@gizemliyazardemir0
|
Günümüz
Elif Ada'nın anlatımı ile-
İstanbul'dan geleli iki hafta olmuştu Şubat ara tatilindeydik ve ben tatil için evime gelmiştim şimdi ise akşam gelecek olan misafirler için erkenden kalkıp hazırlık yapmaya başlamıştık. Bu misafirlerin pek tabii neden geldikleri belliydi ama sanki söylenirse büyüsü bozulacak gibi hiç kimsenin ağzından bu konuyla ilgili bir şey çıkmıyordu.
Ben üniversite son sınıf öğrencisiyim hazırlık ile birlikte psikoloji bölümünün beşinci senesindeyim. Aslında İstanbul gibi uzak bir yeri seçmemin en büyük nedeni üvey annemdi ve tabii İstanbul'u çok sevmem. Her ne kadar burada kardeşimi tek başına bırakıyor olsam da o bana üzülmemememi ve kendimi kurtardığım için mutlu olduğunu söylerdi.
Eda ise lise son sınıfta okuyor ve kendini kurtarmak için derslerine çok çalışıyor.
Biz toplamda dört kardeşiz. Ben ve Eda babamın ve ölen annemin çocukları, ismini bile anmak istemediğim üvey annemin ilk eşinden çocuğu Semih abi. Birde babamın yeni eşinden 6 yaşında olan güzeller güzeli canım kardeşim Seda var.
Üvey annemin bizi neden sevmediğini hiçbir zaman anlamamıştım. Ben henüz ortaokula giderken annem hastalığından dolayı vefat etti. Babam ve babaannem bir müddet sonra bizim başımızda bir annenin olması gerektiğini düşünmüş olacaklar ki babam bu kadınla evlenmişti onunda bir erkek çocuğu vardı. Bizden büyük olan ve hiçbir bağım olmayan Semih abiyle aynı çatı altında yaşamak istememiştim çünkü namahremdi ve erkeklere güvenilmeyeceğini babam başkasıyla evlenince anlamıştım.
Ben ve Eda biraz daha büyüdükten sonra ve Semih abinin kendi başının çaresine bakabileceğini düşünenen babam - işin aslı şöyleki babam Semih abiye güvenmemişti sonuçta genç bir erkek ve deli çağlarında -onu ayrı eve yerleştirdi. Bunun üzerine üvey annemiz Selma bize daha bir düşman olmuştu ona göre biz babamı doldurmuştuk ve biricik oğlu evden ayrılmak zorunda kalmıştı.
Semih abiyle bir iletişimim olmamıştı zaman zaman beni zorlasada onun olduğu ortamlardan uzak durmaya çalışmıştım ne kadar olursa.
Üvey annem bizi küçükken babamın olmadığı zamanlar döverdi o zamanlar da karşı çıkmaya çalışırdım, büyüdükçe bu darptan çok sözlü şiddete geçmişti artık saygımı aşmadan ona cevabını vermiştim.
Ne de olsa öksüze kötü davranmanın cezası elbet çıkardı ya bu dünyada ya da ahirette...
Anneme karşı içimde dinmeyen bir hasret var. Ondan sonra ben bitmiştim ben onun Elif Ada'sı değildim artık beni ve kardeşimi başı dik ve kendi ayakları üzerinde duran insanlar olarak yetiştirmek istemişti her zaman ama bunu görecek vakti olamamıştı maalesef hastalığında bile bizi düşünen biriydi o, bize ne olacağını... Annem gittikten sonra çok sevdiği kâhküllerime kıyamamıştım ama saçlarım omzumun hizasını geçmemişti. Kâhkül kestirmek istediğimi anneme söylemiştim ama bir yandan da tesettürlü olduğum için zor olacağını düşünüyordum. Ortaokulda kendi isteğimle tesettüre girmiştim ama kâhküle de çok özenmiştim. Annem neden olmasın diyerek beni bir kuaföre götürüp istediğimi yaptırmıştı ve evde dilediğim gibi saçlarım açık dolaşabileceğimi söylerdi sonuçta kapalı alan ve aile içi.
