Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Ertesi akşam Onile yayını ve ok çantasını eline alıp odadan çıktı. Bu gün kesinlikle eve dönmesi gerekiyordu. Kabileden uzun süre uzak kalması doğru değildi. Bir an önce klandan ayrılmak için adımlarını hızlandırdı ve merdivenleri ikişer üçer inmeye başladı. Tam son birkaç basamak kalmıştı ki duyduğu müzik sesiyle başka bir adım atamadı. Sesin geldiği yöne doğru ilerleyip içini dolduran müziği dinlemeye başladı. Daha önce bir şarkı onu böylesine etkilemiş miydi? Koridorun sonundaki kapıya sessizce yaklaşıp içeri baktı ve nefesini tuttu. Boş odadaki küçük pencereden yansıyan ay ışığı tam ortada duran eski piyanoyu ve gözlerini kapatmış notalar ile dans eden Ayana'yı aydınlatıyordu. Gümüşi ışık genç kızın teninde dans ediyor parmak uçlarında kayıp gidiyordu. Onile Ayana'nın sesini duyduğunda elini kalbine götürüp duvara yaslandı. Şarkı söylüyordu. O kadar içten ve güzel bir sesi vardı ki... Genç adam gözlerini kapatıp kendini müziğe kaptırdı. Şarkıda "Yanımda kal..."diyordu. Onile yayı elinden bırakıp derin nefesler alıp vermeye başladı. Şimdi ayrılamazdı. Hayır, zorlasalar dahi gidemezdi. Gözlerini açıp bir süre karanlık tavana baktıktan sonra yumruklarını sıkıp odaya daldı.


Ayana yerinde sıçradı. Piyanoyu kapatıp ayağa kalkacaktı ki Onile yakasından tutup ona yardımcı oldu. Yüzü tuhaf görünüyordu. Gözlerindeki çember kalınlaşmış, dudaklarını birbirine bastırmıştı. Aslında bu onun doğal haliydi fakat titriyordu.


"Beni soktuğun duruma bak! Evime dönmek istiyorum."


"Ayakların yok mu? Beni boğazlamak için sarf ettiğin çabayı adım atmak için sarf et ve git!"


"Ayaklarım bana itaat etmiş olsalardı burada bir dakika kalacağımı mı sanıyorsun? Bedenimi kontrol altına alan sensin!" Onile durup soluklandıktan sonra kızı kendine daha da yaklaştırdı. kendisinin aksine onun oldukça rahat ve umursamaz tutumu onu çileden çıkartıyordu. "Beni bırak!"


"Aklını yitirdin değil mi? Seni zorla tutmuyorum. Kapı orada. Yolu unuttuysan savaşçılardan biri sana eşlik eder!" Genç kız yakasını kurtarıp iskemleye oturdu. Suçlu duruma düşecek bir şey yapmamıştı. Kimseyi zapt etmiyordu da. Tüm parmaklarıyla piyanonun tuşlarına rast gele basarak gürültü çıkarmaya başladı.


Onile alnını sıvazlayıp iskemlenin köşesine oturdu. "Devam et, bir şeyler çal"


"Ah, dayanılmazsın. Çalmayacağım." Ayana ayağa kalkıp bir adım attı fakat Onile elinden tutup onu yerine oturttu.


"Kafam karışık."


"Karışacak bir kafanın olması ne kadar hoş."


"Şimdi benimle dalga mı geçiyorsun?" Onile kaşlarını çattı.


"Bir lider aklına mukayyet olmalıdır." Ayana erkeğin avcunun içinde duran eline bakıyordu.


"Her zaman değil. Ina ve Peon aklını karıştırmıyor mu?"


"İlgilenmiyorum. Kişisel meselelerimi anlatabileceğim kadar yakınım değilsin." Genç kız tek eli ile bir şeyler çalmaya başladı.


"İşte bu yüzden hoşlanmadığın insanlar ile konuşmak rahatlatıcıdır. Arkana baktığında senin hakkında ne düşündüklerini umursamazsın."


"Hoşlanayım ya da hoşlanmayım diğerlerinin hakkımda düşündükleri tek şey 'Gain ve Alia'nın küçük kızı' olduğum. Bu yüzden asla umursamam." Ayana elini çekip piyanoyu kapattı.


"Yanlış hatırlamıyorsam az önce beni boğazlamaya çalışıyordun. Kafan karıştığında insanları boğazlama alışkanlığına mı sahipsin?"


