@gizemmgurbuzz
|
Ryv elinde madalyonu ile yatakta iki büklüm uzandı. Yıllardır bir an dahi aklından çıkarmadığı hayatta en çok değer verdiği kişiyi unutmasını istiyordu efendileri ondan. Nasıl zalim bir istekti bu? Bir üst katta Prenses Alia ve efendi Gain’in konuştuklarını rahatlıkla duyuyordu. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Yatakta doğrulup karışan sarı saçlarını toparladı. Elinde sıkı sıkıya tuttuğu madalyonu boynundan geçirdi ve tam karşısında duran aynaya baktı. Gözleri akıttığı yaşlardan şişmiş dudakları çatlamış teni morumsu bir havaya bürünmüştü. Dizleri üzerinde doğrulup soğuk elleriyle yüzüne dokundu. En son kendisine ne zaman böyle dikkatli bakmıştı acaba?
Koridorun sonundan gelen ayak seslerini dinlemeye koyuldu. Adımlar bir an hızlanıyor ardından yavaşlıyor ve yeniden hızlanıyordu. Ryv dikkatlice sese odaklanmışken kapısı kulaklarını patlatacak bir gürültüde çalındı. Küçük bir sessizlik oldu kapı tokmağı hafifçe oynadı. Sivri dişli gerildiğini hissetti. Ardından kapı sertçe açıldı. Ryv gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Gelen Ina’ydı. Onu genelde görmeye alışkın olduğu salaş kıyafetlerinin aksine bedenini saran siyah renkli deri bir pantolon üzerine bronz tenini görücüye çıkaran koyu yeşil bir buluz giymişti. Koyu renkli saçları geriye doğru taranmıştı. Üzerinde genelde taşıdığı korkunç kılıcı yoktu. Turkuvaz madalyonunun zinciri haricinde herhangi bir demir görmemişti.
Ina hararetle inip kalkan göğsünün durulup durulmayacağını merak ederken bir yandan da kapıyı ardından örttü. Gelinini görmesi gerekiyordu. Aslında bu bir emirdi. Ina hazır hissetmese de Gain’in önerisine uymuş ve ona gelmişti. Ryv yatağın üzerinde hafifçe öne eğilmişti. Altın sarısı saçları tek omzundan karmakarışık aşağılara doğru iniyordu. Üzerindeki açık mavi elbise bacaklarının üst kısmına kadar sıyrılmış soluk tenini mum ışığında sergiliyordu. Ina gözlerini ondan kaçırmak istese de yapamadı. Şişmiş gözleri dahi hoş görüntüsünü ondan almamıştı.
Ryv kuruyan dudaklarını diliyle ıslatıp doğrularak oturdu bacaklarını yataktan sallandırdıktan sonra elbisesinin eteği ile onları kapattı. Elini madalyonuna görütüp başını önüne eğdi ve savaşçının gözyalarını fark etmemesi için tanrıya dua etti.
Ina tüm cesaretini toplayıp Ryv’nin yanına gidip yatağa oturdu. Ne diyeceğini bilmiyordu. Ayaklarıyla yerde ritim tutmaya ve toprak kokulu odayı incelemeye koyuldu. Odada bir yatak bir dolap ve küçük bir aynalı masa haricinde hiçbir şey yoktu. Ina bu sadelikten hoşlandığını kendine itiraf etti. Ellerini dizlerine koyup öne doğru eğildi. Mum ışığının kendi teninde yaptığı aydınlanmaya ve sivri dişliyi karanlıkta kaybolmaktan kurtarmasına hayretle baktı. Nasıl bir tezattı bu? Başını ona çevirdiğinde elbisesinin önünün akan gözyaşlarından damla damla ıslandığını fark etti. Ina yaşadığı hayat boyunca pek çok şeyi sineye çekmiş ve kabullenmişti. Yeni bir kadını da kabullenmesi onun için zor olmazdı fakat eğer bu birliktelik kaçınılmazsa ve şu an yanında duran kadın artık ona aitse ağlamasına izin veremezdi.
“Artık ağlamanı istemiyorum.” Dedi kendinden emin tok bir sesle. Emrine itaat bekliyordu.
“Ne yani ağlamak içinde izin mi almam gerekiyor? Ben bir köle değilim!” Ryv sinirle cevap verdi. Tam ayağa kalkacaktı ki Ina onu elinden tutarak yanına çekti.
“Bundan böyle birlikte olacağız eğer kaçma şansın yoksa kabullenmekten başka çaren yok.” Ina kadının aksine sakindi. Avucunun içindeki zayıf parmakları sıkıca tutup onu yanına sabitledi.
