@gizemliyazardemir0
|
Yıllar Önce... Küçük Yüsra annesinden zorla aldığı izin ile mahallede oynayan arkadaşlarının yanına gitmeyi başarmıştı. Asıl nedeni ise bu saatte okuldan dönecek olan Ali'ydi. Ali, asker olacaktı. Onunla oynamayı çok sevse de genellikle vakti olmuyordu Ali'nin. Oda diğer çocuklarla oynuyordu ama isteyerek değil. Sonunda yolun başında gözüken Ali ile sevinçle ayağa kalktı, belki bugün onunla oynayabilirdi. Sonra yanında gördüğü Fatıma ile yüzü düştü. Bu kız yine onun yanındaydı. Aynı okula gitmiyorlardı ama okul çıkışı Ali'nin yanında bitiyordu. Onu boş vererek Ali'nin yanına koştu. Ali onu o kızdan daha çok seviyordu sonuçta. "Ali bugün oynayabilir miyiz lütfen." Dedi yalvaran bakışlarla. Poyraz Ali'nin yanında duran Fatıma Yüsra'yı azarladı. "Ali değil ağabey diyeceksin Yüsra kaç kere diyeceğim sana. O senin büyüğün." İstediği kadar diyebilirdi, nasıl olsa Yüsra onu dinlemeyecekti. "Sana ne! Ben Ali derim asıl sen diyemezsin tamam mı sende ondan küçüksün sen abi de!" Kısa boyuyla ondan uzun kıza atarlandı. "Bak Ali görüyor musun bu kız çok terbiyesiz." Yüsra sinirle ona terbiyesiz diyen kıza baktı. "Fatıma ne dediğini sanıyorsun sen! O terbiyesiz falan değil, düzgün konuş önce. Ve bana Ali diyen sadece o başkası değil. O yüzden sende Poyraz de, hatta Poyraz ağabey." Poyraz Ali kimsenin kalbini kırmak istemiyordu ama kimse Yüsra'ya terbiyesiz diyemezdi. Ve bu kızın kendine karşı bir şey hissetiğini de biliyordu fakat onda karşılığı yoktu. O asker olup vatanını korumaya adamak istiyordu kendini. Üstelik umut verecek bir şey yapmamıştı. Fakat Fatıma yine ayrılmıyordu yanından. Yüsra onu savunan Ali'yle çok mutlu olmuştu. Fatıma yanlarından ayrılınca "Bence kibarca söylemelisin onu sevmediğini Ali'cim kalp kırmak çok kötü bir şey." Poyraz Ali sanki az önce saygısızlık yapan o değilmiş gibi kendine akıl veren kıza şaşkınca baktı. Hem o sevmek mi demişti? Bu kızın nasıl bu kadar zeki olduğunu çözememişti hâlâ? "Öyle mi küçük hanım sen çok biliyorsun galiba sevmeyi falan." "Eee Ali'cim biz de anlıyoruz diyelim." Bilmiş bilmiş konuşan kızın neden bahsettiğini sordu. "Ne yani sende birini mi seviyorsun?" Yüsra kızarmış yanaklarıyla başını salladı. "Kimmiş o şanssız kişi." Ufaktan sinirlenmeye başlamıştı. Ne demek bu yaşta birini sevmek! Yüsra küçük ellerini ona uzatarak eğilmesini söyledi, kulağına söyleyecekti. "Sensin. Başka kim olacak akıllım. Ben büyüyünce seninle evlenicem." dedi ve yanağından öperek koşarak evine girdi Yüsra. Arkasında ise öylece kalmış bir Ali bıraktı. Fatıma gitmemiş ve duvarın arkasından onları izlemişti. Ne konuştuklarını duyamıyordu fakat Yüsranın onu öptüğünü görmüştü. Sinirle evine gitti ve odasına girerek üzerini değiştirdi. Sonra annesine söyleyerek Yüsra'nın evine gitti. Bu küçük kıza haddini bildirecekti. Yüsra'nın evine gelince kapının zilini çaldı. Ellerini sanki bir şey varmış gibi arkasına koydu. Kapı annesi tarafından açılınca gülümsedi. "Hoş geldin kızım. Bir şey mi isteyeceksin?" Diyen kadına sevimlice gülümsedi. "Çiçek teyzecim Yüsra'yı çağırabilir misin ona bir şey vermek istiyorum da." Dedi. "İçeri gel kızım." "Hayır teşekkür ederim teyzecim bir şey verip gideceğim." "Peki madem bekle kızım." İçeri giden kadınla Yüsra'nın gelmesini bekledi. Yüsra Fatıma'nın neden geldiğini bilmiyordu ama yine de yanına gitti. Kapıda onu bekleyen kıza soru dolu gözlerle baktı. Kapıyı arkasından aralık bırakan kızın kolundan tuttuğu gibi kendine çekti. Yüsra