Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@gizemliyazardemir0

 

 

 

Bana, beni sevmeler borçlusun...

Uykusuz bıraktığın geceler...

Bana, senli günler borçlusun...

Sabırlar, gülmeler, özlemler...

(...)

 

Poyraz Ali annesinin onu salona çekiştirerek anlattıklarını tepkisiz bir şekilde dinledi. Yüsra yine bildiği gibiydi. Aklına eseni yapan, uçarı, küçük baş belası.

O değilde Yusuf'u nasıl kandırmıştı. Dostu kesinlikle onun gözünden anlardı bir planı olduğunu. Ama ne hikmetse onu da kandırmıştı. Bir gülüşüne âşık olduğu. Evet çoçukluğunu bildiği kıza bir yıl önce âşık olmuştu. Ve o kız şimdi onun odasında, saçları yastığına dağılmış uyuyordu. Bunu düşündükçe deli olacak gibi hissediyordu kendini. Kesinlikle burada kalamazdı. Onun burada olduğunu bile bile uyuyamazdı. Zaten uykular haramdı ona bir yıldır.

Oturduğu koltuktan kalkıp annesine baktı.

"Anne motorun anahtarları nerede?" Sevda hanım oğlunun tepkisizce dinlemesinden sonra motorun anahtarlarını sormasına anlam verememişti. Oysa ki odasını Yüsraya verdiği için kızmasını bekliyordu.

"Vestiyerde, ama ne yapacaksın?" Poyraz Ali onun gibi ayağa kalkan annesini tekrar yerine oturttu ve oda yanına oturdu.

"Anne şimdi ben bir otelde kalırım. Yarın sabah ustayla gelirim. Hem o pencere ne zamandır kırık niye yaptırmadınız?" Diye sordu babası neden yaptırmamıştı ki? Ya başlarına bir şey gelseydi? Allah korusun.

"Baban gittikten sonra kırıldı oğlum. Yaptıracak vakit bulamadım. İstersen burada uyu bugün, şimdi otele gitmeye ne gerek var yorgunsun zaten." Oğlunun otel köşelerinde uyumasını istemiyordu.

"Annem otel yakın zaten. Şimdi burada uyursam uygun olmaz. Yarın gelirim inşAllah. İstersen Yüsra'ya söyle erkenden şimdi kendini mahcup hissetmesin. Ya da ben de habersiz gelmiş olurum." Böylece sevdiği belki üzülmezdi.

"Oğlum o ne demek şimdi. Kardeş gibisiniz siz."

Kardeş gibisiniz siz...

Ama değillerdi işte. Bu yaş farkı halledilemez miydi? O da onu sevemez miydi? Her gün düşündüğu şeyleri annesinin ağzından duymak daha büyük bir acı vermişti ona, annesi bile buna ihtimal vermiyordu. Kendisi bile bunu zor kabullenmişti. Ama ona olan sevgisi ağır basmış ve kendine engel olamamıştı. Sevmişti bir kere geri dönüşü yoktu artık.

"Annem sen beni dinle tamam mı? Yarın gelirim inşAllah." Sonunda annesini ikna ettiğini düşünerek alnından öptü ve kapıya doğru gitti. Vestiyerdeki motorun anahtarını aldıktan sonra hışımla evden çıktı. Bavulunu almak aklına bile gelmemişti. Yine uykusuz geçireceği bir gece olacaktı şüphesiz.

Sevda hanım oğlunun bu haline hem şaşırmış hem de üzülmüştü. Ne yazık ki oğlunu vazgeçirememişti de.

Poyraz Ali garaja ilerleyerek kapalı kapısını açtı. Yüsra motor aşığı bir kızdı. Küçüklüğünde R26 Yamaha diye tuttururdu. Ve Poyraz Ali de onun için almıştı. Tabii bunu kimseye söylememişti. Yüsra'nın kaskı bile vardı. Kaskı koyduğu yerden çıkardı. Bir elinde onun kaskı diğer elinde ise sevdiğinin haberi bile olmayan kaskı vardı.

Ne menem bir şeydi bu sevda. Onda kalp bırakmamıştı.

