Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Ki̇m Bu Adamlar?

@gizeemikoo

Sena'nın Ağzından


Zilim zır zır çalıyor muydu yoksa bana mı öyle gelmişti. Yastıktan başımı hafif kaldırarak sesin rüyamda bir hayal ürünü mü olduğunu yoksa gerçekten kapımın mı çaldığını anlamaya çalıştım. 2 saniye geçmeden zil yine zırzır ötmeye başladı. Telefonumdan saate baktığımda daha 05.30 olduğunu gördüm. Bu saatte kapımı çalan hangi dengesiz olabilirdi ki.


Gelenin kim olduğuna gizlice bakabilmek için sessizce yatağımdan kalktım. Yavaş adımlarla merdivenlerden aşağıya indim. Her şey harika ilerliyor derken son basamağa basmamla parke can çekişir gibi 'gıçç' diye öttü.


Umarım dışarıdaki her kimse sesi duymamıştır diye içimden geçiriyordum ki kapının arkasındaki kişi sakin bir ses tonuyla konuştu." Sena Hanım kapının arkasında olduğunuzu biliyorum." Lanet olsun! Gelen kişi sesi duymuştu işte. Annem 50 kez bu son basamağa çözüm bulmamı söylemişti. Salak kafam dinlesen ya anne sözünü.


Kapıdaki kişi benden herhangi bir cevap alamayınca konuşmaya devam etti. " Sena hanım ,Ben Yavuz Egeli. Size bir şey yapmak için gelmedim. Benden korkmanıza gerek yok. Sadece sizinle bir dava hakkında konuşmak istiyorum. Yanımda silahım falan yok. Bana güvenebilirsiniz."


Yavuz Egeli mi dedi o? Hani şu İstanbul'da terör estiren ünlü mafya babası Aras Yiğitsoy'un sağ kolu olan Yavuz Egeli! Gecenin bir yarısı kapıma gelmişti.Hem de bir dava ile ilgili konuşmak için. Kesin onların işine taş koydum ve Aras'ta sağ kolunu beni öldürsün diye yolladı.


'Genç , yakışıklı Aras Yiğitsoy bir kadını öldürmek için gecenin bu saatinde kapısına dayanmazdı herhalde. Sonuçta onlarında bir raconu vardır' diyerek kendime telkinde bulunmaya çalıştım. Ama bu konuda pekte başarılı olamadım.


Aras Yiğitsoy diğer mafyatik adamlar gibi değildi. Onun adını bilmeyen yoktu bizim camiada. Ancak kendi avukatları dışında kimse onunla görüşüp konuşmamıştı. Hakkında dolaşan üç beş bilgi vardı sadece. Yer altı dünyasının en genç ve en güçlü mafya babasıydı. Seneler önce amcası Hamdi Yiğitsoy'un korumalığını yapmak için küçük bir suç işleyerek cezaevine girmişti. Ama varlığından Hamdi Yiğitsoy'un oğlu Aslan Yiğitsoy öldürülene kadar kimsenin haberi olmamıştı. Aslan Bey öldükten 2 ay sonra Aras Yiğitsoy'un cezaevinden çıkınca ve Aslan'ın yerine işlerin başına geçeceğini duyduk. Bir rivayete göre Hamdi Yiğitsoy ailesinin devamlılığını sağlamak için oğlu ölene kadar Aras'ı gün yüzüne çıkarmamıştı. Bunlar dışında onun gelmiş geçmiş bütün yer altı dünyası adamlarından daha sert, daha acımasız ve sevdiklerine karşı dahi gaddar olduğunu duymuştuk. Ve şimdi bu acımasız katilin sağ kolu benim kapımdaydı öyle mi?


O kadar uzun süredir düşüncelere dalmış olmalıyım ki kapının arkasındaki adam "Sena Hanım orada mısınız" diyerek varlığımı kontrol etti.


Bütün gücümü toplayarak konuşmaya çalıştım. "Evet buradayım. Konunuz ile ilgili sabah konuşabileceğimize eminim Yavuz Bey. Gecenin bu saatinde beni rahatsız edecek kadar önemli bir durumunuz olduğunu sanmıyorum." dedikten sonra yavaşça evin girişindeki konsola doğru yürüdüm. Çekmeceyi hafifçe açarak biber gazını aldım. Zor durumda kalınca kullanmak için doğru konuma getirdim. Elimdeki de ne silahtı ama. Bununla kesin Advenger kahramanları gibi yenilmez oldurdum.


