@gizemliyazardemir0
|
Akşam olmasına az kalmıştı. Vaktin nasıl bu kadar hızlı geçtiğini anlamamıştım doğrusu. Sanki Ali'yle konuşacağımız vaktin hemen gelmesini ister gibi çabucak geçmişti.
Eve girdikten sonra kendimi odama atmış ve düşüncelere dalmıştım yine. Acaba ne konuşacaktık? Tahminim vardı ama onun olmaması için dua ediyordum. Çünkü bunu duymaya hazır değilim ve kabul edebileceğim bir şey de değil. Olmazdı.
Bu düşüncelerden kurtulmak istesemde aklım bana itaat etmiyor sürekli hatırlatıyordu.
Ne konuşmak isterse konuşalacak ve konu kapanacaktı. Gözümden düşen yaşı sildim. Neden ağlıyordum ki şimdi? Ağlayacak bir şey yok ortada. Hem daha konuşmadık bile. Belki başka bir şey söyleyecektir. Boşuna üzülmeye gerek yoktur inşAllah.
Gözyaşlarımı sildim ve kendimi toparladım. Akşam ezanı okunmuş ve namazımı kılmıştım. Sonra hep birlikte akşam yemeği için sofraya oturduk.
Masada sadece Sevda teyzem ve Zeynep ablam konuşuyor bizi de sohbete dahil etmeye çalışıyorlardı. Ama Ali de bende gergince yemeğimizi yemiş ve onları biraz geçiştirmiştik.
Genelde ben ona bakmazken şimdi o da bana bakmıyor göz teması kurmuyordu. Yüzünden ise endişeli olduğu belliydi.
"Anne ben gece uçakla geri dönüyorum." Birden söyledikleri ile gerçek bir kez daha gün yüzüne çıkmıştı. Gidiyordu, görevi için, vatanı için savaşmaya gidiyordu.
Sevda teyzemin yüzü düşmüş ve üzülmüştü.
"Çok az kaldın ama oğlum."
"Görev beklemez annecim. Bir dahakine siz gelirsiniz." Siz gelirsiniz derken bana bakmıştı. Yutkunarak önüme döndüm. Sonra da ona bakmadım hiç.
Bir şeyler daha konuştular ama aklım konuşulanlarda değildi. Herkes yemeğini yedikten sonra sofrayı topladık. Mutfaktaki işler bitince hep birlikte salona geçtik. Ali gideceği için Sevda teyzem de Zeynep ablamda çok üzülmüşlerdi. Bende üzüldüm. İnşAllah sağ salim döner.
Saatler ilerliyor ve Ali'nin uçak vakti yaklaşıyordu. En sonunda Sevda teyzemi ve Zeynep ablamı uyumaları için odalarına gönderdi. Bende onlarla birlikte odama gittim ama hemen sonra tekrar Ali'nin yanına geldim. Üstüme bir şey almamı söylemiş ve bahçeye çıkmıştı. Havalar sıcak olsada gece serin oluyordu. Bir hırka aldım ve ardından dışarıya çıktım bende.
Bahçede dün oturduğu yere oturmuştu. Bende dünki yerime yani karşısına oturdum. İkimiz içinde belirsizliklerle geçirdiğimiz günler bir anlam kazanacaktı bugünden sonra.
Elleri masanın üzerinde başı önüne eğik duruyordu. Derin bir nefes aldı ve gözlerime baktı. Dudaklarında hüzünlü bir tebessüm takılı kaldı. Bir derin nefes daha aldıktan sonra konuşmaya başladı.
"Hani aşk konulu bir hikaye yazman gerekiyordu ya." Başımı sallayarak onayladım ama ne alakaydı şimdi? Konumuz bu muydu?
"Benim bir fikrim var sana yardımcı olsun diye. Duymak ister misin?" Gerçekten bana fikir vermek için mi konuşalım demişti. Neyse daha iyi.
"Olur, dinliyorum Ali." Konuşmaktan çekiniyordu ya da söyleyeceklerinden.
"Bir adam varmış," sanki bir masal anlatıyordu. İlgiyle dinlemeye başladım.
