Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Saat gece yarısını çoktan geçmiş olmalıydı. Ayana siyah gökte asılı duran ayı aynı noktaya bakmaktan şaşı olana kadar izlediğine kanaat getirince bakışlarını yanında uzanmış yatan Zuvan'a çevirdi. Geçen bütün saatler boyunca sabah yaşananları düşünmüştü. Bir saat dahi sürmeyen kısacık dakikalar tüm gününü burada oturarak geçirmesine ve zemin ile bütünleşmesine neden olmuştu. O sinir bozucu adam daima aklı karışık olduğu zamanlarda yanında beliriyor kısa bir süre her şeyi unutmasını sağladıktan sonra durumu daha da karmaşıklaştırıp gidiyordu. Genç kız onun dokunuşunu yeniden hissedince ürperdi. Tünellere indikleri gün her korktuğunda yanında olmuş, piyano çaldığı gün elini tutmuş ve anne, babası küçük oyunlarını oynarken onu arkasına çekerek korumak istemişti. Bu gün ise en umutsuz anında düşmeyeceğini vadederek mutlu olmasını sağlamıştı. Peki ya sonra? "Seni öpmem için tek bir neden söyle... Hiçbir neden yok mu? Karşı cinsi olmam bir neden değil mi?" Ayana iç geçirerek güzel hayvanın başını okşadı. "Kafam çok karışık. Eğer birkaç gün onu görmezsem her şey yoluna girecek değil mi?" Refakatçisi huysuz bir homurtuyla karşılık verince Ayana ayağa kalktı ve kuş tüyü misali balkondan süzülüp içeri geçti. Bir süre dışarda dolaşması uyuşan bacakları için iyi gelebilirdi. Üstelik gözleri uykusuzluktan yanıyordu. Acaba annesi bu gece onunla uyur muydu?


Tüm bunları ve daha fazlasını düşünürken kendini dış avluda bulduğunda aklını başına toplaması gerektiğinin farkına vardı. Kısa bir süre nereye gideceğine karar vermek için duraksamasının ardından ahırların olduğu bölümü seçti.


Nedenini bilmemesine rağmen içinden bir ses oraya gitmesini söylüyor hatta ısrar ediyordu. İçindeki ses bu gibi durumlarda başına kötü şeyler geleceğini de söylediğinden kaşlarını çattı.


Onile toplantı odasında hapisteymiş gibi hissediyordu. Ayağa kalkıp cam kenarına gitti ve göğe baktı. Oldukça huzursuzdu. Sıkıntısının hala burada olduğundan mı yoksa Ayana'nın yokluğundan mı olduğuna karar vermeye uğraşırken Gözü avlunun dışında taş evlerin arasında yürüyen hayale takıldı. Dimdik duruşundan ve adımlarını gökyüzünde atıyormuşçasına yumuşak, bir o kadarda kararlı atan o vampir Ayana'dan başkası olamazdı. O zaman huzursuzluğu iki katına çıktı çünkü gitmek üzere olduğu yer genç adamın görüş alanı dışında karanlık bir noktadaydı. Hararetle tartışan dev adam topluluğuna baktıktan sonra sandalyelerin arkasına asılmış pelerinlerden birini ve hemen kapının yanında duran yayını sırtlanıp odadan çıktı. Bu gibi bir durumda kimseye hesap vermek zorunda olduğunu düşünmüyordu. Aslında ne için bu kadar gerildiğini de bilmiyordu. Tek bildiği içinde bir yerlerde onun zarar görecek olmasından korktuğuydu. Delicesine bir korkuydu. Midesi düğümleniyor, attığı her adımda yol biraz daha uzak görünüyordu. Onile duygularına daha sonra kafa yormaya karar verdi. Bir alt kata indiğinde arkasından kolunu tutup yolundan alı koyan kişiye yüksek sesli çirkin vaatlerde bulunup arkasını döndü.


"Ne!"


"Toplantı odasını öylece terk edemezsin." Ina yakışıklı yüzünü buruşturdu. Onile'den hiç ama hiç hoşlanmıyordu.


"Orada beni ilgilendiren bir şey yok. İlgilendiğim şey ise tehlikede olabilir!" Genç adam huzursuzca kıpırdandı.


"Prensesin senin ilgine muhtaç olduğundan şüpheliyim. Şimdi yukarı dön ve efendinden özür dile!"


