Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.Bölüm

@gizemliyazardemir0

 

 

Elif Ada'nın anlatımı ile-

 

 

 

Mutfaktan ne olduğunu çözmeye çalışarak salona koştuk Eda'yla birlikte. Bir silah patlamıştı ve kime ateş edildiğini tahmin ediyordum ama dile getirmekten ve öyle olmasından ölesiye korkuyordum da.

 

 

 

Fakat insanın korktuğu başına gelirmiş ya...

 

 

 

Yerde kanlar içinde, bacağını tutan babam onun yanına çökmüş ağlayan ve bir şey söyleyen üvey anne. Ve etrafdaki insanların şaşkın bakışları...

 

 

 

Daha fazla yerimde durmayarak bir bez bulup babamın yarasına bastırdım ve misafirlere dönerek "Lütfen ambulansı arayın." Dedim muhtemelen buraya geldiklerine pişman olmuşlardı.

 

 

Beklemediğim kişiden atak geldi ve "Ambulansı bekleyemeyiz Elif fazla kan kaybediyor bizim arabaya taşıyalım hemen. Baba yardım et." Diyen Ahmet bey olmuştu.

 

 

 

"Tamam," diyerek babamın yarasına bastırmaya devam ettim. Babamı kaldırıp arabaya taşımaları, Eda'yı evde Sedanın yanında kalması için ikna etmeye çalışmam, üvey annemi arabaya oturtmam ne ara oldu anlamadım ama hastaneye gelmiştik şükürler olsun.

 

 

 

Acilde babamın bacağını sıyırıp geçen kurşun yarasını temizleyip dikiş atmışlardı. Bir süre üzerine basmaması lazımdı.

 

 

Sonra Ahmet beye ve ailesine teşekkür ederek onları uzun uğraşlar sonrası evlerine göndermiştim. Şimdi ise babamın serumun bitmesini ve uyanmasını bekliyorduk üvey annemle ve merak ettiklerimi babamın bu hale gelmesinin sebebini soracaktım ona.

 

 

 

"Oğlun Taşkıranların kızını kaçırma cesaretini nereden buldu acaba," diyerek yan tarafımda oturan kadına gözlerimi diktim kim bilir onun yüzünden neler olacaktı.

 

 

 

"Ve sen bir şey bilmiyorsun öyle mi Selma abla, oğlun sana her şeyi anlatır bunu da anlatmıştır. Şimdi nerede olduklarını söylüyorsun ve herkes eski hayatına dönüyor hadi söyle artık."

 

 

 

"Bilmiyorum," demesiyle kan beynime sıçradı resmen.

 

 

 

"Nasıl bilmezsin ya ara öğren o zaman."

 

 

"Öğrensem de bir şey değişmez Elif kaçırılan kız bir daha evine dönemez. Bunun sonu ya ölüm ya da berdel."

 

 

 

"Hangi çağda yaşıyoruz Allah aşkına adam öldürmek o kadar kolay mı. Hem berdel mi kalmış artık." Bu dediklerime ben bile inanmamıştım. Onlar büyük bir aşiretti biz ise küçük kendi halinde bir aşiret. İsteseler bize her şeyi yapabilirler.

 

 

 

Senin neyine ki Antep'in en büyük aşiretinin kızını kaçırmak.

 

 

 

Allah'ım yardım et. Elimden sadece dua etmek geliyordu. Şimdi Semih ve o kız bulununca ne olacaktı. Aşiretler toplanıp ya ölümlerine ya da berdele mi karar verilecekti yani. Çok saçma! Ama gerçek maalesef.

 

 

 

İçerde havasız kaldığımı hissederek kendimi acilin dışına attım. Ama dışarıda simsiyah giyimli, dev gibi adamları görmeyi beklemiyordum. Bunlar Ömer Ağa'nın adamlarıydı büyük ihtimalle. Ne yani babamın ölüp ölmediğini mi kontrol edeceklerdi. Ama öldürmek isteseydi bacağına sıkmazdı herhalde.