Ben biber gazını ayarlarken adam konuşmaya devam etti. "Aslında var Sena Hanım. Hayat memat meselesi. Lütfen kapıyı açın ve konuşmama izin verin. Sadece 5 dakika süreceğine emin olabilirsiniz."


Bu adama güvenmek ve güvenmemek arasında sıkışıp kalmıştım. Bir tarafım kapıyı açmamı söylerken diğeri hemen polisleri aramamı söylüyordu. Derin bir nefes aldım ve bu zamana kadar ne kazandıysam gözü karalıkla kazandığımı hatırladım. En fazla ne olabilirdi ki? İçimdeki ses" En fazla ne olabilir ki? " dedi alaylı bir sesle. "En fazla ölürsün" diye devam etti. "Ölsem de bu kapıyı açıcam". diye cevap verdim iç sesime. Hem öldürmek istedikleri insanın evine rica minnetle gelmezlerdi öyle değil mi?


Kapının karşısındaki kişinin huzursuzlandığını hissettim. Bu tepki karşısında elim bilinçsiz bir şekilde kapı koluna gitti ve kapıyı açtım. Karşımdaki adamı görünce dilim tutuldu. O boy o pos hele gözler.... Sanki katalog çekiminden fırlamış gibiydi. Lakin mermer gibi pürüzsüz teninin üzerinde ki kahverengi gözler insanın içini ürpertiyordu. İçimden bir üşüme geçti. Bu yakışıklılığa bu soğukluk çok fazlaydı.


"İçeri geçebilir miyim?"


Duyduğum soru ile irkildi. "Tabi buyurun" diyerek adamın geçmesi için kenara çekildim.


O içeriye doğru yürürken bende arkasından avel avel bakmaya başladım. Tamam normalde çok zeki bir avukattım ama şuan hem uyku sersemliği hem de bir mafya babasının sağ kolunu evimde olması zihnimi toplamama müsaade etmiyordu.


Kapıdan girenleri geniş salonum ve amerikan mutfağım karşılıyordu. Adam salondaki üçlü koltuğun yanında duran tekli koltuğa oturdu.


"Siz gelmiyor musunuz?" diye sormasıyla bir süredir kapı açık şekilde durduğumu fark ettim. Hemen zihnimi toparlamalıydım. Kapıyı kapatarak oturma odasına doğru yöneldim.


Adama bakarak "Kusura bakmayın gecenin bu saatinde gelenim pek olmaz. Kafamı toparlamakta zorlanıyorum. Bir kahve alacağım siz de ister misiniz?" diye sordum. Adam kafasını mahcubiyetle yere eğdi.


"Kusura bakmayın gerçekten bu saatte rahatsız etmek istemezdim. Ancak önemli bir durum var." Anladım der gibi başımı salladım. zoraki şekilde gülümseyerek "Eğer varsa bir bardak viski alabilirim. Yoksa Nescafe'de olur."


"Maalesef alkol tüketmiyorum. Ancak iki dakika beklerseniz ikimiz içinde birer kahve yapıp geleyim" dedikten sonra mutfağa yöneldim. Kettila su koydum. Bu arada içimdeki ses muzip bir tavırla yine konuşmaya başladı. "Artık ona adam demesen mi? Onunla kahve içiyorsun şuan. Bence artık Yavuz demelisin." İçimde resmen bir şeytan olduğunu düşündüm. Eski benden kalan bir şeytan. Bu sefer haklıydı. İçimden de olsa ona Yavuz demeliydim. Kettıldan gelen tık sesi ile daldığım düşüncelerden sıyrıldım.


Dolaptan aldığım kupalara kahveleri yapıp salona doğru yürüdüm. Kupaları masaya bırakarak Yavuz'un yanındaki üçlü koltuğa oturdum. Yavuz kupadaki kahvesinden bir yudum altıktan sonra "Teşekkür ederim. Gerçekten çok iyi geldi." dedi. Bende elime kupayı alarak koltukta hafif öne doğru eğildim. Ve" Evet sizi dinliyorum." diyerek Yavuz'u ne yumurtlayacağını dinlemeye başladım.