"Eğer ona bir şey olursa beni bırakmadığın her saniye için suratına bir yumruk atacağım!" Onile kolunu silkip merdivenlere doğru koştu. Tanrı aşkına bir günü sakin geçmeyecek miydi?


Ayana bir kez daha nereye gittiğini, neye gittiğini bilmiyordu. Fakat kötü bir şeyler olduğunun farkındaydı. Onu karanlığa çeken bilinçaltında ki düşünceleri olabilir miydi? Toplantı günlerinde ahırın girişinde yapılan gizli buluşmaları biliyordu. Köşeyi dönmeden önce duvara dayanıp dinledi. Suçüstü yakalamak ve savunmasız bırakmak istiyordu.


"Yarın klandan ayrılıp kuzeydeki sivri dişlilerle konuşmaya gideceğim"


"Aklını mı kaybettin kuzey Alia'nın vampirleriyle dolu."


"Alia'yı da vampirlerini de bu kılanı da her şeyi başlarına yıkacağım!"


Ayana aniden vücudunun sarmalayan öfke dalgasınna engel olamadığı için bu defa kendini suçlamayacaktı. Olduğu yerden fırlayıp pusuya yatan dörtlünün önüne atladı "Kim kimin başına nereyi yıkacakmış şimdi göreceğiz!" Genç kız dişlerini gıcırdattı ve elini havaya kaldırıp onları ahırın duvarına savurdu. Fakat orada yalnızca üç kişi vardı Ayana acı çeken vampirlere baktıktan sonra bir kez daha elini havaya kaldırdı. "Ya hepiniz aklınızı başınıza toplarsınız ya da burada kafalarınızı kopartırım!" diye bağırıp odaklanmaya çalışırken arkasından geçen biri dikkatini dağıtınca olanlar oldu. Ayana dört kişinin orta yerinde kalakaldı. Vampirlerden biri dişlerini koluna geçirdi. Bir diğeri ise diğer kolundan tuttu. Ayana kısa bir süreliğine onların kendilerinden geçmelerini bekledikten sonra tüm gücünü dışa vurarak onları savurdu ve yere düşen birinin kafasını oracıkta kopardı. Nefes alıp vermek kadar kolay olmuştu. Fakat üzerine atlayan bir diğerini durdurabilmek için büyük çaba sarf etmesi gerekecekti. Onu boynundan ısıran vampiri ateşin gücüyle derisi açılana kadar yakıp üzerinden attıktan sonra bir diğerinin de işini bitirdi. Genç kız yerde yatan cesetlere ve kirlenen üzerine baktı. Onları öldürmemeliydi. Fakat yapmasaydı onlar klanına annesine zarar vereceklerdi. Ayana aldığı titrek nefesi geri verdikten sonra arkasına döndü. Biri daha vardı. Tam karşısında siyah gözlerini öfkeyle ona dikmiş keskin dişlerini ortaya çıkarmıştı. Gözlerini ondan alamadan geriledi. Titriyordu. Nedenini çok iyi bilmesine rağmen yapabileceği bir şey yoktu. Vampir onu etkisi altına almıştı. Sırtını duvara dayayıp beklemeye başladı.


"Seni nasıl parçalamamı istersin prenses? Kardeşlerime yaptığın gibi kafanı mı koparayım yoksa bacaklarını gövdenden ayırıp sonsuza kadar sakat kalmanı mı sağlıyım?"


"Aileme zarar veremeyeceksin!"


"Onlar seni düşünüyorlar mı? Bak, burada yalnızsın..."


Ayana gözlerini kapattı. Elbette ailesi onu düşünüyordu. Onu seviyorlardı. Genç kız kendi yolunu çizmişti hepsi bu. Korunmaya ihtiyacı olmadığından, onları üzmemek için güçlü olmayı seçmişti. Klanını koruyabilmek için kendi ayakları üzerinde durabiliyordu. Peki ya şimdi? Vampir tıslayarak kollarını sıyırdı ve tırnaklarıyla kanlı yollar çizerek aşağı, bileklerine kadar indi. Ayana tepki vermek için kendini sıksa da başaramadı. Fazla kan kaybetmişti. Boğazını kavuran acıyı yok sayıp gözlerini açtı. Onile neredeydi? Ona düşmeyeceğini söylemişti. Genç kız düşüncelerini hiççe sayıp öne doğru hamle yaptı fakat vampirin güçlü kolları ona duvara mıhladı. Boynuna doğru eğilen sivri dişlinin ıslak, yapışkan dilini hissettiğinde düşeceğini biliyordu.


