

Yüzümün her zerresine aklına kazımak ister gibi bakıyordu. Sağ eli yanağımda gezinirken gülümsedim.
"Neden öyle bakıyorsun?" Ben gülümsediğim için oda gülümsedi.
"Yaralar," dedi "Yüzünde de yaralar olmuş güzelim. Bir an önce iyileştirmek istiyorum her yaranı." Bu seferki tebessümüm acı doluydu.
"Senin bakışınla dahi iyileşiyorum ben." dedim "Gözlerini benden sakınma." Acı tebessüm onun dudaklarına da yerleşti. Birbirimizi taklit ediyorduk galiba.
"Asla sakınmam, gözlerim sana baktıkça güzelleşiyor."
"Oo Ömer bey bugün pek romantiksiniz." diyerek güldüm, gergin havayı dağıtmak için.
"Her zamanki halim bebeğim." diyerek göz kırptı. Göz kırpmasını da çok özlemiştim.
Bir süre tasasız gibi güldük. Tebessümümüz yavaş yavaş solarken "Neden sakladın benden?" diye sordu. Bu konuya girmesek olmuyor mu?
"Üzülmeni istemedim." Dudaklarımı büktüm.
"Üzülmemi istemedin ama paramparça ettin be güzelim." Söylemeyerek daha çok üzmüştüm onu.
"Özür dilerim Asaf." dedim "Affedebilecek misin karını?" Tatlı ifademi takındım, asla dayanamazdı.
"Ulan," diye soludu "Sana kıyamam ki ben." dedi benim gibi tatlı tatlı.
"Bende sana kıyamam, önce olduğu gibi senden hiçbir saklamayacağım artık." İşaret parmağını uzatıp "Söz mü?" diye sordu.
"Söz," dedim "Eskisi gibi olalım." İmkansız değildi değil mi?
"Eskisinden güzel olalım karım." Değildi, biz hiçbir zaman imkansız olmamıştık.
"Olalım." Yüzümdeki parmakları yara izlerinde gezindi. Onları yok etmek istiyor gibi bakıyordu.
"Ömer Asaf," dedim birden. İki ismini yan yana söylemek daha çok hoşuma gitti.
"Efendim güzel karım."
Sözlerimden önce yutkundum "Saçlarımı... saçlarımı kazıdılar değil mi?" Sözlerimden sonra kocamda yutkundu sertçe.
Başını salladı "Evet, sadece bir kısmını" konuşmakta zorlanıyordu. "Ama daha gür ve güçlü uzayacaklar Elif'im." Onunla evlendiğim günden bu yana saçlarımı hiç kesmemiştim bu yüzden hep omuz hizasında kullandığım saçlarım uzamıştı. Hayatımla birlikte saçlarım da güzelleşmişti.
"Buradan çıktığımızda omuzlarım hizasında keselim olur mu?" İtiraz etmesini, hayır demesini bekliyordum.
"Olmaz güzelim, bunu benden isteme." dedi "Sadece benim gördüğüm saçlarına kıyma."
"Onlar oldukça acı çektiğimi hissediyorum Asaf." Nefes aldım "Annem.. annem öldüğünde saçlarım uzundu. Onun gidişiyle saçlarımı da kestim belki de tekrar uzadığı için acı çekiyorumdur. Bana acılarımı hatırlatan hiçbir şey istemiyorum hayatımda." Benimle aynı acıyı gördüm gözlerinde.
"Öyle bir şey olmaz Ada!" Başım sargıda olduğu için saçlarımın ucu dışarıdaydı sadece. Elini uzatıp onlara dokundu.
"İlk gördüğüm anda bana cenneti yaşatan saçlarına kıyma, yalvarırım." Bir damla gözyaşı yüzüme düştü, ağlıyordu.
"Acı çekiyorum." dedim "Görmek istemiyorum, yaşadığım eziyetleri hatırlatıyor. Her aynaya baktığımda sadece kötü anlar gelecek gözümün önüne. Ben aynaya da bakmak istemiyorum Asaf." Görmüş müydü, biliyor muydu bana o karanlık odada ne yaşattıklarını? Geçmişimi gün yüzüne çıkarttıklarını. Bilmesin, benim gibi acı çekmesin o da.
