@giz_ece
|
Görsel Fenris Marina hızlıca dikenlerin, ağaçların sivri dallarının ve daha birçok kaya ve taş parçasının arasından geçti. Gün batmak üzereydi. Marissa ile konuşmak için geç kalmıştı. Ormanı hızlıca kat ederken yerleşkeden şenlik sesleri duyuluyordu; büyük bir ateşin göğe yükselen dumanı kıvrılarak ilerliyor, davul seslerine karışan insanların neşeli kahkaları ormana ulaşıyor, dört bir yanda kurt ulumları yankılanıyordu. Marina şuanda sadece Marissa’ya odaklanmak istese de aklı sinsice geç kalmasına sebep olan konuşmaya gitti. Rea onunla ilk defa bu kadar uzun ve esrarengiz konuşmuştu. “Herkesin bu hayatta bir görevi vardır, sende seninkini yakında bulacak ve bulduğun zaman hemen ne olduğunu anlayacaksın Marina.” Demişti Rea ama Marina o anda bununla ne kastettiğini anlamayacak kadar bu geceye odaklanmış durumdaydı. Bacakları koşmaktan sızlarken ilk önce Marissa’nın sürüden uzak küçük kulübesine gitti ama Marissa’yı orada bulmak zaten zayıf bir ihtimaldi. Yönünü hızlıca yerleşkeye çevirdi ve bir süre sonra kendini akın akın helsmalpın gerçekleşeceği meydana giden kurtların arasında buldu. Marina her zamanki gibi kurtların pek ilgisini çekmeden şamatacı bir şekilde yürüyen grupların arasından kolaylıkla sıyrıldı, helsmalp meydanına vardığında dört bir yanda yanan büyük şenlik ateşleri ile karşılaştı. Hayatında ilk defa böyle bir eğlence gördüğünden adımları istemsiz olarak yavaşlamıştı. Dört bir yan kurt kadınları ve adamları ile doluydu. Bu gece yerleşkede her zamankinden daha fazla kurt vardı, Marina bunların diğer sürüler olduğunun o an farkına vardı. Bazısı yarı çıplak bazısı tamamen soyunukken aralarında uzun siyah örtülere bürünen bile vardı. Ten renkleri bile farklılık gösteriyordu, Marina o ana dek Lockwood sürüsünün tenin fazla beyaz olduğunu fark etmemişti. Sürüler çok çeşitliydi ve genel olarak bir arada eğleniyorlardı; saçları beline kadar uzananlar, tamamen çıplakken tüm vücutlarını çeşitli boyalar ile kaplayanlar, saçları güneşe değmiş gibi kıpkızıl olanlar, kısa boylu ve etine dolgun her yeri kıl ile kaplı olanlar. Marina en dikkat çekiciler hariç Lockwood sürüsü ile benzer olan da birçok kişinin olduğunun farkındaydı ancak ilk defa bu kadar kalabalık bir grup içerisinde yer aldığından dikkatini pek çekemiyorlardı. Marina dağılan dikkatini çabucak toplayarak etrafa detaylıca bir göz attı. Orta kısım hilal şeklinde bir arena gibi düzenlenmişti, yuvarlak bir dövüş alanı ve onun hemen arkasında tüm alanı kusursuz bir şekilde görebilecek hilal şeklinde kule gibi bir yükselti bulunuyordu. Marina buraya dikkatlice baktığında Vanko’nun Aldonna ve daha bir sürü kurtla orada olduğunu gördü, bunlar diğer sürü alfaları olmalıydı. Marina tüylerini diken diken eden dövüş alanına pek bakmamaya çalışarak ilerledi. Etrafta rastgele serpiştirilmiş gibi bir sürü içki fıçısı ve yiyecek masası bulunuyordu, Marina Marissa’nın nerede olabileceğini düşünerek kalabalıkta ilerlerken birden hata yaptığını fark etti. Marissa’yı kalabalıklar arasında bulamazdı, o her zaman her yeri görebileceği ama kimsenin onun varlığından bile haberi olmayacağı yerleri seçerdi. Marina olduğu yerde bir tam tur atarak Marissa’nın nerede olabileceğini düşünürken omzunda sıcak bir el hissetmesi ile irkildi. Ürkek bir şekilde yerinde sıçrarken sarsakça arkasını döndü. Karşısındaki kişi uzun boylu ve esmerdi, üzerindeki koyu kırmızı bedenini saran kumaşların altından birçok dövmenin varlığı belli oluyordu. Kaslı ve güçlüydü. Yüzü sanki defalarca dayak yemiş