Konuşmaya başlamadan önce cebinden sarı bir zarf çıkardı ve bana doğru uzattı. Zarfı elinden aldım ve incelemek için içini açtım. Fotoğrafta kafasına namlu dayanmış bir adam ve eli tetikte bekleyen başka bir adam vardı. Tetiği çekmek üzere olanın Aras Yiğitsoy olduğuna emindim. Lakin bu sadece bir var sayımdı. Çünkü bütün fotoğraflara baktığımda yüzlerinin seçilmediğini gördüm. Yüzü görünmeyen adamın fotoğrafını bana getirmesi saçmalık olurdu. Demek ki bu fotoğraflar bana geldiğine göre bir yerde kimliğini açık edecek bir sıkıntı vardı. Fotoğrafları yavaş yavaş tekrar incelemeye başladım. Ve "BİNGO! Aranan kan bulunmuştu." Aras Yiğitsoy'un kolundaki dövme onun olduğunu kesinleştiriyordu.


Fotoğrafları yere bırakarak konuşmamı bekleyen Yavuz'a baktım ."Benden tam olarak ne yapmamı istediğinizi anlayamadım. Bir mafya babasının masum bir insanı öldürmesine göz yumup onu kurtarmamı beklemiyorsunuz her halde." Sesimi sakin tutmaya çalışmıştım. Duyduğum kadarıyla bunda pek başarılı olduğum söylenemezdi.


Tepki göstermekte haklıydım. Nasıl benden böyle bir şey isteyebilirlerdi? Kabul her zaman iyi bir insan olmamıştım. Ama üniversitenin ilk yılında sebep olduğum ölümden sonra haksızlık karşısında duracağıma yemin etmiş bu yüzden uyuşturucu işinde olan ailemi dahi silmiştim. Mezuniyetim sonrasında ise bu uğurda güçlü iş adamları karşısında güçsüz insanları savunmaya başladım. Onların haklarını almasına yardım ettim. Kendime olan kinimi ve öfkemi ancak yaptığım güzel işlerle hafifletebiliyordum.


Yavuz gergin bir sesle "Aslında tam olarak onu istiyorum." dedi.


"Bu ne cüret? Siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Ben asla bir mafya babasına hizmet etmem. Benim harika bir avukat olduğumu araştırırken hakkımdaki en önemli bilgiyi atladınız sanırım. Ben asla bir katili savunmam. Benim işim mazlum tarafta. Hatta şimdi bu ölen adamın kim olduğunu öğrenip onun ailesinin avukatlığını üstleneceğim." Yavuz'a ve o ahmak Aras Yiğitsoy'a olan öfkem çığ gibi büyüyordu. Sinirden vücudum titriyordu. Bu adamın yüzünü bir saniye daha görmeye tahammülüm olmadığına karar verdim. Oturduğum yerden kalkarak kapıyı gösterdim. Ve "Hemen terk edin evimi." diye bağırdım.


Sanki konuştuğum kişi o değildi. Yerinden kalkıp evi terk etmeyi bırak en ufak bir kıpırdanma dahi göstermemişti.


Ona doğru dikkatle bakınca yumruğunu sıktığını gördüm. Anlaşılan oda sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu. Derin bir nefes aldı. "Avukat Hanım lütfen sakin olup beni dinler misiniz? Ben sizin nasıl birisi olduğunuzu biliyorum. Bu yüzden sizin yanınıza geldim. Şimdi size kısa bir güvenlik kamerası kaydı izleteceğim. Olayı gördükten sonra eğer beni hala haklı bulmazsanız size hiç zorluk çıkarmadan çeker giderim." diyerek yanındaki koltuğu oturmam için gösterdi.


Belliydi ki bu adam kendini dinletmeden evimden gitmeyecekti. Resmen haneye tecavüzdü bu. Bir süre kollarımı birbirine bağlamış şekilde ayağımla ritim tutarak tepesinde dikildim. O ise sakin sakin kahvesini yudumluyordu." Boğazında kalsın İnşallah." dememek için kendimi zor tutuyordum.