Ama o gittikten sonra ben dilediğim gibi dolaşamamıştım...
"Abla, abla..." diyerek yanıma gelen büyümüş ama ruhu küçük kalmış kardeşime baktım.
"Kardeşim kardeşim ne oldu?" dedim onun gibi gülerek. Ben mutfakta yalnızdım üvey annem temizlikle ilgilenirken yemek bana kalmıştı diğer çalışanlar ise başka işlerle uğraşıyordu. Eda'yı ise kesin bir dille yardıma gelmemesi ve odasında ders çalışması için uyarmıştım ama deli kız ancak bir saat sonra yanımda bitmişti.
"İyi ki geldin." diyerek yandan sarıldı ve yanağımı öptü. Bunu kaçıncı söyleyiyişiydi sayamamıştım.
"İyi ki geldim bücür anladıkta sen niye dersinin başında değilsin bakim." diyerek kızgın olmayan bir sesle uyardım.
"Aman abla sende beni masada uyutacaksın. Biz gelelim ablamıza sevgi gösterisi yapalım birde onun hasretiyle ders çalışalım o gelsin bize niye dersinin başında değilsin desin where is the adalet?" Deyince kendimi kahkaha atarken buldum bu kız beni güldürmeyi her zaman başarıyordu.
"İyi iyi tamam o zaman bana biraz yardım et hadi." diyerek malzemeleri gösterdim.
"Abla ya kimmiş bu gelenler bak ben bir şey duydum ama emin değilim." Aslında kimin geleceğini bilmiyordum ama neden geldikleri ile ilgili bir fikrim vardı.
"Ne duydun?" Diye merakla sordum.
"Şimdi sen üniversiteden geldin ya büyük ihtimal seni görmeye geliyorlar ama bence bu işin içinde bir bit yeniği var. Selma cadısıda sabahtan beri çalışıyor kız bu seni evlendirmeye çalışıyor olmasın." Deyince büyü bozulmuştu. Çünkü tam da böyleydi.
"Ablacım sana kaç kere onun bizim büyüğümüz olduğunu ve böyle dememeni söyleyeceğim." Diyerek az önce dediği kelimeye vurgu yaptım. Aman der gibi elini salladı ve "Sen benim soruma cevap ver." Dedi üsteleyerek. Onun dilinden kurtulamayacağımı bildiğim için cevap verdim.
"Gelenler her ne için geliyorlarsa benim cevabım net sen hiç merak etme ablam ben herkesin ağzının payını vermeyi öğrendim bu yaşıma kadar. Hem babam istemediğim bir şey olmasına izin vermez, yani inşAllah."
Son kısmı sessiz söylemiştim ama duyduğunu biliyordum.
"İnşAllah, Allah hakkımızda hayırlısını versin." "Amin." Diye mırıldandım.
Sonra aramızda bu konu hakkında bir konuşma geçmedi. Okulundan bazı komik şeylerden bahsetti.
Sonunda yemekler hazır olmuştu. Akşama daha vakit olduğu için Eda'yı odasına ders çalışmaya gönderdim ben de son hazırlıklara bakıp odama çıktım.
Kendimi yatağımın üzerine attım. Gerçekten yorulmuşum bunu uzanınca anladım. Ben normalde ev işleri yüzünden bu kadar yorulmazdım fakat bu akşam olabilecekleri düşünmek ruhumu yormuştu. Gözlerim kendiliğinden kapanınca direnmedim ve kendimi uykunun kollarına bıraktım, nasıl olsa Eda beni uyandırırdı.
(...)