"Bu adam çocukluğundan beri yanında olan, her yere peşinde gelmek isteyen, arkadaşının kardeşine aşık olmuş. Ondan küçük olan kızdan yıllardır ayrı kalmış, tabii arkadaşından da. Bir gün uzakta olan arkadaşını ziyarete gitmiş. Ailesi gördüğü onlarla büyüdüğü insanları çok özlemiş çünkü. Sonra çocukluğunun baş belası eve gelince kendini değişik hissetmiş, ne olduğunu anlamamış. Küçükken onunla evleneceğini söyleyen kız büyümüş ve çok güzel bir kız olmuş. Sonra adam bunu kendine yakıştıramamış. Nasıl kendinden bu kadar küçük bir kızı seversin, üstelik arkadaşının kardeşi doğru değil bu vazgeç demiş ama kalbi söz dinlemiyormuş. Sonra evine geri dönünce unuturum zannetmiş ama ne çare. Yine o kız aklından ve kalbinden çıkmamış. Kabul etmiş artık ondan başkasını sevemeyeceğini, imkansız aşk olarak görmüş bu sevdayı, sonunda kavuşma olmasa da kabulüymüş. Ama dua etmekten de vazgeçmemiş... Sonra sevdiği kendi ayakları ile onun evine gelmiş. Gördüğü an şok olmuş, aşkı tekrar gün yüzüne çıkmış. O günler boyunca aşkını itiraf etmeye karar vermiş. Söyledikten sonra cevabına göre hayatları şekillenecekmiş... Bundan sonrası sende tatlı baş belası, sen karar vereceksin."
"Bi şey söyleyeyim mi?" Başını salladı.
"Çok kötü hikaye anlatıyorsun Ali. Ben senin anlattığın gibi yazsam hoca sıfır verir." Gerçekten çok kötü anlatmıştı.
"Sağol ya çok rahatladım şu an!" dedi gülerek. Bende güldüm kötü anlattı kabul edelim.
"Şimdi hikayeyi gözden geçirecek olursak. Bir çocukluk aşkı var, yaş farkı var, sonra arkadaşının kardeşine aşık oluyor karakterimiz. Yıllar sonra onların evine geliyor ve aşkını itiraf ediyor. Kız ne diyecek devamını anlatsana." Şaşkınca suratıma baktı.
"Bu hikaye sana bir yerden tanıdık gelmedi mi Yüsra?" Yoksa bana zaten yazılmış bir hikayeyi mi anlatmıştı.
"Nasıl ya bana çalıntı hikaye fikri mi veriyorsun aşk olsun Ali. Dersten kalmamı istiyorsun herhalde." Allah aşkına ne oluyor burada biri bana da söylesin!
"Ne çalıntısı ne dersten kalması seni sevdiğimi söylüyorum."
"Ama sen hikayem için bana fikir vereceğini söyledin yanlış mı duydum?"
"Hayır yanlış duymadın. Ben nasıl söyleyeceğimi bilmediğim için hikayeyle anlattım ama sen anlamadın." Yani bana aşıktı öyle mi? Şaka yapıyor olmalı.
"Güldük eğlendik bence kalkabiliriz." Yerimden kalkacağım zaman tek sözüyle geri oturttu beni.
"Bekle Yüsra. Duyduğun gibi seni seviyorum hem de çok seviyorum. Artık içimde tutamadığım aşkımı sana söylemeleydim. Senden cevap bekliyorum olur ya da olmaz." Gözlerimin içine bakıyor bir şeyler görmek istiyordu sanki. Göz temasımızı kestim ve masanın üzerindeki ellerime baktım.
"Olmaz. Senle benden biz olmaz Ali."
"Gözlerime bakarak söyle." dedi buz gibi sesiyle. Ona baktığımda "Şimdi söyle ne diyeceksen."
Yutkundum böyle söylemek zordu.
"Olmaz, yani ben seni sevmiyorum, abimin arkadaşısın. Yaş farkı var. Ne sen bu konuşmayı yapmış ol ne de ben duymuş olayım." İfadesiz, donuk bakışları beni ürkütüyordu.
"Bu konuşmayı ben yaptım ve sende duydun. Neden olmaz diyerek kestirip atıyorsun Yüsra? Yoksa sevdiğin biri mi var?"
