@gizemliyazardemir0
|
Koltukta yan yana oturuyorduk ve konuşmasını bekliyordum. Benden tarafa dönerek bacağını dizinden kırarak üzerine oturdu ve bana biraz daha yaklaştı. Bende onun gibi oturdum. Elimi tutarak elinin içine aldı ve okşadı.
Gözlerime değişik bakıyor her zerremi inceliyordu. Saçlarımda fazla oyalanan gözlerine eli de eşlik etti. Bir eliyle elimi okşarken diğeriyle saçımı okşuyordu. Yüzüme düşen perçemimi nazikçe kulağımın arkasına koydu.
"Beni nasıl bu kadar sevebiliyorsun? Bir kez gördün, benim hakkımda hiçbir şey bilmiyordun, adımı bile." Kelimeler dilimden dökülürken benden izin almıyordu.
"Bilmiyorum ki orman göz. Karşılaştığımızda sen bana diklenmiştin. Aslında dizilerde ki gibi bir karşılaşmaydı ama anlamı çok büyük benim için. Ben senin orman yeşili gözlerine vuruldum orada, gözlerime değmeyen gözlerine. Değişik hissettim işte hiç bilmediğim duygular etrafımı sarmıştı. Sonra sen gittikten sonra hiç görmedim düğünde. Her yerde seni aradım ama yoktun gittiğini düşündüm. Anlam veremedim hissettiklerime, ilk defa sana karşı böyle çarptı kalbim. Ne hissettiğimi anladığım da ise çok geçti artık. Seni bulmak istedim ama hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığım için bulamadım. Sonra çarşıda gördüm ve takip ettim. Amacım asla sana zarar vermek ya da istemediğin bir şeye zorlamak değildi. Sadece seninle konuşacak ve senden hoşlandığımı ve evlenmek istediğimi söyleyecektim. Yine izini kaybettim. Birkaç gün sonra ise seni havaalanında gördüm. Seni görmelerim tesadüf mü bilmiyorum fakat havaalanında gördüğüm zaman dünyam başıma yıkıldı. Çünkü yanında bir adam ve parmağında ise yüzük vardı. Oysa emindim önce olmadığından. Geç kaldığımı düşündüm ben sana geç kalmıştım. Evli, sözlü ya da nişanlıydın ordan nasıl gittim kendimi bulduğum ilk camiiye nasıl attım hatırlamıyorum bile. Ben resmen evli bir kadına aşık olmuştum. Kendime yakıştıramadım. Af diledim ve seni unutmak için kendime söz verdim ama olmadı seni unutamadım. Mutlu olmanı istedim. Ama ben hiç değildim. Dört yıl boyunca aklımdan çıkmadın, başka kadınlara bakmadı gözlerim. Sen başkasına ait olsan da benim kalbim senin için atıyordu. Artık halüsinasyon görmeye başlamıştım. Sanki sen yanımdaydın ve biz aile olmuştuk. Günlerimi, aylarımı bizim için yaptırdığım evde geçiriyordum senin varlığınla. Konağa, şirkete uğramaz olmuştum. Tabii benim için çok endişelenmişlerdi. Nerde olduğumu bile bilmiyorlardı. Sonra annem falan Hazar'ı aramış o da polis olduğu için beni kolaylıkla buldu ve böylece tedavi oldum. Bu süreç hiç kolay değildi benim için, senin olmadığını bana kanıtlamaya, göstermeye çalışıyorlardı. Ama ben inanmıyorum tabii. Sadece ben değil ailemde yıpranmıştı. Bir yıl boyunca gittiğim düzenli seanslarla normal bir insan oldum. Ama seni yine unutamadım. Gülmeyi bile unutmuştum, herkesin gözünde acımasız ve merhametsiz bir ağa olmuştum o günden sonra... Geceleri orman gözlerin belirir ve beni uyutmazdı. Her gün Allah'a dua ettim beni affetmesi ve eğer nasibim değilsen kabimden sevdanı alması için... Şu an ise karşımdasın ve benim karımsın. Bu yaşadıklarımız hayal değil dimi sen buradasın ve ben eski halime dönmedim, hayalinle yaşamıyorum değil mi Ada?" Asla böyle bir hikaye beklemiyordum. Neler yaşamış, benim hiçbirinden haberim yoktu. Halüsinasyon bile görmüş, benim hayalimle yaşamış resmen. Derslerde gördüğüm konuları bizzat karşımdaki adam yaşamıştı benim yüzümden. Ağlayarak Asaf'ın ellerini tuttum. "Özür dilerim sana daha önce gelemediğim için çok özür dilerim Asaf. O gün yanımda gördüğün adam benim eşim veya sevgilim değildi. Teyzemin oğlu Savaş ağabeydi. İstanbul'a