Yazarın anlatımı ile-
Taşkıran konağında sakin bir kahvaltıdan sonra evin erkekleri işe, hanımlar ise biten kahvaltıdan sonra sofrayı toplayıp evin işlerine girişmişti. Gülizar hanım kahvaltıya inmeyen en küçük kızı Nur'un odasına gitti. Kapıyı çalmasına rağmen ses gelmeyince odaya girdi.
"Nur annecim nerdesin?" diye sevecen bir sesle sordu. Acaba hasta mı olmuştu? Yatağında uyuyan kızının yanına adımladı. Başına kadar çekilmiş yorganı yavaşça aşağıya indirdi ve gördüğü yastıklarla kısa süreli bir şok geçirdi. Yorganı tamamen açınca orada kızı yerine yastıkları gördü.
Belki banyodadır diye düşünerek odadaki banyoya yöneldi. Orası da boş olunca yerinde sendeledi ve yere düştü. Bu kız nereye giderdi sabahın bu saatinde üstelik kahvaltıda da yoktu. Aklına kötü şeyler getirmek istemeyen Gülizar hanımın korktuğu başına gelmişti şüphesiz.
Yerinden kalkmaya çalışarak cebinden telefonunu çıkararak kızını aradı. Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, sesini duyunca kızının arkadaşlarını aradı belki haberleri vardır diye. Fakat hiçbirinin haberi yoktu. Elleri titreyerek kızının elbise dolabına ilerledi ve açtı. Kızının birkaç kıyafetinden başka bir şeyi yoktu. Dolabı kapatarak çıkacaktı ki komodonin üzerindeki kağıt dikkatini çekti.
Kağıtta 'Anneme' yazısını görünce bunun bir veda mektubu olduğunu anladı. Kağıdı açarak kızının güzel el yazısıyla karşılaştı.
"Annecim biliyorum beni affetmeyeceksin, senden bunu isteyemem de zaten ama anne çok sevdim onu. Sen bana kızım sevginin peşinden git derdin ya bende öyle yapıyorum ve pişman değilim. Anladığın üzere sevdiğim adamla gidiyorum benim için endişelenme lütfen. Kim olduğunu sana söylemeyi çok isterdim ama bunu yapamam anne. Sana söyleseydim eğer bana vazgeçmemi söylerdin çünkü babam vermez biliyorum. Beni affet anne yapabilirsen eğer. Ve benim için üzülme tamam mı küçük kızın mutlu olacak. Sizi çok seviyorum. Nur "
Gülizar hanım okuduklarından sonra ağlamaya başladı. Kiminle kaçmıştı bu kız Allah aşkına. Babası vermese bile ağabeyi vardı onun için her şeyi yapan ve yapabilecek ağabeyi, istese babasına bile karşı gelebilirdi eğer kardeşi gerçekten mutlu olacaksa.
Gülizar hanım bunu kocasına ve oğluna nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Kesin delirirlerdi. Kızının odasından çıkarak kendi odasına gidip kapısını kilitledi her ihtimale karşı. Tansiyonun düştüğünü başının dönmesinden anlıyordu ama şu an ilaçlarını alacak durumda değildi. En büyük oğlunu arayarak açmasını bekledi biliyordu ki oğlu ne olursa olsun onun telefonunu açardı.
Birkaç çalıştan sonra açılan telefondan oğlunun gür sesi duyuldu.
"Efendim anne bir şey mi oldu?" Sesi endişeli geliyordu oğlunun çünkü annesi işe gittikten bir saat sonra aramazdı. Ve bir şey olmuştu hemde çok kötü bir şey ama nasıl söyleyeceğini bilmiyordu Gülizar hanım. En iyisi oğlunu eve çağırıp anlatmak ve bir çılgınlık yapmasını engellemek.
"Oğlum acil eve gelmen lazım." "Ne oldu anne iyi misin?" "İyi değilim ve bu saatten sonra iyi olmamam da çabuk eve gel." İkaz tonunda çocuğuna durumun ciddi olduğunu anlatmaya çalıştı. Bunun üzerine daha fazla endişelenen oğlu hemen eve gitmeye hazırlanmaya başladı. "Tamam."
