@gizeemikoo
|
GERÇEK KURUM VE KURULUŞLAR İLE HERHANGİ BİR İLGİSİ YOKTUR. KİTAP YÜKSEK OKUNMA VE OY İLE WATTPADDE YAYINLANMIŞTIR. OKUYUCULARIN DEVAM EDEBİLMESİ İÇİN BU PLATFORMA DA BÖLÜM YÜKLENMEYE BAŞLANMIŞTIR. Mafya Babası Aras Yiğitsoy'un ağzından Kapımdan gelen gümbürtü sesiyle yatağımdan sıçrayarak uyandım. Canına susamış birisi alacaklı gibi hem kapımı tekmeliyor hem de sağır edici yükseklikteki zile basıyordu. Zihnimi toparlamak için bir kaç saniye hiç bir şey bekledim. Çabalarım boşunaydı. Bu lanet zil beynimin içinde zır zır öttükçe hiçbir şeyi toparlayamıyordum. Üstüne üstelik bir de sinir seviyem git gide artıyordu. Yatakta doğrularak pencereden sızan ay ışığına baktım. Daha şafak atmamıştı. Dışarısı hala zifiri karanlıktı. Sahi saat kaçtı? Baş ucumdaki saate bakmak için eğildiğimde 04.30'u gösterdiğini gördüm. Yine mi lanet olası bir baskın vardı? Adliyeye yeni gelen savcı benim ile uğraşmayı seviyordu Geleli daha 2 hafta olmasına rağmen evime 2 kez gece baskını düzenlemişti. Depolara bir kez bile baskın düzenlememesi tek derdinin beni huzursuz etmek olduğunu gösteriyordu. Ama bilmediği bir şey vardı. "Ben huzursuz olmazdım ,huzursuz ederdim." İstanbul'un en ünlü mafya babası Aras Yiğitsoy ile uğraşmak kimsenin haddine değildi. Bunu oda öğrenecekdi. Savcı ile ilgilide vardı elbet planlarım. Ne olduğunu anladıktan sonra yapacaktım hamlemi. Hala çalan zile ve tekmelenen kapıma aldırış etmeden yavaş adımlarla ayağa kalktım. Gelenin polis mi yoksa bir başkası mı olduğunu görmek için pencereden aşağıya baktım. Korumaların ve benim arabamın dışında bir tek Yavuz'un arabası vardı. Kapımı kırmaya çalışan o olmalıydı. Beni bu saatte ayağa dikmek için umarım mantıklı bir nedeni vardı. Şayet yoksa yemin ederim ki midesini mermiyle dolduracaktım. Yavuz'un derdini dinlemek için yatak odasından çıkıp merdivenlere yöneldim. Kapıya yaklaştıkça beynimi tırmalayan zilin şiddeti de artıyordu. "Yarın ilk iş bu zili sökmezsem bende Aras Yiğitsoy değilim" diye söylenerek merdivenlerden aşağıya indim. Hışımla kapıyı açtığımda karşımda kapıma yeni tekmesini yerleştirmeye hazırlanan Yavuz'u gördüm. Eli hala zilimin üzerindeydi. Öldürücü bakışlarımla karşı karşıya gelince elini telaşla zilden çekti. Gömleğinin bir yakasından tuttum. Yüzüne doğru öfkeyle soluyarak "Seni şuracıkta öldürmemem için mantıklı tek bir şey söyle Yavuz. Sen kimsin de benim kapımı tekmeliyorsun lan." diye kükredim. Gözlerim korumaları aradı. Birisi dahi ortalıkta görünmüyordu." ADEMMMM!" diye bağırdım. Daha sesimin yankısı sokaktan silinmeden Adem el pençe karşıma dikildi. Korkudan tir tir titriyordu. Yüzü renkten renge giriyordu. Yavuz'un yakasını bırakmadan Adem'e bakmaya başladım. "Sen ne sikime yarıyorsun bu kapının önünde. Birde korumaların başı yaptık seni. Sen daha kapıyı koruyamıyorsun lan beni nasıl koruyacaksın?" Adem korkuyla başını önüne eğmiş yüzüme bakmamaya çalışıyordu. Yavuz'un hatasının