Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Ina yatağı üzerinde oturmuş kılıcıyla taş zemini oyuyordu. Ryv'nin güzel bir kadın olmasında teselli bulmaya çalışıyordu. Onunla pek muhabbeti olmamıştı. Aslında selam vermenin dışına dahi çıkmamıştı ilişkileri fakat iyi bir görünüşe sahipti. Kendi kendine sırıttı. Yaşayacağı sonsuzlukta iyi görünüşün ne önemi vardı ki? Yakışıklı yüzü ne yapacağını bilmeyen bir ifadeyle yerdeki oyuğa bakarken kapısı açıldı.

 

 

Ayana buraya kadar iki ileri bir geri yürüyerek gelmişti. Ne diyeceğini bilmiyordu. Kapıyı açıp ona baktığında ise geri kaçmak istedi fakat bunu yapamazdı. Tüm cesaretini toplayıp odaya girdi. Ina onu görür görmez elindeki kılıcı bırakıp ayağa kalktı. Oda kendisi gibi şaşkındı. Genç kız onun tam karşısında dikilip gözlerinin içine baktı. "En büyük rakibime bir daha kılıç sallayamayacak olmak beni üzecek."

 

 

"Ne zaman istersen yanında olacağım Ayana..." Ina gülümsemeye çalıştı.

 

 

"İyi ve mutlu olman beni de mutlu eder." Ayana bacaklarını esnetti. Karşısındaki Ina olduğunda bu kullandığı cümleler tuhaf gelmişti ikiliye. Birbirlerine bir an baktıktan sonra kahkahaya boğuldular ve Ayana Ina'ya sarıldı.

 

....

 

Ayana alnını kısrağının boynuna dayadı. Ina için üzülmeli mi yoksa sevinmeli mi hala bilmiyordu. Ryv'yi tam olarak tanıdığı söylenemezdi. Sivri dişlilerin birçoğuyla birlikte kuzeye taşınmıştı. Yine de Hera'dan duyduğu kadarıyla tuttuğunu koparan sinirli bir savaşçıydı. Sevdiği adamı kaybetmiş olması onu iyiden iyiye sinirli kılmıştı. Ayana babasının kararını sorgulamaktan kendini alamıyordu. Birbirlerini tanımayan iki kişi nasıl anlaşacaktı ki? Ina inatçı ve kendi kurallarıyla yaşayan bir adamdı. Kısrağın kıpırdaması ile başını kaldırıp dizginlerin sağlamlığını kontrol etti. Hepsi hazırdı. Anne ve babası ata binerken mutlaka eyer kullanırlardı. Bacaklarının altında kanın akışını hissetmek onları huzursuz ediyordu. Fakat Ayana'nın böyle bir rahatsızlığı yoktu. Dönüşümünden bu yana hiç ata binmemiş olsa bile ona saldırmayacağını biliyordu. Eli otomatik olarak boynunu yoklarken ahırın tahta kapısı gürültüyle açıldı. İçeri surat asan annesi ve peşinden kaşlarını çatan babası girdi. Bitmeyen tartışmalarına bir yenisini eklediklerini her hallerinden anlamak mümkündü. Ateşin efendisi elindeki çantayı omzuna atıp burnundan soluyarak atını dışarı çıkardı. Kocasını mutsuz etmek için elinden geleni yapmaya kararlı olan annesi ise eyeri kendi sırtına takıp dışarı çıktı. Bu "Atın fikirlerimden daha mı değerli?" demekti. Ayana gözlerini devirdi. Ardından huysuz atı ile beraber ahırdan çıktı. Gerginlik uzun süre daha devam edecek gibi görünüyordu. Genç kız annesinin söylenerek ata binişini izledikten sonra onu taklit ederek kısrağındaki yerini aldı.

 

 

Onile ahıra giden köşeyi döndüğünde henüz kendi iç hesaplaşmasına son vermemişti. Ayakları onu Ayana'ya doğru götürürken hala kabilede olanları düşünüyordu. Atları gördüğünde durdu.

 

"Yürümeyecek miyiz?"

 

 

Alia sıktığı dişlerinin arasından; "Yol bir an önce bitmek zorunda!" dedi.

 

 

"İki günümüzü alır evlat. Tek bir gün dahi benim için çok zor." Gain omuz silkti.

 

 

Onile başını iki yana sallayıp Ayana'ya baktı. Etrafta esen soğuk rüzgarın sebebini açık ve netti. "Pekala" demekle yetindikten sonra Ayana'nın arkasındaki yerini aldı.

