Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Ayana ellerini arkasında birleştirip odanın son haline baktı. İyice temizlenmiş ve pırıl pırıl görünüyordu. Sıra kendi bataklık canavarı görünümünden kurtulmaktaydı. Odadan çıkıp kapıyı yavaşça örttü ve merdivenlere doğru ilerlemeye koyuldu. İnecek pek çok basamak, düşünecek çok fazla konu olmasına rağmen enerjisi tükenmiş haldeydi. Vücudunu esnetip hızlandı. Suya ulaşmak asla tadamadığı deliksiz uyku kadar iyi görünüyordu.


"Serin ve temiz!"


"Beni rahat bırak!" Ayana koşmaya başladı. Hızla odasına girip üzerini çıkardı ve suyu pompalamaya başladı. İşi bittiğinde ise kendini küvete bırakıp olabildiğince ovalandı. Şu ana kadar düşünmemiş olsa da içinde ne tür yaratıklar olduğunu bilmediği pis bir suya girmiş dahası ölmüş bir adama dokunmuş üstelik garip sesler duymaya başlamıştı. Efendisi hakkında "Ölmüş adam" tabiri yaptığı için başını sertçe mermer küvete vurduktan sonra elini yanında duran yarı erimiş görünen sabuna atıp saçlarını açtı. Tanrım! Ne kadar uzun olduklarını unutmuş olmalıydı. Belinin aşağılarına kadar iniyor muydu? Ah, annesini ikna edip onları kısacık kesmeyi ne kadar da istiyordu. Saçlarını yıkamak ölüm gibiydi. Ya kurutmak? Genç kız kafasını suyun içine sokup çıkardı.


Tamamen temizlendiğine kanaat getirdiğinde saçlarını sıkıp sıkıca ördü ve arkasında tutturdu. Sonra havlusuna sarınıp banyodan çıktı ve öylece kaldı. Eşyaları Onile'in dolabında değil miydi? Kaşlarını çatıp dolabını açtı. Üst raftaki Kahverengi çirkin elbise onu Hera'nın odasına kadar idare edebilirdi. Çabucak giyinip ortalıktaki kirli kıyafetleri banyoya koydu ve odadan çıktı. Onu bu elbiseyle gören olursa muhtemelen aklını oynattığını düşünebilirdi. Normal boyutlardaki bir kadın için tasarlanmış elbisenin boyu diz kapaklarından bir karış aşağıda kalıyordu ve ucundan çirkin boncuklar sarkıyordu. Kolları dar ve omuzları şişkindi. Ayana doğru dürüst adım dahi atamıyordu. Küçük adımlarla merdivenleri inip Hera'nın odasına girdi. Siyahi güzel ortalarda yoktu. Aslında görünürde kimse yok gibiydi. Genç kız sivri dişlilerin kıyafetlerinin olduğu dolaplara doğru yöneldi. Zayıf olduklarından Ayana onların pantolonlarını rahatlıkla giyebiliyordu. Aralarından koyu kahverengi bir pantolon ve krem rengi bir bluz seçip çabucak giyindi. Şimdi büyük salona inip ailesine yaptığı değişiklikten bahsedebilirdi. Ayağına uygun bir çift çizme bulduktan sonra odadan çıktı.


Etraftaki sakinlik şaşırtıcıydı. Ayana büyük salonda kimsenin olmadığını görünce içten içe korktu. Yeniden koridora çıktığında ise pelerinine sıkıca sarınmış bir vampirin ona doğru geldiğini görünce derin bir nefes aldı.


"Etraf niçin bu kadar sessiz?"


"Bizi yer altındaki sefaletten kurtardın."


"Ah! Yoksa herkes Efendi Aneen'i yukarı taşıdığımı öğrendi mi?"


"Henüz değil. Avluda toplandılar. "


Ayana kadının müzik misali çınlayan sesinden çok hoşlanmıştı. Fakat onu daha önce gördüğünden emin değildi. Eğilip yüzüne bakmaya çalıştı. Pelerinin kukuletası yüzünü gölgelese de gök mavisi gözleri Genç kızın ağzını açık bırakacak kadar güzeldi. Gülümsemesi ise nefes kesiciydi.