 

...

 

 

 

Babam taburcu edilmiş ve eve gelmiştik nihayet. Hâlâ Semih bulunamamıştı. Yer yarıldı da içine girdiler sanki. Semih'in annesine de sormuştum ama telefonunu açmadığını söylemişti.

 

 

 

Ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Bu işin sonu kötü bitecekti ama...

 

 

 

Elimden sadece dua etmek geliyordu, bir an önce bulunmaları ve herkesin eski hayatına geri dönmesi için başka yapabileceğim bir şey yoktu.

 

 

 

Ne olacak peki?

 

 

 

Ölüm mü?

 

 

 

Berdel mi?

 

 

 

Gerçekten insanları öldürmek bu kadar kolay mı hem de bir hiç uğruna... Ya berdel, yine iki insanın hatası yüzünden bir başka iki insanın hayatı mahvedilebilir mi?

 

 

 

"Abla ben sana bir an önce İstanbul'a dönmen gerekiyor diyorum, sen hâlâ burada oturmuş düşünüyorsun. Bu olanlarda bizim bir suçumuz yok ve bunun bedelini biz ödememeliyiz. Ben korkuyorum sen istemediğin bir şeye maruz kalacağın için. Lütfen şimdi kalk ve valizini hazırla, yalvarırım sana bir kez kendini düşün bir kez." Eda söylediklerinde haklı mıydı? Gerçekten İstanbul'a dönersem ailem peşimden gelmez mi? Ya Eda'ma, güzel kardeşime bir şey yaparlasa. O bana annemin emaneti, ona bir zarar gelmesine izin veremem.

 

 

 

Ben de oturduğum yerden kalkarak onun ellerini tuttum, titriyorlardı. Ne zaman kaybetme korkusu yüreğine yerleştiğinde elleri titrerdi. Annemin ölümünde ise bütün vücudu titreyerek yataklara düşmüştü küçücük bedeniyle ama kalbindeki büyük acıyla...

 

 

 

"Eda'm, canım kardeşim korkulacak bir şey yok. Lütfen titremesin ellerin, ben her zaman yanındayım. Allah'ın izniyle kötü bir şey olamayacak ne sana ne bana. Ben geri dönersem seni de yanımda götürürüm ama bir şey olamayacak lütfen ağlama artık."

 

 

Diyerek sıkıca sarıldım kardeşime o da bana aynı şekilde karşılık verdi.

 

 

 

"Abla elimde değil ama bu insanlar bize her şeyi yapabilir ve ne dediğimizi ne istediğimizi umursamazlar, sormazlar bile. Sen kötü bir şey olamayacak diyorsun ama hüküm verildi belki de çoktan."

 

 

 

Eda hep böyleydi, aklındakini diline döker ve çoğu zaman düşündüğü şey olur. Fakat bu sefer böyle olmamalı. Allah'ım yardım et.

 

 

 

Ona ne cevap vereceğim hakkında bir fikrim bile yoktu. Ne diyebilirim ki her şey olacağına varır. Ama beni buradan göndermek için elinden gelen her şeyi yapacağını da biliyorum. Bundan hâlâ vazgeçmedi. Belki de bunu yapacak zamanı olmadan kötü şeyler olacaktır.

 

 

 

Telefonumun çalmasıyla ilk önce irkildim sonra nerede olduğunu bulmaya çalıştım. Arayan Esma'ydı, o olduğunu özel olarak ayarladığım zil sesinden biliyordum. Hayatımda zaten benim için üç değerli kişi var ve onlar da benim için çok önemli.

 

 

 

Eda, Seda ve Esma...

 

 

 

Ama biraz daha telefonu açmazsam canım arkadaşım çok sinirlenecekti ve bu sinirini benim üzerimde atmaktan geri durmayacaktı. Sonunda telefonumu yorganımın altında bulunca besmele çekerek, derin bir nefes alarak cevapladım.

