@gizemmgurbuzz
|
Ayana fırlattığı kılıcın hedeften çok uzağa saplandığını görünce dişlerini gıcırdattı. "Neden olmuyor?" "Aklın nerede senin?" Aias kükredi. Genç kız burnundan aldığı nefesi sıktığı dişleri arasından üfledikten sonra koşarak kılıcı hedef tahtasından çıkarıp yerine döndü. Odaklanamıyordu ve buda onu çıldırtıyordu. Yeniden denedi. Bu defada kılıç hiç olmadık bir yere uçtu. "Köpeğe taş atmıyorsun! Kolunu dik tut bakışlarını sabitle! Karınca beyinli misin!" Ayana "Sanırım" diye yanıtlarken kale kapısına baktı. Aias'ın azarlamalarına alışkın olduğu halde şu an sığınacak bir yer arıyordu. Gözleri kapıdan toplantı odasının penceresine kaydı ve Ina'ya takıldı. Sırtı ona dönük olmasına rağmen anında arkasına dönmüştü. Ayana onun arkasında gözlerinin olduğunu düşünmeden edemedi. İri ve güçlü görünüyordu. Toprak rengi saçları arkasında tutturulmuş, giydiği açık renkli bluz ay ışığının parlattığı teninde oldukça hoş durmuştu. Aias kılıçla arkasına vurana kadar savaşçıyı izledi. Sonra Aias'a baktı. İola'nın koruyucusu başka biri olamazdı. Savaşçı devasaydı Ayana onunla neredeyse aynı boyda olduğu için utanmadan edemedi. Kahverengi saçları tıpkı Ina gibi arkasından toplanmıştı. Ayana birden dalgalı ve dağınık saçların onun bronz teniyle daha uyumlu duracağını düşündü. Gözlerinin önünde Onile'i canlandırdığını fark ettiğinde başını iki yana sallayıp kılıcı savaşçının elinden aldı ve hedef tahtasının yerine Onile'i hayal etti. Çok zor değildi. Evet, tam orada, gülümseyerek ona bakıyordu. Genç kız kılıcı havaya kaldırıp açısını belirledikten sonra kolunu iyice gerdi. Fakat az önce onun kendisini nasıl korumaya çalıştığı, kollarının kuvveti, sıcaklığı ve asla inkar edemeyeceği toprağımsı kokusu aklına geldiğinde elleri iki yanına düştü. Niçin durmadan onu düşünmek zorundaydı? Homurdanarak kılıcı fırlattı. Bu kez birkaç metre öteye bile ulaşmamıştı. "Gain eğitimini azaltmamı istedi bir gün çalışmadık, şu düştüğün duruma bak! Kollarını bile dik tutamıyorsun. Karşıdaki ağacın dalına asıl ve ikinci bir emre kadar öyle kal." Aias gözlerini devirdi. Genç kız tek kelime etmeden baş onayı verdi ve ağaca doğru ilerlemeye başladı. Aias haklıydı, tek bir gün geçmiş olmasına rağmen zayıf hissediyordu. Hassaslığı yüzünden ondan daha nazik olmasını beklememeliydi. Gerçek şuydu ki eğitimleri sırasında Aias canavarlaşıyordu. Asla esneklik göstermeyen kuralları ve cezaları vardı. Genç kız halinden memnundu. Diğerlerinden ayrı tutulmamak onu mutlu ediyordu. Dala tutunup ayaklarını havaya kaldırırken yeryüzündeki herkesten ayrı tutulmanın nasıl bir şey olduğunu merak etmeye başladı. "Yeryüzündeki en değerli şey nedir?" "Prensesim." "Susuzluğundan daha mı değerli?" "Her şeyden daha değerli." "Fazla abartmıyor musun?" Ayana kaşlarını kaldırdı. "Bana göre kalbi olmayan biri her şey olabilir ama savaşçı olamaz. Sevdiğin şeyler uğruna savaşırsın. Onları korursun." "K-korumak mı?" Ayana dizleri üzerine düştü. Üşümenin çok dışında bir titreme tüm vücudunu sardı. "Bu günlük yalnız çalışmamda bir sakınca var mı?" Savaşçı başını iki yana sallayıp gitmeye çok hevesli olduğunu göstererek hızla uzaklaştı. Genç kız pelerinine sarındı. Onile'nin onu korumaya çalıştığı gerçeğini kesinlikle reddediyordu. "Çok uykusuz olmalıyım" diye söylendi. Titreyişini uykusuzluğuna bağlıyordu. Tanrı aşkına niçin böyleydi? Niçin kendisini küçücük bir an da olsa korunması gereken