

Ömer Asaf duyduklarına inanmakta zorluk çekiyordu. İnanmak istemiyordu da. Bir taraftan ise kızları şiddet görürken hiçbir şey yapmayan adamdan her şeyi bekliyordu. Bu kadının doğru söylediğini düşünmek ise başlı başına bir hataydı belki de. Semih bir kuklaydı, annesinin elinde tuttuğu bir kukla sadece. O yüzden onun sözleri pek bir şey ifade etmiyordu. Önemli olan Selma'nın dedikleriydi. Şüphe barındıran her kelimesiyle birlikte.
Selma'yı adamları geri yerine götürmüştü. Semih ise yatıyordu olduğu yerde, kalkmaya hali yoktu.
Cemal yeni öğrendiği bilgiyle yavaşça yaklaştı Ağa'sının yanına. Duyduklarından sonra kükreyeceği için çok yakınında durmadı.
"Abi," dedi usulca. Ömer Asaf ona bakınca devam etti sözlerine.
"Yengeyi kaçıran bu değilmiş sadece." demesiyle adamın kendine dönmesi bir oldu.
"Ne diyorsun sen Cemal?!" diye sordu hiddetle Ömer Ağa.
"Burak diye biri kaçırmış sonra bu şerefsize getirmiş abi." Burak? Kimdi bu? İsmi tanıdık gelse de çıkaramıyordu Ömer Asaf, öfkesinden dolayı da olabilir hatırlamaması.
"Kim!? Burak kim Cemal?" Böyle bir düşmanı da yoktu ki! Onun düşmanı yoktu gerçi şu ana kadar.
"Yengenin sınıfındanmış." Ömer Asaf'ın kafasında taşlar tek tek yerine oturdu. Elif Ada'yla staj için hastaneye gittiklerinde kıskançlık krizi geçirdiği, karısına bakışının normal bir bakış olmadığına emin olduğu şerefsizdi. Nasıl unutabilirdi ki? Daha önemlisi nasıl bir önlem almazdı ona karşı? Bu kadar mı Elif Ada'ya olan aşkı aklını başından almıştı, gözlerini kör etmişti? Yine bir tehlikeden koruyamamıştı yoldaşını? Hayır Elif Ada'ya olan aşkına suçu atamazdı kesinlikle. Hayatına girdiği andan itibaren güzelleştiren, yeşil yeşil gözleriyle bakışına içinin gittiği kadına olan aşkını suçlayamazdı. Dikkatsiz davranan kendisiydi. Bunun farkına vardıkça daha da kötü hissediyordu kendini.
"Nerede?!" diye sordu bağırarak. Cemal vereceği cevaptan sonra alacağı tepkiyi bildiği için bir adım geri gitti.
"Yurt dışına kaçmış abi." demesiyle Ömer Asaf'ın burnundan soluyarak ona dönmesi bir oldu. Ne diyordu bu Cemal? Aklını mı kaçırmıştı? Nasıl onu bulmadan kaçtığını söylüyordu?
"Bana hemen onu bulup getir Cemal! Hangi deliğe girdiyse çıkarıp karşıma getir!" diyerek adeta kükredi adam.
O şerefsizin de Elif Ada'ya bir şey yapmış olması, bakmış.. dokunma ihtimali olması sinirden kıpkırmızı kesilmesine neden oldu. Hayatında bu kadar öfkeli olduğu an hatırlamıyordu. Ömer Asaf yine kendini suçluyordu. Bu olayda bir numara olmuştur belki de. Oysa başına gelen her şeyde kendini suçlamak büyük bir itham ve cezaydı insanın kendisine. Bunların imtihan olduğunu hatırlamalı, bir an önce kendine gelmeli. Allah'ın rızasını kazanarak çıkmalıydı imtihanlarından. Geç olsa da hatırlayacaktı adam. Hatırlamalıydı.
Yaşadığı büyük öfkeyle yumruğunu duvara geçirmesi bir oldu. Kendine zarar vererek hata yapmıştı, farkında değildi. Elinden akan kanlarla tekrar Cemal'e döndü.
