

Medya temsili; Elif Ada ve Ömer Asaf
Elif Ada'nın anlatımı ile-
Başımdaki şiddetli ağrıyla gözlerimi araladım. Az önceki karanlıktan başka bir şey göremedim. Başımda bir şey takılıydı ve görüşümü tamamen engelliyordu. Ellerimi hareket ettirmek istedim ama sonuç alamadım, ellerim bağlıydı, ayaklarım da. Ağzımda bant olmadığı için şükrettim. Sesim duyulabilirdi belki. En çokta kendi sesimi kendim duymaya ihtiyacım vardı. Ne oluyordu Allah aşkına? Ben neredeyim? Elim kolum bağlı, kim getirdi beni buraya?
"Kimse yok mu? Hey! Ne istiyorsunuz benden?!" Sesim boş olduğu belli olan odada yankı yapıp bana ulaştı. Kim kaçırdı beni? Allah'ım yardım et...
Ne kadar vakit geçtiğini bilmiyordum. Ne gelen vardı ne giden. İçimden Ayet-el Kürsi Felak-Nas ve İhlas suresi okudum.
"Allah'ım beni ne geleceğini bilmediğim şeylerden, kalpleri kararmış insanlardan, şeytanın vesvesesinden koru. Sana sığınıyorum Rabbim beni buradan hayırlısıyla çıkar. Amin." İçimden Ayetel Kürsi okumaya devam ettim.
Artık gözlerimin önündeki karanlık benim için bir şey ifade etmiyordu ha vardı ha yoktu. Tekrar seslendim boşluğa yine ses yok. Bir yandan kimse olmasın istiyordum ama buraya da kendi başıma gelmiş olamam ya! Kim kaçırdı beni? Karanlık korkunçmuş gözlerim açık ama hiçbir şey göremiyorum. Ellerimi çekiştirdim sadece biraz daha acı kattı bileklerime. Ne ipten kurtulabildim ne de kafamdakinden.
"Allah'ım beni aydınlığa kavuştur." Esma ne haldeydi acaba? Ya Asaf, haberi olmuş mudur? Allah'ım çok özledim onu. Nasıl yapmıştım, nasıl sarf etmişim o lafları yüzüne yüzüne? Çok pişmanım.
Beni hemen bulurlardı inşaAllah.
Zamanın anlamını kaybettiği anlarda gürültülü bir kapı sesi duydum. Sanki gözyaşlarımda akmayı bıraktı. Biri geliyordu ya da birileri. Kimdi?
Etraf o kadar sessizdi ki adım seslerini net bir şekilde duyuyordum. Gelen kişinin ardıma geçtiğini hissettim. Ne yapacaktı bana? Gözlerimin önündeki karanlığı başımdaki torbaya rağmen aydınlatan bir ışık esir aldı. Başımı yana çevirdim. Arkamdaki kişi başıma geçirmiş oldukları şeyi çekti. Gözlerime tutulan ışık gözlerimi feci şekilde acıttı. Karanlığın derinliklerinden sonra çok fazlaydı bu ışık.
"Çek şunu gözümden!" diye bağırdım. Işık yüzünden ne tutan kişiyi ne de arkamdakini görebiliyordum.
"Sana çek şunu dedim!" Yeter gözlerimi hissetmiyorum artık. Sonunda el fenerini kapattı. Bir süre daha başımı eğik tutup yavaşça gözlerimi açtım. Kim olduğunu görmek istiyordum ama gözlerim kamaşmıştı aşırı ışıktan. Gözlerimi kırpıştırarak baktım kim olduğuna ama yüzünde maske vardı. Sadece gözleri görünüyordu. Tanıdığım biri olduğu için mi yüzünü göstermiyordu yoksa?
"Kimsin sen?! Ne istiyorsunuz benden?! Bırak!" Sandalyede hareket ederek kurtulmaya çalıştım ama çok zordu.
"Yüzünü göster kimsin?!" Cevap yok. Ne zamana kadar böyle sessiz kalacak?!
Eli yüzündeki maskeye gidince pür dikkat baktım. Kim olduğunu görecektim.
"Seni mafya kılıklı Ağa'dan kurtardım Elif." Ne?