"Ben sana nerden tutuldum baş belası. Tatlı belam." Belki de ona bir yıl önce değilde çocuk kalbiyle tutulmuştu. Yüsra'nın ailesiyle yurt dışına gittikleri gün ömründe hiç ağlamadığı kadar ağlamıştı. 23 yaşında koca adamdı ama ağlamıştı o zamanlar bunu en yakın arkadaşından ayrıldığına bağlamıştı. Peki ya öyle değilse?

Daha fazla elindeki kaska bakmadan motora atladı ve arkadaşının evine sürdü. Aşırı hız yaptığı için bütün araçları sollamıştı. Bu gece dostunu da uyutmayacaktı şüphesiz. Kapının zilini çalmadan önce arkadaşını aradı. Kimseyi rahatsız etmek istemezdi. Üçüncü çalıştan sonra açılan telefondan arkadaşının uykulu sesi duyuldu.

"Hayırdır bu saatte Poyraz? Kötü bir şey mi oldu?" Arkadaşı bu saatte aramazdı. Aslında pek sık aramazdı ve bu da ona yaralanmış olabileceğini düşündürmüştü.

"Yok oğlum kötü bir şey olmadı ama hâyırda değil. Kapıdayım ben gel de bizim mekana gidelim." Birine sevdalı olduğunu biliyordu Yiğit ama kim olduğunu bilmiyordu. Onlar sevdiklerinin adını ağızlarına almaktan bile imtina eden adamlar.

Hazırlanmış bir şekilde kapıyı açan arkadaşına baktı. Yiğit dostunu böyle bitik görünce konunun ne olduğunu anladı ve uzatmadan sarıldı.

Erkekçe sarılma faslından sonra ikili motora atlayarak mekanlarına gittiler. Her ne kadar Yiğit kullanmak istesede Poyraz Ali izin vermemişti ve geldiği gibi aşırı hız yaparak kullanmıştı.

Bir kaza bela çıkmadan ulaştıkları mekandan içeri girdiler. Her zamanki gibi boş olan masaya ilerlediler. Bu masa onlar için ayrılmış gibiydi. Onlar olmasa bile boş kalırdı.

Burası gece de açık olan, çoğunlukla erkeklerin geldiği ama alkol tüketilmeyen, saz eşliğinde şarkı söylenip, dertlenilen bir yerdi. Mekanın sahibine selam verdikten sonra iki çay isteyerek sandalyelerine oturdular.

Yiğit arkadaşının kolay kolay konuşmayacağını bildiği için onu anlatmaya teşvik etti.

"Ne oldu lan anlat artık." Ne anlatabilirdi ki Poyraz Ali, imkansızı sevdiğini mi? Yoksa dostunun kardeşine sevdalandığını mı?

"O geldi ve benim evimde şu an Yiğit." Yiğit hiçbir şey anlamamıştı. Kim gelmişti? Poyraz'ın evinde kalabildiğine göre yakınlardı ama ona onu sevdiğini söyleyemiyordu.

Poyraz Ali arkadaşının kimi sevdiğini yarın görünce anlayacağını biliyordu ve artık birinin bunu bilmesini istiyordu. Bu yükü tek başına taşımak zor geliyordu.

"E iyi işte oğlum çık karşısına de seni seviyorum diye. En fazla ne olur ki tokat yersin. Merak etme ben seni teselli ederim." Şakaya vurarak kasvetli havayı dağıtmak istemişti Yiğit her zamanki gibi.

Poyraz Ali alışık olduğu Yiğit'le takmadan devam etti.

"Kız benden çok küçük oğlum. Nasıl söylerim?" Bunu yanlış anlayan Yiğit "Kaç yaş var sanki Poyraz'ım bir şey olmaz." En fazla dört beş yaş olarak düşünmüştü.

"8 yaş var!" Yiğit'in içtiği çay boğazında kalmıştı 8 yaş ne demekti.

"Ne diyosun lan sen kim bu kız?" Sormadığı ve sormayacağı soruyu sormak zorunda kaldı Yiğit.

Poyraz Ali dostunun bugün öğrenmesinde sıkıntı olmayacağını düşünerek söyleyecekti ama bir tepki alacağını da biliyordu.

"Yüsra..." Dedi kısık sesi.

"Hangi Yüsra oğlum?" Tahmin ettiği kişinin olmasını istemiyordu.