"Hayır yok, ama olmaz işte."
"Neden seviyor gibi baktın o zaman, neden yaramı sardın? Neden beni kıskandın? Cevap ver sevmeyen insan bunları yapamaz." Çaresizce cevap bekliyordu benden. Onu umutlandırmış mıydım yaptıklarımla?
"Sadece yardım etmek istemiştim. Ayrıca kıskanmadım seni!"
"Basbayağı kıskandın Yüsra. Düşünmeden cevap veriyorsun bu yanlış, peşin hükümlü olma."
"Kıskansam ne fark edecek Ali?! Düşünecek bir şey yok. Olmaz. Dediğim gibi abimin arkadaşısın, yaş farkı var. Biz bir olamayız."
"Dediğin şeyler halledilebilir Yüsra. Ben Yusuf'la konuşurum onu ikna ederim. Yaş farkına gelecek olursak çok bir şey yok ki birbirimizi sevdikten sonra her şey yoluna girer." Ilımlı konuşarak beni ikna etmeye çalışıyordu.
"Hayır halledilecek bir konu yok."
"Bak eğer seninde benden hoşlandığını düşünmeseydim bu konuyu açarak asla kafanı karıştırmazdım. Ama ben gördüm gözlerinde bende olanları Yüsra. Ne kadar inkar etsen de sende beni seviyorsun sadece bahaneler üretmeye çalışıyorsun." Öyle bir şey yok!
"Ya yok diyorum!" Sandalyemde geri yaslanarak kollarımı göğüsümde birleştirdim.
"Telefonunu bekliyorum baş belası. Her şeyi anladığın zaman aramanı ya da mesaj atmanı bekliyor olacağım. Eğer cevap veremezsem endişelenme çünkü görevde olacağım ama sen ara olur mu?" Ben yok diyorum telefon diyor ara diyor ya!
Görevde olacak Yüsra ya bir şey olu-
Hayır bunu düşünme bir şey olmayacak ona Allah'ın izniyle. Allah'ım sen onu ve bütün askerleri koru. Amin.
"Aramayacağım boşuna bekleme. Hayırlı yolculuklar. Kendine iyi bak." Resmen kendimle çelişiyordum. Daha fazla bu durumun içinde kalamayacağım için kalktım ve eve girdim. Arkamdan keyifli sesiyle "Bekliyorum." deyişini de duymuştum. Onun odasına girince şalımı ve gözlüğümü çıkararak kendimi yatağa attım.
Yarın onu bu evde görmeyecektim. Aynı masada yemek yiyip sohbet etmeyecektik. Nasıl kalacaktım ben bu evde? O var diye mi huzurlu gelmişti? Hayır bu evde de onun odasında da kalamazdım bundan sonra.
Gidiyor Ali belki de son görüşündü?
İç sesime bir şeyler oldu. Sürekli kötü şeyleri aklıma getirmek zorunda mıydı?
O gece ağlayarak dua ettim Ali ve diğer askerler için. En kısa sürede buradan gidecektim. (...)
Poyraz Ali tekrar eve girmeden dışarıya çıkardığı bavuluyla bahçe kapısından çıktı. Kapının önünde duran arabanın arka koltuğunu açtı ve bavulunu koydu. Sonra yolcu koltuğuna oturarak başını geriye yasladı. Yiğit onu havaalanına götürmek için gelmişti. Arkadaşının durumundan ne olduğunu çözemedi. Yüsra'ya onu sevdiğini söyleyeceğini biliyordu ama ne cevap aldığını anlayamadı.
"Noldu lan? Karadeniz'de gemilerin mi battı." Poyraz Ali, sırıtarak arabayı çalıştırıp ona laf atan arkadaşına baktı.
O da ne olduğunu anlamamıştı ki. Yüsra olmaz diyor ama gözlerinde onu sevdiğini görüyordu. Hem aramayacağım diyor hem de kendine iyi bak diyordu. Yüsra'nın gözlerinde gördüklerine inanmak istedi. Sadece bilmiyor belki de korkuyordu sevdiği, duygularından.
"Bilmiyorum Yiğit."
"Nasıl bilmiyorsun? Ne dedi sana?"