faturasını kendisinin ödeyeceğini oda biliyordu. Yavuz "Adem'in suçu yok Aras. Beni durdurmaya çalıştı ama ben dinlemedim." diyerek araya girdi. Daha sonra başıyla Adem'e yanımızdan gitmesini işaret etti. Adem benden emir beklediği için korkuyla başını çevirip yüzüme baktı. Her ne kadar cezasını şimdi kesmek istesem de Yavuz'un bu saatte niye geldiğini merak ediyordum. Ademle sonrada ilgilenebilirdim. Başımla git işareti yaptım. Adem ayak altından çekilirken kafamı tekrar Yavuz'a çevirdim. "Sen ne bok yemeye dayandın kapıma." "İçeri geçmeme müsaade edersen hepsini anlatacağım." Yüzüne dikkatle baktığımda gece uyumadığı belliydi. Gözlerinin altı karamıştı. Sabaha kadar birini dövmüş gibi yorgundu yüzü. Gözlerim ellerine kaydığında haklı olduğumu tasdiklemiş oldum. Parmak boğumlarında birine vurmaya bağlı oluşan derin izler vardı. Yavuz'un eli böyleyse dövdüğü adamın hali harap olmalıydı. Parmaklarının durumunu önemsemeyerek gözümü onlardan çektim. Yavuz'u yapacağı açıklamayı dinlemek için arkamı döndüm ve salona doğru yürümeye başladım. Umarım kapımı kırmak için gerçek anlamda geçerli bir nedeni vardı. Eğer söyledikleri onu haklı çıkarmazsa kırmaya çalıştığı kapıma karşılık ben de onun burnunu kıracaktım. Koltuğa oturdum. Yavuz'un kapıyı kapatarak yanıma gelmesini beklemeye başladım. Kapıyı kapatarak yavaş adımlarla yanıma yaklaşmaya başladı.. Ben konuşmasını beklerken o konuya nasıl gireceğini bilemez bir halde salonda bir sağa bir sola volta atmaya başladı. Belliydi ki söyleyeceği şey çok önemliydi. Ve yine belliydi ki duyacaklarım karşısında yapacaklarımdan korkuyordu. "Ne oldu?" diye sordum. Göz göze geldiğimizde gözlerindeki korku ve endişe düşüncelerimde haklı olduğumun kanıtı gibiydi. Yavuz hem amcamın oğlu hem de sağ kolumdu. Amcam ve yengem Yavuz 8 yaşındayken bir trafik kazasında vefat etmişti. O günden sonra Yavuz bizde kaldı ve kardeş gibi büyüdük. Cezaevine girdiğim dönemde de kardeşime ve anneme o sahip çıkmıştı. İki eli kanda da olsa her görüşe gelmişti. Orada olduğum sürece her hafta bana para getirmişti. Ben nereden bulduğunu sorduğumda ise okuldan sonra çalıştığını söylemişti. Çıkmama yakın öğrendim yalan söylediğini. Bana ve aileme para yetirebilmek için Tıp Fakültesini bırakmıştı. Cezaevinden sonra bende onu yanıma almıştım. İlk olarak özel bir üniversitede Tıp Fakültesini bitirdi. Ancak "kardeşler birbirini kollar değil mi" diyerek benim yanımda işlere devam etmek istedi. Benden sonra bütün yetki ondaydı. Ona işimi, ailemi emanet ederdim. O benim kardeşimdi Ama oda diğerleri gibi benden korkardı. İçeriden çıktıktan sonra fazlasıyla gaddar olmuştum. Birine işkence etmek, kemiklerini kırmak benim için zevk verici oyunlardı. En sevdiklerimin canını yakmaktan dahi çekinmezdim. Tabi bana sormadan annemleri yanımıza getiren Yavuz'da burnunda oluşan bir çatlak vesilesiyle yeni benden nasibini almıştı. Yavuz korktuğu için konuya nasıl gireceğini bilmiyor gibiydi. "Hadi" der gibi ona baktım. Sesli bir yutkunma sonrası "Hakkında yakalama kararı çıkmış. 