Yeni Üyelik
26.
Bölüm

25. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Onile Cherika'nın o tepede ne yaptığına bir anlam verememişti. Fakat yanına gidip ondan özür dilemeli ve artık eskisi gibi olamayacağını açıklamaya çalışmalıydı. Onu dönüştüremezdi. Genç adam içinde zerre kadar istek bulamamıştı. Cherikaya bir kez olsun başının belası vampir kadına onu dönüştürmeden önce karşılaştıkları maun ağacının altında baktığı gibi bile bakamamıştı. Onu gördüğünde hissettiği tek şey erkeksi arzularıydı.

 

Ayana'nın nerede olduğunu merak etti. Belki de dünden sonra çoktan klana geri dönmüştü. Ah! Gain ona neler olduğunu gördüğünde muhtemelen dişlerini sökecekti. Kaşlarını çatıp tepeye tırmanmaya başladı fakat görüşü netleştiğinde -Cherika'nın elindeki oku ve hedefini gördüğünde- Yerinden öylesine hızlı fırladı ki tahmini üç saniye içinde tepedeydi ve geri kalan ikisi içinde de Cherika'nın hedefi haline gelmişti. Yayından bıraktığı oka kolunu savurarak engel olurken kendini yaralamıştı.

 

Dişlerini sıkarak dizleri üzerine çöktü. Kızı parçalamamak için kendisini sıkmalıydı. Evet bunu yapmalıydı çünkü dayanamıyordu. Öldürme arzusu daha önce hiç olmadığı kadar bedenindeydi. Bileğindeki oku sertçe çekip toprağa sapladı.

 

Cherika ne yapacağını bilemez halde olduğu yere çöktü ve titrek elini Onile'e uzattı. Fakat erkeğin kendisine bakışlarıyla kanın tüm bedeninden çekildiğini hissetti. Çikolata renkli teni griye dönmüş hareket edemez olmuştu. Erkeğin gözlerine baktıkça enerjisi yok oluyordu. Gözleri kapanmaya başladığında sessizce toprağa yığıldı.

 

Onile yerde yatan kızı görmezden gelip toz toprak içinde tepeye tırmanan Ayana'ya baktı. tatlı kokusunu aldığında ise bitkin bir halde dirsekleri üzerine çöktü. "Ölmüş mü?" dedi. Sesi korku içinde değil korkunç bir heybetle çıkmıştı.

 

Ayana Onile'in yanında diz çöküp onun kolunu sıvazladı. "Hayır. Yalnızca onun enerjisini emdin. Birkaç saate iyi olacak. Sen iyi misin? Yaralandın mı?" Genç kız onun koluna uzanacaktı fakat Onile doğrulup ayağa kalktı.

 

"Benim için son kez onunla ilgilen olur mu?" diye mırıldanıp yanlarından ayrıldı. Çadırına gidecek ve orada sakinleşmeyi bekleyecekti.

 

Genç kız Cherika'nın başında diz çöküp onu gölgeye yatırdı. "Aptal!" diye söylendi. "Hem kendine hem de ona zarar veriyorsun!" diye devam etti. Diğer yandan Onile'in kızgın görüntüsü ve kararlılığını görmek onu dün gecekinden daha çok ürpertmişti.

 

"Minore" diye fısıldadı. "Gerçekten orada rahttasın değil mi?"

 

Genç kız hafızasında yankılanan tatlı kahkaha ile gülümsedi.

 

...

 

Ayana deri örtüyü kaldırıp odaya girdiğinde Onile kolunu sargılıyordu. Derin yara aldığı belliydi. Onu görünce sargı işine ara verip bağdaş kurarak oturdu. Ayana bu haliyle onun gerçek bir şef olduğunu düşünüyordu. Bağdaş kurması ve bileklerini dizlerine koyarak sırtını dikleştirmesi erkeğe ilkel ve büyülü bir hava katıyordu. Onile'in karşısında dizleri üzerinde oturdu.

"Cherika'ya oklarla oyun oynamaması gerektiğini öğretmelisiniz." diye mırıldanıp yarasını kontrol etti. Kesik derin ve çirkin görünüyordu.

 

"Onun olduğunu nasıl anladın?"

