Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm

@gizemmgurbuzz

Ayana yastığını başının üzerine çekip kıvranmaya başladı. Anne ve babasının bağırışları uyumasını engelliyordu. Zaten uyuma zorluğu çekerken birde onları dinlemek hepten katlanılmazdı. Ebeveynlerinin bitmeyen enerjisine hayrandı. Bugün yine konu kendisiydi. Annesi, yarın yapılacak dönüşüm ritüeli için bir sene daha beklemelerini öneriyor, babası ise her geçen saniye için sitem ediyordu. Yaklaşık bir haftadır bu konu hakkında tartışıyorlardı. Ayana gerilimin şu dakikalarda iyice arttığının farkına vardı. Fakat bu defa kaybeden annesi olacaktı. Genç kızın daha fazla beklemeye tahammülü yoktu. İnsan olarak kalmayı istemiyordu. Bu seçenek onu ailesinden ayıracaktı. Üstelik bir kale dolusu vampirin içinde yaşamak hiçte kolay değildi.


Gözlerini ovuşturup karanlık odada görmeye çalıştı. İşte en büyük sorunda karanlıktı. Vampirler için hayat karanlıkta başlıyordu. Annesi her ne kadar karşı olsa da tenlerinin gün ışığına karşı oluşturduğu rahatsız edici tepki geceyi daha cazip kılıyordu. Yine de Ayana gözlemlediği kadarıyla vampir ailesi için zaman kavramının pekte önemi yoktu. Ayaklarını yataktan sallandırdığında orada tüylü ve yumuşak bir şeye çarptığını hissetti;


"Üzgünüm tatlım, canını yaktım mı?" Dişi kaplan başını Ayana'nın ayaklarına sürttü. Genç kız Zuvan adını verdiği dişiyi yaklaşık on yıl önce Babası ile ormanın ötesindeki savanlıklara yaptıkları gezilerden birinde yaralı olarak bulmuş ve beraberinde kaleye getirebilmek için elinden ne geliyorsa yapmıştı. Annesinin ona anlattıkları sayesinde doğa ve hayvanlar hakkında hatırı sayılır bilgiye sahipti. Hayvanları seviyordu. Ayağa kalkıp pencerenin kenarında gagasını kanadının altına sokmuş uyuyan papağanının kırmızı boynunu okşadı. Kuş ilk başta kıpırdansa da sesini çıkarmadı. Gökkuşağı renklerindeki tüylerini iyice kabartıp uykusuna kaldığı yerden devam etti.


"Keşke bende senin kadar kaygısız olabilsem..."


Yukarıdan ağlama sesleri gelmeye başladığında Ayana gözlerini abartıyla devirdi. Ağlamaktan hoşlanmazdı ve ağlayanlardan kaçardı. O zaman İola ona, küçükken ne kadar mızmız olduğunu hatırlatıp kaşlarını çatarak "Küçükken biz seni dinlerdik!" diye söylenirdi. Genç kız gözyaşlarına duyduğu nefreti doğasına bağlıyordu. Birçok ölüm sahnesine tanık olmuş, defalarca vampir ailesi tarafından ısırılmıştı. Tüm bunlar bir yana Ayana Ateş Klanı'nın efendisi olacaktı. Lider olarak yetiştirilmişti ve bir lider yeri geldiğinde duygusuz olabilmeliydi. Genç kız bu konuda elinden geldiğince kendisini gizlemeye çalışıyordu. Ailesinin onun güçsüz olduğunu düşünmelerini istemiyordu. Güçsüz değildi. Aksine İola'nın "Dişi Canavar" tabiriyle birebir örtüşen özelliklere sahipti. Annesinin cesaretine, hazır cevaplılığına, babasının sert mizacına ve kararlılığına sahipti. Çevresindeki herkesten birer parça almıştı fakat en çok Hera'nın alaycı tavırlarını benimsemişti. Güzeller güzeli siyahî kadın gerek komik davranışları ile gerekse alaycı haliyle genç kızın dikkatini çekiyordu. Elbette onun kadar konuşmaktan hoşlanmıyordu. Aksine gerek görmediği zamanlar asla konuşmazdı. Dudaklarını çoğu zaman şarkı söylemek için aralardı. Kadınsal konuların hiçbirisinde başarı sahibi değildi. Kalçalarını ya da annesinin yaptığı gibi dudaklarını kıvıramıyordu. Boyu oldukça uzun olduğundan Carna'nın onun için yaptığı "zürafa, deve kuşu" gibi tabirlere kesinlikle uyuyordu. Bu yüzdende asla giyimine dikkat etmiyor, kendine özen göstermiyordu. Babasının dolabını kullanıyor oluşu da bu yüzdendi. Yine de şarkı söylemeye başladığında korkunç görünüşünün hiçbir önemi yoktu. Ses tonundaki tını kışkırtıcıydı. İşte buda onun kendine has özelliğiydi.