O anları tekrar yaşıyordum sanki, bir köşeye çökmüş Elif Ada küçüklüğünü izliyordu köşeden, ellerimi kulaklarıma kapamış titriyordum.
Birden olmuştu her şey. Başta Asaf'ı gördüğüm, ona sarıldığım için acılarım dinmişti sanki. Şu an ise tüm korkularım, travmalarım gözümün önündeydi.
Annen demişti Semih, yaşadığını söylemişti. Annem gerçekten yaşıyor olabilir miydi? Yaşıyorsa neredeydi? Aklımı yıkamayı başarmış mıydı yani?
Asaf'ın elini tutup "Annem," dedim "Annemi bul Asaf." Şaşkınlıkla baktı haklı olarak, annemi öldü biliyordu çünkü. Hatta mezarına da gitmiştik. Biz kimin mezarına gittik? Annem yok muydu o toprağın altında?
"Güzelim," dedi endişeyle "Ne diyorsun sen? İyi misin?" Başımı salladım iki yana.
"Annem yaşıyor Asaf. Onu saklıyorlar bizden, yalvarırım bul annemi."
"Güzelim sakin ol." Yataktan kalkmaya çalıştım, vücudumdaki ağrılar kendini belli etti. Geri yatağa düştüm.
"Ada! Ne yapıyorsun?"dedi panikle. Omuzlarımdan tutup sert düşmemi engelledi. "Lütfen sakin ol güzelim."
"Annemi bul," dedim bitkince "Asaf, annemi bul, çok özledim onu." Gelse, sarılsa, her şey geçecek güzel kızım, dese. Olmaz mıydı?
"Doktor!" diye bağırdı kapıya dönüp.
Ayağa kalkıp baş ucumda durdu, alnımı öpüp mırıldandı.
"Tamam güzelim, tamam birtanem geçti. Geçti, sakin ol." Elini daha sıkı tutup boşluğa baktım "Geçmedi, geçmeyecek." Geçmeyecekti "Ben annemi istiyorum." dedim.
"Annen de olurum, her şeyin olurum Elif'im. Ağlama, yeter ki ağlama." Asaf'ta ağlıyordu.
Bu kriz başlangıçtı sadece. Doktor ve hemşireler odaya girmesine rağmen Asaf hâlâ beni bırakmadı.
"Ne oldu?"
Asaf panikle "Birden annesini bulmamı istedi," dedi "Ama annesi yaşamıyor. Neden böyle söyledi, hafızasının bir kısmı silindi mi? Ne oluyor doktor? Bir şey yap!" Yaşıyor Asaf yaşıyor.
"Tamam öncelikle sizde sakin olun ve uzaklaşın lütfen. Kızım sakinleştiriciyi getir." Asaf elimi bırakıp geri çekilirken buz kesti bedenim, üşüdüm sıcaklığı gidince.
Endişe, panik, korkuyla ve elinden bir şey gelmemesinin öfkesiyle izliyordu beni. İğne tenime batırılırken Asaf'ın gözlerine bakarak uykuya teslim ettim bedenimi.
(...)
Yazarın anlatımı ile-
"N'oldu karıma doktor bey?" Elif Ada sakinleştiricinin etkisiyle gözlerini kapatınca Ömer Asaf şimdiden yeşillere duyduğu özlemi hissetti.
"Bir çeşit kriz geçirmiş olmalı. Psikolojik tedavi alması gerekiyor." Doktor biraz bekledikten sonra devam etti "Annesini bulmanızı istediğini söylediniz, sizce bunu düşündüren ne olmuş olabilir ve neler yaşadı biliyorsanız anlatın lütfen." dedi.
Ömer Asaf sertçe yutkundu. Elif Ada'yı ekranın ardından, eli kolu bağlı izlediği anlar geldi aklına.
"Ona," dedi "Karıma geçmişte yaşadıklarını izletip tekrar acı çektirdiler."
"Peki ne izlettiler?" Ömer Asaf daha kötü oldu.
Kelimeler zorla döküldü dilinden "Bir odaya kapatıp çocukken gördüğü şiddeti izlettiler." Doktor ve hemşireler üzgünce baktılar yatakta bitkin yatan Elif Ada'ya ve karşılarındaki yorgun adama.
İnsan meslek hayatı boyunca neler yaşasa da her duyduğu yeni acıda biraz daha burkuluyordu içi. Bu anda o anlardan biriydi.
