iddia ediyorsun Fenris ?”

Fenris bu soruyu cevapsız bırakmayı tercih etti. “Kitaptan Ortiz’lerin de haberi var, bu döngüyü engellemek için ellerinden geleni yapacaklar.”

“Bu yüzden sen ve sürünün en iyileri döngüye eşlik edeceksiniz ya, kimse karşınıza çıkmaya cesaret bile edemeyecek.”

“O zamanda burayı savunmasız bırakmış olacağız senin de söylediğin gibi diğer sürüler en ufak bir açığımızı ararken çok riskli bir hareket olacak.”

“Sen burayı düşünme. Burada hala alfa olarak ben varken kimse saldırmaya cesaret dahi edemez, ki öyle bir durumda Elektra ile sen uzakta olacağından Lockwood’ların soyu yine garantide olacak.”

Marina bu söylenene Fenris’ten bir itiraz bekledi ama tek alabildiği cevap helsmalpta diğer sürülere nasıl yaklaşılması gerekildiği ile ilgili stratejik konuşmalar oldu. Orada daha fazla kalmasını gerektirecek bir sebep kalmamıştı, sessizlik içinde yerinden kalkarak dış kapıya ilerledi ve usulca açarak dışarı süzüldü. Kapının kapanış sesini duyarlar diye kapıyı kapamaya bile korkmuştu. Kalbi kırık bir şekilde bahçe kapısına varırken nöbetçilerin değiştiğinin ayrımına vardı. Kimseye bir söylemeyerek dışarı çıkarken Marissa’nın yanına mı yoksa evine mi dönse kararsızdı. Bir yanı Marissa’yı hemen görmek ve duyduğu şeyleri anlatarak boş yere zarar görmesini engellemek istiyordu ama Fenris onu bile bu kadar hayal kırıklığına uğratmışken solgun arkadaşı üzerinde nasıl bir etki yaratırdı kestiremiyordu. Okyanusa doğru yönelirken zaten karada daha fazla nefes alamayacağını düşündü. Her zerresi ait olduğu yeri, okyanusu istiyordu.

Marina akşam olmadan önce tekrardan Marissa ile şansını deneyecek başka şansı kalmazsa da Fenris’in sessizlik ile kabullendiği evliliğini açıklayacaktı. Kurtların yerleşkesinden karmaşık duygular içinde ayrılırken Vanko ve Fenris’in döngü için söyledikleri de aklına takıldı. Bu döngüyü onlar için tüm sürünün hayatı pahasına önemli kılan şey neydi ?

 

 

Loading...
0%