1 saat içinde polisler burada olur." Duyduklarımdan sonra rahatlamıştım. Ucunda oturduğum koltuğa yayılarak oturdum. "Kapımı kırmaya çalışma nedenin bu mu Yavuz? Polislerin gelecek olması! Yeni savcı sayesinde bu alışık olduğumuz bir durum. Hani senin bir türlü ayağımızın altından çekemediğin savcı var ya." "Bu sefer durum farklı." nefesi ciğerlerine sığmıyormuş gibi gürültülü bir nefes verdi. "Bu sefer ellerinde delil var." Duyduklarımdan sonra oturuşumu dikleştirdim. "Ne demek ellerinde delil var? Ya da dur şöyle sorayım ellerinde neyin delili var?" Öfkemin arttığını hissettim. Karanlık tarafım ipleri eline almak üzereydi. Siyah takımının içine elini soktu ve cebinden bir zarf çıkararak masanın üzerine attı. Uzanarak zarfı aldım tam içini açacaktım ki Yavuz tekrardan söze girdi. "Geçen hafta ara sokakta vurduğun adamı hatırlıyor musun?" Nasıl unutabilirdim ki? Çektirdiğim acıdan zevk aldığım nadir insanlardan biriydi. Bardan çıkarken bir kızın yardım çığlıklarını duyup ara sokağa yönelmiştik. Puştun birisi az kalsın 18 yaşındaki kıza tecavüz edecekti. O kızın kardeşim Eda olabileceğini düşününce nevrim döndü. Adamı kızın üzerinden almamla ne oluyor ya diyemeden kafayı gömmem bir oldu. Daha fazlasını yapacakken kızın korkudan titreyen vücudu gözüme çarptı. Kız oradayken adama bir şey yapmak olmazdı. Adamlarıma kızı evine götürmeleri için işaret verdim. Kız ürkek adımlarla sokaktan ayrıldıktan sonra yarım kalan işime geri döndüm. Böylesi şerefsizler topluma zarardı. Ve bu şerefsizlerden kurtulmak gerekirdi. Bende bu şerefsizin önce bütün kemiklerini kırmış sonrada kendime hakim olamayarak şarjörü üzerine boşaltmıştım. Normalde bu işleri depoda hallederdik ama bu sefer dayanamamıştım. Kadınlarımızın kızlarımızın sokakta rahat rahat yürümesine izin vermeyen bu adamın fazladan bir dakika daha nefes almasına izin vermemiştim. Yüzümde cıvık bir gülümse ile "Hatırlıyorum o olayı da konumuzla ilgisi ne? Bir hafta önce olmuş bitmiş olay. Yoksa kızla ilgili bir sıkıntı mı oldu?" Bir haftadır kızın o psikoloji ile kendisine bir şey yapmasından endişeleniyordum. Adamlarıma her gün onu takip etmelerini söylemiştim. Evet merhametsiz , gaddar biriydim ama günahsız bir kızın kendisine zarar vermesine izin vermezdim. Yavuz "Yok öyle bir şey olmadı." cevabını verince içim rahatlamıştı. Yalnız bir türlü konuya girmeyen Yavuz sinirlerimi bozmaya başlamıştı. "Ne oldu o zaman Yavuz? " sesim olması gerekenden yüksek çıkmıştı. Yavuz'un zaten bembeyaz olan yüzü sesimin şiddetiyle kirece dönmüştü. "Anlatacağım abi de nasıl anlatacağım?" dedi elini alnına götürerek. "Lan ne anlatıyorsan anlat artık. Az kaldı gırtlağına çökmeme." Bu gün sürekli yaptığı gibi tekrar derin bir nefes aldı." Abi o gün birisi senin adama yaptıklarını görüp fotoğraflarını çekmiş. Sonra da bizi takip