"Burak?" Beni kaçıran sınıf arkadaşım dediğim Buraktı.
"Ne diyorsun sen ya?! Beni neden kaçırdın?! Aklın yerinde mi?!" Allah'ım psikopat mı bu?!
"Diyorum ya Elif seni o mafyanın elinden kurtardım. Biliyorum zorla evlendiğini."
"Kes sesini burada bir mafya varsa o da sensin! Kocamın adını ağzına alma!" Ne bilipte ne anlatıyordu?!
"Vay be alışmışsın demek!" Sanki ona söz vermişim de terk etmişim gibi konuşuyordu. Sadece sınıfta gördüğüm biriydi oysaki.
"Bak şimdi beni çözüyorsun ve evime gidiyorum."
"Kimse bir yere gitmiyor!" Bağırarak el fenerini yere fırlattı. Aniden yükselmesiyle korktum.
"O adam birden geldi ve seni elimden aldı. Ben sana açılacaktım lan! Seviyorum diyecektim bir baktım zaten evlenmişsin! Sonra araştırma yaptım işin arka tarafını gördüm ve seni aldım Elif." Psikopat! Başka açıklaması olamaz karşımdaki psikopat takıntılı!
"Ne saçmalıyorsun sen?!" Şaşkınlıkla dinliyordum söylediklerini.
"Saçmalamıyorum! Eğer o şerefsiz olmasaydı biz evli olacaktık."
"Yeter sen nasıl benim eşime böyle bir kelime kullanabilirsin?! Dediklerinin hepsi sensin anla bunu! Ne benim ne de kocamın adını ağzına alma!" Ellerim ayaklarım bağlı olsa da beni ne susturabilir ne durdurabilir. Kim oluyordu da Asaf'a bunu diyebiliyordu?!
Dik dik bakıp yanıma geldi.
"Zoraki evlendiğin kocana aşık mı oldun Elif? Hayır ama sen bu kadar basit bir kız olamazsın." Yüzüne tükürdüm.
Kısık ve tehdit barındıran sesle "Sana bizim adımızı ağzına alma dedim!" Kelimelerin üzerine basarak.
Önce gözlerini kapatıp yüzünü sildi.
"Alırsam ne olacak?" Garip bir sakinlikle sordu.
"Yakında görürsün." Aynı şekilde karşılık verdim. Beni korkutabileceğini sanıyorsa yanılıyordu. Elbet çekecekti yaptığının cezasını ve ben buradan kurtulacağım.
"Seni burada tek başına bırakıp giden kocan mı kurtaracak, ne sanıyorsun acaba?!" Cevap vermedim Asaf vereceği cevabı bilirdi ne de olsa.
"Bu yaptığın suç biliyorsun değil mi? Suç! Kaç yıl hapiste kalırsın haberin var mı?" Güldü psikopat.
"Elim kolum uzundur merak etme!" Vallahi delireceğim artık!
"Aman ne güzel!" dedim sinirle. "Birde sana söz vermişim davranmayı kes! Benim aynı sınıfta olduğum varlığını bile tam bilmediğim biriydin sadece! Gelmiş evli olacaktıkta diyemezsin! Ben yine seninle evlenmezdim."
"O kadar emin olma!"
"Ne diyorsun sen be! Evliyim ben ev-li! Kafana sok şunu." Yok ben delirmeyeceğim deli karşımda zaten.
"Yeter! Kes sesini!" Öfke problemleri de var anlaşılan.
"Bence sen şimdi bir psikiyatriye git. Aa doğru ya sende psikoloji okuyorsun ama işte terzi kendi söküğünü dikemiyor!" Sakince konuşarak daha çok delirttiğimin farkındaydım. E işime gelir.
Beni kaçıran tanımadığım biri olsaydı bu kadar rahat olamazdım. Yine yakınımdakiler -pek olmasa da- beni şaşırtmamıştı. Psikoloji okumak şu an işime yarıyordu şükür. Birazdan daha fazla delirip buradan gitmesini umuyordum. Bırakmasını beklemiyorum zaten bari gitseydi.
"Ne yapmaya çalışıyorsun sen şimdi?"