okumaya gideceğim için beni yolcu ediyordu. O yüzük ise sadece kendimi korumak içindi. Hiç bilmediğim bir yere gidiyordum ve insanlar güvenilmez olduğu için o yüzüğü takmak zorunda kalmıştım. Bilseydim eğer, senin yaşadıklarını bilseydim o yüzüğü takar mıydım hiç." Ellerini bırakarak yüzümü kapattım ve ağlamaya devam ettim. Bilmeden bir insanın hayatını mahvetmiştim resmen. Ellerimi tutarak yüzümden çekti. "Ağlama güzel gözlüm. Sen hiçbir şey bilmiyordun ki. Benim imtihanımda buymuş. Sonunda sana kavuştum değil mi?" Hızlıca başımı salladım. "Ama daha önce gelmeliydim. Çok acı çekmişsin Asaf." Sesim ağladığımdan dolayı boğuk çıkıyordu. "Olsun şu an yanımdasın, olmadığın günlerin acısını çıkrarız inşAllah." Kollarımı boynuna dolayarak sıkıca sarıldım varlığımdan emin olsun diye. "Yanındayım." diye fısıldadım. Belime sarılarak saçlarımı okşadı. "Biliyor musun hayalimde hiç saçların açık değildi. Şimdi görüyorum ki hayal edemeyeceğim kadar güzel." Yapma be adam bir yara daha açma kalbimde. Kollarımı boynundan çektim bir elim saçlarındayken yüzümüz arasında kısa bir mesafe vardı. "Artık hep göreceksin ve gerçek. Ben gerçeğim Asaf." "Biliyorum yanımdasın. Hatta tekrar doktora gittim. Yine gerçeklerden sıyrılmış ve hayalinle yaşıyor muyum diye." Tamamen iyi olmasını istiyorum. "Ne dedi peki doktor?" "Çay bahçesinde konuştuğumuz zaman gittim ve her şeyi anlattım. Sonra yine hayal görüyor olabilirim diye doktor anneme, yengeme sordu seni gösterdim. Hayalini benden dinlediği seni görünce bayağı şaşırdı tabii. Arada bir yine gideceğim doktora ama sorun yok Allah'a şükür, iyileştim." "Hep iyi ol inşAllah." "Birlikte iyi olalım." "Amin." Diyerek yanağından öptüm. Gülümsedi bende gülümsedim. "Diğeri de istiyormuş." Diğer yanağınıda uzattı öpmem için gülerek onu da öptüm. Çok tatlıydı. "Oldu mu?" Yüzümü geri çekerek eski halimize döndük ama hâlâ yakındık. İyice yaklaştı ve aceleci olmayan bir öpücük kondurdu dudaklarıma. Geri çekildiğinde "Şimdi oldu." diyerek göz kırptı. Onunla her şey güzeldi hiç yaşamadığım anlarda, hissetmediğim duygularda. Kendimi onun kollarına bıraktım. Yollarımız yıllar sonra birleştiyse eğer vardı yaradanın bir bildiği. Sonrasında ise içinde olduğumuz yoğun duygulardan çıktık. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kendime geldim ama Asaf'ın yaşadıklarını her düşündüğümde ağlayacaktım yine bunu da biliyorum. Bana evi gezdirdikten sonra dışarı çıkmak isteyip istemediğimi sordu. Ben de ona iyi olup olmadığını sordum. Benimle her an iyi olduğunu söyledi. Nihayetinde hazırlanmış atları görmeye gelmiştik. "Asaf bu at çok güzel baksana rengine." Diyerek kahverengi ve alnındaki beyazlığı olan atın başını okşuyordum. Arkamdan gelen flaş sesiyle Asaf'a döndüm fotoğrafımı çekiyordu. Gülümseyerek "Ya Asaf." dedim sesim ince çıkmıştı. Oda gülerek fotoğraflarımı çekmeye devam etti. Sonra birlikte çekindik. "At binmek ister misin?" Diye sordu. "Bilmem ki daha önce tek binmedim." "O zaman birlikte bineriz." Tamam dedim, güzel olabilirdi. Bineceğimiz atı ahırdan çıkardı. Atı tutarak önümde durdurdu. İlk önce ben bindim. Benden sonra atın iplerini elime verdi ve arkama oturdu. Belimden sarılarak elimdeki ipleri aldı. Bedenlerimiz çok yakındı. Nefesini boynumda hissediyordum. "Hazır mısın?" diye sorduğunda başımı salladım. Elindeki iplerle atı hareket ettirdi. Ormanın içinde sessizce atla gezdik. Çok güzeldi. Sonra eve geri döndük ve öğle namazını kıldık. Yine beraber kılmıştık. Birlikte olduğumuz zamanlarda aynı anda kılmaya dair söz vermiştik sanki. Namazdan sonra birkaç telefon görüşmesi yapması gerektiğini söyledi ve odada kaldı. Bende