etmiş. Hatırlarsan biz o gece galeriye geçmiştik. Bu malda bakmış galerinin önündeki arabalara demiş ki bu adam zengin Ben bundan para sızdırayım. Alacağı para gözünü ne kadar kör ettiyse piç kurusu açıp da internete bu yer kimin üzerine kayıtlı bu adam neyin nesi bakmamış. Neyse sen çıktıktan sonra dükkana zarf geldi. Zarfı getiren eleman kapıdaki çocuklara bunu buranın en yetkilisine vermeniz gerekiyor demiş. Onlarda bana getirdi. İçinde o geceye ait fotoğraflar. Ve üzerinde -HAPSE GİRMEK İSTEMİYORSAN YARIN ŞU ADRESE 2 MILYON DOLAR GETİR- yazan bir not kağıdı. Zarfı getiren elemanı yakalamak için odadan fırladım. Tabi çoktan gitmişti. Yalçın'ı aradım. Zarfı getiren ile ilgili kamera görüntülerini attım. Yarım saat içinde bilgilerle dönüş yaptı. Çocuklarla adamı almak için Yalçın'ın bize verdiği adrese gittik. Gayet medeni bir şekilde kapıyı çaldım annesi açtı. Oğlanı sordum evin bir alt sokağındaki kahvede kumar oynuyordur dedi. Evden ayrılıp teyzenin söylediği kahveye gittim. Bizim eleman kahvenin ortasında ay gibi parlıyordu mübarek. Çocuklara kahveden alıp gelmelerini söyledim. Bizim çocukları gören eleman arka kapıdan kaçmaya başlamış. İki sokak ötede kıstırdık iti. Akşam üzerinden beri beni oradan oraya koşturduğu için sokağın ortasında pestilini çıkardım herifin. Elimdeki zarfı masaya fırlatarak "Ee ne var bunda çözmüşsün fotoğraf sorununu." Ama bu tabloda polisler eksik kalmıştı. Onların işlevi neydi bu olayda. "Polis ne alaka? Seni ya da adamları birisi gördü de savcıda benim kuyruğuma mı basmaya çalışıyor? dedim sabırsız bir sesle. Gerçekten Yavuz bugün sabrımı sınayacak bir yavaşlıktaydı. "Abi bu mal fotoğrafların bir kopyasını da anasına vermiş. Biz bunu kovalarken, anasını aramış. Fotoğraf yüzünden başım belada. Eğer iki saat içinde gelmezsem polise götür demiş. Bizim bu aramadan haberimiz olmayınca lavuğa iyiyi desin diye anasını aratmadık tabi. Elemana o kadar öfkeliydim ki üzerinde değişik yöntemler uygularken anasını aramak aklıma bile gelmedi." "Ben bununla ilgilenirken çocuklar telefonu getirdi. Yalçın , elamanın anasının şikayetini, senin hakkında yakalama kararı çıktığını yazan bir mesaj atmış. 7 gibi seni tutuklanmak için buraya geleceğini belirtmiş en altta da. " Anladım der gibi başımı salladım. "Fotoğraflarda yüzüm belli mi peki?" "Yok belli değil. Ama sen olduğunu belli eden başka bir şey var Aras." dedikten sonra sanki dudaklarına mühür vurulmuş gibi sustu. "Yavuz ateşle oynuyorsun. Bak atıyor benim devreler. Ne diyeceksen de artık lan. Yoksa akşam dövdüğün adamın üzerinde denediklerini birazdan bende senin üzerinde deneyeceğim." Gözüyle fotoğrafların olduğu zarfı işaret etti. Zarfı tekrar elime aldım ve fotoğrafları çıkarttım. Fotoğrafı çeken elemana sırtım dönüktü. Çektiği hiç bir fotoğraf kadrajında ben olduğumu belli edecek şekilde yüzüm görünmemişti Benim yüzümü geç vurduğum şerefsizin yüzü bile net seçilmiyordu. "Ne var