gibi şişik ve burnu yamuk duruyordu ama bunların yanında onda onu asil ve görgülü gösteren bir duruş da vardı. “Kalabalıkta bir denizkızı görmek, beklenmedik bir tesadüf.” Marina oradan bir şey söylemeden uzaklaşmak istedi ama karşısındaki bu hiç tanımadığı kurttan çekinir bir halde konuşmadan durdu. “Ocnus Cardenas.” Ocnus’un eli tokalaşmak için ona uzandığında Marina tüm korkusuna rağmen büyük pençeyi andıran ellerin arasına kendi küçük ve narin elini uzattı. Kurdun eli yapış yapış ve sıcacıktı. “Marina.” Marina Ocnus’un dudaklarına yayılan tebessümü takip ederken kendisi de hafifçe tebessüm etti. “Kurtlarla olmak için tehlikeli bir geceyi seçmişsin, buradaki çoğu sürü bir denizkızına sahip olmak için kan dökmekten çekinmez.” Marina gözlerini kaçırarak huzursuzca kıpırdandı ama yine de kendini tehlikede hissetmedi. “Sen de onlardan biri misin ? Korkmalı mıyım ?” Ocnus gözlerine ulaşan bir ışıkla hafifçe öne doğru eğildi ve bir sır verircesine sesini alçalttı. “Benden korkmana gerek yok, aslında işin doğrusunu söylemek gerekirse ben kan görmeye bile pek dayanamam.” Marina söylenen cümlenin doğruluğunu tartarak buna inanmayı seçti. Buradaki konuşmayı çabucak bitirmek ve biran önce Marissa’yı bulmak umudu ile de dışa doğru bir adım atarak mırıldandı. “Desene neyse ki buradan kimse aralarında bir denizkızının dolaştığını bilmiyor.” Ocnus başını Vanko’ların bulunduğu yüksek kuleye doğru çevirirken “Dikkatleri bu akşam başka yerde de o yüzden.” dedi. “Sen bu kadar önemliyken, senin için daha dikkatli olmamalılardı.” Marina genel olarak bugün söylenenlerin altında yatan anlamı anlamadığını düşündü. Herkes çok gizemli ve bilinmez konuşmaya yemin etmiş gibiydi. “Belki de denizkızları Lockwood’ların korumasında olduğundan kimsenin saldırmaya cesaret edemeyeceğini düşünüyorlardır.” “Haklı olabilirsin, Vanko sorun yaşamak isteyeceğin biri değil ama söz konusu herhangi bir denizkızı da değil öyle değil mi ?” Marina konuşmanın gidişatından rahatsız olarak gözleri ile kalabalıkta tanıdık bir yüz aradı ama şansına sürüden kimse etrafta yok gibiydi. “Emin ol benim de diğer kız kardeşlerimden farkım yoktur. Şimdi izninle bulmam gereken biri var.” Marina Ocnus’un incelik ve alay arası yaptığı reverans ile tam gidecekken arkasından kurdun güçlü sesini duydu. “Ben senin yerinde olsam Lockwood’lara fazla güvenmezdim Marina. Seni ne için feda edeceklerini bile bilmiyorsun.” Marina arkasını dönerek Ocnus’a baktı. Herkesin birden değişen gizemli tavırları ile yavaş yavaş öfkelendiğini hissediyordu. “Belki de bana ne ima ettiğini açık açık söylemelisin, çünkü Lockwood’lar bana düşündüğünden daha fazlasını verdi.” “Ve senden düşündüğünden daha fazlasını da aldılar. Sana büyük atalarıma duyduğum saygı ve hürmetten dolayı bu gecelik tek bir şey daha söyleyeceğim Marina, döngü yolunda sana asla zarar gelmeyecek. Bir Cardenas olarak sana bunun şeref sözünü veriyorum.” Ocnus’un bakışları arka tarafa kayarken Marina’da çatılı kaşları ile omzunun üzerinden arkasına baktı, Anton sert ve ciddi bir ifade ile yanlarına doğru geliyordu. “İleride düşmanın değil dostun olduğumu anlayacaksın.” Marina kafası daha da karışmış halde kalabalığın içinde kalakalırken Ocnus çoktan kalabalık kurt sürelerinin arasına dalarak gözden kaybolmuştu. “Sana ne söyledi ?” Marina Anton’un yüzünü helsmalp için fazla ciddi buldu, biraz önce Ocnus’un yanında bile kendini şuandakinden daha rahat hissediyordu. “Helsmalpin denizkızları için tehlikeli olduğunu söyledi.” Marina kalbinin atışını