Gülizar hanım bayılmamak için ilaçlarını aldı, hem oğluyla da konuşamazdı, kötü olursa.
Genç adam asistanına eve gittiğini söyleyerek şirketten çıkıp evine doğru sürmeye başladı arabasını. Sonunda eve ulaşan adam burnundan soluyordu, ne olduğunu düşünmekten delirecekti ve bu onu olduğundan daha öfkeli biri yapıyordu. Kapıyı çalıp sabırsızlıkla açılmasını bekledi, kapı yengesi Gül tarafından açıldı. Gül bu kadar erken saatte kaynını görünce "Bir şey mi oldu ağabey?" Diye sordu. Onun ise aklındaki soru annesinin nerede olduğuydu. O da "Annem nerede yenge?" Diyerek sorusunu dile getirdi. Gül bir şey sormadan "Odasında olacaktı." Dedi kısık bir sesle.
Genç adam kimseyi umursamadan annesinin odasına doğru ilerledi. Odanın kapısını çalarak içeriden ses gelmesini beklemeden odaya girmek istedi fakat kapı kilitliydi. "Anne kapıyı aç." Diyerek annesinin kapıyı açmasını bekledi. Gülizar hanım oğlunun gelmesiyle daha çok ağlamaya başladı ve kapıyı açmak için yerinden kalktı oğlu içeri girince gerisin geri yatağın üzerine oturdu. Genç adam annesinin yanına ilerledi.
Annesinin önünde eğilen adam ne olduğunu çözmeye çalıştı. Annesinin gözyaşları eline damladı. Annesi ve kız kardeşine kıyamazdı ki...
"Annem kurban olduğum niye ağlıyorsun böyle içli içli?" Dedi titreyen bir sesle oğlunun da ağlamaklı sesini duyan kadın daha çok ağladı. Yerden kalkarak annesinin yanına, yatağın üstüne oturdu ve annesini kolları arasına aldı. Biraz sakinleştikten sonra neler olduğunu öğrenecekti. Peki öğrendikten sonra sakin kalabilecek miydi acaba?
Gülizar hanımın ağlaması iç çekişlere dönünce annesinin yüzünü elleri arasına alarak konuşmaya başladı.
"Anlat hele güzel gözlü annem ne oldu?" Annesinin gözlerinde büyük bir acı vardı ve bu genç adamın yüreğini yakıyordu.
Yeterince yanmamış gibi...
Gülizar hanım elinde sıktığı mektubu oğluna uzattı. Nur biriyle kaçmış diyecek cesaret yoktu onda, en iyisi kardeşinin ağzından okumaktı.
Buruşmuş kağıdı alıp açan adam ne yazdığını deli gibi merak ediyordu. Aheste aheste yazılanları okuduktan sonra dondu kaldı, doğru görüp görmediğini idrak etmeye çalıştı. Dudakları arasından 'nasıl' nidası çaresizce döküldü.
Ömer Asaf Taşkıran en son ne zaman kendini böyle çaresiz ve bitmiş hissetmişti ki.
Galiba o gidince...
Fakat o herkesin korktuğu, önünde titreyerek durduğu Ömer ağaydı. Biricik kardeşi, canına öleceği kardeşi bunu nasıl yapabilmişti. Onunda gözlerinden bir damla yaş süzüldü kardeşinin yazısının üstüne.
Yerinden bir hışımla kalkan oğluyla Gülizar hanım da kalktı ve Ömer Asaf'ın kolundan tuttu.
"Oğlum bir delilik yapma düzgünce arayalım Nur'u ve geri getirelim." Dedi yapıcı davranmaya çalışarak.