birden onu çeken kıza tepki verememişti. Kapının kenarındaki duvara kendinden küçük ve kısa kızı yasladı Fatıma. Bağıracak kızın ağzını diğer eliyle kapattı. "Ali'den uzak duracaksın tamam mı küçük şeytan. Biz birbirimizi seviyoruz, Ali ne kadar inkar etsede utandığı için öyle diyor. Bizim ismimiz bile uyumlu Ali ve Fatıma bunu küçük aklına soksan iyi edersin. Şimdi gidiyorum ve sende ondan uzak duruyorsun Ali benim anladın mı?" Sonunda elini ağzından çekince derin derin nefesler aldı Yüsra. Ama hâlâ kolundan tutuyordu. Onu itmeye çalıştı ama daha güçlü olduğu için işe yaramadı. Canı yanıyordu. "Bırak beni." Dedi kolundaki acıyla. Fatıma kendine gelmiş gibi kızı bıraktı ve anladığını düşünerek oradan ayrıldı. Yüsra ona inanmamıştı ama içine bir şüphe tohumu düşmüştü. (...) Günümüz... Yatsı ezanı okunduktan hemen sonra değilde yarım saat sonra abdest almak için banyoya gittim. Kimseyle karşılaşmak istemiyorum. Salondan televizyon sesleri geliyordu ama bakmadım. Büyük ihtimalle Sevda teyzemdir. Banyoda abdestimi alıp dışarı çıktım. Koridorda karşıma çıkan Ali ile neden burada olduğunu merak ettim. O da mı abdest alacaktı. Onun geçmesi için kenara geçtim ama hâlâ bekliyordu. "Merhemi sürdün mü baş belası?" Demek ki beni bekliyordu. "Sana ne Ali ağabey." İstemsizce ona kızmıştım. Yaslandığı duvardan doğrularak "Yine mi ağabey, söylemeyecektin hani Yüsra?" Dedi. "Vazgeçtim." Gerçekten kızgındım ve hakkım olmasa da bir açıklama bekliyordum. "Neden vazgeçtin peki, bir açıklaması olmalı değil mi?" "Canım istedi. Sana başkaları Ali desin Ali ağabey." İnşAllah neden bahsettiğimi anlardı ve konuya açıklık getirirdi. "Birden ne oldu Yüsra?" Anlamadı. "Dedim ya canım istedi ve ağabey diyorum. İyi geceler Ali ağabey." Arkamı dönüp gideceğim zaman beni durdurdu. "Bekle. Eğer Zeynep'in dediklerini diyorsan yok öyle bir şey. Hayatımda kimse yok olmasını istediğim kişi ise ısrarla kendini görmüyor." "Merak etme yarın görür." "Ne, gerçekten mi Yüsra hâlâ anlamadın mı? Benim o kızla alakam yok. Yüzünü bile unuttum." "Hafızanı zorla, istersen hatırlarsın sen!" Birde hatırlamak mı istiyordu? "Hafızam unutmak istemediğim kişiyle dolu zaten. Başkasına yer yok." "İyi o zaman. Hayırlı geceler sana." Resmen trip atmıştım ya ve hangi sıfatla yapmıştım Allah bilir. "Merhemi sürmeyi unutma. Hayırlı geceler." Tamam diye mırıldandım ve odama gittim. Kapıyı ardımdan kapattıktan sonra kapıya yaslandım ve ne yaptığımı çözmeye çalıştım. Fakat koyu bir karanlığa çekiyordu bu düşünceler beni. Olmazlara kafa tutmak gibi bir şeydi bu. Namazımı kıldım ve hakkımızda hayırlısı olsun diye dua ettim. Ajandama yazacağım hikaye için notlar aldıktan sonra uyudum. Sabah ezanıyla uyanmıştım güne. Pencereyi açtım ve ezanın sesinin odaya dolmasını sağladım. Hep burada yaşasam her sabah yapacağım şey bu olurdu. Ezan bitince banyoya gittim ve abdestimi aldım. Sonra namazımı kıldım ve tekrar uyudum. Bugün dinç olmam gereken bir gündü. Bileğim ise daha iyi durumdaydı. Dün akşam merhemi sürmüştüm. Kalkınca da unutmazsam sürecektim. Bana seslenen kişiyle gözlerimi açtım. "Sonunda be kızım kalk hadi kahvaltı hazır." Zeynep ablam başımda durmuş söyleniyordu. Her sabah beni kaldırmayı kendinde görev edinmiş gibi odama geliyor ve uyandırıyordu. Yatakla bağlantımı kestim ve Zeynep ablama hazırlanıp geleceğimi söyledim. Odadan çıktıktan sonra siyah, bol elbisemi giydim ve şalımı yaptım, gözlüğümüde taktıktan sonra odadan çıktım ve banyoda işlerimi hallettim.