"Kaç tane Yüsra tanıyorsun lan?" Poyraz Ali de yükselmişti.

"Ne diyorsun Poyraz sen? Dostunun kardeşine göz mü koydun lan?" Hissettiği öfkeyle ileri gittiğini fark etmemişti Yiğit.

"Düzgün konuş Yiğit! Ben neler yaşadım biliyor musun sen? Ben de demedim mi sanıyorsun o senin kardeşin gibi, vazgeç, unut demedim mi lan! Ama olmadı işte, dinletemedim kalbime." Poyraz Ali çaresizce konuştu.

Yiğit bir yıldır arkadaşının halini düşününce hak verdi. Çabalamıştı unutmak için. Kaç kere demişti ona vazgeçicem diye ama olmayınca olmuyordu demek ki.

"Bak ben bu yaşıma kadar hiç âşık olmadım. Ama senin hâlini gördüm Poyraz... İnan ki bilmiyorum ne yapacağını. Bir yanda Yusuf bir yanda Yüsra! Başkasını bulamadın mı oğlum âşık olacak?" Bu sitemi onun da çaresizliğinden, arkadaşına yardım edememektendi.

Sanki Poyraz Ali isteyerek sevmişti Yüsra'yı, her şey birden oluvermişti işte.

Bu sırada mekanda çalan şarkı 'lan ben sana nerden tutuldum.' diyordu. Sanki Poyraz Ali'nin durumunu bilir gibi.

Bu mekanda ne zamandan beri böyle şarkılar açılırdı. İki dost düşünerek geçirmişti geceyi. Vakit iyice ilerleyince de birlikte Yiğit'in evine gittiler. Yiğit'in anne ve babası köye gittiği için evde sadece Yiğit vardı.

(...)

 

Sabah ezanının huzurlu sesiyle gözlerimi açtım. Hemen yataktan kalkarak pencereyi açtım ezanın sesinin odaya dolmasını sağladım.

Çok huzurlu ve güzel bir uyku çekmiştim. Ezan bitince banyoya gittim ve abdestimi aldım. Ali ağabeyin odasına geri döndüm ve sabah namazını eda ettim. Seccademi topladıktan sonra Ali ağabeyin odasındaki kitaplık dikkatimi çekti. Ben bir yazar adayı olarak kitaplara da her zaman ilgim olmuştu. Yazmak kadar okumayı da çok severim.

Kitapların üzerinde parmaklarımı gezdirirken bir kitap dikkatimi çekmişti. Onu olduğu yerden alarak adına baktım. Cemal Süreya'nın bir şiir kitabıydı. Sayfaları arasında olan bir kağıt dikkatimi çekince çıkarıp baktım.

Bir şiir yazıyordu ama daha önce okumadığım ve duymadığım bir şiirdi ve el yazısıyla yazılmıştı. Ali ağabeyin miydi acaba?

"Bana, beni sevmeler borçulusun...

Uykusuz bıraktığın geceler...

Bana, senli günler borçlusun...

Sabırlar, gülmeler, özlemler..."

Birkaç kez okuduğum şiiri ezberlemiştim. İster istemez bu çaresiz âşığa üzüldüm. Öyle güzel ve duygulu bir şiirdi ki, kim böyle sevmiş dedirtiyordu. Ayrıca bu şiirin Ali ağabeyin kitabının arasında çıkması beni şaşırtmıştı. Acaba ona mı aitti? Ya kime olacak onun kitabından çıktı.

​​​​​​İç sesim yine haklıydı ona aitti. Ali ağabey kime böyle âşıksa inşAllah karşılığını alırdı. Çünkü o sevmeye de sevilmeye de layık bir adam. Benim bütün yaramazlıklarıma tolerans göstermiş biriydi o. Hakkında hayırlısı olsun. Onun için dua etmekten başka elimden bir şey gelmezdi. Hem âşık olduğu kadında çok şanslıydı.

Komodinin üzerindeki telefonumu alarak şiirin fotoğrafını çektim. Belki yanlış olabilirdi yaptığım ama ona söylerdim illaki.

Daha fazla şiire bakmadan kitapla birlikte yerine bıraktım. Saatin erken olmasıyla tekrar uyumaya karar verdim.