Belli ki yapacak bir şey yoktu mecbur bu adamı dinleyecektim.


Yüksek sesli bir oflama sonrası yanına oturdum. Yavuz cebinden telefonunu çıkardı ve olay anını izletmeye başladı. En başta yoldan yürüyüp giden insanlar vardı. "Eee ne var bunda" der gibi Yavuz'un gözlerine baktım. "Sabırlı olun ve izlemeye devam edin" deyince gözümü tekrar ekrana diktim.


Genç bir kız otobüsten indi. Elinde bir poşet vardı ve üzerinde fabrikada çalıştığını belli eden kıyafetini gördüm. Yorgun adımlarla muhtemelen evinin bulunduğu sokağa doğru yürüyordu. Otobüsün durduğu yerde eğlence mekanı olduğu için her on adımda bir arkasına bakıp birinin kendisini takip edip etmediğini kontrol ediyordu. Sonra telefonunun ışığı yandı ve kızın dikkati bir anlığına dağıldı. Tam bu sırada nereden geldiği anlaşılmayan birisi kızın ağzını kapatarak ara sokağa doğru çekiştirmeye başladı.


Görüntü bir anda ıssız sokağı göstermeye başladı. Kız ve adam tekrar kadraja girdi. Adam kızı duvara yaslamış bir taraftan ağzını kapatıyor diğer taraftan da kızın kıyafetlerini parçalamaya çalışıyordu. Görüntüde ses yoktu ancak kızın hareketinden anladığım kadarıyla adamdan kendini kurtardıkça avazı çıktığı kadar bağırdığına emindim.


Kızın durumunu görünce içimde bir şeyler koptu. Göz yaşlarım benden habersiz gözlerimden firar etmeye başlamıştı. Ne zamandır genç kızlarımız sokaklarda rahat rahat yürüyemiyordu? Ne zamandır yürekleri ellerinde evlerine dönmüyorlardı.? Aldığım nefes ciğerlerime yetmediğini fark ettim. Elim kalbimde ayağa kalkarak pencereye doğru yürüdüm. Pencereyi açıp havasız kalan ciğerlerimi temiz havayla doldurmaya çalıştım. Kısa bir süre göz yaşlarımın akmasına izin verdim. Bu orospu çocuğunu elime bir geçirsem öldürebilirdim. Gerçi muhtemelen bunu benim için yapmışlardı. Buraya gelme nedenleri de bu olmalıydı. Duygusallığı bir kenara bırakıp işimin başına dönmeliydim.


Pencereyi açık bırakarak videonun devamını izlemek için yerime oturdum. Kızın çırpınışlarını izlerken görüntüye 185 boylarında olduğunu düşündüğüm kaslı bir adam girdi. Zeus gibiydi mübarek. İçimdeki yaramaz taraf acaba bunların hepsi mi böyle seksi diye söylenmeye başlamadan bunu konuyu araştırmayı aklımın bir köşesine not ettim. Ve görüntülere kendimi odakladım.


Adamın görüntüye girmesiyle tecavüzcü pisliği kızın üzerinden alıp kafayı gömmesi bir oldu. Sesli bir şekilde "Ohh. Eline sağlık yiğidim" sözleri ağzımdan dökülüverdi. Ne dediğimin farkına vardığımda iş işten çoktan geçmişti. Utançla yanımdaki adama çaktırmadan baktığımda dudağının köşesinin kıvrıldığını gördüm. İyi bari en azından beni daha da utandırmamak için güldüğünü belli etmemeye çalışıyordu.


Kızarmış yüzümü ekrana döndüm. Olan olmuştu artık. Şuan mühim olan kıza ne olduğuydu. Videonun devamında Aras olduğunu düşündüğüm adam kafasıyla adamına işaret verdi. Adam bir taraftan ağlayan diğer taraftan da tirtir titreyen kızın koluna girdi. Yavaş adımlarla kadrajdan çıktılar. Bu esnada Aras adamın kafasına silahı dayadı ve video aniden kesildi. Yavuz'a baktığımda gözlerinin içindeki karanlığı gördüm. Adamı videodan çekip çıkartarak her milimine işkence ede ede tekrar öldürmek istiyor gibi duruyordu.