"Hiç... Ne zaman kaybettiğin aklını başına alırsın diye düşünüyorum." İşte böyle. Daha çok delirecksin sen. Beni kaçırmak, cüret etmek ne demekmiş göstereceğim sana.
"Bağla şunun ağzını!" Kaç saattir arkamda duran adamına emir verdi.
"Ne güzel (!) konuşuyorduk!" Arkamdaki adamın hareketlendiğini hissettim. "Mızıkçılık yapıyorsun. Oyununu kuralına göre oyna bari!"
"Birazdan göreceksin oyunu Elif Hanım." Gene ne saçmalıyordu bu?! Cevap vereceğim sırada adamı ağzıma bant yapıştırdı. Kurtulma çabalarım nafileydi.
Yine güldü pislik. Asaf öğrendiğinde gülecek bir ağzın kalacak mı acaba?
Bantın altından çıkardığım sesler anlam kazanmıyordu.
"Allah'ım sana sonsuz güveniyorum. Kurtar beni Rabbim." İçimden dua etmeye devam ettim. Beni ancak Allah korur bu insanlıktan nasibini almamışlardan.
"Şimdi de konuşsana! Neden susuyorsun ha?!" Sabır, sabır. Duyma onu Elif duyma. Asaf kurtaracak seni Allah'ın izniyle.
Kendi kendine konuştuktan sonra çıktı yandaşıyla. Yine yalnız kaldım bu yerde. Gözlerim açıktı ama bu seferde ağzım bağlıydı. Off.
Çırpınıp kurtulmaya çalışmamın sonu hüsrandı hep. Ağlayarak bıraktım çırpınmayı. Bu hale düştüğüm için sinirden ağlıyordum. Burak'ın gerçek yüzünü görmediğim için kendime kızıyorum. Staj için hastaneye gittiğimizde Asaf anlamıştı ama ben saf gibi sınıftan demiştim. Ah aptal kafam! Dinleseydim keşke Ömer Asaf'ı.
Yorgunluktan ve açlıktan uyuyakalmıştım rahatsız sandalyede. Gözlerimi açtığımda gördüğüm kişiyle sendeledim ve sandalyeyle birlikte yere düştüm.
Küçüklüğümden bu yana bize hayatı dar eden beni istemediğim her şeye zorlayan, nefret ettiğim kişiydi.
"Sen," diyebildim sadece.
(...)
Yazarın anlatımı ile-
Gaziantep -Sabah saatleri
Nur kahvaltının hazırlanmasına yardım ettikten sonra odaya çıktı Semih'e bakmak için. Odaya girdiğinde Semih'in bavul hazırladığını gördü. Nereye gidiyordu? Akşamdan haber de vermemişti.
"Semih bu bavul ne? Nereye gidiyorsun?" Karnını tutarak yatağa oturdu. Bebeği büyüdüğü için yürümekte zorlanıyordu.
"İşim var Nur?" Tersçe cevap vermesiyle kaşlarını çattı. Evlenmeden önce tanıdığı adamla evlendiği adam çok farklıydı. Kavgaları eksik olmaz olmuştu artık.
"Ne işi? Nereye gidiyorsun ki?"
"Sana ne kızım! İşim var dedim uzatma."
"Ne uzatması be?! Nereye gittiğini soruyorum adam gibi cevap ver." Yeni bir kavganın fitili alevlenmişti.
"İş için şehir dışına çıkıyorum oldu mu?"
"Nereye peki? Kaç gün sürecek?"
"Bıktım kadın senin şu sorularından bıktım!"
"Bende senden bıktım. Bir insan nasıl böyle değişebilir anlamıyorum. Evlenmeden önce aşkından öleceğim diyen adam nerede Semih?"
"O zaman nasılsam şimdi de öyleyim. Sen kendine bak, evlendikten sonra sorular bitmedi bir türlü!"
"Kocamın nereye gittiğini soramayacak mıyım? O zaman niye evlendik biz?"
"Gerçekten yeter yine başlama."
"Sana yeter asıl. Bana böyle davranmaya hakkın yok! Ben senin karınım, karnımdaki bebeğinin annesiyim."
"Aksini iddia eden olmadı. Bak şimdi gitmem gerekiyor sonra görüşürüz."