bunlarda? Ben olduğumu belli edecek bir şey yok ortada." Elimden fotoğrafları aldı küçük bir karıştırma sonrası eline bir fotoğraf aldı bana uzattı. Fotoğraftaki detayı görmemle beynimden aşağıya kaynar sular döküldü. Adamdan tarafa yan döndüğüm bir aralık şerefsiz dövmemi çekmiş. Yüzümü net çekmeyince fotoğraftakinin ben olduğumu ispat etmek için dövmeyi çekmiş. Hatta öyle bir netlemiş ki karalanan kısım bile kabak gibi açığa çıkmıştı. Kolumda bu dövmenin olması ben olduğumu ispat etmezdi. Ama o iz ben olduğumun su götürmez gerçeğiydi. İsmini anladığımın hediyesiydi kolumdaki iz. Onun için yaptırmıştım bu dövmeyi. İhaneti sonrasında dövmeye ellememiş sadece adının olduğu yeri jiletle kazımıştım bedenimden. Jiletin ruhuma işleyen acısını hala unutmamıştım. Değişimimin en büyük etkeni olmuştu o acı. Aynada oraya her bakışımda içimde küllenen nefret ateşinin tekrar alevlenmesini sağlıyordu. Benden bir tepki bekleyen Yavuz huzursuzca kıpırdandı. O mahlukun attığı kazığı hatırlamak bile vücudumun dengesini şaşırtmıştı. Vermem gereken tepkileri vermemiş bide onu düşünmüştüm. "Hay sikeyim böyle işi." diye koltuktan ayağa kalktım. "Benim fotoğraflarım çekilirken bu amına koyduğumunun korumaları ne bok yiyormuş. Ben onlara uyusunlar diye mi maaş ödüyorum. Birisi çekse vursa bok yoluna gideceğiz anasını satayım." Öfkeden gözüm kararmıştı. Yavuz'a doğru yürüyüp yakasına yapıştım." Bu siktiğimin işi olurken sen ne yapıyordun? Güvenlikten sen sorumluydun. En küçük bir sorunu halledemeyeceksen sen ne boka yararsın?" diye bağırmamla pişman olmam bir oldu. Yavuz benim herhangi bir adamım değildi. Kardeşimdi. Burnunu kırmama rağmen yanımda kalmayı seçmişti. Zorunda olmadığı halde senelerdir bütün pisliklerimi temizleyen kişiydi. Bir gün bile bu durumdan şikayet etmemişti. Yakasını hemen bıraktım ama her şey için çok geçti. Yavuz'un yüzünden önce kırgınlık geçti sonrasında ise yerini öfkeye bıraktı. Geriye doğru bir adım attı. Yakasını düzeltti "Kusura bakma Aras. Sabah arkanda bıraktığın pislik yığınını temizlemekten akşam kıçını kurtarmaya fırsat bulamadım." Haklıydı. Son 10 yıldır elimi kana bulamadığım bir gün bile olmamıştı. Zincirli Kuyu'da yatandan daha fazla adam öldürdüğüme bahse girebilirdim. Hayatımı mahveden o kızdan alamadığım bütün intikamımı düşmanlarımdan almıştım. Onların canını her alışımda onlarla birlikte masumiyetimden de bir parçayı öldürüyordum. Odanın içi buz gibi keskin bir havaya bürünmüştü. İkimizde birbirimize öfkeyle bakıyorduk. Yavuz'un haklı olduğunu biliyordum. Ama gerçek hislerimi asla ona belli edemezdim. Asla geri adım atamazdım. Ben Aras Yiğitsoy'dum. Kendi kanımdan olanlar da dahil kimseye karşı zerre merhametim ya da müsemmam yoktu. Duygusal zayıflığın gerçek hayatta başarısızlık getirdiğini iyi biliyordum. Bu gerçeği hayat acımasızca öğretmişti bana. İçimde oluşan öfkeye yenik düşüp"Salak salak konuşma Yavuz. Bunları yapmak için yanımdasın. Bunlardan