"Vampirleri boğazlamayı kendime alışkanlık haline getirdim." Onile kendi dilinde konuşmuştu.


"O halde önce kendini boğazla" Ayana elinden geldiğince kabilenin dilini kullandı. Onları çok iyi anlıyor olmasına rağmen henüz akıcı konuşamıyordu.


"Anlamadım?" Genç adam gülmemek için yanağını ısırdı. Fakat onun komik telaffuzu üzerine daha fazla dayanamadı ve kahkahalara gülmeye başladı.


Ayana kendine gülünmesine aldırış etmedi. Güldüğünde o kadarda katlanılmaz değildi. Aksine erkeğin yüz hatlarını ezberlemeye çalıştı. Koyu kahve tonundaki saçlarına, güçlü vücuduna, sağ gözünün altındaki kesiğe dahi tam olarak dikkat etmemişti. Günlerdir neye bakıyordu? Ayana ayrıntıların ne kadar önemli olduğunun farkına varınca Klandaki üç yüze yakın vampiri gözlerinin önüne getirdi Şimdi hepsine dikkat etmek zorunda kalacaktı. Düşününce ilk olarak kendinden başlaması gerekiyordu. Bir ayağını iskemlenin diğer tarafına atıp Onile'e döndü ve susması için kafasına vurdu.


"Neye benziyorum?"


Onile duyduğu saçma soru karşısında duraksadı. "Daha önce söylemiştim."


"Yapma, ucubelerin bile kendine has tarzları vardır. Gözlerim çok mu iri ya da gülerken kaşlarım ve yanaklarım birleşiyorlar mı?"


"Sana kocaman gözlerinin, aşağı düşük uzun burnunun ve yanağından sarkan çirkin bir et beninin olduğunu söylersem inanacak mısın? Git ve aynaya bak." Ayana elini burnuna götürünce Onile yeniden gülmeye başladı. "Tanrım, inanacaksın değil mi?"


"İnsan veya vampir olsun karşısındakine ne için yalan söyler ki? Unut gitsin... Sende tıpkı bir karıncayiyene benziyorsun!" Genç kız arkasına bakmadan odadan çıktı. Bu gün biraz büyük salonda vakit geçirip vampirlere dikkat edebilirdi. Elleriyle yüzünü kontrol ederken Onile'in söylediği en ufak kelimeye dahi körü körüne inanmaktan vazgeçmesi gerektiğini biliyordu. Ona güvenmek istemiyordu. Mantığına tutunacak ve kalbi ile inatlaşmayı sürdürecekti. Başını sağa sola sallayıp sırtını dikleştirdi ve ilerlemeye koyuldu.


"Bekle! Gain ile konuşmalıyım."


"Öyleyse konuş."


"Nerede bulabilirim?" Onile kızın hızına yetişebilmek için koşmaya başladı fakat o daha da hızlanıp büyük salon diye tabir edilen yere girdi. Manzara ilginçti Alia ve Gain kavga ediyorlardı. Kavga kelimesi yumuşak bir ifadeydi. Birbirlerini parçalamaya çalışıyorlardı.


"Babam burada konuşmak ister misin?"


"Tam olarak ne yaptıklarını sorabilir miyim?"


"Tartışıyorlar..."


"Gerçekten mi peki nasıl kavga ediyorlar?" Genç adam iç çekerek söyledikleri karşısında gözlerini deviren Alia'ya baktı. Kocasını parçalamaya çalışan kadın, aynı anda etrafındakileri dinleyip tepki bile veriyordu ve herkes bu durumu normal karşılıyordu. Güzel kadın hemen yanlarındaki kolona savrulunca Onile Ayana'yı arkasına itip kımıldamaması için koluyla sıkıştırdı. Neden yaptığını ya da etraftakilerin düşüncelerini önemsememişti. Şimdilik düşündüğü tek şey onun güvenliğiydi. Tanrı onu korusun deliriyordu. Belki de delirmişti. Sanki vampirleri yok etmek için kendini adayan o değildi. Boşta kalan eliyle dolan gözlerini ovaladı.


"Kavga etmeyi kesin!"


"Bize mi dedi?" Gain kendisine saldırmak üzere olan karısını durdurup kolları arasına çekti. "Kavga etmiyoruz evlat, bu kadına yenilmez olduğumu anlatmaya çalışıyorum ama o yirmi yıldır anlamamakta ısrar ediyor!"