"Ahh!" Nur karnına giren sancıyla karnını tutarak biraz geri gitti. Semih bebeğe bir şey oldu diye hemen yanına gitti.
"Ne oldu, iyi misin?" Nur derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Arada bir oluyordu, alıştığını düşünse de korkmadan edemiyordu.
"Nur iyi misin? Kalk hastaneye gidiyoruz."
"Gerek yok," dedi sık nefeslerinin arasından "Arada oluyor böyle, geçer şimdi." Semih Nur'un terlemiş alnına yapışan saçlarını geri çekerek sancının geçmesini bekledi. Nur biraz sakinleşerek Semih'in elini tuttu. Sancısı da geçmişti.
"Neden benimle hep kavga ediyorsun? Sevmiyor musun yoksa artık beni?" Son zamanlardaki büyük tartışmalar ve hamilelik hormonları yüzünden böyle düşünmeye başlamıştı Nur.
"Seviyorum tabii. Seninle ilgili değil iş yüzünden hepsi."
"İş yüzünden benimle kavga etme bir daha. Şimdi izin verirsen uzanacağım biraz." Nur Semih'e de seviyorum sözlerine de inanmayı bırakmıştı çoktan. Burada sadece bebeği için kalıyordu. Ve yaptıkları yüzünden gidecek yeri olmadığı için. Semih'in ilgisizliğinden de kayınvalidesinin laf sokmalarından da bıkmıştı, dayanamıyordu ama gidecek yeri de yoktu. Kendi elleriyle yaptıklarının bedelini ödüyordu.
Semih Nur'u sevse de eskisi gibi değildi duyguları. Her şey bir oyundu zaten bugün de son sahne oynanacaktı.
Nur yatağa uzanınca kalktı oturduğu yerden.
"Ben gidiyorum." diyerek bavulunu alıp odadan çıktı.
Nur ağlayarak "Ne zaman geldin ki zaten." dedi. Son pişmanlık fayda vermiyordu.
Semih direkt annesinin odasına gitti. Planlarının üzerinden geçeceklerdi gitmeden.
Selma hanım oğlunu görünce gülümseyerek yanına çağırdı.
"Gel oğlum." Keyfi yerindeydi. "Bu Burak denen çocuk sıkıntı çıkarmaz değil mi?" Her şeyin sorunsuz olması lazımdı. En ufak pürüze tahammülü yoktu.
"Çıkarmayacak anne merak etme."
"İyi oğlum. Ne yapacağını neler anlatacağını biliyorsun değil mi?"
"Hepsi ezberimde, hepsi tek tek cezasını çekecek." Öyle güçlü bir kini vardı ki ikisinin de yıkmaya bir Allah'ın gücü yeterdi. Laf anlatsan da anlamazlardı.
"Zeliha da bende."
"Ömer Ağa gelmiş bile anne. Nur'la görüşmek isteyecektir. Şimdilik Zeliha'yı bilmiyor gibi yapmaya devam edelim. Onun da sırası gelecek nasıl olsa." Her gün Nur'la kavga etmeleri bu yüzdendi Semih'in. Sesini yükseltiyor, odayı yerle bir ediyordu. En son Nur'un alerjiden yüzünde çıkan iz işini hızlandırmıştı. Ömer'i buraya çekmeye yetmişti. Böylece Elif'te İstanbul'da yalnız kalmış planı kolaylaşmıştı. Her şey hazırdı. Burak ve adamları kamera kayıtlarını halledip kızı kaçıracaktı. Planın birinci basamağı hallolmuştu Ömer'in gelmesiyle.
"Aferin oğlum, yüzümü kara çıkarmayacağını biliyordum." Semih annesinin sözleriyle gülümsedi. Tam bir ana kuzusu olarak annesinden övgü almak göğsünü kabarttı. Annesi doğru dedikten sonra tüm yanlışlar doğruydu gözünde. Selma evlat değil her dediğini yaptırdığı bir köle yetiştirmişti adeta. Erkek olduğu için el üstünde tutup kötü bir insan yapmıştı oğlunu. Semih ise kendi aklı yerine annesinin izinden gitmeyi seçmişti.
(...)
Nur biraz dinlendikten sonra kahvaltıyı odasına istedi Zeliha'dan. O masaya oturup o kadının laflarına maruz kalmak istemiyordu. Semih'te gitmişti olsa da onu savunmuyordu zaten. Gözyaşları yeni dinmişken tekrar dolmuştu bile.
Zeliha odanın kapısını çalarak girdi elindeki kahvaltı tepsisiyle. Yatakta oturan kızın yanına gitti.
"Nasılsın kızım?" diye sordu şefkatle. Nur annesi gibi davranan kadınla gülümsedi. Bu evde ona iyi gelen tek kişi Zeliha'ydı.
"İyiyim Zeliha abla. Sen nasılsın?"
"Sağol kızım." Ömer Asaf'ın dediğini yapması gerekiyordu o yüzden bir bahane bulmalıydı.
"Çok solgun görünüyorsun, gebesinde yürüyüş iyi gelir. Çıkalım mı bugün?" Bedeni de değil de ruhu yorgundu. Belki iyi gelirdi yürüyüş.
"Tamam Zeliha abla iyi olur." Zeliha hemen hallettiği için sevindi. Yalnız gitmelerini sağlamalıydı şimdi de.
"Öğlen olur mu kızım senin için. Çok güzel bir yer var ev yemekleri yapılan oraya da gideriz."
"Ne iyi ettin de aklına geldi Zeliha abla, gideriz değişiklik olur."
"Tamam kızım güzelce kahvaltını yapıp dinlen." Gülümseyerek tamam dedi Nur. Zeliha odadan çıkınca boş bir yere geçip mesaj attı Ömer Asaf'a.
Öğle olduğunda evden çıktılar. Nur kayınvalidesinin kabul etmesine üstelik korumalar olmadan gitmelerine izin vermesine şaşırdı. Zeliha da aynı şekilde.
Evden çıktıktan sonra yürüyerek gittiler mekana. Nur'a iyi gelmişti yürüyüş, şimdi de leziz yemekler yiyeceği için yüzünde güller açıyordu. Hamilelik iştahını da açmıştı.
Restorana girdiklerinde Zeliha'nın yönlendirmesiyle ilerledi Nur. Ne de olsa daha iyi biliyordu burayı Zeliha ablası.
Gittikleri masaya baktığında ağabeyini gördü. Yanlış mı gördüm diye gözlerini kapatıp açtı ama hâlâ oradaydı. Nasıl olurdu? Aylar sonra özlemle bir daha göremeyeceğini düşündüğü ağabeyi burada mıydı? Yüzüne bile bakmaya utandığı bir zamanlar arkasında dağ gibi olan ağabeyi burada mıydı?
Söylemeye hasret kaldığı kelime döküldü dudaklarından "Ağabey," Bacakları taşıyamadı bedenini düşecekken Zeliha tuttu kızın kolundan.
Ömer Asaf uzun zamandır görmediği kardeşini görünce gözleri doldu. Öylece baktı yüzüne, ihanet eden kardeşinin. Düşecek gibi olduğunu gördü ama kalkmadı sandalyesinden. Sonunda Zeliha Nur'a yardımcı olarak masaya getirdi. Oturmadan hâlâ burada olduğuna inanmadığı ağabeyini izledi.
Ömer Asaf hiçbir duygu zerresi barındırmayan sesiyle "Otur," dedi. Nur ikiletmeden oturdu karşısındaki sandalyeye. Ağabeyine sarılmayı öyle çok isterdi ki ama yapacak yüzü yoktu.
"Ağabey senin burada ne işin var? Evdekilere mi bir şey oldu?" Ne diyeceğini bilemiyordu ama ailesini sormadan da duramamıştı.
"Tek bir şey soracağım ve gideceğim." Ömer Asaf hiç olmadığı kadar soğuk davranıyordu Nur'a.
Nur gözyaşlarını engellemeye çalışarak başını salladı.
"O herif," dedi dişlerinin arasından "Sana şiddet uyguluyor mu ya da annesi?" Nur soru karşısında çok şaşırdı. Ağabeyi aylar sonra karşısına çıkıyordu ve şiddet görüp görmediğini soruyordu.