sorumlu olduğun için sağ kolumsun."diye bağırdım. Yavuz bir cevap vermeden yanımdan kalktı. Bar tezgahına doğru yürüdü. Tezgahın arkasında bulunan siyah renkli dolaptan iki bardak çıkardı. Tezgahın üzerinde duran yarısı içilmiş viski şişesinden bardaklara doldurdu. Bardakları eline alıp yanıma doğru yürümeye başladı. Yanıma gelince tepemde dikilerek elindeki bardaklardan birini bana uzattı. Elinden bardağı aldım ve arkama doğru yaslandım. Her zaman olduğu gibi yine ilk adımı atan Yavuz olmuştu. Beni onun gibi kimse çekmezdi. O benim gerçek dostumdu, kardeşimdi. Bu karanlık dünyada küçücükte olsa içimdeki aydınlık tarafı unutmamamı sağlayan kişiydi. Bunları biliyordum. Ama ona bunları hiç bir zaman söyleyemezdim. Viskiden büyük bir yudum aldım. Derin düşüncelerim içinde genzimi yakarak aşağıya inmesine müsaade ettim. Sanırım bu sefer gerçekten sıçmıştık. Yavuz'un yüzüne baktım. "Nasıl çıkıyoruz bu işin içinden" Yavuz'un yüzünden sanki bir çözümü varmış gibi bir anda bir parlama geçti. Bir saniye sonrasında ise en zor kısma gelmiş gibi bir hale büründü. Tek dikişte viskisini bitirip masanın üzerine koydu. Derin bir nefes aldı." Aslında bu işten kurtulmanın bir yolu var. İpten adam alan bir avukat. Ancak iki sorunumuz var. Daha doğrusu iki sorunumuz vardı. Bir tane kaldı." "İlki neydi?" "İlki acaba o silah kartelinin başında olan bir mafya babası ile özellikle de seninle çalışmak ister mi? sorusuydu. Sana gelmeden hemen önce onun kapısına dayandım. Başta beni gördüğüne pek memnun olmadı. Ona olanları anlatıp senin avukatın olmasını teklif ettim. Oda teklifimi kabul etti. Tabi küçük bir şart sunarak." Meraklı gözlerle Yavuz'a baktım. "Önemli bir şey değil. Bizim için halletmesi basit bir durum." Para falandır diye üzerinde çok durmadım. "Peki ya ikincisi?" "İkinci ve en sıkıntılı olanı acaba sen onunla çalışmak ister misin?" Düşünceli bir şekilde Yavuz'a baktım. Çıkarlarım doğrultusunda benim çalışmayacağım kimse yoktu bu hayatta. Aklımdaki bütün avukatları zihnimden geçirmeye başladım. Başarılı olan bütün avukatları. Çalışmak istemeyeceğim tek avukat aklıma geldi. Yok onu kast ediyor olamazdı değil mi? Öfkeyle gözlerimi Yavuz'a diktim." Bunu aklından hemen çıkar Yavuz. O siktiğimin cezaevinde ölsem bile onun yardımını asla kabul etmem." Savunma yapmak için bir çocuk gibi omuzlarını silkti. Bu halini gören olsa mafya olduğuna inandırmak mümkün değildi . "Hiç bana öyle bakma Aras. Seni kurtaracak tek kişi o. SENA... Sena'dan başka kimse bizi bu işin içinden çıkaramaz. Bu sefer" derin bir nefes verdi "fena battık." "Ne kadar battığımız sikimde bile değil Yavuz? Ben onun yardımını falan istemiyorum. Paşalar gibi yatar çıkarım. Sanki hiç yatmadım içeride. Koymaz bana." Gözlerim sanki içine kum kaçmış gibi yanmaya ve acımaya başlamıştı. Derinlere gömdüğüm acıyı uzun zamandır ilk kez bu kadar hissediyordum. Müebbet de yesem ondan yardım alamazdım. Bunu kendime