 

 

Gain dişlerini gıcırdatıp, Alia'yı sıkıca tuttuktan sonra kılıcını çekip kendisinden izin almadan kızı ile at sürmeye karar veren genç adamı dürttü. Ardından hazırladığı sırt çantasını ona fırlattı.

 

"Ayana çantayı sırtına tak!"

 

 

Ayana çabucak çantayı sırtladı. Bu ağır çantayı ne için takmak zorunda olduğunu anlamamıştı ama üsteleyecek değildi. Atını harekete geçirip çoktan dörtnala giden babasının peşine düştü. Çiftler kavga ettiklerinde gerçekten çekilmez oluyorlardı. Başını iki yana sallayıp çantaya asılarak tutunmaya çalışan Onile'e göz ucuyla baktı. Onunla tartışmayı sevmiyordu. Sırt çantasının acıtmaya başlayan askılarını düzeltip yola odaklanmaya çalıştı. Erkeğin huzursuzluğu ruhunu daraltmıştı

 

 

Onile rahatsızdı. Tanrı onu korusun az sonra önce atın tadına bakacak sonra Ayana'nın gazabına uğrayacaktı. Gain'in sürekli arkasına dönüp ona bakması ise genç adamı çileden çıkarıyordu. Göğsüne çarpan çantaya sinirlenip tanrıdan sabır diledi. Boğazı yanıyordu. Kısrağın damarlarında pompalanan kan susuzluğunu pekiştirmekle kalmıyor onu iyiden iyiye huzursuz ediyordu. "Ayana" diye fısıldadı.

 

 

"Biliyorum..."

 

 

"Ne biliyorsun?" Onile kıpırdandı.

 

 

"Rahatsız olduğunu biliyorum. Kanı düşünmemeye çalış."

 

 

"Düşünmemek biraz zor. Üstelik bu çanta tutunmamı engelliyor!" Onile başını genç kızın sırtına dayadı.

 

 

"Sanırım çantanın görevi bu." Ayana mırıldandı. Ardından çanta ona da ağır geldiğinden dik durmayı bırakıp omuzlarını düşürdü.

 

 

"Durmak istiyorum."

 

 

"Sessiz olamaz mısın?"

 

 

"Öyleyse şöyle söyleyeyim, Eğer biraz daha devam edersek güzel atını yemek zorunda kalacağım!"

 

 

"Ah tanrım... Daha dün..." Ayana devam etmedi. Söylemekte olduğunun onu incitmesinden korktuğu için sessiz kalmayı tercih etti.

 

 

Onile önündeki çantaya rağmen uzanıp dizginleri tuttu ve atı durdurdu, "Duruyoruz!" diye bağırdıktan sonra aşağı atlayıp beraberinde Ayana'yı da inmek zorunda bıraktı. Genç kızın söylenmesine aldırış etmeyip ıslık çaldı.

 

 

"Onile lütfen... Onları daha fazla kızdırmamalıyız."

 

 

"Tüm bu saçmalığın sebebini bilmek istiyorum!"

 

 

"Annem Ina ve Ryv'nin birlikte olmasını istemiyor. Doğrusu babamın onları zorlamasını istemiyor." Ayana atından inen annesine korkulu gözlerle baktı. Kızgın olduğu zamanlarda ona yakın durmak istemiyordu.

 

 

"Bu durumda ben Gain'e destek vermeliyim. Siz kadınlar yeterince dayanışma içindesiniz." Onile sırıttı. Gain'in karısını bağırarak yanına çağırışını izledi. Ateşin efendisi oldukça hoşnutsuz görünüyordu. Patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Atından inip hızlı adımlarla Alia'nın peşinden yürüdü fakat prenses aniden arkasına dönüp korkunç bakışlarıyla onu ilerideki ağaçlara savurdu. Onile kaşlarını çatıp Ayana'yı arkasına ittirdi ve orada durması için bileğini sıkıca kavradı.

 

 

"Hepsi senin yüzünden!" Genç kız erkeği yakınlarındaki ağacın dibine doğru çekiştirip oturmasını sağladı.

 

 

"Bu tartışmamı yoksa kavgamı?" Onile sırıttı. Yine de Ayana'dan bir adım önde oturmayı ihmal etmedi.

 

 

"Kesinlikle kavga ediyorlar..."

 

 

"Farklı bir stil, bu konuda annene benzemiyorsun öyle değil mi?"