 

"Başından beri biliyordum."

 

"O halde niçin orada oturmaya devam ediyordun? Üstelik arkan dönükken..." Onile kısık sesle ve oldukça sakin konuşuyordu.

 

"Oku yaya tam olarak germediği ve kararsız olduğu için. Eğer rahat hissedecekse bana vurabilir." Ayana sargıyı çözdü. "Sevdiği adama yaklaşamayacak olmak onu çileden çıkardı ve beni sorumlu tutuyor."

 

"Sen olsan nasıl hissederdin?"

 

"Karşımdakinin kararına saygı duyardım. Onun için iyi olan benim içinde iyidir." Ayana söylediklerine karşın içtenlikle başını salladıktan sonra tırnağıyla avcunda kesik açıp Elini erkeğin yarasına bastırdı. "Bu daha kolay iyileşmeni sağlayacak."

Onile acısının gittikçe hafiflediğini hissedince hoşnutlukla iç geçirdi.

Ardından kaşlarını çattı "Seni öyle yerde yatarken görünce... Öldüğünü sandım." Aynı korku yeniden tüm bedenini sarmıştı. "Sana başkaları için kendini ortaya atmamanı söylemiştim."

 

"Ben bu kabileyi koruyacağıma yemin ettim Onile. Üstelik bir vampirin saldırısına uğramanın nasıl bir şey olduğunu iyi bilirim." Ayana boşata kalan eliyle boynunun diğer kısmındaki, bileklerindeki ve kollarındaki diş izlerini gösterdi.

 

"Sana zarar vermek istemedim. Aklım başımdan gitti. Sanırım şimdi kim olduğumu biliyorum."

 

"Seni dönüştürdüğüm için hala kızgın mısın?"

 

"Ben yıllarca vampirlerden nefret ettim. Ailemi öldürdüğünüz için hepinizi yok etmek için ant içtim. Fakat şimdi sen insanlarımı korumak için yemin ediyorsun. Kafam karmakarışık, zamana ihtiyacım var."

 

"Sen benden nefret ederken ben yıllarca babamı kurtaran, Van'dan kurtulmamızı sağlayan ve beni bulan adamın hikayesini dinleyerek büyüdüm. Eğer o gün hakkımızdaki düşüncelerini daha alçak sesle dile getirseydin çok farklı başlayabilirdik."

 

Ayana dudaklarını dişledi. Bu kadar açık sözlü olması gerekmezdi.

"Sana pusu kurmak için oradaydım. Eğer yüksek sesli düşünmeseydim çoktan ölmüş olurdun, Gain de beni ve kabilemi yok ederdi. Gerçekten farklı olurdu değil mi?" Onile sırıttı.

 

"Belki de sen tadıma bakmak isterdin."

 

"Asla!" Ayana geri çekildi. Fazla tepki gösterdiğini biliyordu yine de kendi çıkarları için zavallı bir insana saldırma düşüncesi dahi onu ürpermeye yetiyordu. Başını hayır manasında salladı.

 

"Sorun nedir?" Onile ayağa kalkıp genç kızı da beraberinde kalkmaya zorladı.

 

"Ben kanı için hiçbir masum insana saldırmam."

 

"Şaka yapıyordum. Niçin "saldırı" kelimesi seni bu kadar rahatsız ediyor. Bir savaşçısın ve bende dahil bir çok kişiye saldırdın öyle değil mi?"

 

"Seni ısırdığımı hatırlamıyorum... Kafalarını kopardığım adamlar ise hak ediyorlardı. Lanet olası dişlerimi kimseye geçirmeyeceğim!" Ayana gözlerini kaçırdı.

 

"Beni ısırdın küçük hanım hem de seni bulduğum ilk günden. Öndeki iki dişinin ne kadar keskin olduğu hakkında bir fikrin var mı?"

 

Ayana güldü. "Ben ciddiyim!" diye söylendikten sonra elinde sıktığını fark ettiği deri kumaşı erkeğin yarasına sarmaya başladı. "Dalga geçtiğimi düşünüyorsun değil mi?"

Onile omuz silkip geri çekildi. Yaşadığı tecrübeden sonra bir vampir ve insanın yan yana durmasının bile tehlikeli olduğunu düşünmeye başlamıştı.