"Yüsra hadi kalk artık bugün dışarı çıkacağız. Yüsra." Uzaktan gelen sesin yakınlaşmasıyla ilk önce kim olduğunu anlamadım. Yavaşça gözlerimi açtığımda Zeynep ablam olduğunu gördüm. Ne kadar uyumuştum ki? Saat kaçtı?

"Şükür be kızım hadi hazırlan kahvaltıdan sonra gezmeye gidiyoruz." Zeynep ablam benim uyandığıma emin olduktan sonra odamdan çıkmıştı.

Bende yatakta daha fazla oyalanmadan kalktım ve hazırlandım. Asker yeşili elbisemi üzerime giyinerek, aynı tonlarda olan şalımı da yaptım. Gözlüğümü de taktıktan sonra hazırdım. Telefonumu da aldım ve odadan çıktım. Herkesin mutfakta olduğunu gelen seslerden anlamıştım. Anlaşılan Sevda teyzem döktürmüştü yine.

Mutfağa gideceğim zaman kapının zili çalmıştı. İçeriye ben bakarım diyerek kapıya ilerledim açmak için. Üzerimde uygun olduğu için açmakta sıkıntı yoktu.

Kapıyı açtığımda karşımda Ali ağabeyi görmeyi beklemiyordum. Gözlerim kocaman olmuş, ağzım o şeklini almış şekilde kaldım. Ama görevde değil miydi Ali ağabey, burada ne işi vardı?" Allah aşkına adamın evi istediği zaman gelir.

Ali ağabey de beni görmeyi beklemiyordu, onunda yüzünde şaşkınlık ifadesi vardı. Bana baştan ayağa bakarak burada olup olmadığımı sorguladı galiba. Haklı da sonuçta Fransa'dan gelip onun evinde ne işim vardı.

Ama yüzündeki ifadeyi çabucak sildi ve "Baş belası senin burada ne işin var?" Diyerek şu unutmak istediğim lakabı hatırlattı. Yani başına dert açmış olabilirdim ama küçüktüm o zamanlar. Bana böyle demesine gerek yoktu.

"Şey hoşgeldin Ali ağabey bende dün geldim... Iıı geç içeri." Neden böyle konuştum ben ya! Af rezil oldum adama. Hiçbir şey söylemedi.

Kapıyı sonuna kadar açtım ve girmesi için kenara çekildim. Başını eğerek geçtiği kapıyla bir kaz daha şok oldum. Bu adamın boyu kaç ya 4 yıl önce böyle değildi. Ben onun yanında cüce gibi kalmıştım.

Neyse diyerek ayakkabılarını çıkarmasını bekledim. Terliğini de giyince doğruldu. Ve ben onu izliyordum.

"Kapıyı kapatacak mısın?" Ne kapı mı? Ben kapıyı kapatmamış mıyım? Yine rezil oldum.

"Hı, kapı tabii kapı!" Ben aptalım gerçekten aptalım. Allah'ım bana akıl ver! Arkamdan güldüğünü duyunca kafamı kapıya vurmak istedim. Sonra da adım seslerinden gittiğini anladım.

Her ne kadar gitmek istemesem de gitmek zorundaydım. Ve bende mutfağa gittim. Ama burada yoktu banyoya gitmiş olabilirdi.

Zeynep ablam ve Sevda teyzem kimin geldiğini sorgular gözlerle bana bakıyordu. Ama bir şey söylememe gerek kalmadan Zeynep ablam abi diye bağırmıştı. Sonra da beni aşıp Ali ağabeye sarıldı.

"Ağabey sen nereden çıktın ya! Görevde değil miydin?" O da şaşırmıştı. Herkes görevde biliyordu onu.

"Görevimiz bitti bende evime geldim fıstık, gelmese miydim?" Kardeşine takılarak sorduğu sorudan sonra ayrıldılar. "Yok abicim iyi ki geldin." Parmaklarının üzerinde yükselerek ağabeyinin yanaklarından öptü Zeynep ablam.

Sonra da Sevda teyzemle sarıldılar. Sevda teyzem gözyaşlarını tutamamıştı.

Sonunda herkes kahvaltı için sofraya oturabilmişti. Ve ben gelecek diğer sorguyu ve azarlama faslını bekliyordum Ali ağabeyden. Çok geçmeden de başlamıştı.