"Diğerlerinin yanına gidiyorum." Ayana adımlarını hızlandırıp avluya çıktığında büyük kalabalık bir topluluğun daire çizdiğini fark etti. Tanrım bu günün Orion ve Minore'nin ölüm yıldönümleri olduğunu nasıl da unutmuştu. Suçluluk duygusu içinde kendisini çembere dâhil etti. Vampirlerin yüz ifadeleri her sene olduğu gibi yine dayanılmazdı. Sivri dişliler ise başlarını kaldırmıyorlardı. Ayana anne ve babasını görebilmek için ön sıralara doğru ilerledi. İkisi de yerde diz çökmüştü. Genç kız efendi Aneen'i görmelerinin onlara iyi geleceğini düşünüyordu. Yanlarına gidip onlarla beraber diz çöktü.


"Size göstermek istediğim bir şey var."


"Şu an olmaz tatlım." Alia gözlerini silip kızının elini tuttu. "Onu görmeni isterdim. Hayatımda gördüğüm en güzel kadın Minore'ydi. Gök mavisi biçimli gözlere ve uzun beyaz saçlara sahipti. Tatlı sesi hala kulağımda çınlıyor."


"Onu gördüm!" Ayana ayağa kalktı. Kalbi öylesine yüksek sesle atıyordu ki etrafını duyamaz hale gelmişti. "Yukarda, Efendi Aneen'in odasında. Anne, baba hemen benimle gelmelisiniz." Genç kız İola'nın yanına koşup onu çemberden ayırdı ve peşinden sürüklemeye başladı.


Onile için burası gün geçtikçe daha da ilginçleşiyordu. Başını iki yana sallayıp balkondan ayrıldı. O adamı gördüklerinde diğerlerinin tepkisini merak etmeye başlamıştı. Az sonra Ayana'nın peşinden yukarı koşturan diğerlerine katıldı.


Kulenin tepesindeki odaya vardıklarında Onile önlerine geçip kapıyı onlar için açtı ve içeri girdi. Son gördüğünden bu yana oldukça temiz ve düzenli görünüyordu. Hemen peşinden İola ve Gain içeri girdiler. Gördükleri onları şok etmiş olmalıydı. İola hıçkırıklarla cesetin üzerine kapaklandı ve Gain dizleri üzerine çöktü. Hemen peşlerinden giren Aias'ın da göz yaşlarına boğulması uzun zamanını almamıştı. Genç adam tüm bu olanları ağzı açık izlerken Ayana içeri girip ona gülümsedi. Onile üzerine alınmadı. Boğazını temizleyip şok geçiren diğerlerini izlemeye devam etti.


Ayana babasının yanına gidip onu doğrulttu. "Bu gün Şef Onile ile birlikte tünellere indik. Orası çirkin bir yer fakat Efendi Aneen'in tabutunun bulunduğu yer daha da kötüydü. Ateş Klanının efendisi neredeyse sulara gömülmek üzereydi. Tabutu çıkaramadığımız için onu kucağımızda taşıdık."


"Taşıyan bendim sen bacağını getirdin!" Yaptığı yorum üzerine herkes ona bakınca Onile sustu.


"İznimizi almadan böyle şeyler yapmamalısın Ayana"


"Onları sefaletten kurtardım!" Ayana surat astı.


"İyi dedin..."


"Efendi Aneen yalnızca bir ölü tatlım. Ölüler nerede yattıklarını önemsemezler." Alia kızına gülümsedi.


"Pekala önemsiyorum!"


Ayana duyduğu alaycı ses karşısında kıkırdayınca diğerleri ona döndü genç kız suçluluk duygusuyla başını indirdi.


"Ölen bedenlerimiz ruhlarımız değil." İola doğrulup yüzünü kuruladı. "Teşekkür ederim Ayana bu gün daha iyisi olamazdı. Umarım Minore ve Orion rahatlamıştır."


"Onlar iyiler." Ayana pencere kenarında oturan güzel kadının hayaline bakarak gülümsedi.

 

 


Loading...
0%