değerli bir eşya gibi hissetmişti ki? Başkalarına sığınmaya ihtiyacı yoktu. Ayağa kalkıp hançerini kemerinden çıkardı ve sertçe fırlattı. Bir kez daha ve bir kez daha bu kez hedef tahtasına kendi kalbini koymuştu. Böylece düşüncelerinden kurtulup kendini terbiye edecekti. Dişlerini sıkarak hançeri yeniden fırlattı ve peşinden koşup geri aldı. "Peki ya ne için savaşacaksın?" "Ailem için savaşacağım!" Ayana tıpkı babasınınkine benzeyen boğuk sesi duyduğunda şaşkınlıkla ağaca doğru baktı. "A-amca?" genç kız nefesinin kesildiğini hissetti karşısındaki adam tıpkı babasına benziyordu lakin babasının aksine siyah saçları vardı. "O-rion?" "Ta kendisi vampircik! Lakin unutma sevdiklerinden kaçman büyük bir zaman kaybı asla geri getiremeyeceğin..." Ayana gözleri önünde beliren hayalin sis misali dağıldığını görünce yeniden yerine dönüp hançeri elinde çevirip nişan aldı. Bu defa hedefi yerini buldu. Ayana koşup tahtada açılan yarığa baktı. "Peki, benim için kim savaşacak?" Cevabı bilmiyordu. Bildiği tek şey annesi ya da İola kadar şanslı olmadığıydı. Bu yüzden çok daha dikkatli olmalıydı. Attığı her adımda arkasından gelen uçurum ona sırtını dayama fırsatı vermeyecekti. Yorulduğunda ise düşecekti. "Bakalım nereye kadar dayanacaksın Ayana!" .... "Beş bin yirmi üç..." Onile saymayı bıraktı. Nasıl olurda bir kez bile hedefi tutturamazdı? Uyumak yerine bütün gece Ayana'yı izlediği için kendi kendine sitem ederek pencere kenarından ayrıldı. Ona, doğru atışın nasıl yapılacağını gösterecekti. Giydiği bordo renkli bluzun etek kısmını ve bir türlü düzelmeyen derin yakasını düzelttikten sonra önüne düşen saçlarını parmaklarıyla geriye taradı. Yeni görünümünün havalı olduğunu kendine itiraf etti ve odadan çıktı. Gündüzleri etrafta hiçbir vampirin olmaması tuhaf olsa da rahatlatıcıydı. Gözüne fazla parlak görünen avluya çıkıp robot gibi aynı hareketi yapan Ayana'ya doğru yürüdü. Nefes almadan çalışmaktan neredeyse parlaklığını yitirmişti. Onile kendi elini uzatıp bir teninde kıvılcımlar çıkaran ışık demetlerine birde ona baktı. Güneş teninde dalgalanmak yerine küçük ışık oyunlarıyla kayboluyordu. Arkaya doğru kaykıldığında ise bacaklarına binlerce volt elektrik verilmiş gibi hareket edip düşmeden önce onu tuttu. Ayana karşısında Onile'i görünce gözlerini kırpıştırdı. Düşüp başını fena halde çarpmış olmalıydı. Başını sağına çevirip yerden oldukça yüksekte olduğunu ve omzunu kavrayan iri eli görünce irkilip ayağa kalktı. Nefesini düzene sokmayı başarabildikten sonra konuşmayı denedi. "Düşmüş olmam gerekirdi." "Ben olmasaydım düşmüş olurdun." "Yorulmuştum." Ayana elinde olmadan gülümsedi. Genç adam bu beklenmedik tebessüm karşısında parmak uçlarına kadar ürperdi. Öyle ki dizlerini hissetmiyordu. Huzursuzca kıpırdanıp hala ona bakmakta olan kızın ışıldayan gülümsemesine ve yanağındaki inanılmaz gamzelerine baktı. Yaptığı en ufak mimikte dahi gamzeleri belirgin bir şekilde ortaya çıkıyordu. Onile yutkunarak gözlerini onunkilere kaydırdı. Göz altları hafif kızarık olmasına rağmen biçimli iri gözleri ona yangını anımsatıyordu. Boğazını temizleyip kızın elindeki hançeri aldı ve nişan alıp fırlattı. Tek seferde orta noktayı tutturmuştu. "Beş bin defa daha fırlatırsan belki hedefi tutturabilirsin" "Ben hep iyi nişan alırım!" Ayana koşup hançeri geri aldı ve yerine geçti. Tek gözünü kısarak açısını belirledikten sonra kolunu gerdi. "Kolunu gergin tutma. Gerginlik