kulaklarında duydu, söylediği yalan değil sadece eksikti. Belki yanıma gelen Fenris olsa ona doğruyu söylerdim diye düşündü ama hemen sonrasında bu sabah aklına gelince bundan da tam olarak emin olamadı. “Başka?” “Başka bir şey yok.” “Emin misin ?” “Eminim.” Anton Marina’ya inanmamış gibi görünsede meseleyi daha fazla uzatmadı. “Marissa'yı mı arıyorsun ?” Marina olumlu anlamda kafa salladı. “Gel seni çatlağa götüreyim ?” Marina Anton’un peşine takılırken sırtından aşağı sanki izleniyormuş gibi bir ürperti indi. Gayriihtiyari kafasını kaldırıp kuleye döndüğünde Vanko’nun keskin bakışları onun üzerindeydi, Marina telaşla hemen önüne dönerken midesi sanki yanlış bir şey yapmış gibi boğum boğum düğümlendi. Duyduğu andan itibaren bir aşinalık uyandıran Cardenas soy ismini nereden hatırladığını şimdi bulmuştu. Marissa yine bir gece Fenris için endişelendiğini, Cardenas’ların doğuda sorun çıkarabileceğini ve Fenris’in oraya gitmek istediğini söylemişti. Bir de bu sabah Fenris’in konuşması vardı, Cardenas’lar müttefik değil olası bir savaşta düşmandılar. Anton Marina'yı helsmalp meydanından uzaklaştırarak yerleşkedeki birçok bambu evi de geçirdi. Şuan gittikleri istikamet hem okyanusun hem de Lockwood evinin tam zıttı istikametteydi. Son yerleşke evi de geçildikten sonra uzun bir dağın yamacında ormanın başladığı yerden birkaç dakika dağa tırmandılar. Ağaçların kısa bir ara verdiği çayırlık bir alana geldiklerinde Anton başıyla ileriyi göstererek işaret etti ve orada tüm helsmalp meydanını izleyebilen Marissa’ya Marina’yı göstererek seslendi. “Sana emanet.” Marissa Anton’a ruhsuz bakışları ve ağlamaktan kızarmış gözleri ile karşılık verdi ancak Anton çoktan arkasını dönmüş gitmeye başlamıştı bile. Marina Anton’un yeterince uzaklaşmasına bile fırsat vermeden Marissa’nın boynuna sarılarak onun için olan korkusunun geçmesini bekledi. Bu gece sonunda onu meydana çıkmadan bulabilmişti, tabi bunun Anton sayesinde olması da biraz garipti Marissa ortadan kaybolsa sürü hiç fark etmez gibiydi. “Lütfen bana aklını başına topladığını söyle ! Lütfen... Lütfen bunu yapma. Lütfen...” Marina hızlıca konuşmaya çalışırken Marissa’nın tepkisiz durmaya çalışarak ama tekrar ağlamamak için kendini zorlayarak oturuşu yüreğini dağladı. Marissa da aynı Fenris gibi dağılmış görünüyordu ama ikisi arasındaki farklardan biri de buydu Marissa zaten hiçbir zaman yeterince sağlıklı görünmemişti. Marina Marissa’nın ellerini iki elinin arasına aldı, aklı hem burada hem de başka yerde duran Marissa için sabah konuşulanları söyleme vaktiydi ancak o sırada Marissa ellerini çekip Marina ile arasına biraz mesafe koyarak asaletle yüzünü ona döndü. Marissa için artık sadece solgun ve bitkin demek ona haksızlık sayılırdı. “Endişelenmeyi bırak Marina, bu akşam Elektra’nın karşısına çıkmayacağım.” Yüzüne zarafet dolu zoraki bir gülümseme yerleştirmeye çalışırken gözleri yaşlar ile parladı. “Fenris her şeyi geride bırakıp benimle kaçmak istediğini söyledi.” Marina bu güzel haber karşısında kafası karışmış halde olanları anlamaya çalıştı, Marissa’yı bu kadar üzen şey neydi peki ? “Hatta şuanda batı ormanının çıkışında beni bekliyor olmalı ama onu geri getirmek için sürüden birileri kesin oraya gidecektir.” Marina kendine pek güvenmeyerek konuştu. “Şimdi hemen gitsen sürüden önce onu bulursun, Marissa Fenris’in yaptığı çok büyük bir fedakarlık. İkiniz için de yeni bir hayat şansı bu.” Marissa sanki yine deliriyormuş gibi kendi kendine gökyüzüne bakarak mırıldandı, Marina yine tamamen