“Kabullenmek mi?” Ryv avuç içinde sıktığı madalyonu bırakıp inanın elini kendininkinden ayırma çabalarına girdi. “Hiç sanmıyorum.”
Sivri dişlinin kaçmak için verdiği uğraş Ina’nın sırıtmasına neden oldu. Nedenini bilmiyordu fakat ona şimdiden alıştığını hissediyordu. Belki kendini buna şartlandırdığı içindi. Yine de sandığı kadar zor olmayacaktı.
Ryv pes edip öfkeyle Ina’ya baktı. Adamın sırıtışı yüzünde tuhaf bir hal almaya neden olmuştu. “Benden ne istiyorsun. Yirmi senedir yasını tuttuğum adamı iki günde unutmamı mı?” Savaşçı sırıtmayı kesip gözlerinin içine anlayışla baktığında Ryv sustu.
“Senden beklentim onu unutman yönünde değil. Zira bunu bende yapamazdım. Senden beklentim bana köstek değil destek olman Ryv. Eğer birbirimize saygı gösterirsek ikimiz içinde kolaylaşacak.” Ina kadının elini bırakıp iç çekerek yerinden kalktı odanın içinde birkaç tur döndükten sonra ona bir kez daha baktı. Dikkatle kendisini izliyordu. Birkaç tur daha döndükten sonra olduğu yerde durup eliyle kadını yanına çağırdı.
Ryv onun ne yapmaya çalıştığını anlayabilmiş değildi. Fakat az önce söyledikleri kalbini rahatlatmıştı. Ina anlayışlı bir adamdı. Bunu hissedebiliyordu. Onu yanına çağırdığında sakince yerinden kalkıp karşısına dikildi.
Savaşçı emrine itaate minnetle gülümseyerek karşılık verdi. Uzun zamanlar boyunca muhatabı olan iri yarı adamlardı. Ina emir vermeye ve itaat beklemeye alışkın bir adamdı. Bu konuda kadına karşı anlayış göstermesi gerektiğinde biliyordu fakat uzun yılların getirdiği alışkanlığını birkaç günde değiştiremezdi. Ryv’nin ağlamaktan şişmiş gözlerine dahası elinde sıkıca tuttuğu madalyona baktı.
“Eğer bağlılık yeminini diğerleri önünde etmek senin için zor olacaksa şimdi yapalım.” dedi. Kadını aşağıdan yukarıya süzdü. Oldukça dağınık görünüyordu. Fakat tören için hazırlanmak onu daha da isteksizleştirirdi. Avuç içinde tırnağı ile ufak bir kesik açtı. Tanrım, elleri titriyordu. Zihnini ona odaklayabilmek için boşta kalan eliyle Ryv’nin madalyonu üzerindeki elini tuttu.
Kadın ne yapacağını bilemedi. Telaş içinde kendisine uzatılan avuç içine baktı. Ardından kendine gelip kaşlarını çattı. “Bir tören olmayacak… Bağlılıkta olmayacak. Sadece yan yana duracağız.” Diye diretti. Sesi duygu yoksunuydu. Geri çekilip kendisine uzatılan avucu itti fakat adam onun dediklerini duymamışa benziyordu. Ellerini iki yanında sallandırıp ona bakmaya devam etti. Az öncekinin aksine daha sert, daha keskin bir ifadeyle. Korkutucu görünüyordu. Odada yankılanan gür sesiyle konuştu.
“Senden edeceğin yemini istemiyorum fakat benimkini kabul edene kadar buradan ayrılmayacağım!”
Ina ses tonunu kontrol altına alamamıştı. Hareketsiz bir heykel gibi olduğu yerde dikilip kadına bakmaya devam etti. Bunu büyük bir istikrarla yapıyordu. Avuç içinden yere damlayan kanı ise umursamadı. Tahminleri doğruysa uzunca bir müddet daha akacaktı. “Seni karşı karşıya kalacağın her türlü kötülükten koruyacağıma, yaşayacağımız uzun ömürde asla üzülmene ve yorgun düşmene izin vermeyeceğime yemin ederim!” dedi. Sözleri kendisinin dahi anlayamadığı bir uslup ile dudaklarından döküldü. Düşünmemişti. Yalnızca konuşmuştu…
Ryv duymazlıktan gelip yatağına yürüdü ve adamın odanın ortasında daha ne kadar dikileceğini merak ederek örtünün altına girdi. Onu birkaç söz ile etkileyemezdi. Öyle olduğunu düşünüyorsa yanılıyordu. Umursamazca gözlerini kapadı.
…
Ryv yatakta dönüp kollarını esneterek gözlerini açtı. Ne kadar zamandır uyuduğunu bilmiyordu. Odada kendisininkinden ayrı bir başka nefes duyduğunda gözlerini irice açıp doğruldu. Ina en son bıraktığı haliyle dikiliyordu. O zaman Ryv ne kadar kısa süre uyuduğunu fark etti. “Ne inatçı adam!” diye mırıldanıp yataktan kalktı. Burada durarak onun inadını daha çok tetikleyeceğinden odadan çıkıp büyük salonda efendilerine ettiği kabalığı telafi edebilirdi. Çabucak dolabına yürüyüp oradan tüllerin oluşturduğu açık yeşil birbaşka elbiseyi seçti “Çıkmayacak mısın?” Sivri dişli, Ina’dan herhangi bir tepki gelmemesi üzerine hışımla onun arkasına geçip üzerini değiştirdi. Bakıp bakmaması için dert etmemişti zira taş kesmiş vücudunun kımıldamayacağı kanısındaydı. Odadan çıkmadan önce etrafa yayılan tatlı kokunun nereden geldiğini bilmek istercesine bakındı ve gözleri savaşçının aşağı sarkan eli altında oluşan kandan gölete kenetlendi. Bu görüntü Ryv’yi bir an için duraksatmış olsa da kapıyı ardından çarparak dışarı çıkmasına engel olmadı.
Söylenerek salona girdi. Prensesi yanında Camene ile oturuyordu. Efendi Gain ise salonun başka bir köşesinde gözlerini kadınına dikmiş bakıyordu. Ryv prensesin nasıl olup da onun bakışlarına katlanabildiğini anlayamıyordu. Aynı bakışlar tüm gün kendisini rahatsız etmişti çünkü. Efendi Gain onu fark edince doğruldu. Keskin bakışları bu kez kendisindeydi. “Ina nerede?” diye sordu. Bu soru Ryv’yi sinirlendirmişti fakat yumruklarını sıkmak dışında belli etmedi. “Son birkaç saattir odamda dikilmekle meşgul!” dedi sertçe fakat Alia’nın sözleriyle irkildi.
“Ina’yı son görüşümün üzerinden bir gün geçti. Sanırım yanına gelecekti…”
…
Gain savaşçının neden kendi birleşme töreni için yaptıkları toplantıya katılmadığını düşünerek Ryv’nin odasına doğru ilerledi. Sivri dişlinin odasını bilmiyor olsa da dostunun kokusu ona epey yardımcı oluyordu. Onun odunsu kokusunu bu denli net alıyor olmak Gain’in bir şeylerin ters gittiğini düşünmesini sağlıyordu. Adımlarını sıklaştırarak bir alt kata indi. Minore’nin kaldığı bu kata pek inmemişti. Adımları o odanın önünden geçerken yavaşladı. Gain kapının altından sızan loş ışığı gördüğünde boğazına oturan yumruyu yutmak zorunda kaldı. Onu özlemişti. Ağabeyini ise çok daha fazla özlemişti. Derin iç çekişlerinin ardından odadan kızının tatlı kahkaha sesleri yükseldi, Onile’in de yanında olduğu belliydi. Ateşin Efendisi içini saran kıskançlık duygusuna engel olamayıp odaya izinsiz girmekten korktuğundan oradan yavaş adımlarla uzaklaşıp karanlığa yöneldi. Kızını başka bir adamla paylaşıyor olmak ona katlanılmaz geliyordu. Başını iki yana sallayıp yürüyüşüne devam etti. Koyu renk ahşaptan yapılmış kapının ardından Ina’nın kokusunu rahatlıkla aldığında düşünmeden kapıyı açtı.
Gördükleri Gain’i şaşırtmıştı. Birkaç adımda savaşçının önüne geçip yüzüne baktı. Ina bakışlarını ondan kaçırsa da bitkinliğini gizleyemezdi. Üstelik elinden damlayan kan yeri kızıla boyamak üzereydi. Gain kaşlarını çatarak konuştu;
“Burada dikilmiş ne yapıyorsun?”
Ina “Bekliyorum!” diye yanıtladı. Cevabının yeterli olduğunu düşünüyordu.