"Olmaz dedi. Ama sonra da kendine iyi bak dedi. Bu kız ne yapmaya çalışıyor anlamıyorum. Diğer yandan da seviyor gibi davranıyor."
"Olmaz dedi, diyorsun işte sevse neden böyle desin ki?"
"Allah razı olsun kardeşim ya! Çok güzel destek oluyorsun!"
"Ne var oğlum olmaz demiş ne söyleyeyim ben bunun üstüne."
"Olmaz dedi ama öyle değil. Yani içinden gelerek söylemedi. Sevmeseydi beni önemsemezdi, kendimden biliyorum. Belki de Yusuf'tan ailelerimizden çekiniyordur."
"Ya da gerçekten sevmiyordur."
"Yiğit! Bir gün sen de aşık olacaksın. O zaman elimden çekeceğin var lan! Bu dediklerini sana göstereceğim." Yiğit 'yav he he' diyerek geçiştirdi arkadaşını bir gün birine aşık olup Poyraz Ali gibi olacağını sanmıyordu. O ileride annesinin seçtiği gelin adayı ile evlenmeyi düşünüyordu. Hem otuzuna kalmamıştı. Sonra evlenirdi.
Başka bir şey konuşmadan havaalanına gittiler.
Poyraz Ali'nin gözleri telefonundaydı. Aklı ise Yüsra'nın söyledikleri ve yaptıklarında. Belki arar diye telefonu elinden düşürmez umutla beklerdi.
Araba havaalanının önünde durdu. Poyraz Ali arka koltuktaki bavulunu aldı ve arabadan indi. Yine sessizce havaalanına girdiler. Poyraz Ali'nin uçağının kalkmasına on dakika vardı. İşlemleri yapmak için gidecekti ve şimdi vedalaşma vakitleri gelmişti.
Erkekçe sarılarak birbirlerinin sırtına vurdular. Poyraz Ali arabada söylediklerinin acısını çıkarmak ister gibi sert vurmuştu. Yiğit'te aynı şekilde karşılık verdi. Ayrıldıktan sonra Yiğit konuştu.
"Biliyorum üzgünsün ama bu konuyu çatışma ortasında aklına getirerek vurulayım falan deme sakın." İkiside güldüler.
"Merak etme vurulmam. Hem benim arayacağına dair umudum var."
"İnşAllah kardeşim hakkınızda hayırlısı olsun."
"Amin. Bu arada annem ve Zeynep sana emanet babam hâlâ şehir dışında. Bir de ben olmayınca annemi ihmal ediyormuşsun. Ben yokken seni oğlu gibi görüyor yanında hissediyor biliyorsun. O yüzden sık sık uğra." Sevda hanım Yiğit'i de, Yusuf'u da oğlu gibi görür ve çok severdi.
"Kabul edin artık Sevda teyzem en çok beni seviyor."
"Tabi tabi sen öyle san."
"Öyle zaten. Neyse aklın burada kalmasın bana emanetler."
"EyvAllah kardeşim." Poyraz Ali yerden bavulunu alarak, son işlemleri halletmek için yolcular için ayrılmış bölüme geçti.
Yiğit arkadaşı gözden kaybolana kadar arkasından baktı. Sonra da havaalanından çıktı ve arabaya bindi. Poyraz Ali göreve gideceği zaman eğer İstanbul'daysa her zaman Yiğit yolcu ederdi.
Poyraz Ali işlemleri yaptıktan sonra arkasına baktı. Arkadaşı her zaman olduğu gibi ona bakıyordu.
Uçağına bindi. Yine düşüncelerle dolu bir yolculuk olmuştu. Yüsra'nın neden olmaz dediğini anlayamıyordu. Eğer onun gözlerinde gördükleri gerçekse elbette Yüsra her şeyin farkına varacaktı. O zaman Poyraz Ali'den mutlusu olmazdı.
Uçak iniş yaptıktan sonra yukarıdaki bölmeden bavulunu alarak uçaktan indi.
Bir taksi çevirdi ve Alay Komutanlığına gideceğini söyledi. Taksici arabayı çalıştırdı.
Bu tatil ona iyi gelmişti. Yüsra'yı görmesinin de etkisi vardı tabii. Bu sırada timini de özlemişti. Telefonla konuşsalar da sırt sırta çatışmanın yerini tutmuyordu. Artık görev vaktiydi. Düşünceleri arkasında bırakacak ve görevini en iyi şekilde yapacaktı Allah'ın izniyle.
Taksi Alay Komutanlığının önünde durunca ücreti ödeyerek indi.
Timin gece çağırılmasının sebebi vardı. Hemen bu gece gerekli bilgileri alıp yola çıkacaklardı. Timdeki herkes aynı saate uçak bileti almış ve Alay Komutanlığına gelmişti.
Poyraz Ali kapıdaki askerin selamını başıyla aldıktan sonra hızlıca odasına çıktı. Bavulunu bir köşeye koyduktan sonra dolabından üniformasını aldı. Bu üniformayı hak etmek için çok çalışmıştı. Emeğinin karşılığında asker olmaya hak kazanmıştı. Bu onun için paha biçilemez bir şey. Hep yaptığı gibi üniformasındaki bayrağı öperek özenle giydi üzerine.
Timdeki diğer askerler de üniformasını giymiş ve toplantı yapılan odaya gelmişlerdi. Poyraz Ali'nin de girmesiyle timdeki herkes ayağa kalktı ve hazırola geçti. Poyraz Ali oturmalarını söyleyerek kendi de yerine oturdu.
Biraz sonra gelen Albay ile yine ayağa kalktılar. Albay Selim askerlerine gururla baktı. Hepsi çok iyi ve sabırsız duruyordu belli ki onlar da göreve çıkmayı özlemişti.
"Nasılsın asker?" Hep bir ağızdan "Sağolun komutanım." Sözleri döküldü.
"Güzel göreve hazırsınız demek ki. Oturabilisiniz."
"Emredersiniz komutanım." Dedikten sonra Albay Selim oturunca askerler de yerine oturdu. Ekrana yansıtılan görüntüye baktılar.
"Ekranda gördüğünüz teröristlerin elebaşı. Yüzünü görmemiştik daha önce, istihbarattaki arkadaşlar nerede olduğuna kadar her şeyi buldu. Şu an sınıra çok yakın bir yerdeler. Sizin göreviniz onu alıp getirmek. Çok önemli bilgiler var onda." Poyraz Ali ekrandaki yüzü aklına kazıdı. Kolay olmayacaktı ama başaracaklardı.
Diğer bilgileri önlerindeki dosyadan okudular. Her şeyi akıllarına kazıdıktan sonra Selim Albay'ın izniyle hazırlanmak için mühimmat odasına gittiler.
Zorlu bir görev olacaktı. Herkes hazırlandıktan sonra onları bekleyen helikoptere bindiler. Helikopter havalanarak sınıra doğru yol aldı.
"Komutanım özledik valla. Çağırmasalardı ben gelecektim." Timdeki herkes Onur'un dediklerine güldü. Onun bu gevezeliğini özleyip özlemediklerinden emin değillerdi.
"Kendi kendinle mi çatışacaktın Onur?" Poyraz Ali'nin sözlerinden sonra yine güldüler.
"Aşk olsun komutanım bari siz yapmayın. Hem bence sizde özlediniz." Poyraz Ali'nin aklına Yüsra geldi aşk olsa ne güzel olurdu. Hemen sonra başını iki yana sallayarak bu düşünceleri bıraktı şimdi getirmeleri gereken bir terörist vardı.
"Evet Onur susacak mısın?" Onur alınganlıkla önüne döndü ve sustu. Ne var yani özlediğini söylediyse. Yanında oturan Demir sırtına vurarak onu teselli etti, alışmışlardı bu hallerine. Zira kendisi de az laf işitmemişti.
Poyraz Ali timindeki herkese bakarak "Eee nasıl geçti tatiliniz?" diye sordu. Onur'a takılıyordu ama kendi de çok özlemiş ve merak ediyordu ne yaptıklarını.
Onur da gülerek komutanına baktı. Sırayla konuşmaya başladılar.
"Ben ailemleydim komutanım. Memlekete annemleri ziyarete gittik. Hasret giderdik, öyle." Kenan'ın kızı vardı onu da sordu Poyraz Ali.
"Küçük Zümra ne yapıyor?"
"Birinci sınıfa başladı."
"Yine çok ağladı mı arkanızdan komutanım?" Diye sordu Alp.
"Ağlamaz olur mu? Uyurken geldim işte uyanınca çok ağlamasa bari." Herkes sustu, evladından ayrılmak çok zordu.
Bu sefer Zafer kısaca ailesinin yanına gittiğini söyledi, çok konuşmayı sevmez zaten.
"Nişanlımlaydım komutanım evlenme teklifi edeceğim. O yüzden ağzından laf almaya çalıştım." Dedi Osman.
"Vay aslanım hayırlı olsun inşAllah."
"Amin komutanım sağ olun." Herkes tebrik etti Osmanı.
"Bende Adana'ya gittim komutanım. Kebap yedim işte." Demir'in kebap aşkı şaşırtmamıştı kimseyi.
"Bize yok mu oğlum?" Diye sordu Kenan.
"Komutanım getirecektim ama aceleyle çağırılınca unuttum."
"Sözün olsun o zaman."
"Emredersiniz komutanım." Sözünü alınca memnunca gülümsedi. Bütün tim memnun olmuştu buna.
"Bende İstanbul'a gittim komutanım. Yine annem evlen diye tutturdu. Şimdilik atlattım gibi." Fırat'ın annesi artık evlensin ve aliesi olsun istiyordu oğlunun.
"İyi işte oğlum evlen."
"Siz severek evlendiniz komutanım. Bende severek evlenmek istiyorum."
"Komutanım bende memlekete gittim ailemin yanına. Güzel oldu özlemiştik birbirimizi." Dedi Alp. Herkes ne yaptığını anlattıktan sonra helikopterin inişe geçtiğini söyledi pilot.
Yere çok uzak olmayan aralıkta durdu ve tim paraşütüyle atladı. Güvenli iniş yaptıktan sonra etrafı kolaçan ettiler.
Karanlık, ormanın içindelerdi. Sırasıyla arka arkaya geçtiler. Başta Poyraz Ali olmak üzere elebaşı teröristin saklandığı yere doğru ilerlediler.
En arkada olan Demir de etrafa bakıyordu. Kimse görünmüyordu. Eve ulaşınca kapıda bekleyenleri vurdular. Silahlarındaki susturucu sayesinde ses çıkmamıştı. Evin etrafını sardılar.
Kapıda Poyraz Ali, Zafer ve Fırat vardı. Poyraz'ın işaretiyle kapıyı açtı Zafer. Önden içeriye girerek kontrol etti. Kimse yoktu yine. Temiz diyerek içeriye ilerledi. Bir odadan çıkan adamı vurdu. Böylece diğerleri de çıkmış ve çatışma başlamıştı. İlk buldukları boşluğa girerek ateş ettiler.
Biraz sonra hepsini vurduktan sonra silahlarını yanlarından ittirdiler ve diğer odalara baktılar. Elebaşı terörist kaçmaya çalışıyordu. Pencereden atlayarak kaçmayı denedi ama orada bekleyen Kenan yakaladı. Dışarıda da bir çatışma çıktı.
Bu kadar kolay yakalayabileceklerini düşünmüyordu Poyraz Ali, bu işte bir terslik vardı.
Bölüm Sonu... (...)
Selamün aleyküm herkese...
Yeni bölüm geldi.
Umarım beğenmişsinizdir...
Yazım yanlışım varsa affola...
Nasıl buldunuz?
Poyraz Ali aşkını itiraf etti. Yüsra'nın cevabı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Timi nasıl buldunuz? Beğendiniz mi?
Şimdi ne olacak sizce?
Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız👉🏻
OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN...
SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!!
1 K okunmaya ulaştık çok mutluyum, destekleriniz için teşekkür ederim🥳🎉
Bu arada kitaplarımla ilgili şeyler paylaşacağım bir Instagram hesabı açtım. Takip edin lütfen.
DİPNOT: Bölümler haftada bir gelecektir...
Sizi seviyorum💙...
Görüşmek üzere💖...
Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️ 🌼...
Instagram: gizemli_yazardemir0
Gizemliyazardemir0 |
0% |