Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Onile Ina'nın çenesinden kavrayıp ayaklarını yerden kestiğinde yaptığı şeye kendiside şaşırmadan edemedi. Fakat bedenine söz geçirmez bir haldeydi. Ayana'nın çaresiz bakışlarının intikamını ondan alıyordu. Çünkü eğer merdivenlerde o kadar vakit kaybetmeseydi onu sakinleştirmek için orada olurdu ve eğer gerekirse tüm o pisliğin icabına gözünü kırpmadan bakardı. Bunları düşünürken parmaklarını savaşçının suratına geçirdiğini fark edince durdu. Onu sertçe yere savurdu. Ardından göğsüne saplanan katlanılmaz acı ve belli belirsiz duyduğu ses ile yere serildi.


"Artık dur!" Ayana kapıya bakmaktan vazgeçip gözlerini kapadı. Hiçbir şey düşünemiyordu. Tek istediği Onile'in sesini duyabilmekti. Kafasına hücum eden binlerce görüntü sadece ona baktığında durulacaktı çünkü. Evet Ayana'nın tek bildiği buydu. Gözlerinden akmayan yaşlar içerde biryerlerde öylesine birikmişti ki genç kız başının ona ağırlık yaptığını hissediyordu. Tanrım bu şekilde hasta olmaya devam etmemeliydi. Bu onu öldürebilirdi.


                                                                    ---


Genç adam Aias'ın uzattığı eli tutup yerden kalktı. Fena halde dayak yemiş ve o derece dövmüştü. Ina hala yerde yatıyordu. Çenesini sıvazlayıp kaleye yöneldi. Kuduz köpekler gibi davranmıştı. Bir ara adamı ısırdığına yemin edebilirdi. Yüzünü buruşturdu. Ina onu tutmamış olsaydı en başında yetişecekti. Acıyla aldığı nefesi geri verirken ayaklarını sıkıca yere basmaya başladı. Ayana'yı görmeliydi. Onun yanında olması gerekiyordu. Lanet olsun o canavar kadın kim bilir neler yapıyor ve sıkıntısını Onile çekiyordu. Kaleye girdiği andan itibaren etraftaki sivri dişli vampirler dikkatini çekti. Hepsi küme küme toplanmış birbirlerini yatıştırmaya çalışıyorlardı. Daha doğrusu savaşçı vampirler kadınlarını yatıştırıyordu. Dişleri uzun olsun olmasın kadınlar sürekli sorun çıkarmak zorunda mıydılar? "Evet" diye mırıldanıp kendine cevap verdikten sonra merdivenlerden yukarı çıkan Şhia'ya rastladı.


"Burası fena karıştı."


"Klan halledilir. Önce prensesimizin kafa karışıklığını çözmemiz gerekecek. Ayana ne kadar katıysa annesi o kadar kırılgan." Şhia başını iki yana salladı.


"Türünü öldürdüğü için Ayana'yı suçlayacak mısın?" Onile düşünmeden konuşmuştu.


"Elbette hayır. Ayana haklıydı. Çürük dallar koparılmadığı sürece hastalık bitkinin tamamını kaplar."


"Peki ya Gain?"


"Efendim şimdilik karısı ile meşgul olacak fakat onun da kızıyla gurur duyduğundan şüphem yok."


Onile bir sonraki kata koşturarak çıktıktan sonra odasına yöneldi. Aynı şeyi kendisi de yapardı. Küçük sorunlar göz ardı edildiğinde büyüyüp sorun olmaktan öteye geçiyordu. Bu her zaman böyleydi. Ormanın dışındaki rutin hayatını özlemeye başlamıştı. Oradaki insanların tek kaygısı makinelerdi nede olsa. "Dünyayı ele geçiren robotlar" diye düşünerek sırıttı ve odaya girdi. Yatağının yanındaki karaltının Ayana olduğunu görmek robot meselesini unutturmuş ve keyfini kaçırmıştı.


"Orada ne yapıyorsun?"


Ayana başını kaldırıp kör gözlerle Onile'e baktı. Gerçekten de oydu. En azından sesini ve kokusunu alabilmişti. Ona neden bu kadar geciktin diye bağırmak istedi fakat sesi çıkmadı onun yerine tuhaf bir tıslama duyulmuştu.