"O şerefsizi bul ve karşıma getir Cemal! Derhal!" diyerek bir kez daha depoyu doldurdu bağırışıyla.
Yerde yatan Semih itinin yanına gidip yakasından tuttuğu gibi kendine çekti. Sinirli bir soluk alıp verdi "Nerede o şerefsiz?! Nerede?!" diye sordu bu sefer cevap alma umuduyla.
Semih korkudan ve acıdan dişleri birbirine değerek "Bilmiyorum," dedi "Kaçmış, gitmiş, bilmiyorum."
Ömer Asaf "Neyi biliyorsun lan sen?! Şu hayatta bildiğin bir şey var mı?! Gereksiz!" Yüzüne tükürüp geri savurdu Semih'i. Gerçekten ne işe yarıyordu bu, sadece kötülük yapmaya, insanları kandırmaya yarıyordu. Aman ne büyük yarar!
Ömer Asaf kendi kendine söylenerek çıktı gitti depodan. Arabasına bindiğinde düşündüğü tek şey Elif Ada'ydı. Onun uyandığında kendinden daha cesur davranıp sarılması, orman yeşili gözleriyle bakıp gecesini gündüz etmesiydi tek düşündüğü. Karısını düşünmeli ki sakinleşmeliydi. Onu iyileştirmek için iyi olmalıydı. Sesini her daim duymalı huzuru yaşamalıydı. Bu düşüncelerle biraz kendine geldi, İnşirah'ta okuyunca yüreği hafifledi. Sevdiğine kavuşmak için gaza bastı.
Hastanenin önünde arabayı park edip, indi. Bahçede olan korumalarını kontrol edip hastanenin içine girdi. Her tarafa koruma yerleştirmişti, tedbiri elden bırakmazdı bundan sonra.
Telefonun zil sesini duyunca cebinden çıkarıp kim olduğuna baktı. Eda arıyor... Yazısını görünce burun kemerini sıktı sol eliyle. Ablasının iyi olduğuna sesini duymadan inanmayacaktı bu kız. Haklı olarak. Şu an cevap veremezdi, Elif Ada'yla konuşup ona göre hareket edecekti. Eda'ya da üzülüyordu, Allah bilir nasıl korkmuştu şimdi? Ne olduğunu bilmemek daha da kötüydü kız için. Ömer Asaf olsa çoktan kalkmış gelmişti İstanbul'a ama Eda Allah'tan yapmıyordu böyle bir şey. En azından Ömer Asaf böyle düşünüyordu.
Eda babasının şu anki ruh halinden yararlanarak izni koparmış ve İstanbul'a gelmişti çoktan, tabii babasının adamlarıyla. Sınavı, okulu, dersleri, hiçbir şey umrunda değildi genç kızın. Eniştesi ve Esma ablasının ondan bir şeyler sakladığını anlayacak kadar zekiydi. Kalbindeki bitmek bilmeyen sızı ise ancak ablasını görürse geçerdi, biliyordu. Küçük bir çocuk gibi onu kandırmaya çalışmaları büyük bir hataydı. Nede olsa Elif Ada'nın kardeşiydi Eda.
Babasının adamlarının arabasıyla Elif Ada'nın evine yol aldılar. Eniştesi, babasının adamlarını görünce hoşnut olmayacaktı belki de ama ablasından önemli değildi. O iyi olsun, sarılayım ablama, hasretim dinsin, kalbimdeki sızı gitsin diye, dua ediyordu.
Hem ablasının telefonu bozulduysa eniştesi yeni telefonda mı alamamıştı? Bu düşünceyle kaşlarını çatıp başını iki yana salladı Eda. İmkanı yoktu, koskoca Ömer Ağa bir telefon alırdı elbet, Ağa'lıktan önce onu dört yıl sevip, beklemiş bir adamdı eniştesi. Adam gibi adamdı da vesselam. Tek açıklaması olabilirdi o da; genç kızdan bir şey sakladıkları. Elif Ada nasıl olur da bir hafta boyunca onu aramazdı. Tüm bu sebepler onu İstanbul'a getirmişti.
Telefonunu çıkarıp Esma'yı aramak yerine -nasıl olsa açmayacak- mesaj gönderdi Eda. İstanbul'a geldiğini haber verdi, mesajı görür görmez arayacağına adı kadar emindi. Telefonu kapatmadan üstten arama düştü ekrana, özel numaraya aitti. Sessizde olduğu için kimse duymamıştı. Hemen aramayı reddedip telefonu çantasına attı. İstanbul'a geldiğini biliyordu, her adımından haberi vardı her zamanki gibi. Hem açsada konuşacak mıydı sanki? O yüzden Eda'nın içi rahat olmalı, ablasını düşünmeliydi sadece. Arayan kimse korkmuyordu ondan. Çünkü aradığı ve konuşmadığı günden beri hayatında değişen tek şey belli aralıklarla telefonun çalması ve açıldıktan sonra oluşan sessizlikti. Eda korkmuyordu çünkü o gizemli yabancıdan gelen bir kötülük dokunmamıştı hayatına. Ve Eda bilmiyordu ki telefonu açsaydı sesini duyacaktı onun. Endişe, korku ve özlem dolu sesini.
(...)
Ömer Asaf yoğun bakım katına geldiğinde Hazar ve Esma'yı sandalyelerde oturur halde buldu. Esma namaz dışında asla ayrılmıyordu Elif Ada'nın odasının önünden. Ömer Asaf'ta karısını gördükten sonra çıkmış gitmişti, öfkeyle. Hazar işinden dolayı sürekli burada kalamıyordu ama işi bittiği an soluğu burada sevdiği ve arkadaşının yanında alıyordu. Şüphesiz yanında olması Esma'ya da güç veriyordu genç kız kabul etmek istemese de.
İkilinin yanına gidip karşılarında durdu. Hazar arkadaşını fark edince ayağa kalkıp kaş göz hareketleriyle ne olduğunu sordu. Ömer Asaf dudaklarını oynatıp sonra deyince başını sallamak durumunda kaldı.
Esma da kendi gibi asla hastaneden ayrılmayan eniştesinin nereye gittiğini merak ediyordu fakat bir şey sormadı. Ada'nın uyanmış olmasından dolayı mutluluk hissediyordu sadece. Birde görebilseydi çok güzel olacaktı.
Esma telefonuna gelen bildirimle mesajın kimden olduğuna baktı.
Eda Kuşum💜🎀✨🌸: Esma abla ben İstanbul'a geldim ve ablamın evine gidiyorum. Belki bilmek istersin:)
Yazıyordu mesajda. Esma mesajı okur okumaz ayağa kalkıp karşısındaki iki adama baktı. Kızın suratındaki ifade ikisini de korkutmuştu.
Hazar endişeyle "Ne oldu Esma? İyi misin?" diye sordu. Farkında olmadan bir adım yaklaşmıştı kıza da.
"Eda," dedi Esma "İstanbul'a gelmiş," Ömer Asaf'a bakıp "Size gidiyormuş, ne yapacağız?" diye sordu telaşla.
İki adamda aynı anda "Ne?!" diye tepki verdi. Ömer Asaf maşaAllah dediğim iki gün yaşamıyor diye düşündü. Ben olsam çoktan gelmiştim buraya diye geçirmişti aklından ve Eda da çıkmış gelmişti. Galiba Ömer Asaf düşündüklerine de dikkat etmeyi öğrenmeliydi.
Ömer Asaf planı kurup "Sen şimdi Eda'yı arayıp kapının önünde durmasını ve geleceğini söyle. İkiniz gidip Eda'yı buraya getirin başka çaremiz yok." dedi Esma'ya.
"Ama enişte, Eda öğrendiğinde çok üzülecek, bayılma riski bile var çünkü panik atağı var."
"Ciddi misin?" diye sordu hemen Asaf. Eda'nın durumundan haberi yoktu ki.
"Evet."
"Başka ne yapabiliriz, ilacı falan yok mu?"
"Hayır ilaç kullanacak kadar değil ama tehlikeli oluyor yinede."