"Anne ne diyorsun Allah aşkına bunun duyulmayacağını mı sanıyorsun illaki herkes duyacak. Mesele bu değil bana söylese abi böyle böyle birini sevdim, dese ben onu dinlemez miydim? Bilmiyor mu ona ne kadar düşkün olduğumu. Şimdi... Şimdi ise kim bilir bu yaptığı kaç kişinin hayatına mââl olacak. Bunun vicdan azabıyla nasıl yaşayacak." Gülizar hanım oğlunun haklılığı karşısında susmaktan başka bir şey yapamadı.
"Anne kimi seviyordu sen biliyor musun?" Diye sordu annesinin bildiğini düşünerek. Çünkü annesi ve kız kardeşi çok iyi anlaşırdı.
"Oğlum bana bir şey anlatmadı ki? Anlatsa böyle mi olurdu." Ömer Asaf sakince başını salladı şu an sakin olmazsa bu işi çözemezdi. En güvendiği adamını arayarak Nur'u bulmasını söyledi. Artık beklemekten başka bir şey gelmezdi elinden.
Beklemenin sonu nasıl olacaktı. İşte bunu bilmiyorlardı.
(...)
Bir kabusla gözlerini açan genç kızı kardeşinin uyandırmasına gerek kalmamıştı. Yatağında doğrularak felak-nas okuyarak iyi sonuçlanması için dua etti. Saate baktığında ikindi ezanının çoktan okunduğunu gördü. Abdestini alarak namazını kılıp aşağı indi. Mutfağı kontrol ederek kardeşinin odasına ilerledi.
Masasında ders çalışan kardeşini görünce gülümseyerek "Eda," diye seslendi önce korkmaması için sonra tek kişilik yatağın üzerine oturdu. Eda ablasına dönerek "Ooo uyuyan prenses uyanmış sonunda." Diyerek takıldı ablasına.
"Öperek uyandırsaydınız o zaman Eda hanım." "Bi dahakine artık." Bu tatlı atışmalarını aşağıdan gelen Selma hanımın sesi böldü.
"Elif, Eda misafirler gelecek siz hâlâ ne yapıyorsunuz odada! Çabuk buraya gelin." diyerek bağırdı. Birbirlerine bakarak gözlerini kapatıp ayağa kalkan kardeşler her zamanki rutini yaparak avluya indiler.
Akşam olunca beklenen misafirler geldi. Onları karşılamak istemeyen Elif Ada üvey annesinin zoruyla kapıyı açmak zorunda bile kalmıştı. Bir an önce İstanbul'a dönüp huzurlu hayatını yaşamak istiyordu.
Hoş geldiniz faslından biraz salonda oturdular. Gelenler dört kişiydi anne baba ve iki çocuk. Biri erkek biri kız. Ahmet ve Ela. Ela tatlı bir kızdı ve cana yakındı. Fakat Ahmet için aynı şeyi düşünmüyordu Elif Ada.
Gözlerini dikerek ona bakması, onunla konuşma çabaları Elif Ada'yı rahatsız ediyordu. Buraya neden geldiklerini bilmek onu daha cüretkar yapıyordu. Ama ne olursa olsun fikrini dile getirecekti Elif Ada. Onun için istemiyorsa istemiyordu bu kadar.
Sohbetlere katılmayan Elif Ada kardeşi Seda ile ilgilenmişti. Uykusu gelince Seda'yı odasına götürmek için müsaade istemişti.
Geri onların yanına dönmek istemese de zorundaydı. O geldikten sonra kurulu olan sofraya oturdular. Ne hikmetse yanına Ahmet oturmuştu. Bunun üvey annesinin bir işi olduğunu düşünse de bir şey yapmadı sonuçta niyetini belli edecekti zaten.
"Eee Elif kızım okulun ne zaman bitiyor?" Bu soru Ahmet'in annesi Dilek hanımdan gelmişti neden sorduğu ise barizdi.
"Son senem." Dedi sevecen çıkarmaya çalıştığı sesiyle. Başka bir şey sormasını istemiyordu bu konuşmalar onu geriyordu çünkü. Fakat Selma hanımın derdi başkaydı.
"İnşAllah okulundan sonra hayırlı bir kısmetle evlendiririz. Ahmet oğlum sen ne iş yapıyordun?" Bu sözlerle yerinde dikleşti Elif bu lafları duymak istemiyordu. Onun planlarında evlenmek yoktu. Ki kader planladıklarımızı değil, yazılanı yaşatıyordu.
Elif Ada verilen cevabı dinlemeden yerinden kalkarak masada eksik bir şeyleri bahane ederek mutfağa gitti. Bu ortamdan kaçması gerekiyordu. Mutfakta bir bardak su içerek öfkeden alev alev olmuş kalbini ferahlatmak istedi. Ama değil bir bardak su okyanus bile kalbindeki yangını söndüremezdi.
Birden kapının alacaklı gibi çalınmasıyla irkildi. Kapı açılınca kimin geldiğini merak ediyordu fakat mutfaktan çıkmakta içinden gelmiyordu.
"Nerede lan kardeşimi kaçıran o şerefsiz?!" Sözünden sonra içini bir merak ve endişe kaplamıştı. Ne oluyordu Allah aşkına?
"Salih ağa söyle nereye sakladın oğlunu?" Babasına hitap ederek konuşan adam sayesinde Semih'in bir şey yaptığını anlamıştı. Bu akşam yemeğe gelmesinin sebebi de bu olsa gerekti. Ama onda bir kızı kaçırma cesareti yoktu ki.
Tam mutfak kapısından çıkacakken yanına gelip onu tekrar mutfağa sokan kardeşiyle gidemedi.
"Ablam gözünü seveyim burada kal sakın çıkma." Diyen Eda'yla şaşkına döndü.
"Niye Eda ne oldu?"
"Semih Taşkıran aşiretinin kızını kaçırmış abla. Senin uçak bileti alıp İstanbul'a dönmen, ve buraya bir daha gelmemen lazım yalvarırım beni dinle." Eda'nın niyeti herhangi bir olumsuzluğa karşı ablasını korumaktı. Biliyordu ki bu işin sonunda onun başı yanacaktı. On sekiz yaşındaki bir insandan beklenmedik bir olgunluk gösteriyordu Eda. Hayat onlara bu gerçeği küçük yaşlarda öğretmişti.
Salondan bağrış sesleri gelince Elif Ada korkmaya başlamıştı ve burada Eda ona ne diyordu. Kardeşini burada bırakıp hiçbir yere gitmeye niyeti yoktu, bir şey olacaksa ona olurdu ama kardeşine zarar gelmesine izin vermezdi.
"Eda uçak biletini aklından çıkarıyorsun ve burada kalıyorsun bende geliyorum birazdan."İkna edici bir tonda söylediklerine genç kız ikna olmamıştı ve hâlâ ablasının buradan gitmesini istiyordu fakat kesinlikle salona gitmesini değil.
"Abla tamam ama sende gitme lütfen burada kal." Ablasını o insanlar görsün istemiyordu. "Eda neler olduğuna bakacağım sadece merak etme geri geleceğim."
"Hayır abla eğer sen gidersen bende gelirim ardından." Onu ikna etmenin yolu tehdit etmekti şu an.
Birden duyulan silah sesiyle ikiside korkuyla yerinde fırladı ve ardından duyulan sözler.
"Oğlunu bulduktan sonra onda daha derin yaralar açacağım merak etme. Bunun bedelini ödeyecek. Ömer Ağa'nın kardeşini kaçırmak ne demekmiş öğrenecek Salih ağa."
Verdiği sözü tutacak olan adam nasıl bir bedel ödetecekti ya da ödeyecekti işte orası muamma...
Bu bedel kaç kişinin hayatını bitirip kaç kişinin umudunu yeşerteceti? (...) Selamün aleyküm herkese... Umarım beğenmişsinizdir... Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen... Şimdiden teşekkür ediyorum... Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼... Gizemliyazardemir0 |
0% |