@gizem_aden
|
10.Bölüm:Baba Mirası
Hatalar yapardık. Bizi biz yapan şeyler zaten hatalarımızdı. İnsan olmanın kaidesi hatalardı lakin gel gör ki bana hata yapmaları büyük bedeller ödemememize neden oluyordu.
Alp'i affedebileceğimi düşünmüyordum. Belki ileride kırgınlığım ya da kızgınlığım geçerdi ama bir daha yanımda iş verebilir miydim ya da güvenebilir miydim? Emin Kırılan güven olduğunda özür ne yazık ki bir işe yaramıyordu.İhaneti zihnimin duvarlarını sızlatıyordu. Zira yaptığı şeyi unutsam da kalbimde bıraktığı bıçak darbesinin sızısı vücudumda ebedi bir yer edinmişti.
Göğsümdeki yaralar tüm zihin duvarlarımı yerle bir etmişti. Fiziksel bir acı görünmüyor olabilirdi ama daha önce defalarca kez kurşun darbesine ve sayısız işkencelere maruz kaldığım için net bir şekilde söyleyebilirim ki fiziksel bir acı olmasını yeğlerdim.
Ayaz ile birlikte bulunduğumuz uçurumdan çıktıktan sonra direkt ailemizin evine gelmiştik ve oradan da direkt odama geçip dinlenmeye başlamıştım. Yalnız kalmaya ihtiyacım olduğundan diğerleri de çok üstelememişti.Odam gri ve beyazın tonları ile bürünmüştü. İki kişilik, beyaz nevresimlerle kaplı yatakta uzanıp günün bana getirdiği yorgunlukları düşünüyordum.
Hayatımızın yerle bir olduğu zamanlar olurdu. Kendimizi toparlayamadığımız, nasıl toparlanacağımızı unuttuğumuz ya da kendimizi unuttuğumuz zamanlar.
Kendimizi unuttuğumuz zamanların olması normaldi lakin ben sanki kendimi hiç bulamamış gibiydim. Bunun ne denli ağır bir duygu olduğunu anlatabiliyor muyum?Mesela en çok hangi rengi seviyorum, uğurlu sayım ne, neleri yapmaktan hoşlanırım? Hiçbir şey için en çok diyemiyordum. Sanki kendimi kaybetmiştim bunca kargaşanın içerisinde. Bunun ne denli ağır bir gerçek olduğunu anlatabiliyor muyum?
Hayata karşı her türlü önlemi almıştım ya da öyle zannediyordum. Ama en yakınlarıma ne zaman güvensem öyle bir noktada kırılmalar yaşatıyordu ki bir daha kendimi toparlayamıyordum. Toparlanmam gerekiyordu zira molaya ya da üzülmeye vaktim yoktu. Düşmanlarım, düşmanlarımız, peşimde olan onlarca insan varken üzülmeye bile vakit bulamıyor oluşum nefesimi kesiyordu. Oysa etraflıca bir düşünsem, bağıra bağıra ağlasam ya da, bir çok şey daha bir oturacaktı sanki yerine. Yani tam anlamıyla üzülebilsem, kendimi sıkmasam belki bir şeyler rayına oturacaktı ama benim yaşananların üzerine kalın bir çizgi çekip ilerlemem gerekiyordu. Ben Kayla Zemheri'ydim. Beni kimsenin yenmesine izin vermeyecektim.
Dostlarımın bile.