 

 

Ayana gözlerini abartıyla devirmeye özen gösterdikten sonra "Onlara imreniyorum, kavga ederken bile birbirlerini ne kadar sevdikleri tartışılmaz." deyiverdi. Ardından yanlış bir şey söylemiş gibi eliyle ağzını kapadı.

 

 

Onile göz ucuyla genç kızın kızaran yüzüne baktıktan sonra parmağındaki kızıl halkayı fark edince elini avucunun içine alıp incelemeye koyuldu. Ardından kendi elindeki halkaya baktı.

 

"Nedir bu?"

 

 

"İola'nın söylediğine göre; bedenleriyle değil ruhları ile birbirine dokunan iki kişiyi temsil ediyor. Somut ya da soyut hiçbir şeyin etkisi olmadan aynı anda edilen iki yemin. Yeryüzündeki en büyük bağlılık yeminlerinden biriymiş."

 

 

"Seçim şansım yok öyle değil mi?" Onile belli belirsiz tebessümünün ardından "Somut ya da soyut hiçbir şeyin etkisi olmadan aynı anda edilen iki yemin. Somut bir şey vardı değil mi?" dedi.

 

 

Ayana başını evet manasında salladı ardından "Pişmansın öyle değil mi?" diye sordu.

 

 

"Ne kadar pişman olduğumu bilemezsin..."

 

...........

 

At üzerinde geçen yaklaşık iki saatin ardından Onile kendini iyi hissetmediğini fark etti. Kısrağın attığı her adım kaslarının bir daha gevşememek üzere kasılmasına neden oluyordu. Üstelik herkes konuşmamak için yemin etmiş gibiydi. Gain ve Alia'nın suskunluğunun sebebi ortadaydı ikisi de fena halde hırpalanmış görünüyordu. Fakat Ayana'nın üzüntüsünü hala anlamış değildi. Onile aralarına giren çantayı itelemek isteyince oradaki fazlasıyla sert bir cisim eline çarptı. "Taş olabilir mi?" sesli düşüncesine kendisi de bir anlam verememişti. Gain kızına taş taşıtacak kadar sadist biri miydi? Çantanın ağırlığını kontrol ettikten sonra alabildiğine kaşlarını çatarak dizginlere doğru eğildi ve atı durdurdu.

 

 

Ayana ne olduğunu anlayamadan kendini Onile'nin kucağında buldu. Ardından nazikçe yere indirildi. Erkek kaşlarını çatmış gözlerini kısmıştı. Sırtındaki çantayı sinirle alıp içini yere boşalttı. üç adet irice odun ve deri parçası yere düştü. "Tanrı aşkına!" diye bağırdı. Ayana geri adım attı. Onile az sonra alev alacakmış gibi duruyordu. Odunu uzaklara fırlattıktan sonra çantayı elinde salladı. Genç kız "Onile sorun nedir?" dedi. Anlık değişiminin nedenini bilmek istiyordu. Erkeğin elindeki çantayı Gain'e fırlatmasıyla ağzı açık kaldı. Çanta babasının kafasına geçmişti. "Felaket" diye düşündü.

 

 

"Ayana bir daha o çantayı taşımayacak!" Onile kükredi.

 

 

"Onile... Sorun değil taşıyacağım."

 

 

"Ya taşırsa?" Gain kafasındaki çantayı sinirle yere attı. Ufacık çocuktan emir alacak değildi ya! Kendisini çekiştiren karısını bırakıp attan indi.

 

 

Ayana şaşkın bir halde çantayı almak için öne atıldı fakat erkeğin kaba kuvvetini ensesinde hissetmesi uzun zamanını almadı. Onile çantayı alıp iki parçaya böldükten hemen sonra bağırmaya kaldığı yerden devam etti. "Artık taşıyamayacak!"

 

 

"Sen..." Gain başını iki yana sallayıp baş ve işaret parmağıyla burun kemiğini sıktı. İşte korktuğu başına gelmiş küçük kızının üzerindeki hâkimiyetini yitirmişti. Kendi kendine güldü. Hâkimiyet kelimesi onun hislerine tam olarak uygun değildi. Onu kaybetmek istemiyordu. Evet, kaybetme korkusu...

 

"Yoluma çok fazla çıkıyorsun." diye sözlerini tamamladıktan sonra dönüp güzel karısına baktı. Şimdi inatçılık etme zamanı değildi. Onile'e olabildiğince sert baktıktan sonra parmağını ona doğru salladı ve karısının gönlünü almak için döndü.

