@gizemlikiz
|
SATILIK KIRALİÇE.
Merhaba canlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Bu arada herkese iyi bayramlar! Sizinle bir konuda konuşmam lazım. Evet, kitabımda yazım hataları var. Ama nerede hata yapmışım, onu söyleyin ki ben de düzeltirim. Sizleri çok seviyorum. Bu arada, iyi okumalar canlar! :) (3 yıl sonra) Büyük Anne Anna: Artık hazırsın. O tacı tak ve krallığı yönet. Emma: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Her yer yanıp kavrulacak kadar durmayacağım. Benim olanı alacağım; adaletsizlikler son bulacak. Büyük Anne Anna: Sakın unutma, onlar seni istemedi. Seni öldürmeye çalışıp durdular. Seni anneni öldürmekle suçladılar. İstemediler, sana acımadılar, sen de acıma. Emma: Hayatımı mahveden kimseye acımayacağım. Moğana: Hanımım, atlar hazır. Emma: Tamam, birazdan yola çıkalım. Emma: Görüşmek dileğiyle, büyük anne. Büyük Anne Anna: Görüşürüz yavrum, sakın gardını düşürme. Emma: Düşürmem gardımı, merak etme. Atların yanına vardığımda Pegasus'u göremedim. İlk atım Pegasus; aramızda özel bir bağ var. Bu bağın onu da babası istememişti ve benim de istememişti babam. Emma: Nerede Pegasus? Nerede asker? Asker Jack: Efendim, Pegasus sağlık problemleri yüzünden ahırda. Ben size Egera getirdim. Özür dilerim ama Pegasus bu yolculukta zorlama olabilir. Emma: Neyin var Pegasus? Neden attım? Asker Jack: Kıtaliçem, atınız gebe ve yola çıkması hiç sağlıklı değil. Baytar söyledi, eğer yolda sancısı olursa ölü doğum olabilir. Ayrıca, atın psikolojik olarak çökmüş ihtimali ve kendini aç bırakma gibi durumlar oluşabilir. En sonunda ölüm dedi. Emma: Şunu en başından söyleseydin, asker. Biz burada yokken baytar da adama söyleyin, geldim de atımı göreyim. Güzel baskısını attırma, yoksa kellesini alırım. Asker Jack: Emredersiniz efendim. Emma: Herkes atlarına binsin, yola çıkıyoruz. Bütün askerler hep bir ağızdan: "Emredersiniz, Kral İçmem." (Birkaç gün sonra) Asker Jack: Efendi, her şey planladığımız gibi gidiyor. Birazdan başlayacaklar. Emma: Tamam asker, dikkatli olsunlar. Asker Jack: Tamam efendim, siz nasıl isterseniz. Asker yanımdan ayrıldı, ben şatoya bakıyordum. Şato çok büyük ve kasvetli. Hiç çiçek yok; halbuki büyük annem burayı cıvıl cıvıl bir şato olarak anlatmıştı ama hiç çiçek yok. Acaba benim doğadan güç aldığımı bilen mi var? Neyse ki, yanımda her zaman bir çiçek taşıyorum. Büyük annem Anna, doğanın güzelliklerinden faydalanmamı ve bu sayede gücümü dengeli kullanmamı söylemişti. Ben de onun sesini dinliyorum. Eğer bunu yapmazsam, her yer alev alacak ve bir tek canlı bile yaşamayacak. O yüzden sürekli eldiven takıyorum. Asker Jack: Efendim. Emma: Buyur, asker. Asker Jack: Her şey bitti, sayılır. İçeri gireceğiz. Önce ben girerim demiştiniz. Emma: Tamam, asker. Tut şu eldivenleri. Pelerinimi sonuna kadar kapattım. Gizem severim, biraz ürkütücü olsun diye simsiyah giyindim. Sarayın girişine girdim anda, arkamdaki kapılar kapandı. Abi Herrey: Ah, küçük kardeşim, nasıl böyle bir tuzağa düştün? Emma: Sen? Sen nasıl? Abi Herrey: Ben bu tuzağa düşmeyeceğini düşünüyordum ama sen düştün. Seni çok hafife almışım; bu kadar aptal olmana şaşırıyorum. Sen de aynı annen gibisin. Emma: Sakın annenin adını ağzına alma. O sizin yüzünüzden öldü; siz öldürdünüz. Ona zehir verdiniz, sırf taht için. Ama birazdan olacaklar için ben kaçırım. Her yer alev alev yanacak, sen de cayır cayır yakacağım. Abi Herrey: Öyle mi? Muhafızlar, atın şu sefil kardeşimi zindana. Emma: Bırakın beni buradan çıkayım, seni cayır cayır yakmasam bana da Emma Roberts desinler. (.......................) Evet canlar, bölüm sonu. İnşallah beğenirsiniz. Sizi çok seviyorum, beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Öptüm! |
0% |