yapamazdım. "Sokaklar da mı sikinde değil Aras? O sokaklardaki gençlerde mi sikinde değil? Sen içeriye girince dışarıdaki dengeleri kim, nasıl sağlayacak? O gençleri toz belasından kim koruyacak?" Bu Yavuz bu gün sürekli haklı olmak zorunda mıydı? Lanet olsun yine haklıydı. Ben içeri girersem KULAKSIZ şerefsizi gençlere daha rahat ulaşırdı. Onun sokaklara hakim olmasına müsaade edemezdim. O sokaklar bana Hamdi Baba'nın emanetiydi. Ucunda Sena değil Cehennemin dibi dahi olsa -Ki cehennemi Sena'ya tercih ederdim- bu sokaklara sahip çıkabileceğim her şeyi yapardım. İstemeye istemeye da olsa "tamam öyle olsun" der gibi başımı salladım. Gözlerini benden bir an olsun bile ayırmayan Yavuz tepkimi görünce derin bir nefes verdi. O rahatlamıştı peki ya ben? Kapana kısılmış gibiydim. Gözlerimi kapayarak koltukta arkama yaslandım. Sena... Sena... Bu ismi duymayalı tam 13 yıl olmuştu. Adını duyunca göğsüm sıkıştı. Kalbime sapladığı hançer daha da derinlere batıyordu. İçim yangın yerine döndü. Kalbim sıkıştı. Soluduğum hava ciğerlerime yetmiyordu. İyi bir adam değildim. Selim öldüğü günden beri de böyle bir iddiam hiç olmamıştı. Canımı yakan hiç kimseye en ufak merhamet duygusu beslemiyordum. Gerçi canımı yakmayanlara karşı da farklı olduğum söylenemezdi. Soğuktum, merhametsizdim, caniydim, kısacası karanlığın ta kendisiydim. Karanlık bana kendimi o kadar iyi hissettiriyordu ki hiçbir zaman aydınlığa çıkmayı gerekli görmemiştim.. Bu halimden asla şikayetim de olmamıştı. Bana göre karanlık ve güç doğru orantılıydı. Ne kadar can yakarsan o kadar az canın yanardı. Lakin onca kötülüğüme rağmen bu kadar canımın yanmasını ben bile hak etmiyordum. Kötü birisi olmam en zayıf yanımdan vurulmayı hak ettiğim anlamına gelmiyordu. Hayat tam ayağa kalktım, iyiyim dediğim anlarda geçmişimden vuruyordu. Evet, geçmişimle yüzleşmeyi ben seçmiştim. Öldürdüğüm her adamda, döktüğüm her kanda Selim'in ızdırap içerisinde kıvranan ruhu karşıma çıkmıştı ve ben öldürdüğüm adamlar yetmezmiş gibi geceler boyunca Selim'i de öldürmeye çabalamıştım.. Sonunda başarmıştım da.. Ama Sena'yı öldürmek Selim kadar basit olmamıştı. O, apayrı bir meseleydi. Benden, bana ait olan her şeyi çalmıştı. Ve şimdi de geçmişimden gelen uğursuz misali karşıma dikilmişti. Hayatımı mahveden beni bu iğrenç yaşama mahkum eden kadından nasıl yardım alacaktım? Saf duygularımın, merhametimin ve en önemlisi insanlara olan güvenimin katili o değil miydi? Şimdi bir lütufmuş gibi gelip beni kurtaracaktı. Bir de bir şart mı sunmuştu. Ona bu hakkı kim veriyordu ki? Onun yüzünden şimdi ben adaletin karanlık tarafında o ise aydınlık tarafındaydı. Peki kimin içi aydınlık kimin ki karanlıktı? EVET DOSTLAR İLK BÖLÜMÜN SONUNA GELDİK... BÖLÜM İLE İLGİLİ FİKİRLERİNİZİ DİNLEMEK İSTERİM ... EVET DÖVME KÖTÜ BİLİYORUM AMA KİTABA İLK BAŞLADIĞIMDA RASTGELE YUKARIDA OLANI BULUP GEÇMİŞTİM😂😂 HAYALLERİMDEKİ GİBİ DEĞİL AMA BÖYLE BİR ŞEY İŞTE😂😂 |
0% |