şuurunu kaybetmesinden korktu. “Benim suçum olacak hepsi benim suçum. Seçim yaptım karar verdim. Onu seçtim seni değil seni mahvettim özür dilerim özür dilerim...” Marina Marissa’nın koluna dokunarak kendine gelmesini sağlarken Marissa korkuyla irkildi ve birden sanki suçunu hafifletmek ister gibi hışımla konuştu. “Başka ne yapabilirdim ki Vanko beni görmeye geldi, Fenris için en doğrusu bu, onun yaşıyor olabilmesi için.” “Bunu yapmanı senden Vanko mu istedi ? Onun için mi Fenris ile gitmiyorsun ?” Marissa cevabı sessizliği ile verirken Marina üzgünce devam etti. “Marissa iyice düşündün mü bu büyük bir karar. Sırf alfa öyle istiyor diye hayatından vazgeçemezsin.” Marissa bakışlarını kaçırarak ve kendisi de pek inanıyormuş gibi durmayarak mırıldandı, kelimeler ağzında ilk defa kullanıldıklarından mı ne yavan ve kuru kalmıştı. “Ama sürü her şeyden önce gelir, aşktan bile.” Marina yalvarırcasına konuştu. “Bunlar Vanko’nun sözleri olsa gerek, Marissa lütfen senin için tüm hayatından vazgeçen birine karşı seni önemsemeyen sürüyü seçemezsin.” “Ama zaten ben sürüyü değil Fenris’i seçtim, sırf onun için Marina gerçekten inan bana. İleride bana çok kızma olur mu çünkü bunu Fenris için yapıyorum onsuz bir dünya istemediğim için.” Marina karşısında adeta yalvaran Marissa’nın yine aklının karıştığını düşündü, ileride evet bu hatasından dolayı ona kızma ihtimali vardı ama bu kendisinin düşüncelerinden daha çok Marissa ile ilgili bir olaydı. “Fenris’in burada sürünün başına geçmeyi seninle bir hayat yaşamaktan daha çok istediğini mi düşünüyorsun ? Marissa her gün yerleşkede ikiniz de tamamen yabancı gibi davranarak yaşarken mutlu mu olacaksınız ?” “Ama hayatta olacak, ve zaten ben uzun süre buralarda olmayacağım.” Marina korku ve öfkeyle kaşlarını çattı. “Ne demek burada olmayacağım, bununla ne kastediyorsun ?” Marissa anlayışlı bir gülümseme ile zayıfça gülümserken aynı zamanda yanlış bir şey yapmış gibi de başını önüne eğdi. “Merak etme kendime bir şey yapacağım yok, sadece döngü sonrası sürü ile birlikte olmayacağım.” “Döngüye mi geliyorsun, iyi ama bu senin için çok tehlikeli.” Marissa bilmişçe başını eğdi. “Zayıf ve güçsüz olduğum için mi, merak etme bunu özellikle benden Vanko istedi. Senin yolda bir arkadaş ile daha rahat etmen için.” “Ne demek peki o döngü sonrası sürü ile olmayacağım, ne yapacaksın peki yalnız mı dolaşacaksın ?” “Sen şimdilik bunları düşünme, zamanı geldiğinde nasılsa her şey yerine oturacak.” Marina yine bir gizem diye düşündü ama zaten üzgün olan ve kararlı görünen Marissa’yı ikna edemeyeceğini fark ederek sessizliğe büründü. Sabahtan beri Fenris’in de hakkını yemişti, zaten böyle bir şeyi en başında nasıl düşünebilmişti ki. Marina bir süre Marissa konuşana kadar onun sessizliğine eşlik etti. Marissa konuşmaya karar verdiğinde neredeyse aradan bir saat geçmişti. “Eş seçimi başlıyor.” Marina meydandaki dövüş alanına dikkatini verdi, akın akın bir kalabalık hilal şeklindeki alanın çevresini sarıyordu. Şen kahkahalar, sohbetler yerini usulca gergin bir bekleyişe bırakmış gibiydi. Kalabalık toplandıktan ve gerekli sessizlik sağlandıktan sonra Marina Vanko’nun ayağa kalkarak konuşma yapmasını izledi. Konuşma sonrası arenaya iki kurdun çıkması ile de dövüş başlamış oldu. Marina’nın arenadaki vahşet karşısında ilk dakikalarda nutku tutuldu. İlk dövüş saniyeler içerisinde büyük gri kurdun rakibini boğazından yakalayarak parçalaması ile bitmişti, sonrakiler ise buna kıyasla daha vahşi ve kanlıydı. Marina uzaktan arenada kopan ve