🕯️
Ayaz Zemheri... 1.93 boyunda, oldukça yapılı, birçok dövüşte özelikle uzak doğu dövüş sanatlarında uzman ve tam bir silah uzmanı. İspanya da birçok kartelin kendisinden korktuğu bir çetenin lideri. İspanya ve Türkiye dahil birçok ülkedeki her mekana girme yetkisi olan azılı bir katil. Hatta düşmanları bile gece mekanlarını her halükarda açmak zorunda kendisine. Gözleri ve yüz yapısı babam Andıç Zemheri'nin neredeyse kopyası. Esmer ve kemikli bir yüze sahip. Siyah kalın telli saçlara ve kirli sakala sahip. Üzerinde genelde siyah takım elbise ile geziyor. Evde ise genelde eşofman ve tişört şeklinde rahat takılan birisi. Geldiği gün yanında çok fazla adam yoktu. Çok sadık bir dostu olan İspanya'dan birisi hala kapımızda onun direktiflerine uyuyor. Ancak İspanya'da yaşamasına karşın burada da bir yığın çalışanı var ve evin önüne diktiği birçok kişi Türkiye'den tanıdıkları. İspanya da yaşasa da burada da el altından işlerini fazlası ile yürütmüş ve namını duyurmuş. Her iki ülkede de saygı duyulan ve fazlasıyla korkulan birisi.
Andıç Zemheri ne kadar oğlunun bu işlere girdiğine üzülmediğini öne sürse de kafasına takılan bir çok şey olduğunu anlayabiliyoruz. Ayaz'ın da bunun farkında olduğuna eminim. Lakin bu evde sürekli yaptığımız gibi yine üç maymunu oynuyor ve üzerlerini örtüp gülümseyerek normal aile tablosunu sergilemeye devam ediyoruz. Andıç ve Serpil Zemheri'nin kafasını kurcalayan lakin ortaya da konuşamadıkları bir sürü soru işaretinin olduğunun ve bazı cevaplardan kaçındıklarının farkındayım. Bu gerçeklerin eski masayla alakalı olduğunu da düşünmüyor değilim. Ancak birbirinden başka kimsesi olmayan dört kişilik bu aile birbirini her hâliyle kabul ediyor ve saygı duyuyor.
Helin Ergüven
Kayla Zemheri ile konuşmamızın ardından yaklaşık bir gün kadar geçmişti. Masanın resmi üyesi olduğumu yazan bir mektup eşliğinde bir de telefon ve yanında da silah göndermişti bana. Telefon özel yapım bir telefondu ve masa üyeleri dışında üretimi yoktu. Gelen farklı bir özel korumaydı. Yanında daha önce hiç görmemiştim bunu. Alp'in getireceğini düşünsem de umursamadım çok. Zira başım ajanlarla yeterince dertteydi.
Telefon sadece masa üyelerinde olan ve kişisel olarak birbirlerimizle iletişimimizi sağlayan, uydu sistemine bağlı ve hiç kimse tarafından dinlenemeyen özel bir yapımmış aynı zamanda.
Gönderilen silah ise benim daha önce satın aldıklarımı benzer fakat masa üyelerin hepsini öncesinden hediye edilmiş prosedürlerden biriymiş.
Silah menzilinin iyi olması ve aşık olduğum altın işlemeler ve elbette ki sarmaşık logosuyla kendine aşık etmişti silah beni.
Mehmet Giray ile pek anlaşabildiğimiz söylenemezdi. Kelimenin tam anlamıyla aşağılık herifin tekiydi.Ama silahları efsaneydi.
Mehmet Giray'ın bir kızı olduğunu biliyordum. Eşi silahlı saldırılardan birisinde hayatını kaybetme noktasına gelmiş ve evi terk etmişti. Eşiyle evlenene kadar çok iyi bir karakterdeki birisi olduğu söylenemezdi. Han Ergüven'in eski dostlarından biriydi. Bu yüzden çocukluğumdan tanıyordum. Eşiyle evlendikten sonra daha düzgün bir adam olduğu bir gerçekti lakin eşi terk ettikten sonra büründüğü kişilik daha da beter olmuştu. Ortak noktamız ikimizin de kaybettiklerimizle büründüğü kişiliğin berbat olduğuydu. Ancak bir farkla. O iyi birini kaybettiği için kötü olmuştu ben ise kötü birini iyi zannettiğim için içimde öldürmüştüm. Onu gerçekten öldürmeden çok önce yani.