"Annesinin yaşadığını neden düşünmüş olabilir?"
"Bilmiyorum," dedi "Benim içinde kapalı kutu ama açmasını bilirim." Doktor son dediğinden bir şey anlamasa da başını salladı.
"Geçmiş olsun, uyandığında geri kalan yakınları da görebilir." diyerek kapıyı işaret etti doktor eliyle Ömer Asaf'a.
Ömer Asaf son kez karısına bakıp içinde büyüyen öfke ateşiyle odayı terk etti.
Esma ve Hazar odadan çıkan Ömer Asaf'ın yanına vardı.
Esma "Nasıl iyi mi Ada?" diye sordu hemen.
"İyi olacak inşaAllah." Neden olacak demişti ki arkadaşı iyi değil miydi?
"Olacak derken, iyi değil mi yani?" Hazar da merakla Ömer Asaf'ın cevabını bekliyordu.
"İyi daha da iyi olacak." deyip içlerini rahatlattı. "Şimdi tekrar uyuyor, uyanınca göreceksin inşaAllah Esma."
Esma tamam deyip şükretti. Ömer Asaf onları geride bırakıp hastane çıkışına ilerledi. Hazar gözleriyle onu takip ederken Esma'ya döndü.
"Esma?" Kız ona bakınca devam etti. "İyisin değil mi?" Gülümseyerek başını salladı, arkadaşı iyi olduğu sürece o da iyi olacaktı.
"İyiyim Hazar, teşekkür ederim sorduğun için." Hazar duyduklarından hoşnut kaldı. Esma'nın üzgün hallerine dayanamıyordu.
"Rica ederim, hep iyi ol inşaAllah."
"Sende," dedi "Sende hep iyi ol inşaAllah Hazar." Genç adam daha da mutlu olup gülümsedi.
"Hemen geliyorum, bekle." Ömer Asaf'ın ardından gideceğini bildiği için başını sallayıp onayladı onu.
Hazar Esma'nın onayıyla arkadaşının peşinden gitti. Yetişebilmek için adımlarını daha hızlı attı.
Dış kapıdan çıkarken onu gördü ve koşmaya başladı. Soğuk hava ürpertirken yetişebilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyordu.
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu nefes nefese.
"Bildiğin halde neden soruyorsun Hazar?"
"Soruyorum çünkü öncekilerden daha tehlikeli bakıyorsun, daha öfkeli. Sakin olmadan seni göndermem bir yere."
"Sakinim ben zaten bırak kolumu!"
"Ömer öfkeyle kalkan zararla oturur. Önce sakin ol." Ömer Asaf Hazar'ın gözlerine bakıp "Benim karıma neler yaşattılar biliyor musun sen? Az önce kriz geçirdi odada. Yoğun bakımda yeni uyanmış haliyle kriz geçirdi gözümün önünde. Ve yine elimden bir şey gelmedi. Olmayan şeyi sokmuşlar kafasına, en büyük yarasını kanatmışlar acımadan! Şimdi söyle Hazar ben nasıl sakin olayım." Hazar Ömer Asaf'ın her cümlesinde biraz daha gerildi. Asla kolay değildi yaşadıkları.
"Ben seni düşünüyorum Ömer, dikkat et ben burdayım."
"EyvAllah, sende dikkat et." Arkadaşına dostça sarıldıktan sonra birbirlerini Allah'a emanet edip yollarına gittiler.
Ömer Asaf arabasına binip Cemal'i aradı. Telefon anında açılınca konuşmaya başladı.
"O iti hazırlayın geliyorum." deyip telefonu kapattı. Elif Ada'ya yaşattığı her şeyin hesabını soracaktı.
O günden sonra Semih'i polise vermemişti. Karısını hastaneye götürürken adamları da depoya kapatmıştı Semih'i. Bir hafta boyunca orada tutuyordu.
Yolda öfkesi azalmak yerine artıyordu. Gaza daha sert basıp hızını arttırdı. Sonunda depoya gelince kapısını açıp arabadan indi.
Deponun kapısı gürültüyle açılınca adamları Semih'i dövmeyi bıraktı. Ömer Asaf hazırlayın derken tamda bundan bahsediyordu. Acımasız bir adam olmamıştı hiçbir zaman ama şimdi kısas vaktiydi.