Genç adam sorusunu tekrar sormadan önce yatağın yanına gidip onu ayağa kaldırdı. Yüzü kaybolmuştu. Onile gece görüşünün suratına yediği yumruklardan dolayı zayıfladığını düşündü. Sonrasında yoğun kan kokusunu aldı. Kısa bir telaşın ardından üzerindeki krem rengi bluzün kırmızıya döndüğünü fark edince koparttığı kafalardan dolayı olduğunu anımsadı.


"Hazır kafa kopartmaya alışmışken beni de aradan çıkartmayı mı düşünüyorsun?"


"Nasıl geldim?" Ayana soruya soru ile karşılık verdikten sonra ayaklarını sürterek kapıya yöneldi. Muhtemelen aklını kaçırmıştı.


"Etrafı karıştırıp burada saklanmayı mı düşünüyorsun? Odana git Ayana! Vazifen olmayan işlere burnunu sokma." Onile onu dışarı ittirip kapıyı kapattı. "Nasıl mı geldin? Tanrım, ne kadın!" Yatağa oturdu. Zihnini boşaltabilmesi için uyumaya ihtiyacı vardı. Kendini arkaya atıp gözlerini kapattı. Bir an sonra yeniden kalktı. Kan kokusu hala odasını zapt ediyordu ve hiç hoş değildi. Yüzünü ovuşturup kendini camdan atma isteğiyle ayaklanıp kapıya yürüdü. Gördüğü ise onu en az uçan bir fil gördüğünde vereceği tepki kadar şaşırtmıştı. Ayana kapının dibine sinmiş oturuyordu. O kapıyı açtığında sendeleyip yeniden toparlandı ve ayağa kalktı.


"Odama nasıl gideceğimi düşünmeme izin veremez misin?"


"Merdivenlerden sağa dön koridorun sonundaki ilk kapı. Sürgüyü çekmeyi unutma. Tanrı aşkına aptal numarası mı yapıyorsun? Bu seni Alia'dan korumaya yetmez!" Onile eliyle gitmesi için işaret ettikten sonra odaya dönüp yatağa uzandı ve örtüyü üzerine çekti. Yeniden doğrulması ise yalnızca beş saniyesini aldı. Önce kendi üzerini kokladıktan sonra etrafına bakındı. Kötü koku yerini tatlı bal kokusuna bırakmıştı. Genç adam yüzünü kapıya çevirdi. İçeri süzen zayıf ışık huzmesi yerdeki kırmızı damlaları aydınlatmaya yetiyordu. Kan Ayana'ya aitti. Onile uzanıp kokunun daha yoğun geldiği yatağın yan tarafına baktı. Orada kandan küçük bir gölet gördüğünde ise sıkıntıyla inledi. Yataktan atlayıp koridora çıktı. Tatlı kokusu çok uzaklaşmadığının habercisiydi. Merdivenlere yöneldiğinde ise orada oturmuş olduğunu fark etti.


Ayana Onile'i görünce derhal ayağa kalkıp ikinci basamağı çıkmaya çalıştı. Kahretsin o kadar gücü dahi yoktu. Hafızası ise o kadar doluydu ki odasının nerede olduğunu hatırlayacak kadar yer yoktu. Güçlü iki kolun onu kaldırdığını fark edince sesini çıkartmaktan vazgeçip başını erkeğin sıcak göğsüne yasladı.


"Yaralısın değil mi?"


"Annem iyimi?"


"Canının yanıp yanmadığını soruyorum." Onile bağırdı fakat genç kızın tepkisizce ona daha çok sokulması susmasına neden oldu. Ayana'nın odasının önüne geldiğinde onu yere indirip kapısını açtı "Gain' i çağıracağım! İçeri gir"


"Ben onun yüzüne bakamam." Genç kız suçluluk duygusunun onu öldüreceğini düşünüyordu. Yalvaran gözlerle erkeğe baktı.