Mutfağa girdiğimde Sevda teyzem çaydanlığı ocaktan almış masaya koyuyordu. "Sevda teyze beni de erkenden kaldırsan sana yardım ederdim." Sadece yiyip, içip yatıyordum resmen. "Sen misafirsin kızım." "Yani beni gerçekten misafir gibi mi görüyorsun. Sen benim annem gibi değil misin?" Ben onları ikinci ailem gibi görürdüm her zaman. Çocukluğumda hep onların yanındaydım. Ayrılmak zorunda kalsak da bağımı koparmamıştım. "Oy kuzum sende benim kızımsın zaten. Sadece dün yorulmuştun o yüzden dinlen istedim. Ama bundan sonra kaçış yok Yüsra hanım." Ellerini yanaklarıma koydu ve sıktı biraz. "Anlaştık o halde. Zeynep ablam nerede? Beni uyandırdı ama kendisi yok." "Odasındaydı gelir şimdi." Ali neredeydi acaba? Onu soramadım tabii ki. Sormama da gerek kalmadan iki kardeş birlikte mutfağa geldiler. "Hayırlı sabahlar." Ali'ye bakarak bende hayırlı sabahlar dedim. Bana tebessüm etti ve annesini öptü. Herkes sofraya geçince kahvaltımızı yapmaya başladık. Güzel sohbet eşliğinde yaptığımız kahvaltıda sık sık bana bakan Ali'yle göz göze gelmiştik. Zeynep ablam dersi olduğu için çıkmıştı. Ali de dışarıda işi olduğunu söylemiş ve çıkmak için hazırlanıyordu. Sofrayı topladıktan sonra bulaşıkları makineye dizerken mutfak kapısında Ali göründü. Sevda teyzem bir yandan akşam gelecek misafirler için hazırlık yapıyordu. "Anne ben çıkıyorum." Mutfağa girdi ve yine annesini öptü. "Tamam oğlum dikkat et. Ha bu arada Yiğit'le konuşmuşsundur sen, gitmeden davet ette ağırlayalım. Sen olmayınca beni ziyarete gelmiyor." Yiğit ağabeyle ağabeyim de arkadaş yani üçü birlikte gezerdi hep. "Tamam sultanım söylerim zaten onun yanına gidiyorum. Merak etme seni ziyaret etmemenin hesabını da sorarım." Annesiyle konuşurken gözlerinin içi gülüyordu, onu ne kadar çok sevdiğini biliyordum elbette. "Tamam oğlum görüşürüz, Allah'a emanet ol." "Sende annem." dedikten sonra Sevda teyzem yaptığı işe kaldığı yerden devam etti. Arkası dönük olduğu için bizi görmüyordu. Bana dudaklarını oynatarak bir dakika gelmemi söyledi. O çıktıktan sonra Sevda teyzeme telefonumu alacağımı söyledim ve bende ardından gittim. Girişteki koridorda beni bekliyordu. "Ne oldu, neden çağırdın?" Hâlâ tavırlıydım. "Bileğin nasıl oldu onu soracaktım." Yine beni düşünmesi değişik hissettirmişti. "Daha iyi, merhemi sürünce geçti. Sorduğun için sağol." Başını salladı. "Ne demek sabah sürdün mü?" Olumsuzca başımı salladım unutmuştum. "O zaman sür baş belası." "Sence de baş belası gördüğün kişiyle fazla ilgilenmiyor musun?" Neyse derdi açıkça söylemesini istiyorum artık. Bana ne olduğunu bile anlamazken ondaki bu gizemli haller beni yoruyordu. "Hayır, yetersiz bile bunlar fakat bir sınırım olmak zorunda maalesef." "Doğru o sınırı aşmak zor olabiliyor." "Yüsra bir bakıver kızım." İçerden seslenen Sevda teyzemi unutmuştum ve kapı önünde oğluyla konuşuyordum. "Ben gitsem iyi olacak." "Allah'a emanet ol tatlı baş belası." Ne tatlı mı dedi o? Cevap vermeme fırsat vermeden gitti. Arkasından sende Allah'a emanet ol, diyebildim ama duymadı. Kendimi toparladıktan sonra odamdan telefonunu aldım ve Sevda teyzemin yanına mutfağa gittim. Dersi bitince Zeynep ablam da gelmiş ve bize yardım etmişti. Evi temizlemiş, akşam için yemek yapmıştık. Yorgunlukla günün nasıl geçtiğini anlamamıştık. Akşamüzeri Ali de gelmişti. Birazdan gelecek olan misafirler için sofrayı kurmuştuk. Her ne kadar Fatıma'yla muhattap olmak istemesem de zorundaydım. Tek temennim çocukluğumdaki gibi olmamasıydı. Her şey tamamlandıktan sonra kapının çalmasıyla misafirlerin geldiğini anladım. Kapıyı açmaya Sevda teyzem gitmişti. Bizde salonda bekliyorduk onları. Ama keşke Ali olmasaydı, hem sadece kadınlar olmayacak mıydık onun işi yoktu bence! Ona ters bir bakış attım ve kapıdan gelenlere baktım. Sevda teyzem yaşlarında bir kadın, Fatıma olduğunu tahmin ettiğim kapalı bir kadın ve de genç bir erkek gelmişti. Şimdi ise iyi ki Ali buradaydı diyorum. Onlara hoş geldiniz dedikten sonra herkes koltuklara yerleşti. Hâl hatır sorularıyla sohbet ediyorlardı ben ve Zeynep ablam ise sadece dinliyor ve bize sorulan sorulara cevap veriyorduk. Sevda teyzem beni de onlara tanıtınca Fatımanın annesi ne kadar büyüdüğümü ve ne okuduğumu falan sormuştu. O gencin adı ise Yılmazmış Fatımanın teyzesinin oğluymuş. Bu sırada sık sık bana bakan gence Ali ters bakışlar atıyordu. Ve Fatıma ise Ali'ye bakıyordu. Benim olduğumu görünce de Fatıma selamlaşırken 'küçükken beni anladığını sanıyordum canım' demişti demek ki o da hatırlıyordu yaptıklarını ve hâlâ aynıydı maalesef. "Ali sen nerede görev yapıyorsun?" Diye sordu süzüle süzüle. Bu beni gerçekten sinirlendirmişti. Çocukken bana yaptıklarını hatırlıyordu ama ona sadece benim Ali dediğimi unutmuştu galiba, bizzat Ali tarafından söylense bile. Ali kısaca Hakkari demiş ve önüne dönmüştü yani Yılmaz'a. Yılmaz da bana sorular sorarak tanımaya çalışıyordu. Ve bende kısa cevaplar veriyordum. Yeni biriyle hele de erkek biriyle fazla muhattap olmak istemiyorum. Fatımagil babasının işi yüzünden küçükken buradan ayrılmış ve Nevşehir'e taşınmıştı fakat yine anne ve babaların bağı gevşesede kopmamıştı. Fatıma da öğretmen olmuş ve İstanbul'da çalışıyormuş. Sevda teyzemin yönlendirmesiyle herkes yemek masasına geçti. Yemek yerken yine Fatıma Ali'ye sorular soruyor ve konuşmaya çalışıyordu. Ali ise bir bana bir de Yılmaz'a bakıyordu. Fatıma Ali'nin bana baktığını gördüğü her an sinirleniyordu belli etmemeye çalışsa da ben fark ediyordum. Acaba hâlâ Ali'yle ilgili umutları mı vardı? "Yüsra Fransa'da yaşıyordun değil mi?" Yılmaz'ın sorusuyla bakışlarımı Fatımadan çektim ve ona baktım. "Evet." "Kaç yıldır peki?" "Dört yıldır koçum. Yemeğini soğutmadan ye!" Ali yanında oturan Yılmaz'ın sırtına vurarak konuştu. Yılmaz'ın suratından canının yandığı belli oluyordu. Başka bir şey sormadan yemeğine döndü. Herkes doyduktan sonra Sevda teyzemi Ali'yi ve misafirleri oturmalarını söyledik. Zeynep ablam ve ben sofrayı kaldırırken Fatıma da oturmamış ve yardım etmişti. Hep beraber sofrayı topladıktan sonra ben onları içeri göndermiş ve bulaşıkları makineye dizeceğimi söylemiştim. Fatıma giderken Zeynep ablam da çay koymuş ve gitmişti. Bulaşıkları makineye dizme işi bitince ellerimi yıkamış ve