"Benim bir adım var koca adam ve seni yenebilirim." Alia eşinin yanaklarını sıktıktan sonra Onile'in arkasında sakladığı kızına baktı. Bir elma olsa ancak bu kadar kırmızı olabilirdi. Gözlerini sımsıkı kapamış kurtulmaya çalışıyordu.


"Kızımı o şekilde tutmandan hoşlanmadım Onile." Gain toparlanıp kollarını göğsünde kavuşturdu. Uzunca bir süre daha kızını paylaşabileceğini sanmıyordu.


"Beni rahat bırakın!" Genç adam tüm gücüyle bağırıp kapıdan çıktı.


Ayana erkeğin onu ittirip gidişini şaşkınlıkla izledikten sonra peşinden koridora çıktı. "Onile!" Kahretsin! Bu kadar sinirlenecek ne olmuştu? İçini kaplayan acı daha fazla hareket etmesini engellediğinde duvara yaslandı. Nefes dahi alamıyordu. Diğerlerinin onu bu şekilde görmesine izin veremezdi. Çalışmalıydı. Kafası bir şeylerle meşgul olduğunda daha iyi olacaktı. Arkasına bakarak merdivenlerden inen Aias'ı durdurdu.


"Çalışalım, bana kılıç fırlatmayı öğretecektin."


"İyi görünmüyorsun gidip dinlen, faydasız bir öğrenciye ihtiyacım yok."


"Ben iyiyim. Hiç bu kadar iyi olmamıştım!" Ayana avazı çıktığı kadar bağırıp Aias'ın kılıcını kınından çıkardı ve avluya doğru hızla ilerledi. O adamın değişken tavırlarına dayanabileceğini sanmıyordu.


Onile ikinci kattaki balkona çıkıp derin derin soludu. Gözlerinde biriken damlalar görüşünü engelliyordu. Elinin tersiyle gözlerini kurulayıp dirseklerini tırabzanın gri mermerine dayadı. Ailesinden ayrılıp ormanın dışına gönderildiği zaman da tıpkı böyle hissetmişti. Ne yapacağını bilmiyordu. Ayana'nın yanında olmak, sesini duymak hatta ona dokunmak sakinleştiriciydi. Diğer yandan vampirlere olan nefreti önünde aşılmaz çelikten duvar dibiydi. Onile kalbi ve aklı arasında sıkışıp kalmıştı.


"Kendi kalbin sana ihanet etse dahi onun peşinden git." Gain kabile dilinde konuşurken elini Onile'nin omzuna koydu ve elindeki şişeyi mermerin üzerine bıraktı.


"ve pişman olacağın hiçbir şey yapma. Bu babamın sözüydü."


Genç adam gözlerini kırpıştırıp birkaç damlanın daha süzülmesine izin verdikten sonra şişeyi alıp kafasına dikti. "Burada kaldığım her saniye vahşice öldürülen anneme ve babama biraz daha ihanet ediyor olmama rağmen gidemiyorum. Kabileme bir kez adım attığımda her şeyin daha güzel olacağını bildiğim halde hala burada duruyor olmak..."


"Delilik mi?" Gain sırıttı.


"Zır delilik."


"Ben kazandım Gain. Benimle gelmek zorundasın!" İki adamda Alia'nın sesiyle konuşmalarını bölüp arkalarına baktılar. Güzel kadın eli belinde kaşlarını çatmış onlara bakıyordu.


"Buradan birlikte kaçabiliriz!" Ateşin Efendisi bıkkın bir yüz ifadesiyle başını sallayıp karısının yanına döndü. Onile onların birbirleri için yaratılmış olduklarını düşünmeden edemedi. O sırada gürültü ile merdivenlerden inip köşeyi dönen bir vampir tökezleyerek efendilerine selam verdi ve balkona doğru koştu.


"Bu kez beni öldürecek." Şhia sırtını duvara yasladı.


Genç adam ne olduğunu anlamadan siyahi bir kadın ile burun buruna geldi. Güzel siyah saçları arkasından toplanmış, sürmeli gözleri kısılmış ve çenesi kasılmıştı. Fena halde kızgın görünen vampir elinde tuttuğu sopayı diğerinin karnına serçe vurduktan sonra parmakları ucunda yükselip aşağı baktı. Gördükleri onu daha da kızdırmış olacaktı ki ecel terleri döken vampiri unutup elindeki sopayı aşağı fırlattı. Aşağıdan gelen çığlık ve ardından yükselen kahkaha Ayana'ya aitti. Onile başını iki yana salladı. Gain'in kaçma fikrini düşünmeye başladı.