Masaya katılmayı çok istememin nedenlerinden birisi Han Ergüven'in kötü şöhretini yerle bir edip masada yeniden başlama imkanı bulmaktı. Özellikle kardeşlerim Kuzey ve Güney için daha yaşanılabilir ve katlanılabilir bir hayat bırakmak istiyordum. Bazı insanlar kötü ve iyi arasında seçim yapabilecek kadar şanslıydı ve bazısından ise kötü olmaktan başka bir şansı yoktu.
Masaya girmeyi ne kadar çok istesem de eğer bu kadar zorunda kalmış olmasaydım bu sırrı Kayla Zemheri'ye vermek istemezdim. Ben de zihnimden bile silmek için o kadar çok uğraşırken bir başkasına anlatmak, olan şeylerin gerçekliğinin bir kanıtıydı. Oysa zihnimde çoktan bunları yalanlamanın bir yolunu bulmuştum. Sanki konuşulmaz ise öylece silinip gider gibi geliyordu ancak gerçeklerin silsinmek gibi bir niyet hiç olmuyordu. Aksine unutmaya çalışan herkes en şiddetli haliyle tekrardan yüzleşmek zorunda kalıyor ve gerçeklerden kaçmanın bedelini insana acımasızca öğretiyordu. Kuzey ve Güney ile birlikte bile bu konuları konuşmazken yabancıyı anlatabilmek benim için gerçekten çok zordu. Ama başka şansım da yoktu.
Kayla Zemheri'yi arayıp bir yerde buluşmak istediğimi söylememin nedeni ise bu işi hemen halletmek ve mümkün olan en kısa sürede çözmekti. Artık kaçmanın bir anlamı yoktu.
Evimdeki rahat koltuklarından bir tanesine kurulmuştum. Evde Kuzey ve Güney yoktu. İkisi Kendi işleriyle uğraşırken bir yandan da ajanları kafamızdan nasıl def edebiliriz onları düşünüyorlardı. Aynı zamanda okul işleri ve silah ticareti ile ilgilenmek onları da bir hayli yoruyordu. Benim sahip olduğum en değerli hazinem kardeşlerimdi ve canım pahasına aldıkları nefesi dahi korurdum.
Cam sehpanın üzerindeki sigaramdan bir tane daha aldım ve yaktım. Ciğerlerime dolan sigara dumanı ile birlikte zihnimin de yavaşça gevşediğini hissettim. Ancak tek başına yeterli olmadığını hissederek sehpanın üzerindeki viskiden büyük bir bardak doldurdum kendime. İçmeyi on yedi yaşından beri çok seviyordum. Kafamın ayık olması bu hayatta en nefret ettiğim şeydi. Alkolü icat edene kesinlikle teşekkür etmeliydik. Müthiş bir rahatlama aracıydı. Yaklaşık bir saat kadar sonra kapının zili çaldı. Evimde çalışanı hiç sevmediğimden dolayı tek başımaydım ve bu yüzden de kapıyı açmak zorunda olduğumdan homurdanarak açmaya gittim.
Kayla Zemheri karşımdaydı. Her zamanki gibi siyahlara bürünmüştü. Siyah balıkçı yaka bir kazak, altına siyah dar paça pantolon ve klasik postallarını geçirmişti.
Kayla Zemheri ile aşırı yakın olmasak da yaptığı şeyleri kesinlikle takdir ediyor ama bir o kadar da korkuyordum. Öngörülemez bir kadındı. Bu halini biraz kendime benzetiyordum ama benden çok daha fazlası olduğu da bir gerçekti.
Saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmıştı ve üzerine siyah bir palto geçirmişti. Korumalarını dışarıda bırakmış olmalı ki tek başına içeriye geçti. Beni takmadan içeriye adımladı, paltosunu koltuğun kenarına ve rahatça koltuğa kuruldu.