Semih itini depoya kapattığının iki gün sonrası ona bunları yapmasını söyleyen annesini de getirtti oyunla. Her şey o kadının başının altından çıkıyordu zaten. Bunu anlamak için çok zeki olmaya gerek yoktu. Başka bir odada oğluna yaptıkları eziyeti izliyordu çaresizce. Bedelini ödüyordu ikisi de. Şimdi bir başka gerçeği öğrenme vakti.
Semih yediği dayaklardan usanmış boylu boyunca yatıyordu yerde. Ömer Asaf'ın gölgesi üzerine düşünce az öncekinden daha kötüsünün olacağını bildiği için korkudan titremeye başladı.
Ömer Asaf yakasından tuttuğu gibi karşısına dikti tiksindiği şerefsizi.
"Ne söyledin karıma çabuk dökül lan?!" Sesi depoda yankılanıp tekrar onlara döndü. Yüzüne bir yumruk atıp tekrar kaldırdı yerden Ömer Asaf Semih'i.
Semih korkuyla "Yapma yeter yapma!" diyerek ağlıyordu.
"Noldu lan şerefsiz! Nasılmış yaşattığını yaşamak?!" Tekrar bağırdı. Hissettiği öfke boyunu aşmıştı adamın. Her gözünü kapatmasında tirtir titreyen Elif Ada geliyordu gözlerinin önüne. Çığlıkları, feryadı, yalvarması kulaklarından gitmiyordu.
"Anlat annesiyle ilgili ne söylediniz de aklını bulandırdınız?! Anlat lan! Konuş!"
"B-ben bilmiyorum, bilmiyorum."
"Yalan söyleme!" Bir yumrukta diğer yanağına attı. Yere düşen Semih'in yaralı eline ayakkabısıyla bastı. Acı dolu çığlığını duyunca yüzünü buruşturdu. Her zerresiyle nefret ediyordu bu şerefsizden.
"Ahh! D-dur, dur yapma!" Elini çekmeye çalıştığında biraz daha acı nüfus etti. Aynı Elif Ada'nın kolunu bıçakla yaraladığında çekmek istediği zamanki gibi.
"Konuş dedim sana!!" Ömer Asaf daha sert bastırdı. Kafasını kaldırıp canlı kayıt yapan kameraya bakıp dudağının kenarıyla gülümsedi. O kameranın karşısında Selma vardı. Semih kansızının annesi. Ondan daha kötü yürekli, vicdansız kadın.
Selma beş gündür olduğu gibi yine koca ekranın önünde oğlunu izliyordu ağlayarak. Yalvarsa da kapıya vursa da gelen, onu buradan çıkaran kimse olmamıştı, olmayacaktı. Nasıl bu kadar aptal olabildim diyerek dizlerini dövüyordu. Onu almaya gelenlere oğlunun adamları olduğu için inanmıştı ve İstanbul'a gelmişti. Semih'in yaralandığını ama iyi olduğunu buraya gelmesini istediğini söylemişlerdi. Ne büyük aptallık ama! Dizlerini dövmekte haklıydı yani. Her şeyin planına göre gittiğini sanması da yine onun hatasıydı. Bilmiyordu ki karşısında ondan bin kat daha zeki bir adam var. Çok büyük yanlışlar yapmıştı çok! Şimdi Ömer Asaf onlara acır mıydı? Hak ettiklerini yapmadan bırakır mıydı hiç? Asla.
Selma orada her gün olduğu gibi yalvaradursun Ömer Asaf çoktan Semih itini konuşturmaya yaklaşmıştı.
Bacaklarını Semih'in iki yanına koydu. Altında kalan itin yüzüne tükürdü önce. "Konuş," dedi netlik belirten sesiyle.
"A-annesi," dedi nefes nefese "Annesi yaşıyor ama nerede bilmiyorum ben. Lütfen bırak beni artık."
Bu ne demekti şimdi? Güzide annenin yaşama ihtimali olamazdı. Ömer Asaf buna ihtimal vermiyordu.
"Gerçekten yaşadığını kanıtla. Nereden bileyim yalan söylemediğini!"
"Annem bana ne söylediyse onu yaptım. Yaşıyor dedi demekki yaşıyor o kadın."
"Sana da annene de!" Tövbe çekip çekildi oradan Ömer Asaf.
Adamlarına "O kadını buraya getirin!" diyerek emretti. Tüm cevaplar ondaydı.
Cemal Selma'nın olduğu odaya gidip kapıyı açtı. Kapının sesini duyunca ayağa kalkıp oraya gitti. Cemal'e saldırmak isteyince adam çevik bir hareketle kenara çekildi ve kadın boşluğa düştü. Asla temas etmek istemiyordu böyle biriyle.
Selma sinirle yerden kalkınca "Düş önüme!" diyerek uyardı Cemal, kaçabilecek tek bir yer bile yoktu o yüzden rahattı.
Kadın etrafına bakınsa da yaşlı bedeniyle kaçamazdı. Bu yüzden sadece oğlunu görmek istiyordu.
Cemal bir kez daha "Yürü!" diyerek ikaz etti.
Ömer Asaf'ın olduğu odaya geldiklerinde büyük bir nefretle baktı adam. Karşısında çok vicdansız biri vardı. Elif Ada'ya yaptıklarından başka bir şey görmüyordu onda.
Selma yüzündeki yaşları elinin tersiyle silip Ömer Asaf'a baktı. Bugüne kadar onu ağlarken kimse görmemişti şimdi ise buraya getirildiğinden beri ağlamadığı tek saniye yoktu.
Elif Ada'nın bir damla yaşına bedel bilsin.
Daha çok ağlayacak. Bunlarla yetineceğini sanıyorsa yanılıyordu. Ömer Asaf aklından geçenleri bir köşeye yazdı. Zamanı gelecekti elbet.
Selma hiç güçsüz görünmemiş gibi burnunu havaya kaldırmış kibirle bakıyordu. Oğlunu bıraksınlar diye yalvarmamış gibi onu görmüyordu bile. Kibir ne büyük hata ama! Farkında değildi ve işin kötü yanı olacak gibi hiç değildi. Saf nefret, kendini üstün görme, kötülük damarlarında akıyordu. Onun yetiştirdiği evlatta Semih gibi olurdu ancak ya da daha kötüsü.
Anneler bazen evladını iyiye değil, onları suça sürükleyen kişiler olabiliyordu. Çocuğun kalbi tertemiz bir tuvalken ebeveynler ellerindeki fırçayla istediği gibi boyar, çizer ya da karalamayı seçer...
Elleriyle kendi gibi biri yetiştirdi Selma da. Bile isteye yaptı bunu. Hatta daha kötü biri olsun dedi ama boynuz kulağı geçemedi. Semih annesi kadar olamadı. Nefreti, kötülüğü büyüdü, büyüdü tüm benliğini ele geçirdi. Hani derler ya her insanın içinde iyilik vardır, diye. Semih'in belki bir kırıntı vardı fakat annesinde zerre kadar yoktu. Kalbine uğrayacak en ufak merhameti yok etmişti o.
"Ne istiyorsun bizden? Bırakta gidelim!" dedi dik dik. Ömer Asaf'ın sinirleri daha bir zıpladı bu laflar karşısında.
Ne istiyordu öyle mi? Sizin yaşattığınızı yaşamadan ölmemenizi.
"Elif'e ne söylediniz de annesinin yaşadığına inanıyor?" diye sordu sertçe Ömer Asaf. Muhattap dahi olmak istemiyordu ama zorundaydı karısı için.
"Biz bir şey söylemedik. Kafasında kurmuş." Ömer Asaf boynunu çıtlattı.
"Yeter! Ya konuş ya da oğluna yaptıklarımı daha yakından izle?" Selma oğlu aklına yeni gelmiş gibi ona döndürdü başını. Gözlerinden ince bir hüzün dalgası geçsede ifadesiz yüzünü geri takındı. Karşısındaki adama zayıf gözükmek istemiyordu güya! Ne kadar zayıf ve kötü olduğunu bilmeden.
"Karıma," her lafının üstüne bastırdı "Ne söyledin? Anlat!" Selma sinsi gülüşünü takındı.
"Ne güzel kabullenmişsin böyle." dedi alayla. Bu kadının kafasında kırk tilki vardı, hiçbirinin kuyruğu da birbirine değmiyordu.
"Ömer Ağa," diyerek ekledi "Oğluma bir şey yaparsan berdelde bozulur ve o çok benimsediğin karından da ayrılmak zorunda kalırsın." Şimdi gülme sırası Ömer Ağa'daydı.
Kadına bir adım yaklaşıp kısık ama büyük etki uyandıracak sesiyle konuştu.
"Kız kardeşimi sizin elinizden kurtaracağım ve hapsi boylayacaksınız ana-oğul! Karımı ise benden sadece ölüm ayırabilir, o da Allah'ın takdiri. Bunu o kafana soksan iyi olur." Selma fark ettirmeden yutkundu. Bu yaştan sonra hapse girmeyi istemiyordu.
"Yapamazsın bunu!"
"Öyle bir yaparım ki. Kelepçelerle buradan çıkarken keyifle izleyeceğim sizi. Ağa diyorsun ya hani, bakta biraz adamlık Ağalık gör." Taşkıran aşiretinin Ağası Ömer Asaf Taşkıran gerçek Ağa'lık nedir herkese gösterecekti. Daha buranın Antep'i var. Salih denen babalığını yapmamış olan adamda görecekti. Tüm Antep gibi. Yeni bir dönem başlayacaktı Allah'ın izniyle memleketinde.
Selma bela okumaya başladı. Oğluda gözünden çıkmıştı artık. Hapse giremezdi, yapamazdı orada, ölür kalırdı koğuş köşelerinde. Gel gör ki umrumuzda değil.
Sonra Salih geldi aklına, binbir oyunla kandırdığı kocası o kurtarırdı belki onu da oğlunuda. Gerçi bir zamanlar Semih'i kapı dışarı eden adamın umrunda olur muydu ki? Bir plan yapmalı hapse girmemeliydi. Salih'i yine bir şekilde kandırmalıydı.
"Asıl konumuza dönelim." Ömer Asaf'ın sesiyle kendine geldi. Tilki dolu aklına bir fikir gelmişti çoktan. Ne olursa olsun intikamını alacaktı.
"Elif'e ne söylediniz? Derhal konuş!"
"Doğruyu söyledik annesi yaşıyor, ölmedi." Ömer Asaf hâlâ inanmıyordu.
"Yalan söylüyorsun!"
"Hayır," dedi "Onu Salih saklıyor yıllar önce öldü gösterdi ama ölmedi, yaşıyor." Kadının sözleriyle başından vurulmuşa döndü Ömer Ağa.
Selma istediğini almanın zevkini yaşıyordu. Şimdilik.
(...)
Bölüm Sonu...
Selamün aleyküm canlarımm.
Nasılsınız iyisinizdir inşaAllah?
Bölüm biraz kısa oldu ama kusura bakmayın lütfen, ancak yetiştirebildim. Birde bundan sonra bölüm şu gün gelecek demeyeceğim, sizde sormayın lütfen çünkü bir şey çıkıyor, bir olay oluyor atamıyorum yeni bölümü ve sizi boşu boşuna bekletmiş oluyorum. Bundan dolayıda kusura bakmayın.
Yazım yanlışım varsa affola...
Umarım beğenmişsinizdir...
Elif Ada ve Ömer Asaf sahneleri çok azdı biliyorum ama telafi etmek için çok vaktimiz olacak inşaAllah. Merakta kalmayın :)
Sizce Selma doğru mu söylüyor? Elif'in annesi yaşıyor ve babası saklıyor 🤔
Bakalım diğer bölümlerde öğreneceksiniz.
Peki Ömer Asaf'ımın ceza şeklini nasıl buldunuz? Ben bayıldım açıkçası. (Detaylı anlatmadım, şiddet içerdiği için siz anlayın)
Ay Elif'imin saçlarını kesmek istemesi🥺 çok üzülüyorum onlara. Ve krizler devam edecek gibi...
En sevdiğiniz sahne 👉🏻
Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız 👉🏻
OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN.
SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!!
SİZİ ÇOK SEVİYORUM💙...
Beni buradan ve Instagramdan takip etmeyi unutmayın lütfen...
Instagram: gizemli_yazardemir0
Sonraki bölüm daha geç gelir muhtemelen, aceleye geldiği için uzun yazamıyorum, daha uzun yazmam için vakit gerekiyor. Anlayacağınızı biliyorum.❤️
Selam ve dua ile kendinize dikkat edin.🌸

Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼...
Gizemliyazardemir0
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |