@gizemmgurbuzz
|
Onile Tigana'nın mezarı başında diz çöküp yumruğunu kalbine götürdü. Nefes aldığı süre boyunca kabilesine sadık kalacağına içtenlikle yemin ettikten sonra dizleri üzerinde oturdu. Babasının karşısına bir vampir olarak çıkmak ne kadar doğruydu? Kendini ona ihanet etmiş gibi hissediyordu. Hayır, Onile kendisine ihanet ediyordu. Bu mezarın başında yıllarca intikam yeminleri etmesine rağmen Ayana'yı incitecek bir şey yapma düşüncesi dahi onu öldürebilirdi. Gözlerinden akan yaşlara engel olamayıp dişlerini sıktı. Aralarındaki bağı koparabilecek bir yol olmalıydı. Belki de Cherikayı dönüştürmek doğru bir karar olacaktı...
Ayana Şef'in mezarı başında diz çöken Onile'i görünce gülümsedi. Birkaç metrelik mesafeyi çabucak geçtikten sonra onun yanında dizleri üzerinde oturdu. Elindeki madalyonu toprağın üzerine bırakıp erkeğin kaskatı kesilmiş suratına baktı. Ağlıyordu. Genç kız ne yapacağını bilemedi. Sonunda kendi kendine konuşmaya başladı. "Şef Tigana, oğlun şimdiden fazlasıyla havaya girmiş durumda. Elindeki sopayla nasıl kasıla kasıla yürüdüğünü görmeliydin."
"Evet görmeliydi!" Onile ayağa kalktı. "Görememesinin suçlusu tam karşımda duruyor!" diye bağırdı.
Ayana sinirlenmedi. Onun acısını paylaştığından, neler hissettiğini bildiğinden dolayı bağırıp rahatlamasını sağlayabilirdi. Dediklerini duymazlıktan gelip karşısındaki toprak yığını ile konuşmaya devam etti. "Çok zor kabullenen bir oğlun var şef. İnatçı ve bağırdığı zaman kulaklarım çınlıyor!"
"Benden neyi kabullenmemi istiyorsun? Babamın üç beş kan emici hayatlarını devam ettirecek diye öldüğünü mü?"
"Klanımın onu ve ailesini ne pahasına olursa olsun koruyacağını kabul etmiyor. Tıpkı senin yaptığın gibi gerekirse kabilesi için öleceğimizi kabul etmiyor. Çok yazık öyle değil mi?" Ayana iç geçirdi. "Onunla nasıl barış sağlayacağım?"
"Ölmeme izin vermeliydin!"
Ayana bu defa kendine hakim olamadı ayağa fırlayıp onu sarstı. "Bu kadar bencil olmak zorunda mısın? Sırf benden ve ailemden nefret ettiğin için ölmeyi kaçış yolu olarak görmek ne kadar zavallıca! Seni şimdi de öldüre bilirim ama sana benden daha çok ihtiyacı olanlar var!" Genç kız geri çekildi ve koşarak oradan uzaklaştı. Nasıl ölmeyi düşünürdü? Ayana onu kaybetme korkusunun tüm bedenini yaktığını hissetti. Geniş gövdeli bir ağacın dibine sığınıp gözlerini kapattı. Hıçkırıklara boğulmamak için kendisiyle savaşıyordu. Nasıl olurda ölümü düşünebilirdi. Güçlükle yutkunup derin nefesler almaya başladı. Başkasını sevmesi önemli değildi, ondan tiksiniyor dahi olabilirdi fakat gidemezdi. "Tanrım beni koru!" Ayana korkuyla fısıldadı. "Kör olma, Kör olma!"
Genç kız bininci kez kör olma diye fısıldadıktan sonra üzerine çıkan böcekleri fark edince sıçrayıp silkelendi. Ne kadar zamandır burada olduğunu bilmiyordu. Kolundaki böcekleri soğuk kanlılıkla temizledikten sonra kabileye doğru yürüdü. Meydanda birkaç kadın ortalığı topluyordu. İleride ise Onile babasıyla konuşuyordu. Ayana onlarla birlikte eve dönmeye karar verdi. Bir ileri bir geri yürüyerek ailesinin yanına ulaşınca Aias'ın arkasına saklandı.
"Umarım Ayana'nın birkaç gün burada kalması sizin içinde uygundur." Onile boğazını temizledi. "Klanda durum hala karışık olmalı."
"Evet öyle." Alia başını salladı. "Tatlım senin içinde değişiklik olmaz mı?"
"Bana bağırıp çağıranın Aias değil de bu adam olması değişik olmayacak." Ayana ayağını yere sürttü.
"Ayana!" Onile elindeki asayı yere vurdu. "Kim olduğum hakkında öğrenmem gereken bazı şeyler var." dedi. Aias'ın omzunun üzerinden kendisine bakan güzel gözlere yanına gelmesi için işaret etti. "Yanıma gel!"
Gain kızının emre itaat edişini kaşlarını çatarak izledikten sonra kendisini çimdikleyen karısına baktı. Alia bir eli belinde diğeriyle yolu işaret ediyordu. Kendisi de çoktan omuzları düşmüş Aias'ın yanına geçip başını salladı.
"Cherika yarı çıplaktı fakat onlar dönüp bakmadılar bile." Ayana sırıttı ve Aias'ın yerden aldığı sopadan korunmak için Onile'in arkasına saklandı.
"Söylemek zorunda mıydın?" Onile isyan edercesine konuşmuştu.
"Seninle konuşmuyorum!" Ayana omuz silkip ateşin başına doğru yürüdü ve orada oturup bağdaş kurdu.
"Nasıl konuştuğuna dikkat et küçük hanım karşında Şef Onile var." Onile asasını yeniden yere vurdu.
"Karşımda kötü huylu, bağırıp çağıran, sinir bozucu bir çocuk görüyorum!" Ayana elini ateşe uzattı. "Kim olduğum hakkında öğrenmem gerekenler mi? Şuna bahsi kaybettim desene!"
"Çocuk?" Onile elini kalçasına dayadı. "Senden sekiz yaş büyük birine çocuk mu diyorsun?"
"Benden yüz sekiz yaş büyük dahi olsan çocuk gibi davranıyorsun. Zuvan dahi senden daha olgun davranıyor."
"Toprak adam?" Cherika koşup Onile'e sarıldı. "Muhteşemdin..." Geri çekildiğinde ateşin başında oturan Ayana'yı fark edince surat astı. "Neden burada?"
Ayana dizlerini kendisine çekip başını dayadı. En azından onun yanındayken sessiz konuşabilirlerdi. Pekâlâ, ailesi çok fazla uzaklaşmamış olmalıydı değil mi? Koşarsa yetişebilirdi. Elini sertçe yere vurup ayağa kalktı.
"Gidip odamı hazırla Cherika." Onile emrine itaat etmesi için çenesiyle gitmesi gereken yeri gösterdi. Cherika tatlı tebessümlerinden birini ona sunduktan sonra "Sen toplantını bitirene kadar hazır olur." deyip koşarak uzaklaştı.
" Toplantı... Çok uzaklaşmamış olmalılar." Ayana gözlerini devirip gidiş mesafesini hesapladıktan sonra harekete geçti. Fakat Onile onu kolundan yakaladı.
"Nereye gitmeyi düşünüyorsun?"
"Burada kalmak istemiyorum."
"Ben kalmanı istiyorum!" Onile doğrudan Ayana'nın gözlerine baktı.
"Kadının kolumu tutmandan hoşlanmayabilir." Ayana kolunu çekeledi. "Seni bekliyor."
"O benim kadınım değil..." Onile sırıttı.
"Niçin bana öyle bakıyorsun?"
"Sana nasıl baktığımı bana da söyler misin?"
Onile gözlerini iri iri açarak başını yana yatırdı. Ayana bakışlarını parlayan aleve çevirdi. Yüz kızarıklığının alevin ışığı ile örtülmesini ümit ediyordu.
"Toplantımız bittiğine göre odana gidebilirsin."
"Bu benim için mi?" Genç adam avcunda tuttuğu madalyonu gösterdi. Taşlar parlayan ateşte mükemmel görünüyorlardı.
"O taşı sana getireceğimi söylemiştim." Ayana yeniden Onile'e baktı. "Dans ederek mi getirmemi isterdin?" diye mırıldandıktan sonra kolunu çekti. "Kendimi bir an dans ederken düşündüm de..."
"Düşünme!" Onile ani çıkışına bir anlam veremedi. Fakat Ayana'nın bir oda dolusu adamın içinde dans ettiğini düşünmek istemiyordu.
"Eğer dans edersem şu koca ateş dayanamayıp söner. Doğal afete sebep olmamak için taşı böyle kabul et."
"Asla başkalarının önünde dans etmeyeceksin!"
"Herkes iyi olduğu işi yapmalı değil mi?" Ayana iç geçirdi. "Yorgunum Onile."
Onile başını evet manasında salladıktan sonra eliyle yolu gösterdi. Onu anlamak çok zordu. Bir an korkutucu görünüyor, dev adamlara kafa tutuyor, yalnız kaldığında ise bakıma muhtaç bebekler gibi kırılganlaşıyordu. Onile, kendini ona dikkat etmesi gereken tek kişiymiş gibi hissetti. Tanrı aşkına niçin herkese kusursuzmuş gibi görünmek istiyordu ki? Geniş odasının önüne geldiklerinde genç adam deri örtüyü kaldırıp Cherika'nın hala orada olup olmadığına baktı. Neyse ki oda her zamankinden güzel hazırlanmış hali ile boştu. "İçeri geç." diye buyurdu. Bu günden sonra verdiği emirlerin yerine getirilmesini bekleyecekti. Fakat Ayana kaşlarını kaldırıp ona bakınca emrine itaat edecek son kişinin vampir prenses olduğunu hatırlaması hiçte zor olmadı. "Burada dinlenebilirsin." diye tekrarladı. "Şef nasıl uygun görürse..." Ayana gülümsedi. "Burada senin kuralların geçerli, öyle değil mi?" "Tanrım, gözlerim doluyor..." Onile havaya bakıp eliyle yüzünü yelledikten sonra yeniden genç kıza döndü. Gözlerindeki alev yerini gri dumanlara bırakmıştı. "Dünyanın en güzel gözleri" diye düşünmeden edemedi. Sonrasında düşüncelerine hakim olabilmek için onu içeri ittirdi. Aralarındaki bağlantı birkez daha doğru düşünmesini engelliyordu.
"Burası senin odan." Ayana kenarda katlanmış duran bordo gömlek ve deri pantolona baktı. Odanın nefis toprak kokusu ise kime ait olduğunu anlatıyordu.
"Şuradaki köşeye kıvrılıp yatabilirsin." Onile elini ensesine götürdü.
"Cherika?"
"Ayana, niçin sürekli aynı şeyi söylüyorsun?"
"Kalbi kırılabilir!" Genç kız ellerini ovuşturmaya başladı. Kendi kalbi Cherika'nınkinden onlarca kat daha fazla kırılıyordu. Yine de bu kabileyi koruyacağına ant içmişti. Onların incinmesine dahi izin veremezdi. Onile kaşlarını çatınca Ayana onun çenesi ile işaret ettiği köşeye gidip oturdu. Yere yayılan kuru derinin kokusu pek hoş olmasa da katlanılabilirdi. Arkasına yaslanıp erkeğin karanlığa karışmış siluetine baktı. Tek başına uyumak zorunda kaldığı akşamlar etrafında gördüğü korku saçan karaltılara benzemiyordu. Varlığı korkması gereken hiçbir şeyin olmadığının göstergesiydi. Tatlı kokusunu hissetmek güven veriyordu.
"Gidip bluzunu getireceğim buradaki sinekler bizden daha tehlikeliler."
"Vampir sinekler..." Ayana ayağa kalktı. "Üzerindeki kürk ağır olmalı bırakmak ister misin? Elindeki asayı da bırak şu köşeye koyayım." Dedikten sonra iki hızlı adımda Onile'in yanına ulaşıp giydiği postu omuzlarından aldı. Çabucak ikiye katlayıp tek koluna astıktan sonra asayı alıp kapının yanına dayadı. "Burada şef olmak ağır yükler taşımak demek olmalı... Üzerine aldığın yük çok ağır geldiğinde seninle paylaşacak biri varsa dünyanın en şanslı insanısın demektir. Annem hep böyle söyler."