herhangi bir yere fırlayan uzuv parçalarını, kanlar ile kaplanan güzel kürkleri ve bazen dakikalar içinde yere serilerek ölen kurtları izledikçe midesinin bunu daha fazla kaldıramayacağını düşündü. Arenada olan her şey canilik ve iğrençlikten öteye gidemiyordu, şuana kadar çok az kişi dövüşten çekilerek ölmekten kurtulabilmişti. “Elektra arenaya çıkıyor.” Marissa’nın sesi monoton bir haber verir gibi tekdüze ve aynı zamanda başka bir şey düşünür gibi de hayal alemindeydi. Elektra neredeyse diğer kurtların iki katıydı, koyu kahverengi kürkü henüz kana bulunmamış temiz ve pırıl pırıldı. Karşısındaki kurdun ise kürkündeki kanlar çoktan kuruyarak keçeleşmişti, bir kulağı kopmak üzere gibi sallanıyor onu olduğundan daha saldırgan ve ne yapacağı bilinmez kılıyordu, son sekiz dövüşten tüm rakiplerini mağlup ederek çıkmıştı. Dövüş başladığında Marina pür dikkat arenayı izlemeye başladı. Elektra diğer kurttan biraz uzak durarak arenada çember çizerek ilerliyordu, diğer kurt ise daha aceleci ve agresif bir şekilde dişlerini göstererek saldıracak bir boşluk arıyor gibiydi ve ilk birkaç dakikadan sonra aradığını bulmuş gibi ileri atılarak Elektra’nın karnına saldırdı. Dişleri daha Elektra’nın karnına ulaşamadan Elektra güçlü bir atak ile kurdu boynundan yakalayarak uzağa fırlattı ve toparlanıp ayağa kalkma fırsatı bulamayan kurdun üzerine giderek vahşice ön ayağına saldırdı. Bu saldırı sonucunda kurdun ön sol bacağı da artık kulağı gibi sallanıyor gibi duruyordu. Elektra kurda biraz zaman tanır gibi uzaklaşırken kurt sakat ayağının üzerinde doğrulmaya çalışarak ayaklandı. “Onunla oynuyor.” Marina Marissa’nın tekrardan ilgisiz bir şekilde konuşması ile bir saniyelik bakışlarını ona çevirdi ve hemen geri arenaya baktı. Marissa doğru düzgün dövüşü izliyor gibi bile değildi, solgun yüzüyle hüzünlü ve karamsar bir şekilde arenaya bakıyor ama sanki düşüncelerinden gözünün önündekini bile göremiyordu. “Diğerlerinin gözünü korkutmak için güç gösterisi yapıyor, onu yenmesi bir dakikasını bile almaz.” Marina Elektra’nın bu sırada yine güçlü bir şekilde ileri atılıp kurdun sağ arka bacağına saldırarak orayı da koparması ile bundan iyice emin oldu. Elektra rakibini çok korkunç bir şekilde parçalara ayırarak kolay ve acısız bir ölümü ondan esirgiyordu. İki bacağına da aldığı darbe ile zaten artık diğer kurdun savaşacak mecali kalmamıştı ama yine de Elektra etrafında ölümü çemberi çizerken arenadan çekilmedi. Elektra eğlenceli bir oyun oynarcasına sırayla tüm bacakları yerinden koparıp atarken Marina midesinin daha fazla buna dayanamayacağını düşünerek ayağa kalkarak öğürmeye başladı. Midesinde kusacak bir şey kalmayana dek kustu, geri döndüğünde dövüş çoktan bitmişti. “Eş seçimi bitti, geri kalanlar biraz önceki kıyımın parçası olmamak için arenadan çekildi.” Marina bu sefer Marissa’nın sesindeki parçalanmışlığı hissetti, Fenris’in ilerideki eşi belli olmuştu. “Şimdi ne olacak ?” Marina gözleri ile yavaş yavaş dağılan kalabalığı takip ederken müziğin yavaş yavaş tekrar başladığını duydu. “Fenris’e meydan okumak isteyen biri varsa meydana çıka...” Marina birden Marissa’nın tırnaklarını koluna geçirmesi ile acı ile inledi. “Biri meydan okuyor.” Marissa’nın sesi korku dolu ve zayıf bir fısıltı olarak Marina’nın kulaklarına ulaştı. “Anton mu ?” Marina'nın aklına sürüde Fenris’e meydan okuyabilecek tek kişi gelmişti. Marissa panikle ayağa kalkarken iyice emin olmak ister gibi arenaya baktı ve eli ayağı titreyerek gözleri dolu dolu konuştu. “Cardenas’lar...”
|
0% |