"Senin derdin ne ha? Bacaklarını ikiye ayırdığımda o pantolonları bir daha giyemeyeceksin!"


"Sen odaya dön güzelim ben onunla ilgilenirim!" Şhia gözlerini kırpıştırdı. Hera'nın görüş alanına girmemeye gayret ediyordu.


"Kendine uyuyacak başka bir yer bul sivri dişli! Aksi taktirde..."


"Biliyorum aşkım. Dişlerimi söküp kendine kolye yapacaksın."


"Hah şunu bileydin!" Hera burnundan soluyarak oradan ayrıldı.


"O kadının garip öldürme teknikleri var" Onile dilini yanağında dolaştırdı ve aşağıda kılıcı ile karşısındakine ter döktüren Ayana'ya baktı.


"Adım Şhia belki duymuşsundur, savaşçı vampirlerin komutanlarından biriyim. O da benim bebeğim Hera." Şhia tırabzana tutundu ve aşağı sarktı. "Baş belasının tekisin! Tanrım, neden her defasında sana güveniyorum ki? Kendine başka bir suç ortağı bul!" avazı çıktığı kadar bağırmayı bitirdikten sonra Onile'e baktı. "Ayana'yı alıp kabileye götüremez misin? Klandaki herkesin huzuru için..."


"Huzur?"


"Bu velet etrafta dolaşırken arkanı kollamak zorundasın dostum! Ondan her türlü isgüzarlik, delilik, saçmalık beklenir." Şhia kızgın görünüyordu


"Ne gibi?" Onile meraklanmıştı. Kısacık dört gün içinde yeterince çılgınlık yapmamış mıydı? Uç sınırlarını bilmek istiyordu.


"Prenses Alia'nın yılanlardan korktuğunu bildiği halde en korkunç olanlarını getirip annesinin kucağına atar, Çamura bulanıp zavallı Prenses İola'ya arkadan sarılır, Annesinin sesini taklit ederek çığlık atar ve efendimizin aklını kaçırmasına neden olur, daha sayamadığım birçok şey... Son olarak Hera'nın savaşçıların kıyafetlerini koyduğu torba ile kadınlarınkileri değiştirdi. Geçen gün toplantıdaki etek olayını unutmamış... Zavallı kadınım Efendi Gain'e, diktiği kırmızı renkli kısa eteği yollayınca da ortalık karıştı. Şimdi o etek Prenses Alia'nın elinde...


Ayana'ya boş bulunup torbaların yerini söyleyen bendim. Benden intikam alacağını nasıl düşünemedim. Tanrı beni korusun." Şhia derin bir nefes aldı. Göz ucuyla aşağı bakıp kaş çattı. "Ama ona ne olmuş? Üzüleceği bir şey mi oldu?"


"Üzülmek mi? Kılıç sallıyor, surat asmıyor ya da ağlamıyor. Komik bir bakış açın var. Duyguları olduğundan dahi şüpheliyim" Onile kaşlarını çattı. Üzgün olmak ve Ayana yan yana gelmeyecek iki farklı terimdi.


"Konu Ayana olduğunda farklı açıdan bakmak zorundasın dostum. Kalbini kimseye açmadığı doğru. Fakat duygusuz değil. Sadece anne ve babasını üzmemek için umursamaz biri gibi davranıyor. Hera'ya 'Eğer bir gün ağlarsam kalbim bin parçaya bölünmüş demektir.' demiş." Şhia başını iki yana salladı. "Gidip savaşçılardan etekleri toplamazsam Hera onları bana giydirip büyük salonun orta yerinde bekletir. Ah, bu arada yatağının üzerine giymen için birkaç parça giysi bıraktım"


"Daha önce sana konuşurken nefes al diyen oldu mu?" Onile yanaklarındaki havayı sertçe üfleyerek arkasına döndü fakat vampir çoktan köşeyi dönmek üzereydi. Genç adam en iyisinin üzerini değiştirip dinlenmesi gerektiği olduğunu düşündü. Uyku alışkanlığından kolay kolay vazgeçemeyecekti. Ensesini sıvazlayıp son kez aşağı bakarken Ayana'yı aklından çıkarmanın ne kadar zor olabileceğinin farkında bile değildi.

 

 


Loading...
0%