 

 

Ayana erkeğin onu ata bindirmesine -üstelik yan oturarak- ve dizginleri kendi eline almasına izin verdi. Garip bir şekilde mutlu hissediyordu. "Ona bu şekilde çıkışmak zorunda mıydın?"

 

 

"O çantayı daha ne kadar taşımayı düşünüyordun? Omuzlarının aşağı çökmesini mi istiyorsun? O odunların ne kadar ağır olduğunun farkında değil misin? Sana kaldırabileceğinden ağır yük vermelerinden hoşlanıyorsun sanırım... Savaşçı olmaktan önce kadın olduğunu unuttun mu yoksa?" Onile sert nefesler alıp verdikten sonra genç kızı kendine çekti.

 

 

"'Merak etme ucubelere karşı her zaman mesafeliyimdir. Her ne kadar hem cinsim mi yoksa ucubemi olduğunu kestirememiş olsam da!' bunlar senin sözlerindi değil mi?" Ayana erkeğin gözlerinin içine bakmak için başını kaldırdı. Kaşlarını çatmaktan alnı kırış kırış olmuş kızıl çember alev almıştı. Yüz hatları keskinleştiğinde ondan daha çok hoşlandığını itiraf etmek zorundaydı.

 

 

"Ağzımdan çıkan her şeyi beynine kazımak zorunda mısın?"

 

 

"Hafızamın kuvvetli olması suç mu?"

 

 

"Hafızan iyi hiçbir şeyi hatırlamıyorsa suç!"

 

 

"Aslında iyi olan bir şey var. Belki birkaç şey..." Ayana gülümsedi.

 

 

Onile onu göğsüne çekip çenesini başının tepesine dayadıktan sonra bal kokusunu ciğerlerine çekti. Hoşnutluğu genç kızın mırıldanışlarıyla iki kat artmıştı. Onun yanında tüm sıkıntılarını unuttuğu gerçeğini kabul etmeden edemedi. "Sana yalan söyledim!" dedi. Kelimeleri seçiş tarzı her zamanki gibi onu çileden çıkaracaktı. Fakat Onile'in kalbinde doğrulaması gerekenler vardı.

 

 

"Onile..." Ayana doğrulup erkeğin gözlerine baktı. Ardından elini onun kalbine götürdü; "Burası doğruyu biliyorsa sorun değil." diye mırıldandıktan sonra genç adamın boyun kıvrımına doğru sokuldu.

....

 

 

Onile atını hızlandırıp Gain'e yaklaştığında Ateşin Efendisi neredeyse attan düşecekti. Uyuyan karısını sıkıca tutup "Kızıma ne oldu?" diye sordu. Genç adam şaşkınlığını belli ederek "Uyuyor..." dedi. Gain ise gözlerini iri iri açıp "Uyuyor mu?" diye tekrarladı. Tanrı aşkına, şaşırılacak ne vardı? Uyumak oldukça doğal bir şey değil miydi? "Seni şaşırtan nedir?"

 

 

"O uyumaz... Tanrı korusun, bir şey olmuş olmalı."

 

 

"Pekala, onu erkek gibi yetiştiriyor olabilirsin ama uykuya ihtiyacı olduğunu biliyor olman gerekir." Onile gözlerini devirdi.

 

 

"Yanlış anladın evlat. Kendi kızımın ihtiyaçlarını senden çok daha iyi biliyorum. Ayana uyku probleminden sana bahsetmemiş olmalı. Henüz küçükken uğradığı saldırılardan dolayı gözlerini asla kapatmaz. Kapatsa dahi kabusları uyumasına izin vermez. Annesi ve benim yanımda dahi yeterince rahat değil." Gain gülümsedi. Bir an sonra kaşlarını çatıp söylenmeye başladı; "Babasına değil de başka bir adama güveniyor."

 

 

Genç adam yutkundu ardından omzundaki güzel yüze baktı. Dalların arasından sızan akşam güneşi pembe beyaz teninde tatlı tatlı süzülüyordu. "Bana onu nasıl koruyacağımı öğret Gain. Tüm bildiklerini öğret... Ya da daha fazlasını." Onile kendinden emin olduğunu göstermek için başını salladı. Şimdi Ayana'nın ne için saldırı kelimesinden hoşlanmadığını biliyordu, ona zarar verdiği için kendinden nefret ediyordu ve yağmur başladı. Onile, gözyaşlarını kamufle ettiği için tanrıya şükretti.

 

 

Loading...
0%