 

"Ben yalan söylemem Onile."

 

"Herkes yalan söyler..."

 

Ayana erkeğin tam karşısına geçip gözlerinin içine baktı. "Sana asla yalan söylemeyeceğim."

 

"Bazen açık kapı bırakmak gerekir."

 

"Sen bana yalan söyleyecek misin?" Genç kız sözlerini başıyla onayladı. Elbette söyleyecekti. Belki de şimdiye kadar birçok kez söylemişti. Gözlerini onun çatık kaşlarında ve alnındaki kırışık çizgilerde gezdirdi. Gözlerinin altı ise fena halde şişmiş görünüyordu. Sağ gözünün altındaki şişliğe dokundu. Ardından eli elmacık kemiğinin üzerindeki yara izine gitti. İnce çizgi bronz teninin üzerinde hafif kırmızıydı. Dikkatini yeniden şişliklere çevirdi. "Uyuyamadın mı?"

 

"Seni ısırdıktan sonra mı? Ah, azıma kötü bir tat var." Onile sırıttı.

 

Ayana erkeğin dizine sertçe vurduktan sonra onu ittirdi. İkinci kez vuracaktı ki Zuvan içeri daldı.

 

"Vampirlerden biri Ayana'yı bekliyor Onile."

 

Ayana çatık kaşlarla odadan çıktı. Çadırların ortasındaki meydanda Nandi ile konuşan Ina'ydı. Hızlı birkaç adımda yanlarına ulaştığında Savaşçının ellerinin sarılı olduğunu fark etti. "Ina?"

 

"Prenses Alia ve Efendi Gain kuzey bölgesine gidecekler Sizin de gelmenizi istediler." Ina yeniden yumruklarını sıktı.

 

"Gitmelisin Ayana, Gain bana Ryv ve diğerlerini klana getireceklerinden bahsetmişti." Nandi başını salladı.

 

"Haklısın, Sivri dişlilerin çoğu benim yüzümden kuzeye gönderildi. Şimdi onları geri çağırmak benim görevim öyle değil mi?" Ayana gülümsedi. Fakat Onile'in elindeki asayı yere vurarak onlara doğru geldiğini görünce surat astı. O iyi olmaya çalıştıkça Onile inatçı ve sinir bozucu olmaya devam ediyordu. "Gidelim..." diye söylendi.

 

Ina, başını sallayıp prensesine yol verdi. Ona bir daha yakın olamayacağını bilmek içini acıtıyordu. Fakat kabullenmek zorundaydı ki ona asla yakın olmamıştı. Şu Ryv nasıl bir kadındı ki? Onu tam olarak tanımıyordu bile. Sevdiği, bağlı olduğu adamı kaybeden biri nasıl bir ruh hali içinde olabilirdi? Harekete geçmeden önce Onile'e baktı. Onlarla gelmesi gerekiyordu.

 

Ayana ayaklarını sürüyerek yürümeye başladı. Ina fazla sessizdi. Yaptıklarına bahane bulmamıştı bile dakikalardır tek yaptığı pelerinini ona vermek olmuştu. Ayana dev eğreltilerin arasından geçerken ayağına batan diken ile sıçradı. Çizmelerinin ayağında olmadığını fark etmemişti bile. Ayağına bakarken yüzünü buruşturdu. Kocaman olduğunu tahmin ettiği dikenin yarısı görünmüyordu. Neyse ki Ina içinde bulunduğu sessizlikten çıkıp yanına geldi.

 

"Ormanda dolanırken en azından ayakkabılarını giymen gerekir."

 

"Akıl vermeyi bırakıp şunu çıkarmaya ne dersin?" Ayana tek ayağının üzerinde dengede durmaya çalışıyordu.

 

Onile nefes nefese eğrelti otlarını yarıp geçti. Fakat geç kalmıştı. Ayana şimdiden ayağında koca bir dikenle dikiliyordu. Başını iki yana sallayıp her daim başına dert açan kızın yanına gitti ve elindeki çizmeleri yere atıp; "Sen hep böyle dikkatsiz olmak zorunda mısın?" diye söylendi.

 

"Onu şuradaki ağacın altına taşı." Ina homurdandı.