Muhtemelen ,öfkesini yatıştırmak için telefonu masanın üzerinde bırakarak ayağa kalktı. Ellerini pantolonunun cebine sokup bir sağa bir sola yürümeye başladı. Küçük bir sessizlik sonrası " Videonun sonunu söylememe gerek yok sanırım. Adamın Haliç'in soğuk sularında yüzdüğünü sizde tahmin edebiliyorsunuzdur." dediğinde gözlerindeki karanlık ifadenin geçtiğini gördüm.


Evet anlamında başımı salladım. Biraz önce öfke duyduğum bu adamları şuanda anlının ortasından "helal size" diye öpmek mi istiyordum yoksa içimdeki iblis yine mi devreye girmişti? Biraz düşününce aynen öyle hissettiğime karar verdim. Eğer onlar yetişmeseydi elinde çantasıyla işten gelen bir kız tecavüze uğrayacaktı. Belki de şuan onun cansız bedeni bir toprağın altında yatacaktı. Haber kanalları 2 dakika bile sürmeyecek şekilde ondan bahsedip geçecekti ve oda tıpkı diğerleri gibi unutulacaktı.


Bunlarin hepsini gözden geçirince bu adamlara yardım etmem gerektiğini düşünüyordum. Çünkü bana göre bu sefer haklı oylardı. Her zaman böyle adamlara düşman olacak değildim ya.


Yerimden hafif kıpırdandım. "Güvenlik kameralarını siz çoktan imha ettiniz. Ama birisi bu anın fotoğraflarını çekip size yolladı. Muhtemelen amacı para sızdırmaktı. Bir kopyasını da güvendiği birine verdi. Başına bir şey gelirse polislere vermesi için. Var olan kopya polisin elinde ya da geçmek üzere. Ve siz dövme nedeniyle Aras Bey'in yakalanacağına eminsiniz ve benden onu kurtarmamı istiyorsunuz doğru mu anladım?"


Yavuz bana hayranlıkla baktı." Hakkınızda söylenenler doğruymuş. Gerçekten çok zekisiniz. Size gelmekle en doğrusunu yaptığımı biliyordum." dedi sıcak bir gülümseme göndermeye çalışarak.


Yavuz'a dikkatle baktığımda bana karşı zoraki olarak sıcak davranmaya çalıştığını fark ettim. Sanki gözlerinin arkasında bana karşı alev alev yanan bir kin ateşi vardı. Gerçi buna pek şaşırmamalıydım. Kuyruğuna bastığım için çoğu kodamanın bana kini vardı. Belki bilmeden onlarında kuyruğuna basmıştım. Gerçi bu zamana kadar girdiğim o kadar davanın üzerinden burnum dahi kanamadan gelmiştim. Bunun nasıl olduğunu hala çözemesemde beni koruyan görünmez bir meleğim olduğuna emindim. Sonuç olarak o kadar tehlikeli iş sonucu küçük bi nefret ateşi canımı sıkamazdı.


Sıcak gülümsemesine bende zoraki olarak karşılık verdim." Neden bana geldiniz? İsteseniz bu işi gücünüz ya da paranız ile halledebilirsiniz."


Yavuz kalktığı koltuğa tekrar oturdu. Bana doğru hafif eğilerek öne doğru uzattığı ellerini birbirine kenetledi. "Haklısınız. Bunu siz ya da başka birisi olmadan halledebiliriz. Ama bunu istemiyoruz. Pisliğimizi bir masumun üzerine atıp onun cezaevinde çürümesine göz yumarak bu işten kurtulmak istemiyoruz."


Açıklamasını garipsemiştim. Onların kendileri için harcayabilecekleri onca adamları vardı. Ama kimsenin canı yanmadan çözüm bulmak istiyorlardı. Bu takdire şayan bir davranıştı. İçimden ikinci kez bu adamlara 'helal' olsun demiştim.