"Alia!"


Genç kız babasının ürkütücü bağırışını duyduğunda artık müdahale etmesi gerektiğini düşündü. Temkinli adımlarla odada ilerleyip şifonyerin üzerindeki şamdanı yaktı. Görüşünün netliğine sevinerek hızla odadan çıktı. Karanlık koridordaki fısıltıları duyabiliyordu. Herkes yukarı da neler olduğunu merak etmekteydi. Ayana'yı gördüklerinde kaçıştılar. Merdivenleri ikişer üçer tırmanıp odaya yaklaştığında sesleri dayanılmaz bir hal almıştı


"Sana biraz daha beklememiz gerektiğini söylüyorum Gain!"


"Yeter artık! Kızımızı daha ne kadar o odada hapsetmeyi düşünüyorsun? Onun için endişelenmiyor musun?"


"Evet, endişeleniyorum. Senden onlarca kat daha endişeliyim. Kendi kızını ısıracak olan sen değilsin benim! Dönüşümünü tamamlayamazsa ne yaparım!"


Tanrım hep aynı sözler hep aynı konu. Bir kez olsun yapacağını düşünemez miydi? Bir kez olsun annesinin gözünde büyümüş olduğunu hissedemez miydi? Ayana odanın kapısını açtı.


"Tamamlayacağım. İkinizde susun artık. Tören yarın yapılacak niçin biraz olsun dinlenmiyorsunuz? Koca bir hafta sizin evhamlarınızı dinleyip durdum. Beni rahatlatmak yerine yalnızca daha fazla strese sokuyorsunuz!" Genç kız nefes alıp verişlerini düzene sokmak için sustu. Annesi perişan haldeydi. Gözlerinin altı morarmış, dudaklarını dişliyor ve titriyordu. O ne kadar titrediğini saklamak için dimdik dursa da karmakarışık kızıl buklelerinin uçları sallanarak onu ele veriyorlardı. Babası ise sinirden kaskatı kesilmişti. Yumruklarını sıkmaktan kaslı kollarındaki damarlar yol yol dışarı fırlamış, gözleri kısılmış, yakışıklı yüzü gerilmişti. Ayana bir kez daha gözlerini devirdi.


"Endişelerinizi anlıyorum ama birbirinizi kırmaktan vazgeçin... Birbirinize olan sevginiz, huzur ve mutluluğunuz klanımızı ayakta tutan en güçlü sebep."


Genç kız onlardaki gözle görülür yumuşamayı fark edince gözlerini ovaladı ve esnedi. Yarım kalan ya da hiç olmayan uykusunu burada tamamlamaya karar verdikten sonra koşar adımlarla yatağın bulunduğu bölmeye geçti. Bozulmamış yatak örtüsünün altına girip tatlı tatlı içini çekti. Anne ve babasının muhteşem kokuları onu her zaman rahatlatıyordu. Az sonra yanında en sevdiği iki insanın sıcaklığıyla uykuya daldığında ise bir sonraki günün endişelerden çok uzakta gülümsüyordu.

.......


Onile, ormana girişi engelleyen tel örgülü barikatın onarıldığını görünce havaya hiç hoş olmayan sözcükler savurup teli sarstı. Kabileden ayrılmaktan hoşlanmıyordu. Her defasında ormanda akıl almaz değişiklikler peyda oluyordu. Kuvvetli parmaklarını, zayıf noktasını bulmak için engelin üzerinde dolaştırdı ve birbirine doğru kıvrılmış iki tel bulduğunda uçlarını zorlanmadan açtı.


Orada bir kapı olduğunu fark edememişti. Tele sarılı dev sarmaşıklar kesilen teli muhafaza ediyordu. "Vampirlerin işi" diye söylenirken kaşlarını çattı. Vampirlerden nefret ediyordu. Onlar önce annesini sonrada babasını öldürmüşlerdi. Genç adam parmaklarını çıtlattı. Vampirlerden birini kendi elleriyle öldürmeyi çok isterdi. Ablasının Alia ve Gain'e duyduğu sempatiye bir türlü anlam veremiyordu. Pekâlâ, vampir prensese kendisi de sempati duymuyor değildi. Fakat onun ilgisi dişi şeytanın dış görünüşüneydi. Hayatı boyunca o kadın kadar çekici başka kimseyle karşılaşmamıştı. Karşılaştığı kadınlar sıkıcı robotlar gibiydiler. Kendini ahlaksız düşüncelerinden sıyırıp kapıdan içeri girdi. Dışarıdaki eğlence ve rahat yaşam onu ilgilendirmiyordu. Ailesi olmadan hiçbir şeyin tadı yoktu ki.


Sırtındaki ve ellerindeki yarım tonluk çantalara söylenerek yeşilin arasında ilerlemeye devam etti. Kendi yükü yokmuş gibi birde Gain'in kızı için bir ton kitap taşıyordu. Onile, o kızı bulduğu güne lanet etti. Her ne kadar değerli bir mücevher gibi saklanıyor olsa da ne kadar mızmız bir bebek olduğunu hatırlayabiliyordu. Birden kızın şu an kaç yaşlarında olduğunu merak etti. Kendisi yirmi yedisinde olduğuna göre oda en az yirmi yaşlarında olmalıydı. Bununla birlikte vampirlerin arasında nasıl hayatta kalabildiğini merak etmiyor değildi. Aslında çokta önemsemiyordu. Onu ilgilendiren tek şey elindeki yüklerdi. Bir kez daha söylenip hızını arttırdı.

....


Ayana sonunda kendini Hera'ya teslim etti ve verdiği beyaz elbiseyi giymeye koyuldu.

"Bu annenin elbisesiydi. Tabi senin için boyunu uzatmak zorunda kaldım."


"Gerek yoktu. Elbise çok gösterişli! Söylesene bunu dikmek için yeterli kumaşın mı yoktu?" Ayana tek kaşını havaya kaldırdı. Elbisenin askılarını kollarından geçirmiş önündeki derin dekolteye takılmıştı. Küçüklüğünden bu yana ilk kez elbise giyiyordu. Hera onu zorla şifonyere oturturken "Annem bu eksik kumaşı neden giymişti?" diye sormadan edemedi. Siyahi kadın sırıttı.


Genç kız tepesinde sımsıkı topladığı topuzunu açıp kuzguni siyah saçlarının omuzlarından aşağı dalga dalga dökülmesine izin verirken güneşin saçlarında ışıldamasını hayranlıkla izledi. Duman rengi gözleri şimdi daha farklı parlıyordu. Ayana kızıl çemberin gözlerine katacağı ışıltıyı düşündükçe heyecanlanmadan edemedi. Hızla ayağa kalkınca Hera'nın elindeki çiçek yağı saçlarına döküldü. Genç kız umursamadı. Saçlarını silkeleyip madalyonunu düzelttikten sonra odadan çıktı.


Alia, Gain'in elini sımsıkı tutuyordu. Endişeleri yersiz değildi. Kızına bir şey olursa yaşayamazdı.


"Zehri kaç saniye boyunca..."


"On, dönüşümü için yeterli olacaktır. Ateş klanının gücü için daha fazlası gerekir. Tanrı aşkına daha ne kadar tekrar etmeliyim?"


"Yarım dakika yeterli olur mu?" Alia yerinde duramıyordu. Gain kollarını zapt edene kadar yerinde kıpırdanıp durdu. Eşi olabildiğince sevecen davranarak alnından öptükten sonra "Her şey yolunda gidecek!" diye mırıldandı. Prenses başını sallayıp gülümseyerek açılan kapıya doğru döndü.


Ayana boğazında atan kalbini dışarı çıkmaması için muhafaza etmeye çalışarak salonda emin adımlarla ilerledi. Kalenin kasvetli görüntüsü daha da artmış gibiydi. Duyduğu heyecandan mı yoksa korkudan mı bilinmez kalbi deli gibi çarpıyordu. Aklında ise tek bir düşünce vardı. "Başarmak!" Günlerdir bu mesele kafasında dönüp duruyordu. Bir vampire dönüşmek onu zorlamasa da Ateş Klanının gücüne kavuşmak kolay bir mesele değildi. Tüm olumsuzluğuna rağmen gözlerini kıstı. Diğerlerinin ona şaşkınlıkla bakıyor olmasına aldırış etmeden İola'yı annesini ve babasını selamladı. Konuşmuyor ya da herhangi bir tepki vermiyordu. Eğer konuşursa her şey daha da zorlaşacaktı. O zaman Ayana korktuğunu belli edecek ve annesi vazgeçecekti. Adımlarını havada atarcasına yürüdü. Üzerindeki beyaz elbise salonun beyazlığıyla uyum sağlıyordu. Etek uçlarını tutarak mermer masaya oturup Aias'ın yardımı ile uzandı. Savaşçının sıcak bakışına karşın içini çekti ve gözlerini kapadı. Bu işin biran önce bitmesi için can atıyordu. Savaşçının nasırlı eli saçlarına takılıp geçerken titrek bir nefes aldı. Ardından dişlerini sıktı. Annesi başucuna gelmiş güzel kokusu etrafı sarmalamıştı. İşte başlıyordu!


Annesinin dudaklarını önce alnında ardından da boynunda hissederken korkusunun yerini acı aldı. Ayana güçlükle yutkundu. Kanın bedeninden çekilişini hissetmek onu ürkütse de sesini çıkarmadı. Gittikçe halsizleşiyordu. Fırtınalar koparan kalbi durulmaya başladığında acısı keskinleşti. Dayanılmazdı. Genç kız acıdan başka hiçbir şey duyamaz olmuştu.


Gain kızının yüzündeki acı dolu ifadeye bir an baktıktan sonra öne doğru atıldı fakat İola'nın kolundan tutması ile durdu.


"Yapma Gain! Dönüşü olmadığını biliyoruz. Endişelenme, Ayana bundan daha güçlerini atlattı. Başaracak!" İola endişesine rağmen Gain'i rahatlatmak için gülümsedi.


Ateşin Efendisi başını sallayarak kızının ve karısının bulunduğu yöne doğru döndü. Alia titreyen elleri üzerinde güçlükle duruyordu. Başını kızının göğsüne doğru indirip orada öylece kaldı. Tanrı aşkına bu nasıl bir ıstıraptı böyle? Bir saniyesine dahi inanmasa da şu an kızının ölümünü izliyor olabilirdi. Ah, hayır yaşayamazdı...


Genç kız yaşayıp yaşamadığına emin olmak için gözlerini araladı fakat tek görebildiği karanlıktı. Bedeni yavaşça uyuştuğuna göre muhtemelen dayanamayıp ölmüş olmalıydı. "Üzgünüm anne..." diye düşündü. Annesi hayal kırıklığına uğratmak isteyeceği son kişiydi. Kıpırdanmayı denedi. Parmağını dahi oynatamıyordu. Üzerine çöken uyku haline teslim olmaktan başka çaresi yoktu


Loading...
0%