ve diklik aynı şeyler değil." Onile bir eliyle Ayana'nın kolunu ayarlarken diğeriyle sırtına bastırdı. bu daima filmlerde gördüğü ve hep denemek istediği bir sahneydi. Verdiği muhteşem hissi ise şimdilik göz ardı edecekti. "Güç alman gereken yer tam burası." "Sırt üstü düşmemi mi istiyorsun?" "Düşmeyeceksin." Ayana kalp atışlarının dışarıdan duyulup duyulmadığını merak ediyordu. Hançeri fırlattı ve sırtını Onile'e yasladı. Atıp atamadığıyla ilgilenmiyordu. Tek düşündüğü düşmeyeceğiydi. Küçücük bir ayrıntının onu delice mutlu etmesine izin vererek Onile'in kolunu tuttu doğruldu ve ardından yorgunluğu tüm bedenini sardı. Günlerdir uyumamıştı. Birkaç gün önce balkondaki göz kırpışını göz ardı ederse -kesinlikle gözünü kırpmak kadar kısa sürmüştü ve tam arkasında duran adam ile iç çamaşırı münakaşasına girmişti- uzun bir süredir uyumuyordu. Kızarmaya başlayacağını düşününce dikkati hedef tahtasının tam ortasında duran hançere ve ardından tahtanın hizasında dış avluya açılan aralığa takıldı. Yanılmıyorsa salına salına kendisine doğru yürüyen beyaz kaplanından başkası değildi. Zarif yaratığın etrafında sarmalanan ona özgü siyahlı grili çizgileri her zamankinden daha müthiştiler. Genç kız onun duman rengi gözlerindeki ışıltıyı görür gibiydi. Yerinde zıplayarak sevinçle haykırdı. "Zuvan!" "Ona kardeşimin oğlunun adını mı verdin?" Onile yüzünü buruşturarak Ayana'nın korkunç yaratığa koşuşunu izledi. Kız bir an bile tereddüt etmeden şaha kalkan kaplanı kucakladı. Hayvan ona karşılık verir gibi kollarını omuzlarının üzerinden sallandırdı ve koca dilini ona sürtmeye başladı. Genç adam mide bulantısını bastırmaya çalışarak ikiliye doğru yürümeye başladı. Hedef tahtasının yanından geçerken Aias'ın büyük kılıcını da yanına almayı unutmadı. O koca yaratık Ayana'nın sandığı kadar sevimli olmaya bilirdi. "Bu sabah yüzünü yıkamayı unutmuş olabilirsin fakat bir dahakine başka bir yöntem dene!" "Daha temizleyici olmazdı." Ayana kahkahasının ardından Zuvan'ın ağırlığını taşıyamadığı için yere çöktü fakat ona sarılmayı bırakmadı. "Seni çok özledim kızım. Nerelerdeydin?" kaplan yüzüne üfleyip karşılık verdikten sonra koca diliyle genç kızın burnunun ucuna dokundu ve karşılığını alnının ortasından koca bir öpücükle aldı. Ayana'nın ona duyduğu özlemin tarifi mümkün değildi. Koca yüzünü avuçları arasına sığdırmaya çalışıp puslu gözlerine doğrudan baktı. Fakat beyaz güzellik ona bakmıyordu. Direkt olarak Onile'e ve elinde tuttuğu kılıca bakıyordu. Genç kız ayağa kalkıp arkasını döndü. "Kılıcı elinde tutmaya devam edersen senden hoşlanmayacak." "Benden hoşlanıp hoşlanmaması umurumda değil. O şey tehlikeli." Onile kaşlarını çattı. "Onun bir adı var ve hoşlanmadığı kişilerin birkaç metre uzağımda durmasına dahi izin vermez!" Ayana kollarını göğsünde kavuşturdu. Onile'den uzak durma fikri en az yakınında olmak kadar sinir bozucuydu. "Ya da öyle bir şey" diye mırıldandı. "Dört ayaklı bir yaratığa Nandi'nin oğlunun adıyla hitap etmeyeceğim!" "Nandi'nin oğlu doğmadan çok daha önce ismi konuldu! Ona yaratık demekten vazgeçmezsen seni tekmeleyeceğim!" Genç kız dişlerini gıcırdattı ve huzursuzlanan hayvanın başını okşadı. "Sakin ol kızım" "Hah! Gelip dene!" Onile öne doğru attığı hızlı adımın ardından kaplanın hırlamasıyla yutkundu. Silkelenen hayvan Ayana'nın önüne geçip gözlerini ona dikti. Genç kız tek kaşını kaldırıp erkeğe baktı. Sonra yavaşça hareket edip kılıcı ondan aldı. "Onu çenesinin altından sev." Dedikten sonra eğildi ve Zuvan'ın çenesinin altını hafifçe okşayarak gülümsedi. Kaplanı az sonra kollarını Onile'in omuzlarına atacak ve sinir bozucu şef fena halde korkacaktı. Ayana muzipliği fazlasıyla seviyordu. Erkek ürkekçe eğilip zarif yaratığın tüylerini okşamaya başladığında olanlar oldu. Zuvan koca patilerini Onile'in geniş omuzlarına dayadı ve onu arka üstü yatırdı. Genç adam nefessiz kalmış görünüyordu. Bronz teni sararmış ve gözleri yuvalarını terk etmişlerdi. "Ona kocaman bir öpücük ver kızım!" Ayana refakatçisinin başını okşadı. "Kes şunu seni tüy yumağı!" Onile nefes almaya çalışıyordu. Yüzüne değen sıcak ve ıslak dil darbeleri hiçte hoşuna gitmemişti. Neyse ki o boğulmadan önce hayvan geriye çekilip kendini yere serdi. "Nasıl?" Ayana elini kabarık beyaz tüylerin arasında dolaştırmaya başladı. "Seninle öpüşmeyi tercih edeceğim kadar kötü!" Onile doğrulup bağdaş kurarak oturdu. "Rüyalarında bile o onura erişemeyeceksin." "Ben ona işkence derdim..." "Layık olmadığın bir işkence." Ayana yüzüne oturttuğu çarpık gülümsemesi ile utancını bastırmaya çalıştı. "Kendinden çok emin görünüyorsun." Onile işaret parmağını sevgi arayışı içinde yerde kıvranan koca tüy yumağının patisindeki yumuşak pembe yumrularda gezdirdi. "Asla! Iyk!" Genç kız yüzünü buruşturup ayağa kalktı. "İlk fırsatta seni öpeceğim!" "Bana dokunursan kafanı koparırım." "Pekâlâ, eğer o kılıcı üç kez tahtanın tam ortasına isabet ettirirsen fikrimden vazgeçerim." Onile ayağa kalkıp kılıca doğru yürüdü ve ağır metali havaya fırlatıp yeniden yakaladı. Kendince az önce yaşadığı korkunun intikamını almaya çalışıyordu. "Senin için zor olacak..." "Seni kaile almadığımın farkında mısın?" Ayana güçlükle yutkundu. Kaleye girebilmek için sağ tarafa döndü fakat çok geçmeden Onile tarafından yolu kesildi. Birkaç defa kaçmaya çalışsa da başaramadı. "Yolumdan çekil! Yoksa fena olur!" Onile kılıcı ve aynı zamanda dudaklarını uzattı. Aptal gibi görünüyordu. Ayana gözlerini devirip kılıcı aldı. Hedefinin karşısına geçerken sonunda ölüm olan bir sınava giriyor gibi hissediyordu. Başarılı olacaktı! Genç adam sırıttı. Bu kız söylediği her şeyi ciddiye alıyordu. Kollarını göğsünde kavuşturup onu izlemeye koyuldu. Ayana önce gözlerini kıstı sonrasında kolunu gererek ustalıkla kılıcı fırlattı. İlk hedef yerini bulmuş görünüyordu ve sonrasında ikinci hedefte başarıyla sonuçlandı. Onile ellerini çırptı. "Harikasın böyle devam et!" Tezahüratı neşe doluydu. Ayana dudaklarını birbirine bastırdı ve sakince üçüncü atışını yaptı. Ne yazık ki kılıç itaatsizlik ederek bir kademe dışarıya saplandı. Genç kız kıl payıyla kaybetmenin verdiği öfke hali ile yumruklarını sıktı. "Bana asla dokunamazsın!" "Aptal olma, seni öpmek istemem için geçerli tek bir neden söyle." "İyi!" Ayana aldığı cevap karşısında hayal kırıklığına uğramıştı. Ruh halinin fırtına gibi değişmesine şaşırarak ellerini ovuşturmaya başladı. Kendi duygularına anlam veremez olmuştu. Elbette onun tarafından öpülmek istemiyordu. "belki..." aklından geçmek için çaba sarf eden düşüncesini hemen uzaklaştırdı. Hayal kırıklığının nedeni çekici olmamasının her an yüzüne çarpılıyor olmasıydı. "Pekâlâ, her an bu adam tarafından yüzüme çarpılıyor olması." diye düşünüp iç geçirdikten sonra ardından seslenen adama oldukça ciddi bir tavır ile susması için işaret ederek kaleye yöneldi...
|
0% |