"Ayana?" Onile dudaklarını dişledi.
"Yanındayken nefes almak güçleşiyor." dedi ve dışarı çıktı.
Genç kız onun ne dediğini anlayamadı. Etrafına kötü koku yayıp yaymadığını düşünerek üzerini kokladıktan sonra elindeki ağır kürkü kıyafetlerin bulunduğu köşeye koydu. Bitmek bilmeyen bir haftanın sonunda yeniden uyuyacak olmanın sevinciyle köşedeki yerine oturdu. Az sonra içeri Onile yerine elindeki mum ile Cherika girdi. Elindeki güzel kokulu kaseyi yere koyarken onu fark etmiş olmalıydı ki tiz bir ses çıkararak kaseyi devirdi.
"Niçin buradasın?"
"B-ben, Şef Onile burada kalmamı uygun gördü."
"Gerçekten mi?" Cherika sinirle doğruldu. "Erkeğimin odasına canın her istediğinde giremezsin!"
"Beni yanlış anlıyorsun. Davet edilmediğim yere girmem." Ayana yeniden ayağa kalkacaktı ki Siyahi kadın tek ayağını setçe toprağa vurdu.
"Onile'i benden almana izin vermeyeceğim."
Genç kız başını iki yana sallayıp gözlerini devirdi. Onu kırmamak için susmak en iyi seçenekti. Arkasına yaslanıp kollarını göğsünde bağladı. Onile çadıra girdiğinde Cherika'yı görünce ne diyeceğini bilemedi. Ayana ise arkasına yaslanmış ve gözlerini kapatmıştı. "Sen yatmadın mı?"
"Burada seninle kalacağım!"
"Burada kalman ne kadar doğru olur bilmiyorum" Onile gözlerini kaçırdı.
"Sen beni vampir kadından korursun değil mi toprak adam." Cherika gülümsedi.
Ayana yanağını ısırdı. İola'nın bahsettiği "Kör olmak" kısmı böyle bir şey olsa gerekti. Huzursuzca kıpırdanıp ailesinin eve ne kadar uzakta olabileceğini düşündü. Onile Ayana'nın bahsettiği şeyi geç idrak ettiği için kendisine kızdı. Elindeki bluzu kapının yanında duran asanın ucuna astıktan sonra başını evet manasında salladı. Odanın diğer köşesine geçip uzanırken gözlerini bir an bile Ayana'dan ayırmamıştı. Her an karşı çıkmasını bağırıp çağırarak Cherika ile arasına girmesini bekledi fakat o umursamazca uzanıp arkasını döndü. Onile dişlerini sıkıp Cherika'yı göğsüne çekti. Ayana'yı yanlış anlıyordu. Onu gözünde vazgeçilmez kılan aralarındaki kahrolası bağdan başka birşey değildi. İçinde bulundukları saçma durum karşı taraf için oldukça kabul edilebilirdi. Düş kırıklığı tüm bedeninin öfkeyle titremesine neden oldu ve Cherika'yı biraz daha sıktı. Teninin altında dolaşan kanı hissedebiliyor, şu an aslında ondan oldukça hoşlanıyordu. Gözlerini kapattı. Kollarının arasında hissettiği canlılık nefes alıp verişlerini hızlandırmıştı. Garip bir heyecandı. Rahatsız edici oluşunun yanında içinin kıpır kıpır olmasını sağlıyordu. Kızı ayrılmaksızın kendine yapıştırdı. Cherika kıpırdanıyordu. Belki de onu ittiriyordu. Fakat Onile biraz daha yaklaştı.