Onile aldığı nefesi geri veremedi. Ayana'nın suratı neredeyse griye gönmüş, sabah gözlerinin altında hafifçe belirgin olan kızıllık yerini acı veren mor şişliklere bırakmıştı. Ona bakınca ayakta duracak halinin dahi olmadığını görmek zor değildi. Acı çekiyordu. Öylesine bir acıydı ki Onile dayanamıyordu. Tek eliyle yanağını okşarken gözlerinin içine baktı. Orada ona yalvarıyorlardı. Güçlükle yutkunup başını evet manasında salladı.


"O-o halde sana temiz bir şeyler getireyim. Burada bekle." Gözlerini kaçırıp aceleyle bir alt kata odasına koştu. Ayana'nın giysileri hala onun odasındaydı. Dolabın kapaklarını sökercesine açtıktan sonra temiz bir bluz alıp odadan çıktı. Üzüntüsü kadar sinirliydide. Birilerinden hesap sormak istiyordu. Odaya girmeden önce bir üst kata Gain'in yanına çıktı. Bluzu kemerine sıkıştırıp odanın girişinde yakaladığı savaşçının elindeki tepsiden iki şişeyi de stokladıktan sonra camın önünde dikilen Gain'in yanına yürüdü.


"Alia'nın bilmesi gerekenler var! Çok daha önce söylemiş olman gerekirdi. Çok daha önce müdahale etmen gerekirdi."


"Sakin ol Onile." Gain kaşlarını çattı. "Alia uyandığında ona anlatacağım. Kızım nerede? Eğer böyle şeylerle baş edemezse ileride asla ayakta duramaz. Fakat onu gördün değil mi gurur duyulacak bir evlat."


"Ayakta durmak mı?" Onile dudaklarını dişledi. "Ona savaşçı muamelesi yapmaktan vazgeç!"


"Kiminle konuştuğuna dikkat et evlat" Gain öne atıldı fakat karşısındaki gencin gözlerinde parlayan ateşi görünce durdu. Onun yerine kendisini koyduğunda ve endişesini anladığında ise gülümsedi. "Senin yanında güvende olacak..."


Onile gevşedi. "Bak, bu tepkili halime bir anlam veremesem de kendimce doğru olanı yaptığımı düşünüyorum. Kızına saldıran vampirlerden birini zevk alarak öldüren bendim ama senin kızın beni kovaladı." Durup elindeki şişeye baktı. Burada fazla oyalandığını düşünüyordu. "Kızını aklı başında biri gibi düşünmeye devam etmen için yarın akşama kadar aşağı inmemeni tavsiye ediyorum."


"Tavsiyene uyacağım. Yarın akşam yeniden endişeli adam rolünü üstleneceğim için kötü hissediyorum. Az önce kabileden haber geldi. Yarın dönmeni istiyorlar. Tören için hazırlanman gerekiyormuş Şef."


Onile başını sallayıp arkasını döndü. Burada fazlasıyla oyalanmıştı. Eve dönme çağrısı ise şimdilik ilgi alanına girmiyordu. "Belki yarın" diye düşündü. Çabucak merdivenleri indi. Bu gün daha fazla şaşırmak istememesine rağmen Ayana'yı kapının dibinde otururken görünce yanaklarında biriktirdiği havayı sertçe üfledi. Burada beklemesini söylerken içeriye girmesini söylemeyi unutmuş muydu? Tanrım, dikkat etmesi gereken ne kadar çok nokta vardı. Adımlarını hızlandırıp onu oturduğu yerden kaldırdı. "En azından içeri girebilirdin değil mi?"


Onile odaya girip elindeki şişeleri şifonyere bıraktıktan sonra yeniden kapının önüne çıktı ve genç kızı kucakladı. Onun kokusunu azda olsa duyabilmek kafasındaki sıkıntıları uzaklaştırmaya yetmişti. Yatağın ucundaki yastıkları dikleştirip Ayana'yı yatırdıktan sonra beline sıkıştırdığı bluzu eline tutuşturdu ve bileğini sıktı. "Bunu giydikten sonra bana seslen."


"Bugün beni kollarımdan tutmamalısın daha fazla acınası görünmek istemiyorum." Ayana yüzünü buruşturdu. Yaralarının iyileşebileceği kadar kanı yoktu.


