Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Ayana günün ilk ışıklarıyla gözlerini açtı. Birkaç saatliğine de olsa uyuyabildiği için mutluydu. Ayağa kalkıp kızıl gün ışığının avludaki vampirleri aydınlatışını izledi. Herkes günü odalarında geçirmek için etrafa dağılıyordu ve kapıdan gizlice çıkan çifte bakılırsa onlar yalnız kalmak istiyor gibiydiler. Ayana belini esnetip uyuşan kolunu ovaladıktan sonra üzerini değiştirmek için odasına çıktı. Bu saatte Hera'yı rahatsız etmek önündeki birkaç gün boyunca onu dinlemek zorunda kalmak demekti. Genç kız yüzünü buruşturdu.


Sessiz adımlarla odasına doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan da bu gün yapması gerekenleri düşünüyordu. Gündüz Peon ile görüşebilirdi güneş batmadan Aias ile antrenman yapabilir ve gece kitap okuyup şarkı söyleyebilirdi. Güzel bir plandı. Ayana çabucak odasına girip dolabının karşısına geçti. Tahmin ettiği gibi üst rafta duran kahverengi elbiseden başka hiçbir şey yoktu. En son kıyafetlerini Hera'nın odasına taşımıştı. Onları kapının yanındaki dolaba yerleştirmiş... Genç kız elini ağzına kapattı. Onile'e götürdüğü giysiler kendisine ait olabilir miydi? Vakit kaybetmeden odadan çıktı. Tanrım o bir tomar kıyafetin arasında iç çamaşırları da olabilirdi. Ayana sonunun geldiğini düşünüyordu. Şhia'yı gördüğünde onun kafasını koparacaktı. "Bilerek yaptın!" diye söylendi. Son beş merdiveni atladıktan sonra kapıyı çalmadan koridorun sonundaki odaya girdi.


Onile gözlerini aralayıp feryatlar koparak açılan kapıya baktı. Ayana dehşet saçan gözlerle karşısında dikiliyordu. Genç adam doğrulup bir koluna dayandı. Sabah sabah bu kadını görmek isteyeceği en son şeydi.


"Kapı çalma gibi bir huyun yok mu?"


"B-burada dün, buraya kıyafet bıraktım onlar nerede?" Ayana yanaklarında biriktirdiği havayı setçe üfleyip etrafına bakındı.


"Ah, şu koluma bile girmeyen pantolonlardan mı bahsediyorsun? Onları dolaba yerleştirdim."


Genç kız gücünün yettiğince çığlık atıp klandan uzaklaşmak istedi. Dolabı açıp kıyafetleri etrafa saçmaya başladı. Bir yandan da kendi kendine söyleniyordu. "Yok! Yok!"


"Bunları mı arıyorsun?" Onile parmağına taktığı çamaşırları fırıldak gibi döndürüyordu. Onların kime ait olduğunu anlaması çokta zamanını almamıştı. Kendisine aklını oynatmış gibi bakan Ayana'ya sırıttı.


"Tanrım! Onları bana ver. Hemen!"


"Gelip al!"


Ayana dudaklarını birbirine bastırdı. İki hızlı adımda yatağın başına ulaştı fakat Onile ona istediğini verecek gibi görünmüyordu. Bir kez daha denedi.


Onile yataktan kalkıp ellerini arkasında kenetledi ve duvara dayandı. Ayana'nın neredeyse moraran yüzünü görmek keyfini ikiye katlamıştı. Islık çalmaya ve mırıldanmaya başladı.

Genç kız ne yapması gerektiğini biliyordu. Kollarını göğsünde kavuşturup dilini şaklatmaya başladı. "Onlardan oldukça hoşlanmış gibisin?" diye mırıldandı.


"Hoşlanmak mı?"


"İç çamaşırlarım ile mi uyudun?" Ayana çarpık gülümsemesini yüzüne oturttuktan sonra Onile'e yaklaştı ve kulağına eğildi. "Pekâlâ, sende kalabilirler." diye fısıldayıp geri çekildi ve yere düşen bir parçayı eline aldı. Kalbi patlayacak kadar hızlı atıyordu. Yine de pes etmeyecekti. Yüzünün ne kadar kızarmış olabileceğini gözünün önüne getirmemeye çalışıp gözlerini birkaç saniyeliğine de olsa erkeğinkilere dikti. Onile'in bal rengi gözlerine o ana kadar hiç dikkat etmemişti. Dikkatini toplayıp geri çekildi. Genç adam nefes almıyormuş gibi görünüyordu. Ayana elinde sımsıkı tuttuğu parçayı sallandırıp "Bu gün bunu giyeceğim!" dedikten sonra arkasına bakmadan odadan çıktı. Ölmek üzereydi. Güçlükle nefes alıyordu. Koşar adım odasına çıktı. Bu gün oradan nasıl çıkacağına dair hiçbir fikri yoktu!


Onile yutkunup duvardan uzaklaştı ve yatağa oturdu. Elindekilere bir süre baktıktan sonra ayağa kalkıp etraftaki her şeyi toparladı. Görmek istemiyordu. Ayana'nın konuşması, ses tonu aklına gelince titrediğini hissetti. Kapının yanında duran ok çantasını ve yayını alıp odadan çıktı.


Alia kızını yatağın yanında yerde otururken bulunca telaşlanmadan edemedi. Çabucak kapıyı kapatıp Ayana'nın yanına oturdu. Yüzü kıpkırmızıydı.


"Sorun nedir? Yoksa yine uyuyamadın mı?"


"Ebedi uykuya dalmak üzereyim anne! Utançtan ölebilirim!"


"Bana anlatabilirsin." Ayana kızının elindeki çamaşırı görünce gözlerini kırpıştırdı.


"O adam her şeyimi gördü! Artık dışarı çıkamam!"


Alia kızının yüzünü kendine çevirdi. İyi duyamamış olabilirdi.

"Kim, seni, nasıl gördü?" diye sordu. Genç kızın gözleri korku doluydu. Alia dudaklarını dişledi.


"Özel eşyalarımın da içinde olduğu bir dolap dolusu kıyafeti yanlışlıkla o adama götürdüm. Hepsini görmüş! Özelliklede bunları! Şhia yaptı. Kahretsin onu elime geçirdiğimde dişlerini sökeceğim. Kafasını koparıp Zuvan'a yem yapacağım."


Alia kahkahalarla gülmeye başladı. "Seni odandan çıkarmayacak olan kötü şey bu mu?"


"Utamaz bir kız gibi davranıp hepsini ona hediye etmeme ne dersin. Üstüne üstelik bu gün bunu giyeceğimi de söyledim!" Ayana duvara yaslandı annesinin kaşlarını kaldırmış ona bakıyor olması daha da korkunçtu.


"O halde saklanmak yerine sözünün arkasında durman gerekiyor. Utanıp saklanırsan daha çok üzerine gelecektir." Ayana başını salladı. Kaşlarını çatıp üzerinde yoğunlaştığı konunun ne kadar gereksiz olduğunu kendisine hatırlattı. Üstelik bu tutumu annesinde yanlış düşüncelere kapılmasını sağlayabilirdi "Peon'a dış avluda buluşmak istediğimi söyler misin? Tüneller konusunda bana yardım edeceğini söylemişti."


"Gidip Peon'u bulacağım." Alia kahkahalar atarak odadan çıktı.


Genç kız çabucak elindekini giyip dışarı çıktı. Onile'in zihnini meşgul etmesine izin vermeyecekti. İç avluda bir ileri bir geri yürüyen Peon'u gördüğüne pek mutlu olmasa da gülümsemeye özen gösterdi.


"Merhaba Peon."


"Işıldıyorsunuz!" Peon eğildi.


"Güneş gözünü yanıltmasın savaşçı." Ayana pelerininin kukuletasını başına geçirip sırıttı. "Gölge bir yere gitmemize ne dersin?"


"Bende ormanda ufak bir gezinti hoşunuza gider diye düşünüyordum"


"İyi fikir" Genç kız önden giden sivri dişliyi takip etmeye koyuldu. Tek başına dışarı çıkalı uzun zaman olmadığından kaybolmamak için elinden geleni yapmalıydı. Kocaman eğrelti otunun arasından güçlükle geçtikten sonra durdu ve arkasına baktı. Tünellerinde en az ormanın içi kadar karışık olduğuna bahse girerim."


"İçgüdülerimiz doğru yolu bulmanıza yardım eder." Peon bir başka eğreltiyi kılıcıyla ortadan ikiye ayırıp Prensesine elini uzattı.


Ayana yardımı sessizce reddedip kıvrak hareketlerle dalların arasından sıyrıldı. "Harita çıkartmalı mıyız? Ya da yaşlılardan yardım alabiliriz."


"Yeterince yaşlı bir ruhum var!" Peon sırıttı.


Ayana gözlerini devirmekle yetindi. Ağacın dışarı fırlayan köklerinden birine oturup pelerinindeki çamurları ve yaprakları temizlemeye başladı. "Yarın tünellere inip kontrol edelim. Su basmış olabilir."


"Gaz lambalarından birini yanıma alacağım mumlar işimize pek yarayacak gibi görünmüyor." Peon ürkekçe Ayana'ya doğru yaklaşıp belinden tuttu.


Onile söylene söylene ormanın içinde ilerliyordu. Sessizce ayrılmak en iyi seçenekti. Böylelikle kararlarına kimsenin karışamayacağını onlara gösterecekti. Yere devrilmiş eğrelti otunu gördüğünde kaşlarını çattı ve bitkinin yanına gitti. En nefret ettiği şey bitkilere zarar verilmesiydi. Yanaklarındaki havayı yavaşça üfleyip kollarını göğsünde kavuşturdu. Bir şef olarak Gain'i uyarması gerekiyordu. Orman onların yaşam kaynağıydı en azından minnettarlıklarını zarar vermeyerek, koruyarak gösterebilirlerdi. Onile başını içini dolduran tatlı kokunun geldiği yöne doğru çevirdi. Ayana'nın kokusuydu. Onu belinden tutan ise Peon'du. Genç adam dişlerini sıkıp çantasından bir ok aldı ve yayına gerdi. Ani tepki verdiğinin farkındaydı fakat haklı olduğunu düşünüyordu. Peon diğer elini Ayana'nın gevşeyen topuzuna doğru götürüyordu ve eğer dokunursa toka düşecekti. Ne Onile kızın saçlarını görecek ne de Peon ona dokunacaktı.


Ayana aldığı nefesi geri veremedi. Öksürerek doğruldu. Başının üzerinden geçen ok öylesine hızlıydı ki genç kız kalbinin boğazında attığını hissediyordu. Arkasına baktığında Peon elinden ağaca mıhlanmıştı. Ayana pelerini yüzünden yarasını göremese de sivri dişlinin yüz ifadesi pek hoş değildi. "İyi misin?"


"E-evet" Peon şaşkınlığını üzerinden atabilmek için silkelendi. Prenses oku çıkardı ve ucunda kan olmadığını gördüğünde derin nefes aldı. Peon ise hala şaşkındı. Ok, iki parmağı arasından geçmişti. Tesadüf ya da şans değildi. Onile'i görmüştü. O korkunç adamın ona nasıl göz kırptığını da...


Loading...
0%