Cherika'nın çıkardığı boğuk ses Ayana'nın gözlerini açmasına neden oldu. Doğrulup arkasına baktığında onların birbirlerine gereğinden fazla yakın olduklarını görünce surat astı. Cherika yeniden mırıldandı. Onile ise tırnaklarını kızın omurgasında boydan boya çizmek için harekete geçti. O zaman Ayana yerinden fırlayıp ikisini ayırdı. "Cherika git buradan!" diye bağırıp kızı tüm gücüyle kapıya doğru savurdu. Erkeğin korkutucu bakışları karanlık ve soğuktu. Ayana ürperdi. Birbirlerine bir an baktıktan sonra Onile onu üzerinden ittirdi ve ayağa kalkıp odadan çıktı. Genç kız onu durdurmak için tüm korkularını bir kenara bırakıp peşinden koştu. Kolundan tutup direnmesine izin vermeden var gücüyle kabileden uzaklaştırmaya çabaladı. Gözü dönmüş bir vampir ile baş etmek gerçekten zordu. Tıpkı babasını üzerinden çekmeye çalıştıkları an gibi ya da Şhia'yı, Aias'ı, İola'yı, annesini...
Ayana ateşin gücünü dışa vurup erkeğin olduğu yerde sabit kalmasını sağladı. Tırnağı ile boynunda ufak bir çizgi açıp orada kırmızının en can alıcı tonundaki çizginin belirmesini sağlarken gözleri korku doluydu. Damarlarında onu terk etmek için sabırsızlanan kan itiraz etmedi. Sıcaklığı tenini yakarak boynundan aşağı süzüldü. Erkeği sımsıkı tuttuğu kolundan kendine çekti. Kanının kokusunu alabilmesi için aralarındaki mesafeyi sıfıra indirip başını yana yatırdı. Kahretsin titriyordu. Onile'in karanlık bakışları gözlerinden ayrılıp istekle boynuna yöneldi ve bir an daha beklerse ölecekmiş gibi boğazına yapıştı. Ayana gözlerini kapattı. Eğer güç durumda olmasalardı Onile ona saldırmazdı. Tadının çirkin olduğunu bile düşünebilirdi. Enerjisi yavaş yavaş çekildikçe ayakta durmak güçleşiyordu. Direnmeye çalıştı. Fakat dizlerinin bağı çözülmüştü, sendeledi. Neyse ki Onile düşmesine izin vermeyecek kadar susamıştı. Onu kolları arasında sıkıştırıp dişlerinin baskısını arttırdı. Ayana tutunamayacak haldeydi. Yeni bir vampirin kanı çekiş gücü çok daha hızlı ve can yakıcıydı.
Onile içine çektiği sıcaklığa kendini öylesine kaptırmıştı ki neredeyse aklını kaçıracaktı. Kokusu, avının tamamen onun olduğunun işaretçisiydi. Tatlı, taze bal gibi... Bal kokusu ona neyi çağrıştırıyordu? Gözlerini açtı. Ne yaptığının farkına varınca dehşete kapılarak geri çekildi. Kolları arasında tuttuğu Ayana'dan başkası değildi. Onu ittirip birkaç adım geriledi. Genç kız hareketsizce yere düştü. Boynu neredeyse parçalanmıştı.
Onile yaşadığı şokun etkisiyle koşmaya başladı. Kalbi boğazında atıyordu. Yerdeki kalın sarmaşığa takılıp yüz üstü toprağa düştü. Tanrım, ne yapmıştı? Vücudunu saran ani titreme ile birlikte hıçkırmaya başladı. Ayana'nın korku dolu bakışları gözünün önüne geldiğinde hıçkırıkları acı bağırışlara döndü. Ölmüş olmazdı. Onu kaybetmiş olamazdı... Cansız bedeni gözünün önüne geldiğinde gözlerini kapatıp yerin dibinde olmayı diledi. Kör gözlerle etrafına baktı. Geri dönüp yardım çağırmalıydı. Tek kolu üzerinde doğrulmaya çalıştı fakat toprak onu kendine çekiyor gibiydi, olduğu yere yığıldı. Bağırışları gücünü yitirmiş acı inlemelere dönüşmüştü. Nefes alamıyordu. Kendi gözyaşlarıyla boğulmak çok zor olmasa gerekti. Göz kapakları daha fazla direnemeden kapandı.
|
0% |