Hızla başını iki yana salladı. Semih çok içtiği bir zaman el kaldırmıştı ama vurmamıştı. Zaten kayınvalidesinin sözleri tokat gibiydi ama vurmamıştı.
Ömer Asaf anlam veremedi. Yalan mı söylüyordu bu kız?
"O zaman yanağındaki iz neydi?"
"Alerji olmuştu sonra da kapıya çarptım." Ne olduğunu anlamıyordu iki kardeşte.
"Ama sen nereden biliyorsun?" Cevap vermedi Ömer Asaf.
"Bak Nur bana doğruyu söyle! Yalanlara bir yere gelemezsin!"
"Söylesem ne olacak ağabey beni kurtaracak mısın size yaptıklarımdan sonra?"
"Vurdu mu yani?"
"Hayır biz iyiyiz." Kurtar beni ağabey, affet beni... Diyemedi, diyemezdi. Yalan söylemeyi tercih etti.
"Belki biraz akılanmışsındır diye düşünmüştüm ama sen hâlâ aynısın. Yazık." Son sözlerini söyleyip kalktı gitti Ömer Asaf. Kardeşinin sözlerinin arkasındaki çığlıkları duymadı. Nur duyurmak istemedi. Bir kez daha yaşattı ağabeyine hayal kırıklığını. Yaptığı hatanın bedelini kendi ödeyecekti o evdeki mutsuzlukla.
(...)
İstanbul
Esma bir kez daha aradı telefonu açmayan arkadaşını. Çıktığını mesaj atmış namaz için camii'ye gideceğini söylemişti ama saatler olmuştu dönmemişti hâlâ.
"Neredesin Ada, neredesin arkadaşım?" Telefonu koltuğa atıp ellerini saçlarından geçirdi.
"Allah'ım ne olur iyi olsun arkadaşım. Onu koru, bir yere takılmış olsun." Kötü düşünmek istemiyordu.
Hızla telefonu geri alıp Hazar'ı aradı, saat falan umrunda değildi. Üçüncü çalışta açan adamla sinir oldu.
Telefon açılınca konuştu hemen "Hazar, Ada yok hiçbir yerde yok Ada." Hazar'ın sıkıntılı nefes alış verişini duydu.
"Hazar bir şey mi oldu Ada'ya? Cevap ver!"
"Esma."
"Ne, ne oldu? Allah aşkına korkutma beni."
"Dur dur sakin ol önce." Hazar nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Korumalar onu aradığında duyduklarıyla çok sinirlenmiş ve ne olduğunu anlamamıştı. Tam anlamadan da aramamıştı ne Asaf'ı ne de Esma'yı. Sadece ekip arkadaşlarını aramıştı. Korumalar büfeye gittiklerinde kaybetmişti Elif Ada'yı. Bu dikkatsizlik yüzünden cezalarını verecekti.
"Hazar konuşsana!" Telefondan bağıran kızla kendine geldi.
"Elif Ada yok Esma." Alıştırmadan söyledikleri Esma'yı korkutmaya yetmişti.
"Ne? Nasıl yok? Arkadaşım nasıl yok Hazar?! Ne dediğinin farkında mısın?"
"Bulacağız merak etme. Eve polis arkadaşımı gönderiyorum o seni buraya getirecek tamam mı?" Esma cevap vermedi.
"Tamam mı Esma? Aklım sende de kalmasın nolur, kendine gel arkadaşın için güçlü kal."
"Tamam, tamam iyiyim ben. Hazırlanıp bekliyorum, lütfen hızlı olsun. Bul Ada'yı Hazar."
"Bulacağız inşaAllah." Esma telefonu kapatıp üzerini değiştirmeye odaya gitti. Şalını eli birbirine dolanarak zor olsa da yaptı. Kapının önünde polisin gelmesini bekledi.
Hazar şimdi Ömer Asaf'ı arayacaktı. Daha önce neden aramadığı için sinirleneceğini bilse de bulunur umuduyla haber vermemişti.
Ömer Asaf'ın numarasının üzerine tıkladı. Telefona anında cevap verdi Ömer Asaf.
"Alo," Nasıl diyecekti? Ömer Asaf ona güvenmişti ama o Elif Ada'ya sahip çıkamamıştı, koruyamamıştı.
"Hazar konuşsana. Ne oldu?" Ömer Asaf bugün yaşadıklarından sonra Hazar'ın arayıp konuşmamasına da ayrı sinir olmuştu. Elif Ada'yla ilgili herhangi kötü bir şey aklına getirmek bile istemiyordu.
"Kardeşim buraya gelmen gerek."
"Neden? Düzgün anlatsana!"
"Elif yok Ömer."
"Nasıl yok?! Ne diyorsun lan sen?! Nasıl yok Elif?" Ömer Asaf telefonu sıkarak ayağa kalktı. Ne diyordu böyle Hazar? Bugün kaç kere aramış mesaj atmıştı karısına ama olanlar yüzünden cevap vermediğini düşünüyordu.
"Bugün akşama kadar dersi varmış. Okuldan çıktıktan sonra namaz için camii'ye gitmiş. Çıktıktan sonra da bulamamış korumalar."
"Ne demek bulamamış Hazar?! Korkuluk diye mi koydum ben onları oraya lan. Nereye gitti bu kız?" Allah'ım sen onu koru, kılına dahi zarar gelmesin nolur.
"Esma, Esma'ya sordun mu? Bilmiyor mu o? Belki bir yere gitmiştir."
"Onunda haberi yok."
"Hazar ben sana göz kulak ol demedim mi? Ya ona bir şey olursa? Benim yüzümden! Nasıl yalnız bırakabildim."
"Ömer bak sakin ol önce. Hiçbir şey olmadan bulacağız ekipler her yerde arıyor. Hızlıca gelmeye bak sen. Bulacağız kardeşim, sağ salim bulacağız inşaAllah."
"Tamam, geliyorum ben." Telefonunu ve cüzdanını alıp Cemal'e uçak bileti almasını söyledi. Arabayla havaalanına gitti. Uçak vaktine kadar durmadan Elif Ada'yı aradı. Artık ulaşılmıyordu telefonuna.
"Kesin bir şey oldu kesin. Ama ne, ne?" Ömer Asaf elini yumruk yapıp alnına vurdu. Düşünüyordu ama hiçbir şey gelmiyordu aklına. Kötü bir şey olmasın diye dua ediyordu.
Sonunda uçağa binen genç adam hâlâ sinirle soluyordu. Kendini suçluyordu karısından haber alamadığı her dakika. Daha sabah yanında olduğu kadın akşamına ortadan kayboluyordu. Umuyordu ki kafasını dinlemek için gitmiş olsun. Kalbi de beyni de buna ihtimal vermese de küçük bir ümit kırıntısına ihtiyacı vardı. İyi olduğuna dair.
Uçaktan inip bulduğu taksiye atladı. Bavul vesaire yanına hiçbir şey almamıştı. Karısı iyi olsun yeterdi. Taksi verdiği adreste durunca buranın onunda dün namaz kıldığı yer olduğunu anladı. İki kalpte huzuru aynı yerde bulmuştu. Ömer Asaf taksiden inip Hazar'ı aradı, nerede olduğunu öğrenince de olduğu yere gitti.
Hazar Esma'yı sakinleştirmeye çalışıyordu bir köşede. Ömer Asaf'ı görünce yanına gitti. Ömer Asaf sinirle "Hazar yok mu hâlâ?" diye sordu.
"Yok, şimdi kamera kayıtlarına bakacağız sende gel."
Kamera sözünü duyunca Esma da kalktı yerden ve arkalarından gitti.
Tamam, diyerek yakınlardaki dükkan kameralarına baktılar. Hazar polis kimliğini gösterip bilgisayar başına geçti. Kayıtları açıp Elif Ada'nın kaybolduğu saate aldı. Ama kayıt yoktu.
Dükkan sahibine döndü sinirle "Kamera kayıtları neden yok? Tamda kaybolduğu saat silinmiş."
Dükkan sahibi korkarak "Ben bir şey bilmiyorum komiserim genelde 48 saatte silinir kayıtlar."
"Ama 48 saat olmadı. Sen değil misin dükkan sahibi? Kim silebilir bu kayıtları."
"Komiserim valla bilmiyorum. En son çırak kapatıyor dükkanı."