 

 

 

"Sen neden kaç saattir benim telefonumu açmıyorsun acaba? Benden daha önemli bir işin mi vardı yoksa, bu pek mümkün değil ama. O değilde senin bir an önce İstanbul'a gelmen gerekiyor ama sen hâlâ oradasın... Ada neler olduğunu biliyorum, Eda da seninle gelsin lütfen canım bir kere de kendini düşün sanki bilmiyorsun başına neler geleceğini."

 

 

 

"Tamam Esma sen en erken saate uçak biletini al. Edayla İstanbul'a geleceğiz."

 

 

 

Belki de en doğrusu bu olacaktır. Eda da yanımda durmuş beni dinliyordu. Dediklerimden sonra solmuş yüzü aydınlandı. Ama gözlerindeki endişe yerini koruyor.

 

 

 

"Yarın sabah 6'ya biletinizi aldım. Lütfen dikkatli olun. Bak Ada son anda vazgeçmek yok, gelir alırım seni ona göre." Bu dediğini yapabileceğini bildiğim için sadece tamam dedim. O da birkaç uyarıdan sonra kapatmıştık.

 

 

Hâlâ endişeli bir şekilde bana bakan kardeşime döndüm.

 

 

 

"Eda gidiyoruz işte neden hâlâ endişelisin?"

 

 

 

"Abla bende gidersem çok dikkat çekeriz. En iyisi sen tek başına dön İstanbul'a." Kaşlarım çatıldı, bu kız ne diyordu Allah aşkına ben onunla birlikte gitmek için kabul etmiştim ama ben gelmeyeyim diyordu.

 

 

 

"Tamam kardeşim o zaman bende gitmiyorum. Seni burada tek başına bırakacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun."

 

 

 

Hemen başını iki yana salladı ve gözleri doldu. Benim kardeşim ne zamandır bu kadar duygusal olmuştu. Beni her zaman güldüren, etrafına neşe saçan kız nereye gitmişti.

 

 

 

"Ama abla... Hem benim okulum var nasıl seninle İstanbul'a gelirim. Lütfen sen git üzme beni daha fazla. Bana bir şey olmaz ki." Beni ikna etme çabalarının başarısız olacağını bile bile uğraşmaya devam ediyordu.

 

 

 

"Eda sende geleceksin diye kabul ettim ben. Seni asla burada bırakıp gitmem o yüzden kafandan çıkar bu düşünceleri. Hatta dur Esma'yı arayıp haber vereyim. Hem belki seni de ikna eder beni ettiği gibi." Telefona uzanan elimi tutarak bana engel oldu.

 

 

 

"Af tamam abla eşyalarımızı toplayalım o zaman. Ama dikkat çekmemek lazım."

 

 

 

Sonunda ikna ettiğim kardeşimi odasına gönderdim ve ben de tek kaldım böylece.

 

 

 

Yatağımın üzerine oturarak ağlamaya başladım. İster istemez yaşlar gözümden akıyordu. Annemi çok özledim, eğer o olsaydı babam o kadınla evlenmeyecekti ve onun oğlu bizi bu duruma düşürmeyecekti.

 

 

 

Ellerimi yatağımın iki yanına koyarak başımı önüme eğdim. Ben ne diyordum. Allah'ım affet isyan etmek istemiyorum. Her şerde bir hayır vardır. Belki de şer olarak gördüğümüz şey hayırlısıdır.

 

...

 

 

 

Yazarın anlatımı ile-

 

 

 

 

Ömer Ağa hâlâ bulunmayan kardeşi yüzünden burnundan soluyordu. Sanki yer yarıldı da içine girdiler. Çok güvendiği, sağ kolu olan adamını aradı.

 

 

 

"Bana onları bulduk de Cemal." Şu an başka bir cümle duymak istemiyordu.

 

 

 

"Bulduk abi konağa getiriyoruz."

 

 

 

"Aferin aslanım." Dedikten sonra kapattı ve beklemeye başladı.

 

 

 

Peki bu konak bir kıyametin kopmasına hazır mıydı?

 

 

 

Sonunda beklenen kişilerin gelmesiyle volta attığı yerde durdu genç ağanın adımları. Bu sırada haberinin olmadığı bir aşiret toplantısı düzenlenmişti bile. Bunun bedeli de ödetilecekti elbet.

 

 

 

Araba konağın büyük tahta kapısından içeri girdiğinde başını eğmeden, dik tutmaya çalıştı. Çok zor bir durumun içerisindeydi. Kardeşi, her şeyi ona güvenmemişti ve başka bir adamla kaçmıştı onu yok sayarak.

 

 

Oysa o ağabeyinin gözünün nur'uydu.

 

 

 

Arabadan çıkarılan dayak yemiş adama baktı. Onun kardeşini kaçıran adam denmeye bin şahit isteyen herife büyük bir öfkeyle baktı. Böyle bir şeye nasıl cesaret edebilmişti bu.

 

 

 

Sonra gözleri ağlamaktan kızarmış hâlâ yaşlarını akıtan kardeşine baktı. Ve kıyamadı. Onun kıyamadığı kardeşi ona kıymıştı. Hiç beklemediği bir şey yaparak onu yok saymıştı. Bu adam onun çok güvendiği ağabeyi değil miydi? Değmiş miydi peki bu herifle kaçmasına?

 

 

 

Büyük bir hayal kırıklığıyla baktı karşısında omuzları çökmüş olan kardeşine. Bir kez daha dayanamadı onun bu haline ama yerdeki kardeşini kaçıran herife doğru ilerledi ve gömleğinden tutarak sert bir hamleyle ayağa kaldırdı.

 

 

 

"Sen hangi cesaretle benim kardeşimi kaçırıyorsun lan!?" Adeta kükreyerek söyledikleriyle Nur yerinde sıçramıştı. Semih ise beklediği tepkiyle karşılaştığı için sakin olmaya çalışıyordu. O bu kızı çok seviyordu ve ona vermeyeceklerini bildiği için bu yola başvurmuştu. Sevdiğini de ikna ettikten sonra kaçtıkları gün imam nikahı kıydırmışlardı. Ve bunun sebeplerinden biri de Nur'un hamile olmasıydı. Sevdiğini ve çocuğunu yalnız bırakamazdı.

 

 

 

"Biz evlendik Ömer Ağa." Dedi sesindeki cesaret kırıntısıyla ne olursa olsun onu almadan buradan gitmeyecekti Semih.

 

 

 

"Ne yaparsanız yapın beni karımdan ayıramazsınız." Nur hamile olduğunu söylemediği için şükretti. Ağabeyi bunu öğrendiğinde yüzüne bakamazdı onun. Nasıl söyleyebilirdi ki şeytana uydum ağabey, diyemezdi onda bu cesaret yoktu. Saklayabildiği kadar saklayacaktı.

 

 

 

"Ne diyorsun lan sen kimin evinden kimi alıyorsun!" Diyerek gömleğinden tuttuğu herifi geri yere fırlattı. Burnundan soluyarak bu sefer de kardeşine döndü.

 

 

 

"Bunu nasıl yapabilirsin kızım sen beni, aileni yok sayarak nasıl kaçarsın ha!? Ölmek mi istiyorsun? Değecek mi peki?"

 

 

 

"Seviyorum abi." Kardeşinin kısık sesinden sonra tahammülsüzce bir nefes verdi. Ne demek seviyorum ya. O zaman düzgünce çıksaydı ağabeyinin karşısına şimdi dediği gibi seviyorum deseydi. Ağabeyi araştırıp mutlu olacağına inandıktan sonra gerekirse herkese karşı gelir korurdu onu.

 

 

 

Şimdi ise o bile koruyamazdı küçük kardeşini. En çok canını yakan da buydu işte. Artık küçük kardeşini koruyamayacak olması.