aşağıya inerek mutfakta bir şeyler hazırlamaya karar verdim. Her zaman yemek yapmayı seven bir insan olmuşumdur zaten. Ama ne yemek yapacağıma karar vermek yapmaktan daha zordu. Buzdolabında neler olduğunu kontrol ettim her şey vardı neredeyse. Asaf en ince ayrıntısına kadar her şeyi düşünmüş ve halletmiş. Dolaptan tavuk çıkardım ama Asaf'ın sevip sevmediğini bilmiyorum. Birbirimiz hakkında hiçbir şey bilmiyoruz resmen. Neyse diyerek tavuk sote ve yanında pirinç pilavı yaptım. İllaki severdi hem tavuk sevmeyen mi olur canım. Yemekler pişmişti hatta sofrayı bile hazırlamıştım ama Asaf hâlâ gelmemişti. Bir sorun mu vardı acaba işle ilgili? Merdivenlerden yukarı çıktım yemeğin hazır olduğunu söylemek için o anda odadan çıktı. "Bende seni çağırmaya geliyordum, bir sorun yoktur inşAllah." "Hiçbir sorun yok güzelim yani hallettim merak etme." "Tamam, yemek hazır." "Ellerine sağlık çok güzel kokular geliyor ne yaptın bakalım." Ellerimi tutarak ikisinide öptü. "Tavuk sote ve pirinç pilavı. Sever misin?" "Hımm bayılırım. Eminim kokusu kadar yemekte güzeldir." "İnşAllah beğenirsin." "Sen yaparsın da ben beğenmez miyim? Tekrar ellerine sağlık. Hadi inelim." Mutfağa girdiğimizde yerlerimize geçerek besmele çektik ve yemeklerimizi yedik. Asaf her şeyi çok beğenmiş ve defalarca ellerimi öpmüştü. Bulaşıkları makineye dizerken ne yapmak istediğimi sordu. "Şimdi ne yapalım film izlemek ister misin?" "Benim daha iyi bir fikrim var." "Neymiş o?" "Birbirimizi tanıyalım. Neyi sevip sevmediğimizi, nelerden hoşlandığımızı bilmiyoruz. Bence bugünleri tanışarak geçirebiliriz." "Güzel fikir. Tamam o halde yeniden tanışmak için salonda buluşuyoruz orman göz." "Tamam." dedikten sonra salona gitti. Bende son işlemleri bitirince bir bardak su içtim ve yanına gittim. Sabahki koltuğa oturmuş bekliyordu. Bende yanına oturdum. Birbirimize bakınca ben konuşmaya başladım. "İlk soru benden kaç yaşındasın?" Evlendiğim adamın yaşını bile bilmiyordum. "28 sen?" "Bende 24 yaşındayım. Sıra sende sor." "Böyle deyince aklıma hiç soru gelmiyor sen sor ben ona göre merak ettiklerimi sorarım." "Peki üniversite de hangi bölümü okudun?" "Tahmin etmek zor değildir. İşletme okudum." "En sevdiğin renk?" Biraz saçma olmuştu galiba, gülerek gözlerime baktı. "Yeşil ama her yeşil değil senin gözlerinin orman yeşili." Gözlerini çekmeden söyledikleriyle utandım. "Senin en sevdiğin renk ne?" "Mavi, bana huzur veriyor bu rengi çok seviyorum." Akşama kadar birbirimiz hakkında merak ettiklerimizi sorduk. Buna evlilikten beklentilerimiz de dahil. Benim için güzel bir sohbetti. Onun için de öyle olduğunu yüzünden anlıyordum. Ben konuşurken pür dikkat dinlemiş ve göz temasını kesmemişti. Benimle ilgili bir şeyler öğrenmek onu mutlu etmişti. Keza beni de öyle. (...) Genç kız arkadaşı evlendiği için bir yandan mutlu bir yandan ise üzgündü. Onun mutlu olması için dua ediyordu her daim. Onların arkadaşlıkları lise son sınıfa dayanıyordu. Aynı lisede okumuş fakat tanışmak son sınıfa nasip olmuştu. Sonra ise birbirlerinden kopmamışlardı. Esma yine bir gün kavga ederken Elif Ada da ilaya dahil olmuş ve Esma'nın yanında durarak haklı olduğunu savunmuştu. Okulun çalışkan öğrencilerinden, hiç kavgaya karışmayan Elif Ada haklı olanı savunmuştu. Esma ise okulun kavgacı kızlarından biriydi. Ama asla yok yere kavga etmezdi. Onun da haksızlığa karşı savunma biçimi buydu sadece. O günden sonra iki iyi dost oldular. Esma'nın anne babası sürekli kavga eden insanlardı. Zaten iki kardeşlerdi. Ablası ve kendi. Ablası evliydi, Esma ne kadar evlenmesini istemesede evlenmişti. Aslında oda anne ve babasının kavgalarından kaçmanın yolunu böyle bulmuştu. Ablası evlenmiş ve Almanya'da yaşamaya başlamıştı. Sonra ise anne ve babası boşanmıştı zaten. Onlar ayrılınca Esma annesiyle yaşamaya başladı ama mutlu değildi. Babasını ve ablasını çok özlüyordu. Birkaç yıl sonra ablası hastalanmıştı o yüzden Esma da Almanya'ya ablasının yanına gitti. Orada yaşamaya başladı ablası iyileşene kadar. Şükür ki iyileşmiş ve tekrar ülkesine dönmüştü. İstanbul'da üniversite kazanmış ve Elif Ada'yla birlikte okumaya devam ettiler. Esma aşka inanmayan bir kız olarak büyüdü. Ona bu gözle yaklaşan erkeklerden uzak durdu her zaman. Çünkü o ailesinde sevgi ve saygı görmemişti. Birini sevmenin ne demek olduğunu bilmiyordu. Aksini yaşamadıkça da evlenmeyi düşünmüyordu. Derin düşüncelere dalmış şimdi ise Ada'yı arayıp aramamak arasında kalmıştı. Aramak yerine mesaj attı, telefonunu çantasına koyarak elindeki kitaba döndü. Düşünmekten okuyamamıştı. Bir banka oturmuş ve kitabını okuyordu. Ada olmayınca evde duramamış ve dışarı çıkmıştı. Kendini kitaba kaptırmış okurken gelen bağırış sesleriyle kafasını kitaptan kaldırdı ve sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Bir adam kadının kolundan tutmuş ve bir yere götürmeye çalışıyordu. Kadın gitmek istemiyor, oradaki insanlardan yardım etmelerini istiyordu. Ve onlar duymalarına rağmen duymamazlıktan ve görmemezlikten geliyorlardı. Esma daha fazla beklemeden telefonunu çıkardı ve polise durumu anlattı. Sonra ise onların yanına gitti. "Hey ne yaptığını sanıyorsun sen bıraksana kadını gelmek istemiyor görmüyor musun?" Kadını kurtarmak için ilk önce onu uyaracak eğer anlamazsa da başka yöntemlere geçecekti. Boşuna almamıştı o dersleri sonuçta. Maalesef kendini korumak için dövüş teknikleri bilmeliydi. "Sen karışma!" Diyen adama alayla baktı. Ondan korkacak değildi. "Lütfen yardım edin." Kadın hâlâ yardım istiyordu. Çok kötü görünüyor ve ağlıyordu. "Karışırsam ne olacak! Derhal o kadını bırak yoksa kötü olur." Pis pis sırıtan adamla iyice sinirlenmeye başlamıştı. "Kötü mü olur nasıl olacakmış o?" Esma daha fazla dayanamayıp kadını bırakıp ona gelen adama vurmaya başladı. Adam ona el kaldırınca eğilerek herhangi bir drbeden kurtuldu ve adamın bacağına sert bir tekme atarak düşmesini sağladı. Bu sırada duyduğu siren sesleriyle rahat bir nefes aldı. Polis gelmişti şükür. Arkasını dönerek gelen polislere baktı. Bu sırada adam yerden kalkmış ve bıçağını çıkarak Esma'ya doğru geliyordu. "Esma dikkat et!" Diyen sesle arkasını döndü. Bıçak çekmiş adamı görünce korktu. Ne ara geldiğini anlamadığı kişi adamın elinden bıçağı almış ve kelepçeyi takmıştı. Bölüm Sonu... (...) Selamün aleyküm herkese... Nasılsınız? İyisinizdir inşAllah. Yeni bölüm geldi beğendiniz mi? Yazım yanlışım varsa affola... Umarım beğenmişsinizdir... Asaf'ın yaşadıkları hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce son da gelen kim? Esma'yı okumak ister misiniz? Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız 👉🏻 Arkadaşlar bölümleri elimden geldiğince hızlı yazmaya çalışıyorum. Biliyorsunuz ki iki tane kitap yazıyorum ve ikisine de her hafta da bölüm atmaya çalışıyorum. Ve bölümler yaklaşık iki bin küsür kelime oluyor. Giriş bölümleri hariç en kısa yazdığım bölüm buydu. Arada kitappade giremediğim ve vakit bulamadığım için kısa oldu. Sizden ricam anlayışlı olmanız. Teşekkür ederim okuduğunuz için.🥰 OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN... SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!! Sizi seviyorum💙 ... Hayırlı gecelerimiz ve günlerimiz olsun inşAllah💖... Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️ 🌼...
Instagram:gizemli_yazardemir0
Gizemliyazardemir0
|
0% |