"Ara şu çırak'ı bir ifadesini alalım sende geliyorsun ifadeye."
"Tamam komiserim arıyorum."
"Polis arıyor deme."
"Tamam." Dükkan sahibi çırağını arayıp dükkana gelmesini söyledi.
"Hazar bu nasıl olur? Nasıl bir sorumsuzluk bu? Nasıl kamera kayıtları silinebilir lan!"
"Efendim dedim ya bilmiyorum."
"Sinan ifadeye alın dükkan sahibini." Hazar sinirlenen arkadaşını adamdan uzak tutup görev arkadaşına seslendi.
"Çırak gelsin çözeceğiz Ömer. Hem şimdi yazılımcı da bakacak."
"Nasıl çözeceksin ya nasıl? Elim kolum bağlı hiçbir şey yapamıyorum. Lan karım nasıl, nerede bilmiyorum ben. Hiçbir şey yapamıyorum."
"Ömer kendine gel! Böyle yaparak kimseye faydan yok!" Ömer Asaf boş dükkanın köşesine çöktü, ellerini saçlarından geçirdi, çekti sinirle canını acıttı. Bu kalbindekinin yanında hiçti ya hissetmiyordu adam.
"Hazar ya ona bir şey olduysa ne yaparım ben? Koruyamadım, koruyamadım diğer yarımı. Tek bıraktım. Allah benim belamı versin!"
"Tövbe tövbe! Ne diyorsun oğlum? Böyle yaparsan nasıl bulacağız Elif'i? Güçlü olman lazım Ömer en çok şimdi güçlü olman lazım."
"Ben güçlü olamam ki. Beni hayata döndüren kadın yok yanımda nasıl güçlü olayım?" Ömer Asaf hayatında ikinci kez sevdiği kadın için ağladı o köşede. İkinci kez yok diye ağladı.
Esma ağlayarak izliyordu Ömer Asaf ve Hazar'ı. Daha önce hiç böyle görmemişti eniştesini. Ada'yı ne kadar çok sevdiğini bir kere daha gözleriyle gördü.
Can dostu yoktu. En az karşısındaki adam kadar bitmiş haldeydi. Oda çöktü bir köşeye.
Sonunda Hazar ayrı köşelerdeki umudunu tamamen kesmiş iki insanı sözleriyle kendine getirdi.
"Ne haliniz varsa görün! Ben sizin gibi umudumu kaybetmedim. Allah'tan da ümit kesilmez zaten. Şimdi diğer dükkanlara gidiyorum gelmek isteyen gelsin." Kendilerini hemen salmaları hataydı. Neyse ki fark etmeleri uzun sürmedi ve kalktılar yerden.
Bu dükkandaki kamera kayıtları da silinmişti. Hazar emin oldu bunun planlı olduğuna. Elif Ada'yı birileri bilerek kaçırmış ve muazzam bir plan kurmuştu. Ama kimdi bilmiyorlardı.
(...)
Bölüm Sonu...
Selamün aleyküm herkese...
Bu kadar geç attığım için özür dilerim.
Nasılsınız?
Umarım beğenmişsinizdir bölümü.
Yazım yanlışım varsa affola...
Burak'ın çıkmasını bekliyor muydunuz? Bir psikopatımız eksikti zaten. 🙄
Selma Semih peki? Şeytanlar ya!
Elif Ada'm, ah güzelim bayılıyorum senin dik başlılığına, nasıl delirtti ama.
Ömer Asaf ve Esma? Nerede sizin güçlü yanınız? Yıkıldınız hemen. Hazar'ım polis olarak soğukkanlılığını koruyor çok şükür.
Nur'a ne diyorsunuz? Benim sözüm yok valla.
Bu arada medyadaki kavuşma diğer bölümlerden birine kaldı, bilginize.
En sevdiğiniz sahne 👉🏻
Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız 👉🏻
Beni buradan ve Instagramdan takip etmeyi unutmayın lütfen. Bedel'in hesabını da.
Instagram:gizemli_yazardemir0
bedeloffical0
OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN...
SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!!
SİZİ ÇOK SEVİYORUM 💙...
Selam ve dua ile...
Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼...
Gizemliyazardemir0
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |