@gizemmgurbuzz
|
Ayana elindeki oku parmakları arasında döndürerek kapının önünde dikilen Ina'nın yanında gitti. Savaşçı onu gördüğüne pek memnun olmamış bir tavırla homurdandı. Ayana omuz silkip kapının yanındaki yüksek mermere sıçradı. Canı dünden beri epey sıkılmıştı. Peon aniden onunla tünellere inmekten vazgeçmişti. Genç kız içini çekip yanında kaya misali duran savaşçıya baktı. Ina ona eşlik eder miydi? Topuklarını ritmik olarak mermere vurarak konuşmaya başladı; "Benimle tünellere inecek birini arıyorum." "Hayır!" "Pekala, kendim gideceğim!" Ayana kaşlarını çattı. Bütün korkaklar onun etrafında toplanmış olamazdı değil mi? Mermerden atlayıp pelerinini düzeltti. Erkekleri anlamıyordu. Onlara ters gelen fikirleri hiç tereddütsüz reddetmeleri akıllarının tam olmayışından olabilir miydi? Son olarak elindeki oku da bacağındaki kemere sıkıştırdıktan sonra kaleye girmek için iri savaşçının önünden çekilmesini beklemeye başladı. Ina gözlerini genç kızınkilere dikmeden önce onu kollarından sıkıca tuttu, "Klanda sıkıcı toplantılara katılıp sorumluluk taşıyacak onlarca adam var. Tünelleri kontrol edeceğim fakat tek başıma. Niçin diğer kadınlar gibi normal olanı yapmıyorsun?" "O halde benim yerime gücümü de sen taşı Ina!" "Elimde olsa senin için yapardım..." Ayana'nın gözleri neredeyse yuvalarından fırlayacaktı. Güçlükle yutkunup etrafına bakındı. İçinde bulunduğu ortamdan hemen kurtulmazsa Muhtemelen Ina daha fazlasını söyleyecekti. Genç kız gözlerini savaşçının birbirine bastırdığı dudaklarına kenetledi. Laf yarışlarında ve kelime oyunlarında üstüne olmamasına rağmen şimdi diyecek bir şey bulamıyordu. "Ayana buraya gel!" Onile gözlerini devirdi. Vampirin tutuşu oldukça sıkı görünüyordu. Onile içindeki hoşnutsuzluğu giderebilmek için onları ayıracaktı. Görmezden gelip saatlerdir yaptığı gibi klana geri dönüş sebebini düşünebilirdi. Fakat düşünmek için bile huzura ihtiyacı vardı. Bu kadın onda ne huzur nede uyku bırakmıştı. Ayana, Onile'e baktı. Kendisine verilen emire düşünmeksizin itaat etmek istiyordu. Kollarını geri alabilmek için çekeledikten sonra ovalamaya başladı. Diğer yandan Ina'ya söylemesi gereken bir iki kelime arıyordu. "Buraya gelmeni söyledim!" Genç adam sesini yükseltti. Birkaç hızlı adım atıp Ayana'yı kendisine doğru çekti. Ina, boğazından gelen hırıltıyı bastıramadı. Onile'in kafasını iki eli arasında ezmek için sabırsızlanıyordu. "O emir verebileceğin biri değil!" diye tısladı. "O senin aşk itirafında bulunabileceğin biri değil!" Onile ses tonunu bir kademe daha arttırdı. Öfkesini kendisine dahi açıklayamamasına rağmen kaşlarını çatmaya ve Ayana'nın elini sıkmaya devam ediyordu. Dahası hırlıyordu. Savaşçı pes edene kadar ona bakmaya devam etti. Az sonra kendi zaferini ilan edercesine tıslayıp Ayana'yı peşinden sürükleyerek kaleye girdi. Şimdi kendi saçma davranışlarını nasıl açıklayacağını düşünmek için oldukça kısa bir zamanı vardı. İlk koridora saptıktan sonra durup Genç kızı duvara doğru ittirdi. "Eğer rahatsız oluyorsan yüksek sesle dile getirebilirsin!" "Her yerde karşıma çıkmak zorunda mısın?" Ayana gözlerini kaçırdı. Hala geçen sabah yaşananlardan dolayı utanıyordu. Onu ittirip duvarda asılı duran şamdanı aldı ve zemin kata inen merdivenlere doğru yöneldi. "Karşıma çıkıp duran sensin! Düşüncelerimi zapt ediyorsun!" Onile genç kızı takip etmeye koyuldu. Şimdi ne yapacağını gerçekten merak ediyordu. Uzakta olup tahmin yürütmeye çalışmaktansa kendi gözleriyle görmeyi tercih ederdi. "Zapt etmek mi? Sürekli beni mi düşünüyorsun?" Ayana aniden arkasını dönüp Genç adamla burun buruna geldi. Onile kaşlarını kaldırdı. "Öyle olsun ister miydin?" "Ah, tek dileğim!" Ayana yüzünü ekşitip yoluna devam etti. Tanrı aşkına bu adamdan kurtulmanın bir yolu yok muydu? Merdivenleri hızla inip kapının önünde durdu. Motifler dikkat çekiciydi. Kapının üzerinde toprağın içinden çıkan bir bebek resmi ve hemen yanında kıvrılıp yatan oldukça çirkin bir yaratık vardı. Ayana şamdanı motiflerin üzerinde gezdirdi ve boşta kalan eli ile kapıyı açabileceği bir nokta aradı. Taş kapı oldukça ağır görünüyordu. Parmağını motiflerden birinin üzerinde gezdirirken ayağının üzerinde hissettiği basınç ile aşağı baktı. Karanlık bir şey onu zemine çekiyor gibiydi. Onile Ayana'nın çığlığını duyunca havaya hiç hoş olmayan sözler savurarak merdivenlerden indi. Genç kız korkulu gözlerle ayağına bakıyordu. Onile onu kendine çekmeyi denedi fakat Ayana kımıldamıyordu. Taş kapıdan destek alabilmek için uzandı ve bir kez daha denedi. Bu kez de eliyle baskı yaptığı motifler kapının yüzeyine gömüldü ve kapı gürültüyle açıldı. Genç adam dengesini kaybedip öne doğru sendeledi. Oraya itilmiş olabilir miydi? Ayana hançerini çıkarıp içeri girdi. Burada tüylerini diken diken eden tuhaf bir şey vardı. Onile'i kolundan tutup çekeledi. "Çıkmalıyız!" "Nereden?" Onile gürültüyle açılan kapının hiç ses çıkarmadan kapandığını fark edince kaşlarını çattı. "Birkaç gün önce normal bir hayatım vardı!" Ayana kapının üzerinde başka kilit noktaları aramaya devam etti. Herhangi bir ışık olmadığından tam olarak göremiyordu ama taş kapının bu kısmının dümdüz olduğunu hissediyordu. Sinirlenip geri çekildi ve duvara sıkı bir tekme savurdu. Faydası olmadığını görünce geri birkaç adım geriledi. "Kapıya omuz atmayı mı düşünüyorsun?" Onile kahkahasını gizleyemedi. Hayatında gördüğü en tuhaf kadın ile karşı karşıyaydı. "Kapıyı açtıktan sonra senide omuzlamayı unutmayacağıma söz veriyorum" Genç kız dans etmeye hazırlanıyormuş gibi sol bacağını dimdik yere bastı ve sağ bacağını yukarı kıvırdı. Gözlerini sıkıca kapatıp tüm gücünü dışarıya vurmaya özen gösterdikten sonra tatlı tatlı nefes aldı. Onile kahkahasını bastırabilmek için elini ağzına götürüp sessizce kapının önüne geçti. Ne kadar güçlü olduğunu görmek için sabırsızlanıyordu. Böylelikle omzunu da incitmeden komik gösterisini sonlandırabilirdi. Onun niçin sürekli kendisini kanıtlama çabası içinde olduğunu anlayabilmiş değildi. Başkalarına güç gösterisinde bulunmak başarısızlıktan başka bir şey değildi. Ayana sağ omzunu birkaç kez çevirdikten sonra tüm gücü ile kapıya yüklendi. -Ya da başka bir şeye- Gözlerini açıp neye çarptığına baktı. Onile'den başkası değildi. Tanrı aşkına bu adamın yolunda ne işi vardı. Genç kız yüzünü buruşturdu ve çatırdayan kapı ile birlikte erkeğin yere yığılışını izledi. Acınacak haldeydi. "Bir taş ile iki kuş." "Ah, boşver! Sen ne çeşit bir yaratıksın?" Onile öksürerek ayağa kalktı. Göğsünün içeriye çökmüş olabileceğinden endişe ederek kendini yokladıktan sonra Ayana'ya kaşlarını çattı. Değil incinmek kılını dahi kıpırdatmamış gibi görünüyordu. Üstüne üstelik sırıtıyordu. Onile ona yerini bildirmeye kararlıydı. Belinden çıkardığı hançeri elinde çevirdikten sonra karanlıkta ilerlemeye koyuldu. Genç kız hemen onun arkasından omzunu ovaladı. "Derisinin altında çelik falan mı var?" Yanağında biriktirdiği havayı sertçe üfleyip kendisine eşlik edecek birini bulduğuna sevinerek ilerlemeye devam etti. Tüneller tam tahmin ettiği gibi karmakarışıktı. Ayana parmağını ısırıp çıkan kanı ilerledikçe duvara sürmeye başladı. Aksi takdirde buradan çıkmaları pek kolay olmayacaktı. Onile'in aniden kendisine dönmesi ile tökezleyip duvardan destek aldı. "Bir yerini mi kestin?" "Eğer geçtiğimiz yolları işaretlersek geri dönüşümüz kolay olacak." "Geçtiğimiz yolları bulabilirim. Şunu yapmayı kes. Yoksa akşam yemeğim sen olacaksın!" Onile yutkundu. Kana karşı bu denli savunmasız olmamalıydı. Aksi olursa eve dönüşü gerçekten tehlikeli olabilirdi. "Bana saldıracak mısın?" Onile kızın duvara sindiğini fark edince sırıttı. Koskoca kapıyı bir omuz darbesiyle yıkan kadın şimdi ona saldırıp saldırmayacağını soruyordu. Genç adam onu ciddiye almadan yürüyüşüne devam etti. "Beni ısıracak mısın?" Ayana dudaklarını büktü. Annesi ve babası da dahil birçok kişinin saldırısına uğramıştı ve vücudunda hepsinin izleri mevcuttu. Ayana vampirlerin gözlerindeki kan arzusundan her zaman korkmuştu. Onile'in ona karşı olan tavrını bilmesi gerekiyordu. Böylece yanında nasıl davranması gerektiğini bilecekti. Kahretsin onun yanında hiç korkmamıştı ki! "Geçerli birçok nedenim olmasına rağmen şu an sana saldırmayı düşünmüyorum ama beni kızdırmaya devam edersen... Tanrı aşkına benimle dalgamı geçiyorsun?" "Evet ya da hayır demen yeterli." Onile genç kızın doğal yüz ifadesinin yabancılaştığını fark edince duraksadı. Ona doğru bir adım atıp ateş çemberinin kalınlaştığı gözlerine baktıktan sonra "Hayır." diye mırıldandı ve Ayana eski haline geri döndü. ... Labirentte aynı yerden üçüncü kez geçtiklerinde Ayana Onile'in arkasına tekme attı. "Geçtiğimiz yolları bulurmuş. Hah!" "Alt tarafı bir vampirin mezarı. Ne için o lanet şeyi bu kadar saklama gereği duydunuz?" "Alt tarafı bir vampir mi? Lanet şey mi? Senin kafanı koparıp ona sunacağım!" Ayana burnundan soluyarak bir tekme daha attı. Sonra sinirle yoluna devam etti. Bir yandan da kanı ile geçtiği yerlerde iz bırakıyordu. Genç adam bezgin bir şekilde Ayana'yı kolundan tutup kendine çevirdi. Fakat kızın ona itaat etmeye pek niyeti yoktu. Kolunu sertçe çekip koşarak karanlığın içinde kayboldu. Onile duvara dayanıp kafasını vurmaya başladı. Hala vakti varken geri çekilip evine dönebilirdi değil mi? Yüzünü Ayana'nın ardından kalan karanlığa doğru çevirdi. İçinde bir şey burada kalması için yalvarırken nasıl gidebilirdi ki? Gitse bile muhtemelen kabilede meraktan ölecekti. Ayana'yı buradan çıkarıp ayrılabilirdi. Ne yazık ki prenses İola'nın dediklerine artık inanıyordu. İstese de istemese de hatta nefret bile etse Ayana ile ruhen bağlıydılar. Onile ondan kurtulmanın bir yolunu bulmak için elinden geleni yapacaktı. Fakat önce onu bulması gerekiyordu. Az sonra derinden gelen boğuk çığlık ile yerinde sıçradı. Kalbi neredeyse yerinden fırlayacakmış gibi atarken karanlıkta koşmaya başladı. Neyse ki kokusu Onile'e yardımcı oluyordu. Ayana doğru yolu bulduğu için sevinçten zıpladı. Fakat önünde inmesi gereken birkaç basamak onu tedirgin ediyordu. Yavaşça ilk basamağı indi ve Onile'in, adını neredeyse böğürerek ona doğru koşması ile indiği basamağı geri çıkıp ellerini kalçasına dayadı. Bu adamın nesi vardı? "Sen ne için hala buradasın!" Genç adam onu sağlam gördüğünde yeniden nefes almayı hatırladı. Ellerini dizlerine dayayarak dinlendikten sonra doğrulup yanaklarında biriktirdiği havayı sertçe kızın suratına üfledi. "Bir şeyin yoksa neden bağırıyorsun?" Ayana kaşlarını çattı ve arkasına döndü. Onile ile konuşmayı düşünmüyordu. Bunca zaman ona nasıl tahammül ettiğini dahi anlayamıyordu. Dişlerini gıcırdatıp basamakları inmeye koyuldu ve zemine ulaştığında ayaklarının ıslandığını hissetti. Yüzünü ekşitip bir adım daha attı. Önünde alçak bir geçit vardı. Ayana kendince homurdanarak kapıdan geçti. Manzara korkunçtu. Geniş bir alanın ortasında uzun bir masa ve üzerinde oldukça kirli cam tabut duruyordu. Masanın ayakları tümüyle suya gömülüydü. Genç kız suyun derinliğini ölçebilmek için kemerine taktığı oku çıkarıp dizleri üzerine çöktü ve oku suya daldırdı. Tanrım neredeyse tüm kolunu sokmasına rağmen dibi bulamamıştı. Tabuta ulaşabilmek için yardım gerekebilirdi. "Beni mi çağırdın?" Onile alçak kapıdan güçlükle geçip eliyle suyu yokladı. "Kötü kokuyor! Atalarınıza saygı anlayışınız bu mu?" "Onu buradan çıkaracağım!" Ayana pelerinini çıkarıp Onile uzattıktan sonra yere oturup ayaklarını suyun içine sallandırdı. Aşağıda hareketli bir şeyler hissediyor ve midesine kramplar giriyordu. Hızlıca nefes alıp verdikten sonra kendisini suya kaydırdı. Neyse ki ayakları yere değiyordu. Vücudunun etrafında dalgalanan hareketliliği hissedince birkaç derin nefes daha alıp yutkundu. "Aklını mı oynattın! Buraya gel yoksa seni ben almaya geleceğim!" Onile ayağıyla suyu tekmeledikten sonra dişlerini gıcırdattı. "Ayana hemen buraya gel!" "Seninle konuşmuyorum!" Ayana göğüs hizasına gelen suda birkaç adım daha atıp durdu. Beline dolanan bir şey olduğuna yemin edebilirdi. Elini beline götürüp oradaki kaygan şeyi aldı ve ne olduğunu görebilmek için yukarı kaldırdı. Bir yılandı. Lakin genç kız gözlerinin içine bakan yılanın "Çıkar beni buradan!" diye emrettiğini duyduğuna yemin edebilirdi. Onile başını iki yana sallayıp kendi kendine küfrettikten sonra suya atladı. Ayana'nın elinde sallandırdığı yılana niçin donuk bakışlar attığına anlam verememişti hızla genç kıza yaklaşıp elindekini bırakmasını sağladı ve onu kendisine çekti. "Buradan çıkmadan önce hatırlat da seni boğayım!" Ayana erkeğin kuvvetli kollarından destek alarak korkusunu bastırdı ve birkaç adım daha atıp masaya tutunmayı başardı. Ardından kendisini yukarı çekip masanın üzerine çıktı ve elini Onile'e uzattı. Belki buradan çıkana kadar onunla iyi geçinmeyi düşünebilirdi. Onile kendisine uzatılan eli tutmakta tereddüt etmedi aksine o kadar sert asıldı ki İkisi birden suya düştüler. "Pekâlâ, bay beceriksiz sen önden çık ve beni yukarı çek!" Ayana saçlarını sıktı. Erkeğin yüzündeki tuhaf sırıtışa bir anlam verememişti. Onile uzanıp çamaşırının omzundan sarkan askısını yerine taktığında Kendini burnuna kadar suya batırdı. Genç adam Ayana'ya masaya çıkması için yardım ettikten sonra geri dönüp pelerini bıraktığı yerden aldı ve kendisi de masaya çıkıp kızı iyice sardı. "Ne yapıyorsun?" "Seni ayaklı iç çamaşırı olarak görmek istemiyorum!" Ayana kaşlarını çatarak erkeğin bal rengi gözlerine baktıktan sonra geri çekilip cam tabutun üzerindeki tozu sildi. Gördükleri inanılmazdı. Efendi Aneen neredeyse çürümüş olmasına rağmen yüz hatları yerli yerindeydi. Gümüşi saçları iki omzundan aşağı iniyordu. Boynundaki kolye ise göz kamaştırıcıydı. Genç kız heyecandan ne yapacağını bilemedi. "Sonunda tanışma fırsatı bulduk!" diye mırıldandı. "Beni buradan çıkar güzel torunum!" Ayana tekrar aynı sesi duyduğunda yutkunup gözlerini kapattı. İyiden iyiye aklını kaçırmış olmalıydı. Onile yüzünü buruşturdu. "Tanıştığıma memnun olmadım. Hadi Onu buradan çıkaralım. Daha fazla dayanamayacağım!" suya atlayıp ellerini uzattı. "Tabutu bana uzat." Ayana hemen başıyla onay verip tabutu ittirdi. Fakat bir sonuç alamadı. Etrafındaki çelik kilitleri gördüğünde ise gözlerini devirdi. "Kilitli!" "O halde buradan gidelim." "Onu almadan gitmiyorum." "Tanrı aşkına! Kucağımda bir ceset taşımayacağım." Onile Ayana'nın kolunu tutup onu aşağı çekmeye çalıştı. "O halde git! Efendimi suyun altında yok olmaya bırakamam! Sen olsan Şef Tigana'yı bırakabilir miydin?" Genç kız kararından dönmeye niyetli değildi. Tabutun kapağını bulabilmek için yeniden suya atladı ve masanın etrafında dolanmaya başladı. Neyse ki sürgüsünü bulması çok zamanını almamıştı. Masaya çıkıp kapağı açtı ve burnuna gelen korkunç koku ile elini ağzına götürdü. "Efendini götürmeden önce iyice yıkamaya ne dersin?" Onile kötü kokuyu savuşturmaya çalışıp masanın üzerine sıçradı. "Bu adam çıplak!" Ayana kıkırdadı. "O bir ölü Onile ne bekliyordun?" peleriniyle efendisinin üzerini örtüp suya atladı. Onu Tabuttan çıkarıp bana uzat" Genç adam yüzünü buruşturup cesedi pelerin ile iyice sarmaladı ve söylenerek Ayana'ya uzattı. "Kahretsin! Bacağı burada kaldı!" Ayana güçlükle tuttuğu efendisini kapıya doğru taşırken gülmeden edemedi. "Bacağı da getir meyi unutma" "Bu yaptığına delilik derler. Umarım Gain'den azar işitirsin." "Beraber işiteceğiz!" Ayana mırıldanmasının ardından boğazını temizleyip Aneen'i kapının ağzına yatırıp yukarı çıktı. Onile o kasvetli yerden çıktıklarında derin bir nefes aldı. Elindeki bacağı taşımaktansa kucağında bütün bir ceset taşımayı tercih ederdi. Aneen'i yüklenip yürümeye başladı. Adamın kötü kokusu midesini kaldırıyor olsa da umursamadı. Ayana'nın yüzündeki tebessüme odaklanmıştı. Sessiz olduğu zamanlarda güzel dahi sayılabilirdi. Düşüncelerini toparla ONİLE tüm bunlar o ruh saçmalığı dan ibaret. Yenik düşmeyeceksin... "Efendi Aneen'i sessizce kuleye çıkarmak zorundayız. Önden gidip etrafı kontrol edeceğim." "Ceset kaçırma timi kurabiliriz." "Dalga geçmeyi bırak da benimle gel!" Ayana etrafa bakındıktan sonra eliyle Onile'e işaret etti. Kulenin en üst katına çıkmayı başardıklarında ikisi de yorgunluktan bitmişti. Ayana odanın kapısını açıp içeri girdi. Burası Efendi Aneen'in odasıydı. En azından o öyle sanıyordu. Bakımsızlığına ve kirliliğine bakılırsa tahminlerinde yanılıyor olamazdı. Yine de oda oldukça heybetli ve güzel görünüyordu. Onile homurdanarak yükünü yatağa bıraktı. "Bu adam kaşlarını çatıyor. Bacağını ona geri vermeliyiz!" "Ondan hoşlanmadım!" Ayana elindeki bacağı yerine yerleştirdikten sonra yatağın önünde diz çöküp efendisini selamladı ve ayağa kalkıp Onile'e baktı. Ona ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Tuhaf sesler duyduğunu itiraf edip adamın gözünde daha da ucubeleşmeye niyeti yoktu. Onurlu davranıp elini göğsünün üzerine koyarak selam verdi. "Tek başıma yapamazdım." "Gidip temizlensem iyi olacak." Genç adam omuz silkti. "Azar işitme kısmına katılacağımı sanmıyorum." "Çok iyi azar işitirim..." |
0% |