Onile elini çekip bluzun kolunu sıyırdığında ürperdi. Boydan boya yarılmış kolu dayanılmaz acı veriyor olmalıydı. Kapıya doğru döndü "Hera'yı çağıracağım üzerini değiştirmene yardımcı olacaktır."


"Onile..." Ayana boğazını temizledi. "Gözlerini kapatamaz mısın?"


"Ne?" Genç adam elini ensesine götürdü. "Fazla olmuyor musun?" diye söylendikten sonra pes etti. "Pekala bayan inatçı. Kendine geldiğinde tüm bunları sana hatırlatacağım."


Ayana hayatı boyunca onu yalnızca Onile'nin bu halde görmesine izin vermişti. Elbisenin kollarını özenle yırtarak çıkarmasını ve kendi kendine söylenmesini dinlerken birazda olsa huzurlu hissediyordu. Yeni bluzu başından geçirdiğinde dahi utanıp sıkılmadı. Gözlerinin kapalı olduğundan kendi adı kadar emindi.


Onile gözlerini açıp ters tarafını giydirdiği bluza söylenmeden edemedi. Şifonyere gidip şişeleri eline aldıktan sonra yatağa oturup sırtını yastığa dayadı. Ayana'yı göğsüne çekti ve şişeyi onun ağzına tuttu. Diğeri ise elinde hazırda bekliyordu.


"Başka bir emrin var mı prenses?" Kucağında yatan kız öncesinden tanıdığı canavarın yanı sıra yeni doğmuş çaresiz bir bebek gibiydi. Genç adam içtenlikle tebessüm etti.


"Görmedin, duymadın, bilmiyorsun!" Ayana bir sonraki şişeyi bitirdikten sonra yatağa uzanıp arkasını döndü. Yaşam sıvısı gücünü birazda olsa geri getirmişti.


"Önemli değil..." Onile gözlerini devirdi.


"Onile..."


"Gidiyorum."


Ayana kendisinin dahi anlayamadığı bir hızda arkasını dönüp kalkmak üzere olan genç adamı kolundan yakaladı. Ne söyleyeceğini bilemiyordu.


Onile reddetmedi. Aksine Ayana fikrini değiştirmeden önce yatağa uzanıp tek kolunun üzerine yattı. "Nasıl olsa sen yine bir şeyler karıştıracaksın değil mi?"


"Yaptığım her şeyi elime yüzüme bulaştırıyorum. Onları öldürmemeliydim, Şimdi ne olacak? Annemin yüzünü gördün mü? Bana bakışlarını..." Ayana derin derin soludu. "Ona acı verdim..." Onile'in bileğindeki eli avuç içine kaydı ve onu kendine hapsedercesine tuttu.


Onile genç kızın sıkı sıkıya tutmaya çalıştığı eline bakıp yutkundu. "Acı verdiğin tek kişi o değil, üstelik bende o vampirlerden birini öldürdüm ve hiç pişman değilim."


"Eğer biraz daha gecikseydin..."


"Gecikmezdim!" Onile çabucak konuşmuştu. "Beni yanından kovalamamış olsaydın şimdi bu durumda olmazdın."


"Eğer orada dursaydın annemin gazabından nasibini alacaktın, klan olduğundan daha da karışacaktı hepsinden ayrı olarak bağlantımızdan ötürü beni kandırdığını düşünecekler ve senin canına okuyacaklardı. Onlarca vampir ayaklandığında ben bile onları durduramam." Ayana gözlerini kaçırdı. "Tüm bunları önceden düşünerek sana teşekkür ettiğimi düşünüyorum."


"Bana eziyet ediyorsun." Onile uzanıp genç kızın gözlerinin altındaki mor halkalara dokundu. "Senden hiç ama hiç hoşlanmıyorum"


Ayana gözlerini kapattı. "Zavallı yanım ile tanışmak seni mutlu etmiş olmalı."


"Elime geçen kozu her fırsatta kullanacağım. Yine de bir daha yapma."


"Ne yapmayayım?"


"Kendini başkaları için ortaya atma." Onile başparmağıyla morlukları ovalamaya başladı.


"Sen olsan sessiz kalır mıydın?" Genç kız esnerken konuştuğu için sözcüklerin duyulup duyulmadığından emin değildi. Eğer yanındaki başkası olsaydı bu kadar huzurlu olabilir miydi? Gözlerini aralayıp yüzünde dolaşan parmaklara baktı.