Bacak bacak üzerine atarken sehpanın üzerinde yarısı yanmış sigaraya ve alkole bakarken göz devirdi ve yüzünü buruşturdu.
"Sigara kokusunu hiç sevmiyorum şunu söndürebilir miyim? " dedi.
Bu rahat tavırları alayvari bir şekilde kaşlarımı kaldırmama ve hemen karşısındaki koltuğa kurulmama neden oldu. Dirseklerimi dizlerime yaslarken gözlerimi de onun gözlerini kitledim.
"Yine uyuyamadın sanırım Zemheri?" dedim kızarmış gözlerini kastederken. Uyku problemlerinin olduğunu tüm camia biliyordu. Bazılarının vampir dediğine bile şahit olmuştum. Kanla beslendiği bir gerçekti fakat ölümsüz olduğunu düşünmüyordum.
"Uyuduğum yeter. Sohbet etmeye gelmedim. Bugün seni dinlemeye geldim Ergüven. Bana açıkça her şeyi anlatmanı istiyorum. Senin için ne kadar zor olursa olsun bu bilgilere ihtiyacım var." dediğinde sorusunun da cevabını beklemeden sigarayı söndürmüş ve aynı şekilde rahatça koltuğa geriye yaslanmıştı. Gözleri kısaca evi turlayıp ardından benimkilere kitlenmişti.
"Duygularımı çok önemsiyormuş gibi konuşuyorsun ? " diye ekledim aleyvari bir şekilde ve ben de koltuğa rahatça yaslandım.
Sözlerim yüzündeki sahte bir gülümsemeye neden olmuştu. Burun kemerini baş ve işaret parmağıyla sıkmayı bıraktı ve oturduğu yerde omuzlarını dikleştirerek tekrar gözlerime bakmaya başladı. Gözlerinde saf bir durgunluk hakimken ekledi.
"Duygularını önemsemiyorum zaten. Haklı nedenlerin olduğunu düşünüyorum bazı şeyleri yapmanın ardında Helin. Ve haklı nedenlerin varsa seni yargılayamam. Kimse yargılamamalı çünkü ben de sütten çıkmış ak kaşık değilim neticede.Özellikle bu camiada hiç kimse değil. Ve senin özelinde beni gerçekten zerre kadar alakadar etmez Helin. Şu halime bak Helin. Bir başkasına kızacak ya da yaptıkları için ona yargı dağıtabilecek bir konumda mıyım sence? Az önce birini öldürdüm geldim ben buraya. Hem de böyle işkence ede ede. İnsanların haykırışlarını müzik gibi duyup bu denli alışmışken kimi yargılamaya hakkım var sence?" dedi duygu barındırmayan bir sesle Kayla.
Samimiyetine zerre kadar güvenmesem de anlatmak zorunda olduğumda bir gerçekti.
"Anlatacaklarım bana olan bakış açını fazlasıyla değiştirecek gerçekler. Benim hakkımdaki düşüncelerini önemsemesem de Zemheri, tüm bu şeylerle bir kez daha yüzleşmek zorunda olacağım. İhanet etmediğimiz sürece bu bilgileri başkasına karşı bizi tehdit için kullanmayacağından emin olmak zorundayım." diye de ekledim ardından. Bana olacaklar umrumda değildi ama ikizlere bir şey olursa bir daha yaşayamazdım.
"Zemheri sözü." duyduğum iki kelimenin güveni ile derin bir nefes aldım. Daha dikkatli incelediğimde Kayla'nın aslında hiç de iyi görünmediğini fark ettim. Bunca işle uğraşmanın onu hiçbir zaman yorduğuna şahit olmamıştım. Ancak son zamanda olan bunca karmaşa onu da yormuş olmalıydı ki gözleri kıpkırmızıydı. Damarları belli oluyordu ve gözlerini altı morarmıştı.
Bunu umursamamaya çalışarak derin bir nefes aldığımda anlatmaya başladım.
"Babamın öncesinde ilgilendiği işlerden haberdarsındır mutlaka Kayla. Babam kadın tüccarlığı yapıyordu biliyorsun. Kadın tüccarlarının yanında aynı zamanda silah tüccarlığı ile ilgileniyordu. Mafyatik işlerle ve yeraltı ile fazla ilgilenmese de silahların birçoğunu el altından teröristlere ve örgütlere satıyordu. Sırf daha fazla para kazanmak için. Tamam biz de silah tüccarlarıyız ve silahlar gerçekten çok para kazandırıyor ama ülkeye zarar verecek kişilere hiç satmadık. Keza siz de aynı şekilde. Hatta masa üyeleri buna engel olmak için çalışıyor. Yaptığımız işleri haklı çıkarmaz bu elbette ama daha da kötü olmadığımız da bir gerçek. Babamınsa tek gerçeği paraydı. Eline para geçirebilecek her türlü işi yaptı. Başta bunu bize yansıtmazdı. Yani bizim gözümüzde kahraman bir adamdı babam. Özellikle Kuzey ve Güney çok düşkünlerdi babama. Ben de kız çocuğu olduğum için özellikle babam her zaman bir adım öndeydi benim için. Annem öldükten sonra ise tamamen değişti. Annemin bu işlerle hiç alakası yoktu biliyorsun. Öğretmendi kendisi. Tabii sonra işi bırakmak zorunda kaldı, babamla evlenince. Ama işinde gücünde ve babamın ne iş yaptığını bilmeyen birisiydi. Ona göre bir iş adamından başka bir şey değildi babam. Diyorum ya bizim için de uzun bir süre öyleydi babamız. Ben 14 yaşıma geldiğimde ise annem öldü ve ve ardında ölü ruhlardan başka bir şey bırakmadı. Annemin ölümüyle biz de ölmüşüz aslında da bunu çok sonra fark ettik. Tabuta konulan tek bedwn annemken yanında da birçok ruhu götürmüş toprağa esasen. Annem ölünce babamın bize karşı tavrı tamamen değişti. Yani babamın miladı annemin ölümüydü de diyebilirim. Annemle evlendikten sonra bu işleri neredeyse tamamen bırakmış babam biz bunu sonradan öğrendik. Lakin annem öldükten sonra öyle bir dalmış ki bu işlerin içine ve öyle kaybetmiş ki kendini... Yaşadıkları ve yaptıkları onun ölümüyle sonuçlandı. Ben on dört yaşıma geldiğimde yani on dördüncü yaş günümde annem vefat etti. Bu işler yüzünden değildi ölümü dediğim gibi. Ani bir kalp kriziydi nedeni. Veda edemedik anneme hiçbirimiz. Ondan sonra ise dünyamız tamamen değişti. Babam kadın tüccarlığına ve silah satıcılığına yeniden başladı ve bunu bize göstermekten de zerre kadar kaçınmadı. Kendini gizleyebiliyordu herkesten. Özellikle teröristlere silah sattığını ve kadın ticareti yaptığını birçok camiadan gizledi. Yani daha basit bir şekilde az yapıyormuş gibi gözüktü ancak çok daha beterdi. Çok büyük paralar dönüyordu ortada. Nükleer silah satıcılığından bahsediyorum Kayla. Son yapacağı iş oydu. Nükleer silah nedir Allah aşkına? Amacı ülkeyi yerle bir etmekti. Kitlesel katliam. Ben on altı yaşımda falan olmalıyım tüm işleri tamamen anladığımda. Kadın ticareti yaptığını ve bu işlerin altına girdiğini tamamen anladığımda gizlice belgeleri kontrol etmeye ve odasına girmeye başladım. Odasına kolay kolay ben ve ikizleri sokmazdı ama bir şekilde odasına girmenin yollarını buldum. Bir gün bunu öğrendi." dediğimde vücudumun ürpermesine karşı koyamadım ve kollarımı birbirine dolayarak yavaşça arkama yaslandım ve derin bir nefes aldım. Geçmişe gitmek vücudumu ve özellikle kalbimi çok yormuştu. Ben tüm bunları nasıl anlatacaktım ki? Beni kim niye anlasındı?
"Sonrası daha da beter oldu. Han Ergüven tüm bunları öğrendiğinde beni de satmaya çalıştı. Adam Rus kartellerinden bir tanesinin oğluydu. Tek gözyaşı dökmedim Kayla." dedim yerimde rahatsızca kıpırdanırken.
"Beni satacağı gün Rus kartelinin oğlu geldi ben tabii yaşadıklarımı sorguluyorum hala gerçek mi diye. Beni kandırıyor falan zannediyorum. Allah aşkına karşındaki baban seni neden satsın değil mi? Kuzey ve Güney o gün oradaydı. Neler yapabileceklerini ve beni nasıl kurtarabileceklerini tartışıyorlardı. Ben ihtimal bile vermediğim için kaçmayı düşünmedim bile Kayla. Çünkü gerçek değildi. Olmazdı. " dedim neşeden uzak bir kahkahayla.
"Rus kartelinin oğlu babamın odasına götürdü beni. Sonrasında kapıyı kitledi üzerimize. Sonrası benim bağrışlarım eşliğinde çırpınışlarım ve ölümümden ibaret. Bedenimi ölü bir şekilde orada bıraktım zaten ama ruhumu öldüren taraf kapının ardında beni duyan babam ve kardeşlerimdi. Güney'in ağladığını duyuyordum. Kuzey'inse yumruklayarak kapıyı açmaya çalıştığını. Babamın sesi... Yoktu. Adamın işi bittiğinde kapıyı açmıştı. Bense çıplak ve yaralarla dolu vücudumu kollarımla sarmış cenin pozisyonunda oturuyor ve öylece kanlı halıya kitlenmiş bakıyordum. Adam Kuzey'i bir tokatta kapının arkasına itip çıktı kapıdan. O sırada göz ucuyla koltuğa oturup sigarasını içen babamı gördüm. O adamın sırtını sıvazlayıp tebrik etmişti. Bense kanlar içinde babamın eski ahşap sehpasının yanında dizlerini birbirine çekmiş hüngür hüngür ağlarken ruhumu şeytana teslim ediyordum." dedim gözlerim dolarken.
O ana yeniden gitmek bana tüm vücudumu yeniden sarmalamak zorunda hissettirmişti. Koltuğun üzerinde küçülürken dizlerimi kollarımla tamamen sardım. Başımı da dizlerime yasladım sakince.
Kayla samimi bir şekilde ayağa kalkıp yanıma oturdu ve elini omzuma atarak beni kendine çekti.
"Artık geçti Helin biliyorsun değil mi?" dedi kendisinden beklemediğim bir şekilde yumuşakça konuşarak. Gözyaşlarım ne zaman akmaya başlamıştı bilmiyorum ama gözlerimi silip burnumu çektim ve devam ettim.
"Kayla bazen gerçekten kötü olmaktan başka bir şansımız yoktur. On altı yaşında babasını öldürmek zorunda kalmak benim suçum değildi ama bedelini ben ödedim." deyip kesik bir nefes daha çektim içime. "Babamın masasının üzerindeki bıçağı aldım ve aklımdan ne geçiyorsa her türlü işkenceyi babamın üzerinde denedim ben o gün. Hayatımda ilk defa birisini öldürüyorum cümlesini geçtim ben hayatımda ilk defa işkence yaptım ve bir başkasına asla o işkenceyi tekrar yapamadım. Kuzey tüm delilleri yok etti o gün. Babasının cesedini sakladı resmen. Onun için de çok zordu eminim. Özellikle Güney ile birbirimize sarılmış hüngür hüngür ağlarken o babamın kesilmiş parmaklarını bir poşete koymakla meşguldü. Kuzey her zaman bizim soğukkanlı yanımız olmuştur o yüzden ve ben onları korumak istiyorum." dedim bakışlarımı Kayla Zemheri'ye çevirirken.
Yakından daha da yorgun görünen Zemheri başını usulca salladı ve son kez bana sıkıca sarıldı sonrasında ayaklandı ve ekledi.
"Sırrın benimle güvende Helin Ergüven. Kendini suçlamayı bırakmalısın zira bazen doğru olan en kötü olan şeydir. Sen güçlü bir kadınsın ve öyle kalmana ihtiyacım var." diye de ekledi ve hiçbir şey söylemeden eşyalarını da alıp kapıdan çıkıp gitti. Bense ardından bir sigara daha yakarken babamı olan kırgınlığımın ve kızgınlığımın yaptığı her şeye rağmen geçmediğinin farkındalığı ile kalakaldım.
Annem gitmişti ve biz yapayalnızken babam bizi terk etmişti hem de yapılabilecek en kötü biçimde. Ben bunu hak etmiş miydim bilmiyorum ama hiçbir kızın babasından böyle bir davranışı hak etmeyeceğine emindim. Sigaradan bir nefes daha çekip kalan şişeyi de dikledim ardından. Alkolün de etkisiyle boş oda da kendimle konuşmaya ve anılarla boğuşmaya başladım. Sesim bomboş evde kendimden başkasına ulaşmadı ama bana ulaşmasına ihtiyacım vardı zaten.
Bazı geceler vardı baba. Bazı geceler vardı. Yandı. Yaktı. Yıktı hatta ama bitmedi. Bazı geceler baba. Bazı geceler hiç bitmedi. Sıkışıp kaldım ben o gecelerde. Hani sana bir parça sevgi için ağlayan henüz on beş yaşından gün almış masum bir kız çocuğu vardı. Sana yalvarıp ayaklarına kapandığı o gecede kaldı o kız baba. Bir kız çocuğu hayata ne denli küsebilirse o denli küstü hayata. Şimdi büyüdüm baba. Fiziken tabii.
O vakitler korkardım sıkışıp kaldığım karanlıktan, yalnızlıktan, bilhassa geceden . Oysa yeni yeni en büyük dostumuz olduklarını idrak ediyorum. Sen benim gece on ikiden sonramsın baba.
Tüm dünya uykuya daldığında içimde dallanıp boğazımı sıkan ve nefes almama dahi mani olan sevgisizlik hissisin. Kendi karanlığımda kaybolup silinirken sevgiye tutunan yanım seni daha da çok hissetmeye başlıyor hissettikçe de karanlığımda kaybolmaya başlıyorum.
Sen yazmayı çok severdin baba. Eski ahşap bir sandalyen onunla uyumlu bir de ahşap oyma bir masan vardı asla girmeme izin vermediğin odanda. Sen yokken gizlice girip bakmalarimdam hatırlıyorum. Saatlerce çıkmaz yazardın da yazardın. Sana tarifsiz bir huzur verdiğini o küçük yaşımda dahi anlar nefes alışlarımla bile seni rahatsız etmemeye gayret ederdim. Sen yazmayı severdin baba. Bunu da yaz.
"Mirasımdır. Biricik kızıma ebedi bir yalnızlık ve ömrünün sonuna değin tükenmeyecek bir sevgisizlik hissi bırakıyorum."
Herkese selamlar
Nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?
Helin'in geçmişini böyle bekliyor muydunuz?
Kayla'nın durumu nasıl sizce?
Kuzey ve Güney kardeşleri nasıl buluyorsunuz?
Umarım severek okumuşsunuzurrr;)
Görüşmek üzere;)
Seviliyorsunuzz 💗🌺
Gizem Aden .
|
0% |