 

Onile doğrulup ellerini göğsünde kavuşturduğunda Ayana iki adamın tartışmasının bitmeyeceğini biliyordu. Yanaklarındaki havayı sertçe üfleyip yere oturdu ve dikeni çekti. Canı gerçekten fena halde acımıştı. Fakat onun halini düşünen yoktu. Kanayan topuğunu eteğinden yırttığı kumaşla sardıktan sonra çizmelerini giydi.

 

 

"Siz ikiniz daha tartışacak mısınız? Efendi Gain bizi bekliyor!" dedikten sonra kendisine şaşkınlıkla bakan adamların arasından geçip topallayarak yürümeye başladı.

 

Onile sargılı kolunu ovalayıp Ina'ya baktı vampir gözlerini ayırmadan Ayana'yı izliyordu. Bu hiç ama hiç hoş değildi. Yolun ne kadar kaldığını kestirmeye çalıştı. Yanındaki ikilinin sessizliği onu öldürebilirdi. Dahası Ayana'nın onunla pek ilgilendiği söylenemezdi. Bu genç adamın moralini bozuyordu. Dünden dolayı hala kırgın olabilir miydi? Fakat sabah ona gülümsemişti. Ah... Onile ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Önüne gelen saçlarını geri atıp Ayana'nın yanına yaklaştı.

 

"Kötü mü hissediyorsun? Yaran..."

 

 

"Hayır iyi." Ayana gülümsedi. Fakat devam etmedi. Ina'ya ne olduğunu bilmek istiyordu. Eğer dikkatini Onile'e yoğunlaştırırsa onu unutmaktan korkuyordu.

 

 

"Bana kızgın mısın? Dün..."

 

 

"Öyle olması gerekiyordu. Eğer durum farklı olsaydı bana saldırmazdın Onile..."

Onile başı ile onay verip elini onun bel çizgisine koymuştu ki Ina kolunu tuttu ve ona sıkı bir yumruk attı. "Ona nasıl zarar verirsin?" diye bağırmıştı.

 

Onile daha kendine gelemeden ikinci ve üçüncü yumruğun acısını yüzünde hissetti fakat doğrulup savaşçıya baktığında onu karşısındaki ağaca savurdu. İçindeki gücü kontrol etmeye başlıyordu. Her ne kadar kullanmaktan hoşlanmasa da işine yarayabilirdi.

 

 

Ayana gözlerini devirdi. İşte konuşmak istememesinin başka bir nedeni bu iki adamın kedi köpek gibi birbirini yiyip durmasıydı. Kollarını göğüs hizasında bağlayıp onları izlemeye koyuldu.

Ina güçlü bir adamdı. Onile buna karar verdi. Sinirlendiğinde çok daha güçlüydü. Yere düşen yayını eline alıp adamın suratına savurdu.

 

Ina suratında hissettiği acı ile durdu. Tanrı aşkına ne yapıyordu? Ayana'yı değil sahip olmak artık düşünemezdi bile. Bir vampire bağlanacaktı o. Bunu ikisinin de istemediği açıkça ortadaydı fakat emri veren Gain'di. Ina efendisine, dostuna asla karşı gelmezdi ki Gain'de onun için kötü olacak bir şeye kalkışmazdı. Fakat kalbi bunu inkâr ediyordu. Acı çekiyordu. Eliyle sinirden titreyen Onile'e dur işareti yaptı. "Üzgünüm!"

 

 

Onile savaşçıdan beklemediği özür karşısında derhal yumuşadı. Ina'nın gözlerinde tuhaf bir şey vardı. Anlam veremese de kalbi anlayışla doldu ona karşı. Yanına gidip dostça omzuna vurdu.

 

"Sorun değil sanırım hak ettim!"

 

 

Ayana kıkırdadı. Erkeklerin bu huylarını seviyordu. Boğuştuktan sonra dahi sıkı dost kalabiliyorlardı. Kafasını iki yana sallayıp yürümeye devam etti. En azından o ikisinin kendilerini paylamaları üzerinden biraz yük kaldırmıştı. Yoksa bu konuda utanç verici bir konuşma yapmak zorunda kalabilirdi.

 

 

Loading...
0%