"Çok soru soruyorsun! Uyumayacak mısın?"


"Seninle mi?" Ayana güçlükle dirseği üzerinde doğrulup kaşlarını çattı.


"Birlikte adam öldürdük, bir ölüyü kucağımızda taşıdık, sence uyumayı beceremez miyiz? Böylece sen başına bela açmadan önce engelleyebilirim. Eğer istersen geceliğini giymene yardımcı olabilirim."


Genç kız yastığı Onile'in yüzüne çarptıktan sonra kolunun acısıyla inledi. "Hepsi senin yüzünden!"


"Zavallı Ayana'yı özleyeceğim." Onile yastığı başının altına alıp uyuşan kolunu uzattı.


"Yastığımı geri ver!" Ayana gülmemek için kaşlarını çattı. "Zavallı Ayana" tabiri duyduğu en komik şeydi. Duyduğu kişi ise kelimeleri daha komik hale getiriyordu.


"Kendine başka bir yastık bul 'zavallı'" Onile eliyle gözlerinin altında görünmez yaylar çizip sırıttı.


"Gözlerimi açtığımda karşımda ol!" Ayana başını erkeğin koluna koyarken elindeki tek uyku fırsatını kaçırmak istemiyordu. Düşünmeden hareket ettiği için daha sonra tasalanacaktı. En sevdiği "Hera bakışlarından" birini atıp çarpık gülümsemesini yüzüne oturttuktan sonra gözlerini kapattı.


Onile ne yapacağını bilemedi. Birlikte uyumak konusunda şaka yapmaya çalışıyordu. Gözlerini devirdi. Bu kadının ağzından çıkan her kelimeye inanmak için programlanmış olduğunu unutmamalıydı. "Deli cesareti." diye düşündü. Böyle davranmaya devam ederse ona fena halde tutulacaktı. Eliyle düşüncelerini savurup gözlerini kapattı. Bir sonraki gün eve döneceğine göre bugünlük kendine izin verebilirdi. Kabilede yapılacaklar, tören ve daha bir sürü şey onu bekliyordu. Kafa karışıklığı son bulacak ve kendi yolunu çizmeye başlayacaktı. Tek gözünü açıp çoktan uykuya dalan Ayana'ya baktı. Onunla ne yapacaktı?


Ayana duyduğu yoğun toprak kokusunun rahatlatıcı aromasını içine çekerek gözlerini araladı. Yıllarca uyuduktan sonra uyandırılan biri gibi sersem hissediyordu. Başını gömüldüğü yerden çıkarıp Onile'in bordo renkli bluzu ile karşılaşınca yutkundu. Onu saran güçlü kollarının arasında fena halde sıkışmıştı. Yine de dünyadaki en konforlu yerin burası olduğuna yemin edebilirdi. Şimdi nasıl bir tepki vermeliydi? Onu ittirdikten sonra bağırıp çağırmak, sessizce kollarının arasından sıvışmak... Hayır, hiçbirini yapmayacaktı. Gözlerini kapatıp ona iyice sokuldu. Hayatında ilk defa deliksiz uyumuş olmanın verdiği tadı kolay kolay kaçırmaya niyeti yoktu. Bütünüyle kendisi gibi davrandığı tek yerdeydi. Endişelenecek hiçbir şey ya da ona zarar verecek hiç kimsenin olmadığı güvenli bir yer... Yanında dik durmak zorunda değildi. Genç kız yutkunarak boğazında atan kalbini aşağı indirmeye çabaladı. Bu kadar yakınken hakkında kötü şeyler düşünmek ne kadar da zordu. Yüksek sesli nefes alıp verdikten sonra nefesini tuttu. Uyandığın da ondan uzaklaşacak olmasından, gitmesinden korkuyordu...


Onile kollarının arasında tuttuğu şeyi ezmek istercesine sıkıp kendine yaklaştırdıktan sonra gözlerini açtı. Göğsünün içine sokmaya çalıştığı şeyin Ayana'dan başkası olmadığını gördüğünde ise yerinde sıçradı. "Tanrım beni koru!" diye mırıldanırken kollarını gevşetti. İlk olarak onu boğmuş olabileceğinden korktu nefes aldığını hissettiğinde ise ne için bu kadar yakın olduklarından... Üzerine kapattığı kolunu yavaşça çekerken gücü yetse iki defa daha dolayabileceğini fark etti. Eğer onu uyandırmadan kaçabilirse en azından sağır olmaktan kurtulabilirdi. Gözlerini ondan ayırmadan sessizce başının altındaki kolunu çekmeye çalıştı


"Gözlerimi açtığımda karşımda olmanı söylemiştim" Ayana tek gözünü açtı. Kaçmaya çalışması onu fena halde hayal kırıklığına uğratmıştı.


"Henüz gözlerini iyi açamadın sanırım." Onile yüzünü buruşturup kendini olacaklara hazırladı.


"Tonlarca basınç ile beni ezecek güce sahipken yine de korkuyor musun?" Genç kız kıkırdadı. Kolunu havaya kaldırıp iyice esnettikten sonra parmaklarını erkeğin kaslı koluna bastırdı. "Bu kadar yumuşak olmaları doğrumu?"


Onile'in rahatlayışı gözle görülür nitelikteydi. Başını yastığa koydu. Şaşkınlığını gizleyemeyerek elini kızın gözlerinin önünde salladı. "Görebiliyor musun?"


Ayana'nın beyni fırtına gibi çalışarak yapabileceği en korkunç şakayı üretmişti bile. Genç adamın bileğini sıkıca kavrayıp gözlerinin içine baktı, "Benden faydalanabileceğini mi düşündün?" derken tıslıyordu. Dilini dişlerinin üzerinde gezdirirken daha gerçekçi olması için onu etkisi altına aldı. Kıpırdamasını önleyebilmek içte zor değildi.


"K-kendine gel!" Onile kıpırdayamıyordu. Az önce parlak gün ışığı kadar sıcak ve masum görünen kız şimdi canavardan farksızdı. Yutkundu. Göğsü patlayacakmış gibiydi.


Ayana başını yana yatırıp gözlerini kıstı ve erkeğin boynuna doğru hafifçe eğildi. Fakat yüz ifadesini görünce daha fazla dayanamadı. Kahkahalar eşliğinde kendini bırakıp koca bir 'şlap' sesi ile Onile'in göğsüne düştü. Kahkahaları nefes almasını dahi engelliyordu.


"Kahretsin!" Onile eliyle alnını sıvazladıktan sonra sırıttı. Şakaları konusunda Şhia tarafından uyarılmış olmasına rağmen iki seferdir hazırlıksız yakalanıyordu. Diğer yandan Ayana'nın kahkahalarını işitmek onu afallatmıştı. O kadar içten gülüyordu ki bebekken onu ziyaret ettiklerinde annesinin saçlarına gülüşünü hatırladı. Alia kabarık saçlarıyla kızının üzerini örtüp geri çekildikçe bebeği tıpkı böyle gülüyordu. Kafasını kolu üzerine ittirip sakinleşmesini bekledi. "Çok mu komik?"


"Surat ifadeni görmeliydin."


"Benimle dalga geçmek hoşuna mı gidiyor?"


"Seninle dalga geçmiyorum sadece ufak bir şakaydı." Ayana Onile'in yüz ifadesini taklit ettikten sonra yeniden güldü.


"Ufak mı? Daha büyükleri de mi var? Tanrı korusun!" Genç adam parmaklarını kızın yanaklarındaki çukurlara dokundurdu ve oradan gözlerinin altında artık olmayan morlukların yerinde dolaştırdı ve bir an unuttuğu yaralarını kontrol etme ihtiyacı hissetti. Boynundaki ısırık izleri tamamen kaybolmuş, kollarındaki derin yarıklar ise yerini kızarıklıklara bırakmıştı. Yanaklarında biriktirdiği havayı yavaşça üfledi. "İyi misin?"


"Daha iyi olmamıştım. Uyumak gerçekten çok güzelmiş."


"Hiç uyumamış gibi konuştun."


"İlk defa sayamadığım saatler boyunca uyudum hem de hiç uyanmadan, kabuslar ya da karaltılar görmeden" Ayana en güzel gülümsemelerinden birini Onile'e sunarken içinde kanat çırpan kalbini görmezden gelmeye çalışıyordu.


"Dün gece kafana bir şey mi attılar. Kendin gibi davranmıyorsun?"


"Kafamı karıştırıyorsun Onile... Bu da kendim gibi davranmama neden oluyor."


Genç adam Ayana'nın boynuna dolanmış bir tutam saçı geri iterken gözlerini kaçırdı. Dokunduğu en güzel saçlara sahipti. Saçlara olan zaafı komik sayılabilecek kadar büyüktü. Parmaklarının arasından kayıp giden bebeksi siyah saçları şaşırtıcı derecede uzundu ve uçlarında yine bebeklere has bir güzellikte kıvrılıyordu.


"Şu dönüşüm olayı ve aynı ruhu taşıma saçmalığı...İkimizin de kafası karıştı. Elimizde olmadan zorla birbirimize çekiliyoruz. Fakat söz veriyorum birkaç saat sonra her şey normale dönecek."


"Normale mi dönecek?" Ayana sıkıntıyla inleyip arkasını döndü. O hiçbir şeyin normale dönmesini istemiyordu ki. Erkeğin kolunu başı altından ittirip yerine kendininkini koyarken "Normal olan bu" diye düşündü. Uyanma vakti bu kadar çabuk mu gelmişti.


"Ayana..." Onile neyi yanlış söylediğini anlayamıyordu. Daha fazla açıklama yapması gerektiğini düşündü. "Aramızdaki bağın bizi istemediğimiz halde bu duruma getirmesine izin vermeyelim. Kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramayacağını düşünüyorum. Üstelik..."


"Yaralı olduğum için aptal gibi davranıyordum." Genç kız doğrulup dizleri üzerinde oturdu. Surat ifadesi rahat tutumu gitmiş yerine eski çekilmez hali gelmişti. Dudakları arasından dökülen kelimelerin farklı çıkmasına büyük özen gösterdi. Kalbi çok daha farklı haykırıyordu. "Bu durumu istemeyen tek kişi sensin." diye bağırabilmeyi öylesine isterdi ki. Ne yazık ki bir kere uyanmıştı.


"Aptal gibi davranmıyordun!" Onile ayağa kalktı. "Yalnızca..."


"Aptal gibi davrandığımı söylediysem öyledir! Bana yardım etmekten vazgeç olur mu? Arkama baktığımda orada durmaktan vazgeç!" Ayana bağırdı. Hemen ardından kendini toparlayıp ayağa kalktı.


"Konuşmama izin vermiyorsun bile... Sonunda kendin olabildiğin için çok sevindim!" Genç adam hızla odadan çıktı.


Ayana çarpan kapı ile birlikte gözlerini kapattı. İşte her şey tekrar eski haline dönmüştü. Titreyerek kollarını sıvazladı. Ardından çok kısa bir süre sonra annesi odaya girdi.


"Buradan gelen sesler de neyin nesiydi?"


"Hiç, anne sen iyi misin? Öyle davranmamalıydım fakat onları duydum, sana zarar vereceklerdi."


"Biliyorum tatlım." Alia kızının yanına gidip onu yatağa oturttu. Etrafta aldığı toprak kokusunun tanıdıklığının nereden geldiğini anımsamaya çalıştı. Diğer yandan kızının gözleri harabeden farksız haldeydi. Yarım saat öncesine kadar ondaki iyi hali ve neşeyi hissedebiliyordu. Ne olmuştu da bu hale gelmişti?


"Fazla tepki göstermiş olabilirim ama doğru olanı yaptım öyle değil mi?" Ayana bu soruyu aslında kendisine sorduğunu fark etti. Yeniden titredi. Boşluğa düşmüş gibi hissediyordu.


"Kalbinden geçeni yaptıysan doğrudur." Alia anlayışla başını salladı. Kokunun kime ait olduğunu fark etmesi fazla uzun zamanını almıştı.


"Hatalıydım...Üşüyorum, bana sarılır mısın?" Ayana peşi sıra gelen histerik iç geçirişlerinin ardından annesine sarıldı.


                                                                      ....


Loading...
0%