"Ona bir şey olursa, ona zarar geldiyse?" Onile nefes nefese genç kızın bulunduğu yere geldiğinde karşılaştığı manzara şok ediciydi. Yerde yatan parçalanmış cesetlerin yanı sıra Ayana kapana kıstırılmış görünüyor dahası tepki vermiyordu. Yalnızca korkuyordu. Genç adam onun korkusunu kalbinde biliyordu. Öfkesinden kan beynine sıçramış bir halde, korkudan kasılan midesine inat yayına gerdiği iki oku titreyerek bıraktı.


Ayana göz açıp kapayıncaya kadar vampirin neredeyse böğürerek üzerine yığılmasına bir anlam verememişti. Birkaç saniye içinde kendine gelip sivri dişliyi üzerinden attı ve boğazına saplanan iki oku gördüğünde nefesini tuttu. Vampirin çirkin sesi avluyu doldurduğundan birazdan herkes burada olacaktı kalan gücüyle onunda kafasını gövdesinden ayırdı ve bluzunun kollarını aşağı indirerek yaralarını örtmeye çabaladı. Kalbi patlarcasına atıyordu. Dik durmaya çabalayarak ona doğru koşan Onile'e baktı. Erkeğin kendisini kolları arasına almasını mutlulukla kabullenmek istedi fakat onu uzaklaştırmak zorundaydı. Eğer burada kalırsa fena halde zarar görebilirdi. Vampirler onun fırlattığı okları gördüklerinde Onile'i suçlarlardı. Ondan ayrılıp cesetlerin ortasına geçti.


"Git buradan! Hemen git!"


"Sen aklını mı kaçırdın? Niçin tek başına..." Onile dişlerini sıkıp yutkundu.


"Sana git dedim!" Ayana çabucak ölen son vampirin parçalanmış boğazından okları çıkartıp eline aldı. "Yoksa senide parçalara ayıracağım!"


Genç adam anlamıyordu. Fakat Ayana'nın gözlerindeki korkuyu fark edince geri çekilmesi gerektiğini düşündü. Çabucak oradan uzaklaşıp sesi duyup koşan vampirlerin arasına katıldı. Az sonra tüm klan oraya toplandı. Onile Gain'i gördüğünde onunla konuşmak istedi fakat Ateşin efendisi yanında prenseslerle Ayana'nın yanına yöneldi. Alia'nın bağırmaya başlamasından hemen sonra Ayana sırtını dikleştirip çenesini yukarı kaldırdı ve Gain diğerlerinin arasına karıştı. İola ise neler olduğunu kontrol ediyordu.


"Nasıl yaparsın!" Alia kızını sarstı. Kalbi acıyordu. Vampirlerinin kendi kızı tarafından öldürülmesi onu ölesiye üzmüştü.


"Onları daha ne kadar görmezden gelmeyi düşünüyordun? Sana zarar vereceklerdi. Klana zarar vereceklerdi."


"Vampirlerimi kendi kafana göre öldürme hakkını kimseye tanımadım!"


"Anne!" Ayana'nın sesi sertleşti. "Onları korumak için koskoca bir klanı çıkmaza sokamazdım."


"Beni hiçe saydın. Şimdi bana bağırıyor musun?" Alia Gain'e döndü. "Onun dönüşüme hazır olmadığını söylemiştim!"


"Şimdi, yaptığıma karşı çıkan biri varsa söylesin. Bu klandaki tüm çürük dalları koparacağıma yemin ederim. Onların yanında her kim varsa hepsini bulup kafalarını koparacağıma Annemin önünde yemin ederim!" Ayana annesine baktı. Prenses tükenmiş görünüyordu yine de öfkesinden donuklaşmış yüzü onu korkutmaya yetti. İfadesinin ürkütücülüğünün kendisine karşı olması ise Ayana'yı mahvetti. Bakışlarını dehşete kapılan kalabalığa ve arkalarında gözlerini ona kenetleyen Onile'e çevirip orada sabitledi. Şimdilik korkmadan bakabileceği tek yer onun gözleriydi.


Onile ona bakmadı. Gözlerinde gizlenen korkuyu, tek başına nelere göğüs germeye çalıştığını görmek canını yakıyordu. Diğer yandan sinirliydi. Alia sorgulamadan gördükleriyle hüküm giydirirken Gain izlemekle yetiniyordu. Neyse ki en sonunda Aias aklını kaybeden kalabalığı oradan uzaklaştırmak için öne atılmayı akıl etmişti. Ayana'nın etrafında ona kötü gözle bakan vampirlere aldırış etmeden oradan ayrılışını izledi. Peşinden gitmeyecekti. Onun için çektiği korkudan sonra bir tek kelime dahi etmemiş, yanında olmasına izin vermemişti. Niçin bu kadar endişelendiğine bir anlam veremedi. Alia'nın hıçkırarak parçalanan vampirlerinin başında çırpınışını kaşlarını çatarak izledi. Bu kadar kör olabilmek onun başka bir yeteneği miydi? Lanet olsun vampirlere karşı olan nefreti bir kez daha alevlenmişti. Göğsüne saplanan acıyla baş etmeye çabalarken Alia olduğu yere yığıldı. Gain ve İola yanına koştular. Onile dişlerini gıcırdattı. Tüm bunları çok önceden engelleyebilirdi. Hemen karşısında cesetleri gömmek için uğraşan Ina'yı görünce sinirlerine hâkim olamadı. Koşar adımlarla savaşçının yanına gittikten sonra onu ayağa kaldırıp yumruklamaya başladı.


Ayana ayaklarını sürüyerek bir odaya girdi ve yatağın yanındaki boşluğa oturup kulaklarını tıkadı. Bu kez çok ileri gittiğini biliyordu. Çok, çok, çok ileri gitmişti. Onlara daha hafif bir ceza verebilirdi. Şimdi ortalık fena halde karışacaktı. Odanın kapısı ardına kadar açılınca yatağın yanına sindi.


"Ah Ayana, neler oldu? Niçin onları öldürdün?" Hera Ayana'nın önünde diz çöktü.


"Çünkü Kuzey'e gidip oradaki vampirleri bize karşı dolduracaklardı. Anneme, size klana zarar vereceklerdi."


"Onlar kimseye zarar veremezdi. Bıraksaydın gitselerdi. Ryv hepsini öldürürdü." Hera genç kızın yanağını okşadı. "Şimdi anneni odaya taşıdılar kendinden geçmiş. Sivri dişlilerin..."


"Onun için önemini biliyorum! Benim içinde önemliler, senin içinde!" Ayana bağırdı. Sonrasında sakinleşti. "Annem iyi olacak mı?"


"Annen çok daha zorlarını atlattı. Kendine geldiğinde anlayacaktır."


"Anlamayacak! Kimse anlamayacak." Ayana boğazını temizledi. Acı dayanılmazdı. "Yalnız kalmak istiyorum lütfen git. Annem kendine geldiğinde seni de azarlamasın."


"Yaralısın... Sana bir şey mi yaptılar?"


"Hayır, yaralı değilim. Hera, lütfen yalnız kalmak istiyorum!" Ayana başını geriye dayadı.


"O halde odana çık. Onile'nin odasına girmişsin. Birde onunla tartışma."


Ayana etrafına baktı. Gerçekten de Onile'in odasındaydı. Fakat rahatsız olmuyordu. Gözlerini kapatıp Hera'nın gitmesini bekledi. O yanındayken rahat düşünmesi imkânsızlaşıyordu. Hera'nın kapıyı ardından çekişini duyduğunda titreyen elini kanlı üzerine sildi. Kollarındaki acı dayanılmazdı. Diğer yandan vücudundaki kan istekle dışarı çıkıyordu. Genç kız onu yiyip bitiren düşüncelerden uzaklaşıp ayağı kalkmalıydı. Fakat annesinin ona bağırışı gözlerinin önüne geldikçe güçsüzleşiyor daha çok hasta hissediyordu. Birileri ile bir şeyleri paylaşamamaktan yorulmuştu artık. Başını dik tutamadığını hissedince geriye yasladı. "Onile" diye fısıldadı. Onu çağırmak istemişti hatta az önce yaptığı gibi kollarında olmak istiyordu. Onile onu korurdu değil mi? Bütün klan üzerine gelse dahi ona tutunarak ayakta durabilirdi. "Sana ihtiyacım var..." diye mırıldandı

 

 


Loading...
0%