arkamı dönmüştüm ama Yılmaz'ın kapıda beni izlediğini bilmiyordum. Onu görünce irkildim. O da kendini toparlayarak su için geldiğini söyledi. Tezgahın üzerindeki sürahi ve bardağı gösterdim ve mutfaktan çıkmak için kapıya yöneldim. Fakat kolumdan tutan el sayesinde durmak zorunda kaldım. Bana dokunan adama baktım ve hemen kolumu çektim. "Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bana nasıl dokunursun?" İstemsiz sesim yüksek çıkmıştı. Sırıtarak baktı ve; "Numaranı isteyecektim sadece sakin ol küçük kız." Ne hakla böyle konuşabiliyordu bu ya?! Gözlerimi devirdim ve şaşkınlıkla cesaretine baktım. "Vermiyorum numaramı falan lütfen misafir gibi davranın ve şimdi çıkın buradan!" İşaret parmağımla kapıyı gösterdim ama o gitmek yerine üzerime geliyordu. Tam bir şey söyleyeceği zaman Ali kapıda görünmüş ve Yılmaz'ı kolundan tuttuğu gibi mutfaktan ve hatta evden çıkarmıştı. İçerdekilere bir şey belli etmeden bende peşlerinden çıktım. Ali onu dışarı çıkarmış ve bağırıyordu. "Duymadın mı lan kızı sana çık diyordu hâlâ neden duruyordun!?" Çok sinirliydi ve konuşmaları duyduğuna göre sakin kalması beklenemezdi zaten. "Sadece numara istedim." Hâlâ konuşan adamla dayanamamış ve yüzüne yumruk atmıştı. "Hâlâ numara diyor. Oğlum bak seni gebertirim lan sen ne hakla onun numarasını ister kıstırırsın! Kimsin lan sen ha!" Yere düşen adamı kolundan tuttuğu gibi kaldırdı. "Bir daha seni onun yanında, etrafında görürsem daha beter yaparım! Şimdi defol git!" Diyerek onu bahçe kapısından dışarı attı resmen. Her ne kadar onu durdurmaya çalışsam da beni dinlememiş ve yumruk atıp kovmuştu. Geri geldiğinde hâlâ sinirliydi. Yanıma geldi ve gözleriyle bir şeyim olup olmadığını kontrol etti. "İyisin değil mi Yüsra sana bir şey yapmadı o şerefsiz?" Hâlâ yaşadığım şeyin şokundaydım. Ona başımı sallayabildim sadece. Eğer Ali gelmeseydi o üstüme yürürken ne yapacaktı bana bilmiyorum. Biraz kendimi toparladıktan sonra elinin üzerinin kızardığını gördüm. Vurduktan sonra olmuştu muhtemelen. "Ali, elin kızarmış." Ellerimi onun eline uzattım ama dokunmadım. O da elini göstererek"Bir şey olmaz geçer." Dedi umursamazca. "Nasıl geçer ya kıpkırmızı olmuş. Merhem sürüp sar olur mu lütfen. Benim yüzümden oldu zaten, özür dilerim." "Şhh ne özürü Yüsra sen bir şey yapmadın bu onun soysuzluydu. Üzme kendini. Elime gelecek olursak sen sararsan merhemi sürerim." Gözlerime öyle derin baktı ki oradaki beni gördüm. "Sararım yeter ki iyileşsin." İkimizin de yüzünde gülümseme oluştu.
Bölüm Sonu... (...)
Selamün aleyküm herkese... Yeni bölümü nasıl buldunuz canlar? İnşAllah beğenmişsinizdir... Yazım yanlışım varsa affola bilin ki gözden kaçmıştır... Yine çocukluklarını okumak ister misiniz? Nasıl olmuş sizce? Yeni bölüm bomba gibi gelecek inşAllah🥳 Fakat biraz bekleticem. Bu sırada diğer kitabım Bedel'i okuyabilirsiniz... Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen... Bir de satır aralarınada yorum yapar mısınız? Düşüncelerinizi merak ediyorum❤️... Sizi seviyorum💙 ... Görüşmek üzere... Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️ 🌼... Gizemliyazardemir0
|
0% |