Hazar "Sen sakinleştiremez misin?" diye sorunca dudaklarını büzdü Esma.
"Deneyeceğim mecbur," dedi "Hemen gidelim evde olmadığınızı görmesin." Ömer Asaf "Tamam dikkat edin." diyerek ikiliye baktı.
Hazar Esma'ya önden gitmesi için eliyle buyur der gibi işaret yaptı. Genç kız önden giderken Hazar Ömer Asaf'a dönüp "Döndüğümde konuşacağız." diyerek uyarısını yaptı. Arkadaşına bir şey söylemese de komiser olduğunu unutmuyordu, onunda zamanı gelecekti.
"Tamam Hazar şimdi önemli olan Eda. Hadi git!" dedi arkadaşının kolundan ittirip. Hazar gözleriyle de uyarısını verince çok uzaklaşmayan kızın arkasından gitti. Zaten konuşmaları bir dakika bile sürmemişti.
Esma'ya yetiştiğinde -ki zor olmadı- bir adım arkasından yürüdü. Arabanın yanına ulaştıklarında uzaktan kilidi açıp Esma'nın arka koltuğa binmesini izledi. Kendi de sürücü koltuğuna geçince istemsiz bir gün helali olarak Esma'nın yanında oturup oturmayacağını düşündü. Her şeyden çok Esma'nın güvenini kazanıp aşkına inandırmak istiyordu adam.
Bu düşünceleri şimdilik ertelemek için başını iki yana salladı. Karışık bir durumun içinde olduklarını unutmamalıydı.
Esma, Hazar'ın düşündüklerinden habersiz eniştesinin dediğini yapıp Eda'yı aradı. Çok şükür ki Eda onun gibi yapmayıp telefonu cevaplamıştı.
"Eda," diye sitem dolu döküldü ismi dudaklarından Esma'nın "Neden beni dinlemiyorsun kuşum?" Eda eve az vakit kala Esma ablasının mesajı gördüğü için aradığını bildiği için hemen açtı telefonu.
Eda kısık sesle "Siz neden bana doğruyu söylemiyorsunuz Esma abla? Ablamın evine çok az kaldı sonra konuşuruz. Sizi ablama şikayet edeceğim haberin olsun." Eda telefonu kapatmaya niyetlendi fakat Esma'nın telaşlı ve yüksek sesiyle girişiminde başarılı olamadı.
"Dur! Kapatma Eda! Hatta sen kapının önünde bekle bizi sakın kapıyı falan çalma!"
"Neden ablam evde değil mi?"
"Değil kuzum, biz geliyoruz zaten. Lütfen beni dinle ve bekle orada sakince. Tamam mı?"
"Ablam iyi mi Esma abla? Bana doğruyu söyle."
"İyi. İyi güzelim merak etme. Geliyoruz az kaldı sen panik yapma tamam mı?"
Eda'nın tamam demekten başka çaresi kalmadığı için tamam deyip kapattı telefonu. Ama panik olmaya başlamıştı bile. İnşaAllah bir atak geçirmem diye dua etti. İçinden kendini ablasının iyi olduğuyla ilgili sakinleştirmeye çabaladı. Bu çabası pek işe yaramasa da ablasının iyi olduğuna inanmak istiyordu. Her şeyden çok özlemişti onu.
Esma telefonu çantasına koyup sıkıntılı bir nefes verdi. Aynı zamanda "Allah'ım yardım et bana, Eda panik atak geçirmesin." diye dua ediyordu.
"Merak etme Esma, Allah'ın izniyle atlatacağız."
"İnşaAllah, Hazar." Bu kısa konuşmadan sonra başka sohbet geçmedi aralarında. Çok geçmeden de Ömer Asaf'ların evinin olduğu siteye gelmişlerdi.
Hazar arabayı durdurduktan sonra arabadan indiler. Esma dediği gibi kapının önünde bekleyen Eda'yı görünce hemen yanına gitti. Ablasını özlediği gibi Esma ablasını da özlemişti. Hasretle sarıldıktan sonra ayrıldılar.
"Eda'm neden geldin, nasıl geldin?" diye sordu Esma endişeyle, aklında ablasına fazla fazla düşkün bu kızı nasıl sakinleştireceği vardı.
"Benden bir şey sakladığınızı düşündüğüm için geldim ve haklıyım galiba." Eda'nın süpheci tavrına şaşırmadılar, dediği gibi haklıydı zaten.
Esma kızın dediğini duymamış gibi "Babanın haberi var mı?" diye sordu.
"Var, zorda olsa izin aldım." Konuşmaya daldıkları için arkada bekleyen Hazar'ı sonradan fark etti Eda.
"Hazar ağabey, sen nasılsın?" dedikten sonra Esma'ya baktı, ikisini beraber gördüğü için şaşırmıştı.
"Hamd olsun. Sen nasılsın?"
"Ablamı görünce daha iyi olacağım inşaAllah. Sahi neden kapıyı çalma dedin Esma abla?" Eda ikisine de soru dolu gözlerle bakarken Esma gözlerini kaçırıp nasıl söyleyeceğini düşündü, yol boyu olduğu gibi.
"Şey... Edacım," Hazar söylemek için kıvranan Esma'ya bakıp Eda'ya döndü.
Sakin ses tonuyla kelimelerini özenle seçip konuşmaya başladı.
"Eda, öncelikle sakin ol lütfen ablan iyi." Sözlerine ara verip kızın tepkisine baktı. Endişelenmeye başlamıştı bile.
"İyi ama nasıl iyi ne oldu da iyi olduğunu söylüyorsun Hazar ağabey?"
Esma Eda'nın nefesi sıklaştığı için kolunu sıvazlayıp "Nefes al ver, al ver. Düşündüğün gibi kötü bir şey yok." Elif Ada'nın durumu başta kötü olsa da şu an iyiydi çok şükür.
Hazar konuşmasına devam ederken Esma Eda'nın yanında durup herhangi bir bayılma durumuna karşı tetikteydi.
"Şimdi beraber ablanın yanına gideceğiz ve göreceksin inşaAllah. Tamam mı Eda?"
"Allah aşkına bana doğruyu söyleyin ablama kötü bir şey mi oldu, nerede o?" Boğazını sıkıyor gibi hissettiği başörtüsünün önünü genişletmeye çalıştı Eda, çok korkuyordu.
"Hastanede mi?" Eda'nın sorusuna Esma cevap verdi.
"Evet canım ve iyi. N'olur sakin ol, nefes al."
"Ne sakin olması Esma abla! Ablam nasıl, ne halde? Ve benim hiçbirinden haberim yok! Nasıl yaparsınız ya! Bana nasıl söylemezsiniz, ben neyim?!"
"Özür dilerim, özür dileriz. Lütfen sakin ol Eda'm. Sen üzülme, endişelenme diye sakladık."
"Bu mu yani?! Allah aşkına benim bu dünyada ablam, sen ve Seda'dan başka kimim var? Ablam benim en değerlim tabii ki üzülürüm." Eda yüksek sesle ve sık nefesleriyle konuşmaya çalışıyordu. Panik atak geçirmemek için nefesinin düzelmesi gerekiyordu.
"Haklısın, şimdi gidiyoruz ablanın yanına ama sen sakin olmalısın. Seni böyle görmesini mi istersin?"
"Tamam," dedi nefesini düzene sokmaya çalışarak "Tamam, hadi gidelim ablamın yanına."
"İyi misin sen? Onu söyle önce."
"İyiyim, iyiyim." dese de iyi görünmüyordu. O yüzden Esma çoktan yürümeye başlayan kızın önüne geçip yaşlarla dolu gözlerine baktı.
"Eda?"
"Efendim." Esma Hazar'ın ne ara alıp geldiğini bilmediği suyu alıp gülümsedi Hazar'a.
"Suyu iç canım, biraz daha kendine gel. Araba hemen arkada zaten sen iyi ol gideceğiz." Eda cevap vermeden Esma'nın tuttuğu suyu içti. Birkaç yudum aldıktan sonra kendini daha iyi hissettiğini söyledi Esma da durumundan az öncekine nazaran iyi olduğunu düşündüğü için başını sallayarak onayladı kızı. Birlikte arka koltuğa geçince Hazar da arabayı çalıştırdı.
Hastaneye gelene kadar Esma arabada Eda'nın daha fazla korkmaması ve panik atak geçirmemesi için elinden gelen her şeyi yaptı. Kötü şeyler aklına getirmesin diye düşünmesine dahi fırsat vermedi kızın. Eda'nın gözünde ne kadar değerliyse Esma'nın gözünde de aynı şekilde değeri vardı Eda'nın, onlar arkadaştan öte kardeş oldular birbirlerine. Birinin ayağına taş değse diğerinin canı yanardı. İyi dostta nasiptir. Elhamdülillah.
Hastaneye geldiklerinde Eda'nın korkusu azalacağına artıyordu. Tek istediği ablasını sağlıklı görmekti.
Elif Ada'nın kaldığı odanın önüne gelince Ömer Asaf'ı da gördüler, hararetli bir konuşma yapıyordu telefonda. Geldiklerini görünce telefonu kapatıp cebine koydu. Yanlarına gittiğinde ne diyeceğini bilemediği için sustu.
Eda "Ablam nerede, görebilir miyim?" diye sordu ağlayarak. Eda'nın bu haline üçü de çok üzüldü. Onlarda asla iyi değildi bu süreçte ama ne olduğunu biliyorlardı en azından. Her şeyi birden öğrenen Eda için daha zor bir durumdu şüphesiz.
"Uyuyor ve iyi çok şükür, merak etme." Merak etme anlamı boş bir kelimeydi orada bulunan herkes için. Ömer Asaf'ta nasıl davranacağını, ne söyleyeceğini bilmediğinden anlamsız bir kelime kullanmıştı.
"Merak etme?" Eda sinirden gülerek Ömer Asaf'a cevap verdi. "Merak etme, öyle mi enişte? Sen karını merak etmediysen bende ablamı merak etmeyeyim tamam! Olur o zaman! Mümkün mü sence bu? Ben deliriyorum burada ya kafayı yiyeceğim ablam hastanede ve benim hiçbir şeyden haberim yok! Onun nasıl olduğunu bilmek en doğal hakkımken elimden aldınız. Neden, üzülmeyeyim diye." Genç kızın yüz ifadesi gülmekle ağlamak arasında gidiyordu.
Esma Eda'yı sakinleştirmeye çalışıyor, Hazar ve Asaf ise susup duruyorlardı sadece.
"Sakin ol Eda. Göreceksin ablanı, haklısın ama her şeyden önce sakin olmalısın. Lütfen." Esma'ya bakıp tebessüm etti. Görecekti ablasını değil mi? Bu yüzden onun sözlerini dinleyip yönlendirmesiyle sandalyelerden birine oturdu.
Eda dirseklerini dizilerine yaslamış zemine bakarken başını kaldırıp "Neden hastanede ablam?" diye sordu. Çok korkuyordu annesi gibi ablasını da kaybeder diye.
Elif Ada'nın onlardan sakladığı hastalığını öğrenince daha çok üzülecekti. Üçlü birbirine bakıp nasıl söyleyeceklerini düşündüler. Kaçırıldığını mı, vurulduğunu mu yoksa beyninde kötü huylu tümör olduğunu mu söyleyeceklerdi? Ve nasıl?
Esma elini tutup konuşacakken doktor geldi. Doktorun geldiğini görünce ayağa kalktılar. Hazar ve Ömer Asaf'ta doktora baktı.
"Hasta tekrar uyandı ve durumu çok daha iyi. Birazdan psikiyatrist gelecek bir görüşme yapacak hastayla, o gelene kadar görebilirsiniz tekrar." Doktorun sözlerinin bitmesiyle Asaf, Eda ve Esma bir adım öne çıktılar. Ömer Asaf karısını tekrar görmek istiyordu. Esma az önce göremediği için sıranın ona geldiğini düşünüyordu. Eda ise ablasının durumunu çok merak ediyor ve görmek için sabırsızlanıyordu.
Hazar üçünün bu haline hafif tebessüm etti. Arkadaşını kolundan tutarak geri yerine gelmesini sağladı. Az önce gördüğü için sıra Eda ve Esma'ya gelmişti. Yine de Ömer Asaf tekrar görmek için can atıyordu.
Doktora söyleyerek, Esma'nın da isteğiyle odaya ilk önce Eda girdi. Koruyucu ekipmanları giydikten sonra ablasının olduğu yere adım attı Eda. Gözlerinden akan yaşlarla hasta yatağında yatan ablasını görünce şaşkınlıkla elini ağzına kapattı, dudaklarını ısırdı. Onu böyle, bu halde gördüğüne inanamıyordu.
Elif Ada Esma gelir diye beklerken gözlerinden tanıdığı kardeşini görünce göz bebekleri büyüdü, yutkundu. Oturmaya çalışınca Eda yatağa daha çok yaklaşıp "Abla," dedi tutreyen sesiyle.
"Eda," İkisi de cevap vermeden sarıldılar birbirlerine. Omuzlarında ağladılar. Babaları varken kimsesizliği dibine kadar yaşayan abla kardeş olarak acıyla sarıldılar, acılarını dindirmeye çalıştılar.
Bir süre sonra Eda geri çekilince Elif Ada kardeşinin yüzünü elleri arasına aldı.
"Gerçekten buradasın," dedi gözleriyle de bedenini süzerken "Eda'm çok özledim seni kardeşim. İyi ki geldin... Sen, sen iyisin değil mi?" Abla şefkatiyle, tekrar yaşadıklarının ağırlığıyla kardeşinin iyi olup olmadığını düşünüyordu.
"Ablam, ben iyiyim. Asıl sen iyi misin? Nasıl geldin bu hale, benim neden hiçbir şeyden haberim yok?"
"Ben iyiyim canım, çok şükür iyiyim. Sende iyisin."
"Abla, ne oldu sana?" diye sordu gözünden bir damla daha düşerken. Elif Ada nasıl söyleyeceğini bilemediği için soruyu attlattı.
"Önemli olan ne olduğu değil kuzum. İyiyim elhamdülillah, tamam mı? Başka bir şey düşünme."
"Abla.." Israr edecekken Elif Ada'nın bakışıyla sustu ve ablasına tekrar sarıldı.
"Seda nasıl? Babamın haberi var mı geldiğinden?"
"Seda iyi, babamında haberi var."
"Eda'm sen niye geldin peki, bir şey mi oldu?"
"Eniştem ve Esma ablamın benden bir şey sakladığını anladım. Aradım kaç kere açmadılar, seni de aradım ulaşamadım. Çok korktum kötü bir şey oldu diye. Telefonu bozuldu dedi Esma ablam ama inanmadım. Sonra da kalktım geldim işte. Benim senden değerli kimim var ki abla? Geleceğim tabii ki!"
"Canım benim, iyi yaptın, iyi ki geldin bir tanem." Abla kardeş sarılıp hasret giderdikten sonra Elif Ada buradan çıkınca her şeyi anlatacağını söyledi. Eda odadan çıkınca Esma girdi arkadaşıyla görüştü.
(...)
Bölüm Sonu...
Selamün aleyküm herkese.
Nasılsınız?
Elif Ada ve Ömer Asaf sahneleri yoktu neredeyse(ağlamak istiyorum;)) sonraki bölümde zaman atlaması ve bol bol AdAs sahnesi olacakk inşaAllah.
Umarım beğenmişsinizdir...
Yazım yanlışım varsa affola...
Bildiğiniz gibi kargo uçağımızın düşmesiyle şehitlerimiz oldu. Bende bu durumda yeni bölüm paylaşmak istemedim. Anlayışınız için teşekkür ederim. Milletimizin başı sağ olsun.🇹🇷 Şehit ailelerimize baş sağlığı diliyorum.
Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼...

Gizemliyazardemir0
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |