@gizem_aden
|
8. Bölüm: Değil mi?
Aslında olanlara şaşırmayı çoktan bırakmış ve her şeyin her an olabileceğine kendimi alıştırmıştım ama bazen afallamadan kendimi alıkoyamıyordum işte.
Dışarıdaki adamlardan gelenlerin siyah giyimli beş ya da altı kişi olduğu ile ilgili bilgi aldıktan hemen sonra gelenlerin istihbarat ajanları olduğunu anlamıştım. Burayı nereden buldukları hakkında bir fikrim olmasa da Helin Ergüven'e olanların sebebinin bu olduğu düşüncesi içerisindeydim.
Silah sesi duyulduktan iki saniye kadar sonra her birimiz bir kenara geçmiş ve siper alıp silahlara davranmıştık.
Çatışma çok çetin geçerken buradan hemen çıkmanın bir yolunu düşünüyordum.
Her yer barut kokusuyla dolarken çevremiz tuzla buz olmuştu. Kırılan cam parçalarının yanına doğru sürünürken camın kırılmasıyla açık kalan yerden dışarıya bakmaya çalıştım. Korumalardan yaralı görünmüyordu. Fakat şuan da örgütlenemediklerinden saldırından çok savunma yapıyorlardı.
Tahmin ettiğim gibi ajanlardı bunlar.
Doğukan Sever olduğunu tahmin ettiğim bir keskin nişancı dışarıyı gözlemlemek için çıkardığım başımın hemen yanına ateş etmişti. Düştüğümüz hâle istemsizce gülerken başımı tamamen gizledim ve belimdeki diğer silahı da alıp derin bir nefes aldım.
Başımı çevirip diğerlerine bir göz attım ve duymaları için bağırarak konuşmaya başladım.
"Adamlarım birazdan saldırıya geçecek. Arka tarafta bir kapı vardı Helin. Oradan çıkıyoruz. Arabalar orada. Kim olduğumuzu görmediler henüz. Yüzünüzü kapatın. Şimdi dediğimde herkes arka kapıya koşsun." diyerek bağırdığımda kuruyan boğazım yüzünden birkaç kez öksürmem gerekmişti.
Açıklıktan tekrar baktığımda hareketliliğin başladığını anladım ve "Şimdi!" diye bağırdım. Eş zamanlı olarak kapşonumu yüzümü kapatacak şekilde kapatıp iki silahla da ateş etmeye ve geriye doğru yürümeye başladım.
Kurşunlar ayağımın yanından geçerken biz de hızlıca çıkmayı başarmıştık.Arabaya doğru koşmaya başladık.
Arabaya ulaştığımızda anında plakanın üzerine yerdeki çamuru boca ederken Alp şoför koltuğuna oturmuş Kuzey de yanında yerini almıştı. Tam o sırada ayak dibime ateş edilmesiyle nefes nefeseyken yerimde çakılı kaldım.
Karşımda siyah kamuflajlı biri duruyordu. Boyu ve kilosunu dikkate aldığımızda bunun Ege Karahanlı olduğunu söylemek yerinde olurdu.

Yüzünü gizleyen bir maske vardı. Yüzü diğerleri gibi boyalıydı. Yüzüm kapalı olduğundan ve başımı eğdiğimden dolayı kim olduğumu göremiyordu. Yüzümü iyice gizledim ve saçlarımı iyice önüme çektim. Güler gibi bir ses çıktı karşıdan. Arabaya baktım. Kimse ifşa olmadan ayrılmamız lazımdı.
İşaret ve orta parmağımı birbirinin üzerine getirdim ve hafifçe ileriye işaret ederek Alp'in gözünün içine baktım. Araba siyah camla kaplı olsa da çok az seçiliyordu gözleri ve hareketimin anlamını da gayet iyi biliyordu.Umutsuzca başını salladığını hissettim fakat araç çalıştı ve uzaklaşmaya başladı.
İkinci aracın yeri biraz daha uzaktı. Onu yenmem gerekiyordu.
Ege Karahanlı beni elde ettiğini ve diğerlerinin de ismini vereceğimi düşünüyor olmalıydıki yerinden kıpırdamadı araba hareket etse de. Ardından elindeki silahı bana gösterdi.
"Haksızlık olmasın." dedi aleyvari bir sesle ve silahını eğilerek yere bıraktı ve sağ ayağını topuğunu kullanarak geriye doğru itti.
Bu hareketiyle anında yerimde dönerek sağ ayağımın topuğunu koluna geçirdim. Ani hareketimle biraz sendeledi ve kolunu tutarak geriye doğru adımladı. Ben yüzümü gizlemek amacıyla başımı eğerek saldırıya devam ederken Ege Karahanlı acımadan tüm gücüyle tekmelere başlamıştı.
İki kez tekme savurduğumda karnıma bir yumruk yemiş ve iki büklüm olmuştum.
Vaktim yoktu. Eğlenceyi başka zamana bırakıyordum.
Hızlıca yumrukları indirmeye ve ölümcül noktalarına vurmaya başladım. Silah gerideydi ama belinde bıçak vardı. Hızlıca belindeki bıçağı aldım ve göğsünün üst kısmına geçirdim. Uzun bir süre sol kolunu kullanamayacağına emindim. Kendi kendine boğuk sesler çıkarırken ben de arabama doğru koşmaya başladım.
Yerinde sendeleyen Ege Karahanlı'yı kısa bir süre arkama baktığımda görmüştüm.
Arabaya ulaştığımda direkt düz kontak yapmıştım. Zira anahtarlar korumalardaydı.
Vakit kaybetmeden hızlıca oradan uzaklaşırken özel eğitimli korumaların başındaki adamdan çekilmelerini istemiştim. Zaten onların çekilmeye başladığını ve onların da yola çıktıklarını duymamla derin bir nefes almıştım.
Ajanların isteği masaydı. Gizli bir örgütlenme olduklarından bizim dışımızda kimseyi de sorguya alamayacaklarını biliyorlardı. Korumaları önemsememeleri işime gelmişti. Emir demiri keser sözünün işime yaraması da ayrı bir ironiydi. Telefonda Alp'in araması düştüğünde cevaplayıp hoparlöre aldım ve hızlıca sürmeye devam ettim.
"Kayla!" sesi korkusunu yansıtıyordu. "İyiyim Alp. Babamın eski klüp evine sür orası güvenli, korumalar da oraya geçiyor." dediğimde derin bir nefes verdi Alp. "Kayla üzgünüm takip edildiğimizi fark etmeliydim." yorgun sesiyle konuşan Helin Ergüven'den başkası değildi.
"Konuşacağız Helin. Önce bir sakinleşsin ortalık." dediğimde keskin bir dönüş yaptım ve derin bir nefes alarak telefonu kapattım.
Bir saatin sonunda çoktan gelmiş olan diğer araçların arkasına park ettim aracı ve ormanın içindeki ahşap eski eve adımladım. Kapıya vardığımda araba sesinden olsa gerek Mete kapıyı açmış ve yorgunca bana yol vermişti. Üzeri tamamen dağılmıştı. Gerçi değerlerinin de ondan bir farkı yoktu.
Savaştan çıkmış gibiydik.
Helin masanın eski üyesinin kızıydı. Bu yüzden masada tekrardan olacağı düşüncesiyle ona saldırı düzenlenmişti. Çok sıkıştırdıklarından olsa gerek Helin artık hata yapmaya başlamış olmalıydı.
"Helin seni korumaya başlarsam da masanın üyesi olduğunun düşüncesini kendilerince onaylayacaklar. Farkındasın değil mi?"
Klüp evi babamın eski dostlarıyla muhabbet etmek için yaptığırdığı ahşap bir evdi. Köy evi havasında sıcacık bir evdi eskiden. Özellikle babam Emir Sarmaşık'ın beni tanıdığı ilk zamanlarda çok sık gelirdik buraya. Bana çok iyi gelirdi. Gerçi artık eski sıcaklık yoktu. Mobilyalar eskimiş ve toz tutmuştu. En son beş sene önce gelmiş olmalıydım.
Sobayı yakmış koltuklara kurulmuş ve olanları konuşuyorduk. Herkes üzerini temizlemiş o sırada da Mete evin tozunu almıştı üstün körü ve sobayı yakıp içecek bir şeyler yapmıştı. Ev alışverişinin arabada kalması şansımızaydı gerçekten. Yemekleri Helin ile hazırlamıştık ve o sırada Kuzey ve Güney kardeşler sofrayı kurmuştu. Çoktan gece yarısına gelirken yeni yeni toparlanmış ve sofrayı kaldırmış çay içiyorduk.
Başımın ağrısından dolayı iki ilaç içmem gerekmişti.
Şuan herkes toparlanmış ve koltuklara kurulmuş yarı uykulu bir şekilde olanların muhakemesini yapıyorduk.
"Farkındayım Zemheri fakat bunun için ne yapmam gerektiğini gerçekten bilemiyorum. Hatta uzun zamandır ilk defa bu kadar köşeye sıkışmış hissediyorum kendimi. Kim olduklarını bilmiyorum gelenlerin fakat uzun zamandır peşimdelermiş gibi. Helin Ergüven'in peşinde değiller fakat babamın daha doğrusu masanın peşindeler orası belli." dedi Helin Ergüven yorgun bir ses tonuyla.
"Senin anlattığına göre istihbarat bunları görevlendirmiş masa için. Bu kadar çok masayı istemelerin altındaki neden ne Zemheri?" konuşan Güney Ergüven'di.
"Bilmiyorum. Tek bildiğim dünyaya hükmeden bir masanın peşindeki gizemi aralamak istedikleri. Eski BigBang masası hakkında çok bir bilgiye sahip olmamaları gerekiyor aslında. Özellikle de mensup olan kişiler hakkında çok bir bilgi yok. Babanın ismine nasıl ulaştıklarından emin değilim." dedim yerimde rahat bir pozisyona geçerek.
"Peki biz kendimizi nasıl koruyacağız Zemheri? İşler sandığımızdan daha da çok sarpa saracak gibi. Göz önünde bir şirketin sahibiyken, doğrudan yasal olarak bize saldıramayacaklarının farkındalar ve hakkımızda herhangi bir delil olmadığından şu anda bir şey yapamıyorlar. Yani hukuki olarak. Ama işin arka planında gizli olarak kuyumuzu kazacakları da kesin. Masadan ne istedikleri umurumda değil. Ama bize bulaştılar ve bunun bedelini ödemeliler. " konuşan Kuzey Ergüven'di. Olanlardan en fazla etkilenenin Kuzey olduğuna emindim.
Kuzey, Helin ve Güneye göre daha sakin olsa da söz konusu kardeşleri olduğunda gözü kararan biriydi.
Neşeden uzak bir gülümseme ile yerimden doğruldum. Dirseklerimi dizlerime dayayarak öne doğru eğildim ve ekledim.
"Öyleyse onların düşündüklerini gerçekleştirelim ve sizi masaya alalım Kuzey."
Odadaki herkes suspus olmuştu.
Masaya girmeyi en çok isteyen Helin kendini toparlamaya çalıştı ve anlamayarak kaşlarını çatarak bana baktı. "Nasıl yani?" diye tepki veren Mete olmuştu.
"Masa üyesi olmanız bana bir şey kaybettirmez ama önceden sizi uyarıyorum size çok şey kaybettirecek." dediğimde Ergüven kardeşler gülümseyerek birbirlerine bakmışlardı. Masaya girdiğinde kaybedecekleri şeyler, çoğu kişinin umurunda olmuyordu. Çünkü kazanacakları iktidar ve güç kaybettikleri her şeye değecekti. Umarım öyle olurdu.
"Sana o kadar yıl yalvardık ve sen canın istedi diye bizi masaya alabilir miydin gerçekten de? Ben de prosedür falan var diye düşünmüştüm. Ya da iznini alman gereken insanlar. Cidden şaşılası bir kadınsın Kayla Zemheri." diye ekledi inanmayarak Kuzey Ergüven.
"Fakat masaya girmenin bir şartı var Helin." dedim.
"Masaya aldığım herkesin benim elimde bir sırrı vardır. Bu da masadaki herkesin bana sadık kalmasını sağlar. Senin bana ihanet etmeyeceğini biliyorum. Ama dosyalanıp saklanması gereken bir sırrının bende durması lazım. Yani bir iki tane prosedür var." dedim Kuzey ile dalga geçerek ve yerimde rahatsızca kıpırdandım.
"Babanıza ne olduğunu bilmiyorum. Şu zamana kadar umurumda da değildi zaten. Eski masadaki kimse benim umrumda değil. Ben yeni masadan ve yeni masanın üyelerinden sorumluyum. Fakat senden istediğim sır büyük olmalı ve ben de senden babanın yani Han Ergüven'in sırlarını ve ölümüne neden olup olmadığın hakkındaki bilgileri istiyorum." dediğimde odadaki tüm sıcaklığa rağmen herkesin üşüdüğünü hissettim.
Ergüven kardeşler birbirlerine baktı ve sessizce birbirlerini onayladılar. Helin Ergüven kendinde konuşacak gücü bulmamış olmalı ki beni cevaplayan Güney Ergüven'di.
"Resmen masanın üyesi olduğumuzda tüm sırlar senindir Zemheri." dedi kendinden emin bir şekilde.
O sırada telefonuma bir bildirim düştü. Mesaj Egemen Karabulut'tan gelmişti. Bana video atmıştı. Onun bana anlatırken korktuğu video olmalıydı. Buna hazır hissetmediğimden bildirimi es geçip telefonu kapattım.
"Zaten saat epey geç oldu. Buralar tahta görünümlü olsa da camlar ve dışarıdaki kaplama kurşun geçirmez. Burayı bulabileceklerini de düşünmüyorum zaten. Yine de korumalarım evin civarında gezecek. Bugün burada kalalım yarın erkenden çıkar gideriz." dediğimde herkes onaylamış ve üst kattaki odalara dağılmışlardı.
Ben de bunu fırsat bilerek biraz yalnız kalmak amacıyla dışarıya çıktım. Havalar iyice serinlemişti. Birkaç haftaya kar bekleniyordu. Şimdiden sıcağı özlediğimi hissedebiliyordum.
Masanın çok güçlü olduğu doğruydu fakat masanın geçmişindeki neydi bilmiyordum.
Çok kirli bir geçmişi olduğunu düşünüyordum artık. Şu anda da kire iyice bulanmıştık ama en azından aileler bir şekilde korunuyordu. Eski masaya göre ise birbirimizi kolladığımız çok zaman vardı. Güç ve iktidardan ziyade bir grup halinde hareket etmeyi öğrenmiştik. Masanın kuruluşundan bu yana koyduğum ve yerine getirdiğim tüm o kurallar ve prosedürler işe yarıyordu. Her şeyi belgeli ve sistemli hale getirmiş olmamız ise diğer ülkelerde dahil hiçbir silah tüccarını, mafyayı, çeteyi ya da örgütlenmeyi bizden daha kuvvetli hale getirttirmiyordu. Öncesindeki kirli geçmişin izleri ise üzerimizde kalmak zorundaydı. Sonuçta gülü seven dikenine katlanırdı.
"Hava soğuk içeri geç istersen Kayla." sese döndüğümde Mete olduğunu gördüm. Son kez korumaları kontrol edip yatmaya gidecek olmalıydı.
"Alp iki gündür bir değişik davranıyor Mete. Bir derdi var belli ama her derdini bana anlatan bir adamdan bahsediyoruz. Yine de bana anlatmasını bekleyeceğim fakat sana bir şey anlattı mı? Merak ettim." dedim sıkıntıyla ve üşüdüğümden dolayı kollarımı birbirine doladım.
"İnanır mısın o kadar yoğunuz ki bunun bile farkında değilim Kayla." dedi Mete benden hallice ses tonuyla.
"Ama çıkar yakında kokusu. Alp bu, arada değişik davranır." diye de ekledi ve gülümsedi yorgunca.
"Bu arada Mete. Şirketteyken Egemen ile konuştuk. Kuzgunculuk işleri için yani. Benim hakkımda bazı belgelere ulaştığını söyledi. Bu belgeler herkes ulaşabileceği basit belgeler ama bir video varmış elinde. Babamla ilgili , Emir Sarmaşık ile." dediğimde onun da kaşları benimki gibi çatılmıştı.
"İzledin mi peki?" dedi.
"Hayır, tek başıma izlemek istemedim. Benimle izler misin?"
Usulca başını salladığında biz de içeri geçtik ve eski koltukları kurulduk. Diğerleri yatmıştı çoktan.
İçerisi tamamen sessizken ben de telefonu ortadaki masanın üzerine koydum ve videoyu açarak başlattım. Video babamın öldüğü güne aitti. Loş ışıklarla kaplı bir depoda bilekleri zincirlere dolanmış ve neredeyse bayılmak üzere olan Emir Sarmaşık alayla gülüyordu.

Video babamın kahkası ile başlamıştı.
Sahi babamın dudaklarından duydum son kahkahaydı değil mi?
Babam orada, o kadar dayak yemiş olmasına rağmen canlı duruyordu ki hiç ölmediğine inanmak üzereydim. Aslında onun ölümünü hiç kabullenemediğim gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmıştım. Sanki uzun bir yolculuğa çıkmıştı ama bir yerlerde hâlâ hayataydı gibi.
Oysa babam ölmüştü ve bu iki dakika kırk yedi saniyelik videonun sonunda oluşacak her bir yaranın izini bilecek kadar ölüsüyle vakit geçirmiştim.
Babamın kahkahası bittiğinde elinde gümüş saplı bir bıçakla maskeli bir kadın giriş yaptı. Ölçüleri benimkine yakın olmalıydı. Video biraz puslu olduğundan tam olarak seçemiyordum. Kahverengi dalgalı saçları maskenin altından dökülmüştü. Balıkçı yaka siyah bir kazak altına da siyah dar paça bir pantolon ve postallar vardı. Gümüş saplı bıçağın ucundaki damlalar ise kan olmalıydı.
Yanımdaki Mete'nin de ben gibi gerildiğini hissediyordum. Cammış gibi koltukların üzerinde varla yok arası oturuyorduk. İkimiz de videoya odaklanmıştık.
Ardından videodaki kadın işkencelerine başladı. Başta bıçakla birkaç çizik daha ekledi yüzüne. Ardından parmaklarını kırdı.
Dişlerini teker teker sökmesine şahit oldum. Hiçbirinde sesini çıkarmamış yalnızca inlemelerinin sesi çıkmıştı.
Videonun tamamını sanki oradaki kişi babam değilmiş de normal bir işkence sahnesi izliyormuş gibi izledim. Babamın yaralarını gördüğümde zaten yapılan işkenceleri hayal edebiliyordum ama bu benim için bile çok ağır gelmişti. Tepki dahi veremiyordum.
Videonun sonlarına doğru var olan işkencelerin birçoğunu bitirmiş olan kadın bu kez babamın kulağına doğru eğildi ve bir şeyler fısıldadı. Tuhaf olansa bunca işkenceyi ses çıkartmayan babamın haykırarak "Hayır! Sakın, hayır!" diye bağırmasıydı.
Ve son saniye de tükenirken kadın elindeki gümüş saplı bıçağı babamın kalbine sapladı ve çevirdi. Babamın haykırışları, artık tümden soğuyan odada dağılırken video bitti ve soğuk odadan daha da soğuk bir sessizlik kapladı odanın içini.
Babam Emir Sarmaşık'ın ölümü iki dakika kırk yedi saniyeye sığmıştı ve fakat ölümünün izleri halen kalbimde yankı yapıyordu.
Mete'nin bana bir şeyler söylemek için dudaklarından alındığını hissettim. Ama şu an tek bir tesellinin bile kalbimdeki ateşi soğutmayacağını biliyordum. Bu yüzden ayaklandım ve nefes almak için dışarıya doğru adımladım.
Sahi benim babam ölmüştü değil mi?

Yeni bölümden herkese selamlarr;)
Nasılsınız görüşmeyeli?
Yeni bölümü nasıl buldunuz? Umarım keyif almışsınızdır.
Masa hakkındaki fikirleriniz nedir?
Emir Sarmaşık'ın ölümü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öldüren kişi kimdi?
Ajanlar bu kadar kısa sürede nasıl ulaşabildi bir masa üyesine?
Helin nasıl hemen masa üyesi oldu?
Helin'in babasını öldürdüğünü düşünüyor musunuz?
Sizce yeni bölümde neler olacak?
Cumartesi günü görüşmek üzere...
Seviliyorsunuzz💖
|
0% |