 

 

 

Cemal öğrendiği aşiret toplantısı ile ağabeyinin haberinin olmadığını düşünerek yanına adımladı. Ki öyleydi zaten.

 

 

 

Yanına gelen adamıyla önemli bir konu olduğunu anladı genç ağa.

 

 

 

"Abi Berzan ağa aşireti toplamış herkes sizi bekliyor." Hiç öfkeli değilmiş gibi daha da öfkelendi Ömer Ağa. Arkasından başka nasıl işler dönecekti acaba. Sanki onun meselesi değilmiş gibi ondan habersiz aşiret topluyorladı.

 

 

 

"Tamam Cemal benim arabamı hazırla şunları da ayrı arabalarda arkamdan getirin."

 

 

 

Başka bir şey söylemeden ve kardeşinin yüzüne bakmadan üzerini değiştirmek için konağa adımladı.

 

 

 

Nihayet beklenen kişiler de geldiğinde aşiret toplantısı başladı. Yerine yerleşen genç ağayla tüm gözler onun söyleyeceği kelimeleri bekliyordu.

 

 

 

Gülizar hanım kızının halini görünce daha fazla ağlamaya başladı. Yanına gitmek için adım attığında kocası tarafından durduruldu.

 

 

 

Ona yalvaran gözlerle bakarak oğluna döndü. Biliyordu ki o merhametliydi, annesine ise asla kıyamazdı.

 

 

 

Gözleriyle onu onaylayan oğlundan sonra karısının kolunu bıraktı yaşlı adam. Oda yıkılmıştı.

 

 

 

Anne kızın kavuşmasıyla herkes onları izlemeye başladı. Selma hanım ise oğlunun halini görünce yanına koştu hemen.

 

 

 

Ömer Ağa "Ne zamandan beri benden habersiz, benim konumla ilgili aşiret toplanır oldu ağalar?" Diyerek dikkatleri üzerine çekti. Ona ayrılan yerde oturmadan ayakta dikiliyordu.

 

 

 

Diğer aşiret ağaları bibirlerine bakarak ne diyeceklerini düşündüler.

 

 

 

En sonunda aralarında en yaşlı olan ağa sözü devraldı.

 

 

 

"Biz öyle uygun gördük Ömer Ağa! Sen şimdi ne olacağına bak." Öfkeyle yaşlı ağaya döndü Ömer Asaf. Birde biz öyle uygun gördük diyordu.

 

 

Onun cevap vermesine fırsat kalmadan Berzan ağa araya girdi. Her şey onun başının altından çıkmıştı zaten.

 

 

 

"Hüküm belli değil midir ağalar? Kaçıranın bacısı olmadığına göre her ikisi de ölecek."

 

 

Bu acımasızlık kokan sözlerden sonra anneler evlatları için daha çok ağlamaya başladı. Ne gerek vardı birbirlerini seven insanları evlendirmek dururken bu ölüm laflarına.

 

 

 

Ömer Ağa ne yapacağını bilemez şekilde kardeşine ve annesine baktı.

 

 

 

Sonra hiç beklenmeyen yerden belki de kaderleri değiştirecek sözler sarf edildi.

 

 

 

"Oğlumun iki tane üvey bacısı vardır ağalar berdel dururken ölümde ne demektir?" Selma hanımın sesiyle koca avluyu derin bir sessizlik kapladı. Oğlunun canı için o hiçbir bağı olmayan insanlara kıyardı.

 

 

 

Salih bey korktuğunun başına gelmesiyle oturduğu sandalyeye tutunmak zorunda kaldı zira düşmek üzereydi. Onlar ona karısından emanetti şimdi nasıl kızına böyle bir şey yapabilirdi ki. Öte yandan ise ikinci eşi, Seda'nın annesinin evladı vardı.

 

 

 

Ömer Asaf bıkmışlıkla önünde durduğu sandalyeye çöktü. Gencecik bir canın hayatını mı yakacaklardı şimdi de? Şüphesiz bu berdel olacak kişi de kendisiydi. Yıllar önce görüp aşık olduğu dualarında bile onu dileyemediği kızı unutması mı istenecekti ondan. Bu ikisine de eziyet değil miydi?

 

 

 

Bunlar nasıl insanlardı? Bu nasıl bir töreydi?

 

 

 

"O halde hüküm Semih'in büyük bacısıyla Ömer Ağa'nın berdelle evlenmesidir." Artık tahammülü kalmayan Ömer Ağa konuşmaktan bıkmayan adamın üzerine yürüdü.

 

 

 

"Sen ne yaptığını sanıyorsun lan? Sen mi karar vereceksin?!" Yüzüne bir yumruk yemekten kurtulamayan Berzan ağa burnunu tutarak başını eğdi. Cemal ve birkaç adam daha ancak zaptedebilmişti Ömer Ağa'yı.

 

 

 

"Dur hele Ömer Ağa. Berzan ağa doğru söyler berdel istemiyorsan çek silahını da vur bacını." Dumura uğrayan Ömer Asaf donakaldı. O bu olaylardan önceki hayatında dertlenip ona düşünmesi bile haram olan bir kadınla, şirkete gidip gelen bir adamdı sadece. Şimdi ise neyin içinde olduğunu düşündükçe deliriyordu.

 

 

 

"Berdel de olmayacak kimse de ölmeyecek ikisi burdan sürgün edilecek sonra da herkes işine dönecek. Beni duydunuz mu ağalar?" Sesini yükselterek konuştu. Bunlar kesinlikle olması gerekendi ona göre.

 

 

 

Gel gör ki hiçbir şey onun düşündüğü gibi olmuyordu.

 

 

 

"Ne sürgünü Ömer Ağa ya ölüm ya berdel başka çözüm yolu yoktur. Asıl sen duydun mu?"

 

 

 

"Neden peki bu düzen nereye kadar gidecek böyle?!" Hâlâ öfkeli adamın sesi az önceye göre düşüktü ama etkiliydi de tabii bu kalpsiz ağalar anlarsa.

 

 

 

"Gittiği yere kadar. Bugüne nasıl geldiysek öyle devam edecek şimdi söyle ölüm mü berdel mi?"

 

...

 

 

 

Diğer tarafta ise Elif Ada ve Eda Semih'in bulunduğunu öğrenmişlerdi. Aşiretin toplandığı yere giden babası ve üvey anneyle birlikte evde büyük bir sessizlik hakimdi. Tıpkı fırtına öncesi gibi. Ki öyleydi zaten.

 

 

"Abla kalk, hadi lütfen ya belki kaçabilirsin şimdi bir otobüse atlar gidersin İstanbul'a."

 

 

Elif Ada kaç saattir gitmesi için yalvaran kardeşine gözlerindeki yaş ile baktı. Biliyordu ki artık çok geçti. Belki de hüküm çoktan verilmişti.

 

 

"Eda kaçsam ne olacak? Beni her türlü bulacaklardır." Dedi çaresizce genç kız.

 

 

Eda da ağlamaya devam etti. İki kardeş sessiz iç çekişlerle olacakları bekliyorlardı.

 

 

Bir süre sonra alacaklı gibi çalınan kapıyla gözyaşlarını sildi genç kız, başörtüsünü de düzelttikten sonra kardeşine döndü.

 

 

"Eda, Seda'nın yanına git kardeşim bende gelicem birazdan." Dedi sakin sesiyle.

 

 

"Hayır abla kapımız alacaklı gibi çalınıyor ve sen gitmemi istiyorsun öyle mi seni asla yalnız bırakmam." İtiraz eden kardeşiyle tersçe baktı ona. Fakat haklı olan kardeşiyle bir şey diyemedi ama onun olacaklara şahit olmasını da istemiyordu. Gönderemeyeceğini anladığı kızla kabullendi ve kapıya ilerledi.

 

 

Besmele çekerek açtığı kapıdan dışarı baktı.

 

 

"Bacım yürü gidiyoruz." Kolunu tutmak için elini uzatan adamdan anında uzaklaştı.

 

 

"Ne yaptığını zannediyorsun sen uzak dur benden." Diyerek tersledi adamı.

 

 

"Olanlardan haberin vardır bacım. Şimdi zorluk çıkarmadan yürü." Diyen kaba adamla ne yapacağını şaşırdı genç kız.

 

 

Gitmek zorunda olduğunu biliyordu.

 

 

"Tamam... Ama biraz bekleyin beni." Diyerek bir şey demesine izin vermeden kapıyı yüzüne kapattı.

 

 

Kapının ardında kalan koruma öfkeli bir soluk alarak geri çekildi. Zaten kaçma ihtimaline karşı evin etrafını diğer adamlarla sarmıştı.

 

 

Elif Ada her şeyi duyan kardeşine baktı. Daha fazla ağlıyordu. Derin bir soluk alarak

 

 

"Eda şimdi itiraz etmeni istemiyorum. Burada Seda'nın yanında kal." Başını iki yana salladı genç kız buna izin vermezdi. Semih gibi biri yüzünden ablasını istemediği bir şeye zorlayamazlardı.

 

 

Üzerine siyah feracesini giyen ablasıyla gerçekten gideceğini anladı Eda.

 

 

Elif Ada kardeşine sıkıca sarıldı ve başörtüsünün üzerinden öptü.

 

 

"Kardeşim, annemin emaneti seni çok seviyorum lütfen kendini daha fazla üzme... Şimdi Seda'nın yanına git uyanırsa ağlar." Elif Ada ağlamamak için zor dururken kardeşini ikna etmeye çalışıyordu.

 

 

Seda ise çoktan uyanmış ve ablalarının yanına gelmişti. İki genç kız yanlarına gelen kardeşleriyle birbirinden ayrılarak, gözyaşlarını sildiler. Elif Ada eğilip küçük kardeşini kucağına alırken Eda arkasını dönmüş kendini toparlamaya çalışıyordu.

 

 

"Kuzum sen neden uyandın bakim?"

 

 

"Sesler duydum, korktum abla o yüzden. Hem sizde yoktunuz yanımda." Ağlamaklı çıkan sesle gülümsemeye çalıştı.

 

 

"Eda ablanda senin yanına geliyordu bitanem. Dimi Eda." Kardeşine baktı bir şey belli etmemesi için sonunda onlara dönen Eda'yla kardeşini yere bıraktı.

 

 

Feracesinin eteğinden tutarak "Sen nereye gidiyosun abla?" Diye soran kardeşiyle bu seferde yere eğildi ve yanaklarından öperek "Ben birazdan gelicem ablacım. Uslu uslu durun ve beni bekleyin Eda ablanla tamam mı?" Küçük kız tamam dercesine başını salladı ve ablasına sarıldı ablalarını çok seviyordu.

 

 

"Ama çabuk gel tamam mı?" Kardeşinin masum sorusuyla cevap veremedi ve geri çekildi. Eda'ya bakarak gideceğini belli etti ve kapıdan çıktı.

 

 

Kızın sonunda gelmesiyle arabanın arka koltuğunu açtı koruma. Zira biraz daha bekletseydi yine kapıyı çalacaktı.

 

 

Bu sefer ona dokunmaya kalkmayan kaba adamla onun için açılan arabanın koltuğuna oturdu genç kız.

 

 

Yol boyu hiçbir şey söylemeden dua ederek sonunu bekledi.

(...)

 

 

Selamün aleyküm herkese...

 

 

Yeni bölüm geldi...

 

 

İnşAllah beğenmişsinizdir...

 

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen...

 

 

​​​​​​Düşünceleriniz benim için önemli...

 

 

Şimdiden teşekkür ediyorum...

 

 

Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️ 🌼...

 

 

Gizemliyazardemir0

Loading...
0%