"Evet Yüsra açıklama bekliyorum neden ailenden habersiz geldin. Dün gece Yusuf beni aramasa haberim olmayacaktı." Ağabeyim arardı tabii ki dostunu beni ondan başka kime emanet edebilirdi ki bende zaten onların evine gelmiştim.

"Şey... Ali ağabey ben aslında, söylesem izin vermeyecekleri için habersiz geldim." Öyle mi der gibi bana bakıyordu.

"Sana çip mi taktırsak acaba? Böylece istediğin gibi kaçıp gidemezsin bir yerlere." Ne? Ciddi miydi o?

"Ama Ali ağabey benim canım acır. Hem vücuduma bir şey taktıramam ben." Bu dediğimle masadaki herkes gülmüştü. Ya da kahkaha mı demeliyim!

Yani ne var benim canım tatlıysa! İstemiyorum çip mip!

Gülmesini zor durduran, ağabeyini gördükten sonra beni unutan Zeynep ablam araya girdi.

"Ağabey aslında daha kolay yolları var. Mesela telefonuna uygulama indirip nerede olduğunu öğrenebiliriz. Hem tatlı canı acımaz kardeşimin." Son dediğini demeseydin iyiydi. Ama ben telefonumda öyle uygulamalar istemiyordum. O zaman kaçamam ki!

Onun için indirecekler ya zaten salak kız!

İç sesim neden böyleydi ki? Neyse.

Daha fazla muhabbete katılmadan kahvaltımı ettim. Bir şekilde unutturmaya çalışacaktım bu uygulama işini.

Onlar hâlâ muhabbete devam ederken Sevda teyzem beni savunmaya karar vermiş olmalı ki konuştu.

"Oğlum uygulamaya falan gerek yok. İstediği zaman gelebilir benim kızım. İzinsiz gelmesini bende onaylamıyorum ama Yüsra çok özlüyor Türkiye'yi. Kız evlenmeyi bile düşünmüş." NE?!! Savundu mu demiştim. Resmen beni yakmıştı. Onu niye söylersin sen komşu teyzem? Af af!!

Başımı karşımdan gelen öksürük sesiyle gömdüğüm masadan kaldırmak zorunda kaldım.

Ali ağabey yediği boğazında kalmış gibi öksürüyordu ve bana bakıyordu garip bir şekilde. Al işte yanlış anladı. Ya ağabeyime söylerse. Ama öyle bir şey yok ki!

Zeynep ablam ağabeyinin sırtına vurdu, o da şaşkındı. İnanın bende şaşkınım. Sevda teyzemin bunu demesini beklemiyordum.

Ali ağabey daha fazla masada durmadan kalktı ve gitti. Dış kapının kapanma sesini duymuştum. Ama ben daha açıklamamı yapmadım ki!

Bu sefer Zeynep ablama baktım. Ona gerçdkleri söyleyebilrdim pekâlâ.

"Zeynep abla yok öyle bir şey. Ne evlenmeyi düşünmüyorum. Laf arasında, öylesine söylemiştim. Dimi Sevda teyze." Komşu teyzem beni onayladıktan sonra Zeynep ablam da bir şey söylememişti ama inanmıştı bize.

Ama Ali ağabey neden kalkıp gitmişti ki?

Bölüm Sonu...

​​​​(...)

Selamün aleyküm herkese...

Yeni bölüm geldi efendim...

Umarım beğenmişsinizdir...

​​​​​Yorumlarınızı beklerim ve oy vermeyi unutmayın lütfen...

Gelelim sorulara...

Poyraz Ali neden gitti dersiniz?(Belli aslında ama🤫)

Yüsra hakkında ne düşünüyorsunuz?

Poyraz Ali bu yüreğindeki sevdayla ne yapmalı?

Hikayemiz nasıl gidiyor, beğeniyor musunuz?

Lütfen cevaplayın...

Sizi seviyorum💙.

​​​​​​Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼...

Unutmayın Allah dermansız gördüğümüz dertlerimizin dermanını verir. Yeter ki dua etmekten ve inanmaktan vazgeçmeyelim...

Gizemliyazardemir0

 

 

Loading...
0%