Onlara her ne kadar helal olsun desemde işi alıp almamada kararsızdım hala. Bunlar karanlık taraftı. Bu tarafın girişi vardı lakin çıkışı yoktu. Bir anda babamın bana bugün attığı mesaj gözümün önüne geldi. "SEN ANCAK BASİT İNSANLARIN AVUKATI OLABİLİRSİN. ZENGİN , GÜÇLÜ İNSANLAR SENIN GIBI BIR ZAVALLIYI  NE YAPSIN?" Ona gücümü ispat edebileceğim bir fırsat şuanda ayağıma gelmişti. Düşünmeden ağzımdan


"Tamam davanızı alırım. Ama bir kaç tane şartım var." sözcükleri dökülüverdi.


Yavuz yüzü aydınlanmış bir şekilde" Sizi dinliyorum" dedi.


"İlk olarak bu süreçte dava ile ilgili kimden ne istersem itiraz etmeden yapılacak. İkinci olarak Aras Bey'e boy kilo vs olarak uygun bir adam bulacaksınız. AA tabi pasaportu olsun bide. Suçu üzerine almadan hemen önce yurt dışına kaçırabilelim. Ben zaten 3 ay içerisinde kendisini aklamış olurum. 3 ay sonra ülkeye geri dönebilir. Kimsenin canı yanmadan olayı çözmüş oluruz. Ve üçüncüsü bu dava sonucunda benim peşimi bırakacaksınız. Başka herhangi bir dava için kapımı çalmayacaksınız. Bu dava için ne kadar süre gerekiyorsa o kadar süre beraber çalışıp sonra yollarımızı ayıracağız."


Yavuz kirli sakallarını okşayarak söylediklerimi dinliyordu. Sözümü bitirmemle. " Kabul. 3 şartın üçü de kabul. Siz bana ne yapmam gerektiğini söyleyin bende onu yapayım." diye çıkıştı.


"Peki ilk olarak fotoğraftaki dövmenin aynısını bulduğunuz adama yaptıracaksınız. "


Daha ben cümlemi bitirmeden Yavuz'un gözleri fal taşı gibi açılmıştı. " Benden canımı isteyin bunu istemeyin. Böyle bir şeyi yapmam imkansız. Bu dövme sadece Aras'a ait. Ve ben böyle bir şey yaparsam Haliç'te yüzen sıradaki cesettin benimkisi olacağına emin olabilirsiniz."


Ellerimi masaya vurarak ayağa kalktım. "O zaman konuşacak bir şey yok Yavuz bey. Daha ilk şartım da işime karıştınız. Buda demek oluyor ki sizinle çalışmam mümkün değil. Anlaşabileceğimiz bir konu olmadığına göre lütfen evimi terk edin" diyerek gitmesi için kapıyı işaret ettim.


Yavuz gidecekmiş gibi ayağa kalktı. Kapıya yürümek yerine bir eli cebinde diğeri çenesinde salonun içinde bir sağa bir sola volta atmaya başladı. Anlaşılan bu adamın stres altında yaptığı şey volta atmaktı. Düşünmesi için onu kendi haline bırakarak kollarımı bağlayıp arkama yaslandım. Onun vereceği cevabı beklemeye başladım.


Beş dakika kadar volta attıktan sonra aniden durdu. Derin bir nefes alıp bana doğru döndüğünü fark ettim. Kafamı kaldırıp ona baktığımda gözlerinden anlık bir korkunun geçtiğine yemin edebilirdim. Yapacağı şey onu ölesiye korkutuyordu. Aras Yiğitsoy'un onu öldürmesinden sağ kolu bile bu denli korkuyorsa benim pek bir şansım yoktu anlaşılan.


Yavuz "Kabul ama benimde bir şartım var. Bu dövme işini Aras asla bilmeyecek. İkimizin arasında sır kalacak. Yazılı ifadesinde dövme ile ilgili kısmı görmeyecek. Bu işi halletmekte size düşer. Eminim bu işi tereyağından kıl çeker gibi halledebilirsiniz. Tabi ikimizin cesedinin de soğuk sularda yüzmesini isterseniz o ayrı" dedikten sonra göz kırptı.


Haklı çıkmıştım işte. Bu adam en ufak hatamda beni öldürecekti. Korkmuştum. Ama bunu ona göstererek eline koz verecek değildim.


"Tamam kabul. " diyerek omuz silktim. "Evet sanırım detaylar konusunda demin anlaştık. Şimdilik başka bir şey yok."


"Sena Hanım peki ya dövmenin aynı oluşunu nasıl açıklayacaksınız hakime? Sonuçta bu özel ayrıntıları olan bir dövme. Yakında görmeyenler dışında herkes yaptıramaz"


"A o mu? O en basit kısmı. Günümüz mafya babalarına özenen geri zekâlılarla dolu. Bulduğunuz adam videoda detaylı bir şekilde Aras Bey'i incelediğini. Hatta sırf onu yakından görebilmek için yanınıza çaycı olarak girdiğini söyler. Tabi yapılan incelmelerde sizin sigortasız işçi çalıştırdığınız düşünülür. Ve parası yersiniz."


"Para sorun değil. Güzel plan Avukat Hanım. Tamam sizin dediğiniz gibi olsun. Ben Aras'ın vücut ölçülerine sahip "PASAPORTU OLAN" "burayı vurgulayarak söylemişti. "Birini biliyorum sanırım. İlk iş ona dövmeyi yaptırayım. Sonrasında da jilet atayım."


Hayretle "Anlayamadım" dedim.


"Yani dövmenin silik olan kısmını medeni yollarla halledeyim."


Eminim medenidir diye geçirdim içimden. Yerimden kalktım. "Tamamdır. Sizden haber bekliyorum o zaman." deyip elimi adama uzattım. Uzattığım eli geniş elleriyle sıkarak "Görüşmek üzere avukat hanım" dedi ve kapıya doğru yöneldik. Tam kapıyı açacakken aklıma deminden beri takılan soruyu sormak istedim." Yavuz Bey, bir şey soracağım."


"Tabi buyurun Sena Hanım" diyerek bana döndü.


"Bu planı biraz düşünme ile sizde yapabilir ve avukata bile gerek duymadan sorunu halledebilirdiniz. Neden bana geldiniz?"


Muzip bir gülümseme ile" HER NASİP VAKTİNE ESİR derler Sena Hanım. Demek ki bu işte size nasipmiş" cevabını verdi.


Bu nasıl aptalca bir açıklamaydı böyle. Söylediklerinden tek kelime anlamamıştım. Ve benim aklımdaki pusu dağıtacak bir şey söylememişti. Gecenin bu vaktinde devrelerinin yandığını düşünerek konunun üzerinde durmak istemedim. Nasıl olsa bunu tekrar sorabilecek bolca zamanım olacaktı. "Peki, öyle olsun" dedim sadece.


Yavuz elinin üzerinde olduğu kapıyı açtı, tam eşikten çıkacakken "Bunları yapmamız 3-4 günü bulur. Aras ise bir kaç saat içinde tutuklanır. Onun içeriye girmesi hepimiz için hayati risk taşıyor. İfadesini verip çıkarmanın bir yolu var mı?"


"Merak etmeyin onu da halledeceğim. Ben olmadan konuşmasın yeterli"


Bu sefer içtenlikle bana bakıp gülümsedi. "Teşekkürler Sena Hanım. Emniyette görüşmek üzere."


"Görüşmek üzere" diyerek onun merdivenlerden inmesini bekledim. Daha sonra kapıyı kapattım ve buz gibi olan kapının arkasına yaslandım. Böyle bir şeyi kabul ettiğime inanamıyordum. Kaçtığım gerçekliğin içine düşmüştüm. Ve bunu bile isteye kendim yapmıştım. Pişmanlık bütün hücrelerimi ele geçirmeye başlamıştı.


İçimdeki ses cılız bir tonda "Pişman olman sana bir şey kazandırmaz Sena. Bir kaç saate emniyete alınacak olan müvekkilimi kurtarmaktan başka çaren yok şuan" dedi. Maalesef ki haklıydı. Hazırlanmak için bezgin adımlarla merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladım.


Küçük bir açıklama yapmak istiyorum. Aras, Sena'yi tanıyor ancak Sena Aras'ı, Aras olarak tanımıyor. Dövmeden de haberi yok. Bu yüzden Aras'ın dövmesini görünce onu tanıyamadı.


Loading...
0%