“Ne bekliyorsun?” Gain bastırarak konuştu. Ina bağlılık yemini etmeye karar vermiş fakat karşılık alamamış görünüyordu. Bu bir vampirin intiharıydı. Eğer yemini yürekten kabul edilmezse Ina akan kanı durdurmak için kendini zehirlemek zorunda kalacaktı. Gain kaşlarını daha çok çattı. Ryv inatçı bir kadındı. Onu ikna etmek kolay olmazdı hem ikna etseler dahi yemini yürekten kabul etmediğinde hiçbir geçerliliği olmayacaktı. “Sen aklını mı kaçırdın?” diye devam etti.
“Eninde sonunda olacaktı.” Ina bir kez daha kestirip atmıştı.
Gain savaşçının ne kadar inatçı olduğunu bildiği için onunla daha sakin konuşmayı deneyecekti. Bu işe kendi zehri bir son verebilirdi. “Ina…”
“Eğer onunla birleşmemi istiyorsan bunu yapacağım. Bu yemin kabul edilecek Gain! Edilmezse sonucu yaşayıp göreceğiz… Fakat ben buradan ayrılmayacağım.”
Ateşin Efendisi dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını çatmadan önce “Ölürsün!” dedi. Fakat Ina’nın bu gerçeği umursamadığı başını onaylar nitelikte sallaması ile belli oluyordu. Gain başını iki yana sallayıp yatağa oturdu ve burun kemiğini sıvazladı. Alia Ryv’ye gerçekten değer veriyordu. Gain bunu bildiğinden onun için Ina’yı uygun görmüştü. Bir düzine vampir ile tek başına savaşabilecek kadar güçlü bu adam aynı zamanda kocaman bir yüreğe sahipti. Sevdiği insanlar için yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Etrafındakileri incitecek bir şey yapmazdı. Bu yüzden onu daha öncesinde kızı için eş olarak uygun görüyordu. Ayana Onile’i dönüştürdüğünde ise ne yazık ki düşüncesi imkansızlaşmıştı. Gain Ryv için en iyi olanı yapmaya çalışmış olsa da söz konusu dostunun hayatı olduğunda kararından ölesiye pişman olduğunu hissetti. Gidip Alia ile konuşmalı ve ondan Ryv’yi ikna etmesini istemeliydi. Yataktan kalkıp savaşçının omzunu sıvazladı ve odadan çıktı.
….
Günün ilk ışıkları kuzey yerleşkesinin tam üzerinde olan kuzey yıldızının dalları arasından Ryv’ninde içinde bulunduğu bir grup kadının oturdukları bölgeye vuruyordu. Ryv yalnız kaldığı zamanlarda kuzey yıldızı adını verdikleri yaşlı ağaç ona yoldaşlık ederdi. Yine sırtını ona dayamış kadınların kulaklarında patlamalara yol açan seslerini dinlemekteydi. Sivri dişli onların konuştuklarından rahatsız oluyordu. Duymak istediği bir şeyi engeller gibiydiler. Yerinden kalkıp aralarından ayrıldı ve ağacın kuzeydoğusuna doğru yavaşça ilerledi. Doğru noktayı seçtiğine emin olduktan sonra odaklandı. Derin nefes alıp verişler duyuyordu. Birde su sesine benzer bir damlama sesi. Fakat ses daha tok, daha yavaştı. Ryv başını iki yana salladı. O adam hala orada dikiliyor olamazdı değil mi? Muhtemelen odasında oturuyordu.
Alia güneşin altında soluk teni ile boy gösteren arkadaşının omzuna dokunduğunda ikisi birden yerlerinde sıçradılar. Ryv korkmuştu Alia ise onun korkmasıyla irkilmişti. “İyi misin Ryv?”
“Çok daha iyi olmuştum…” Ryv dikkatini prensesinin güzel gözlerine verdi. Son günlerin içinde en rahat hissettiği anlardı belki. En azından saatlerdir ağlamıyor ya da birilerine bağırmıyordu. Son zamanlarda yaptıklarını kendine dahi açıklayamadığını fark etti. Klein’in acısı körleşmesini sağlamıştı. Öylesine eksikti ki. Derin derin soludu. Güzel prensesinin enfes kokusu onu daha da sakinleştirmişti.
“Ne denli üzgün olduğumu tahmin edemezsin. Sen çok güçlü bir kadınsın Ryv fakat zayıf düştüğünü görmek herkesi üzüyor ve bu Klein’i çok daha fazla üzüyordur eminim buna.” Alia onun elini sıkıca tuttu. “Biliyor musun? Bu durumu öğrendiğimden beri Gain ile adeta savaş verdim. Sabit fikirli bir kocam var… Senin için en doğrusunu yaptığını söyleyip durdu. Düşünüyorum da ya gerçekten bunaldığında arkanı yaslayacak bir desteğinin olması sana iyi gelirse? Bizler ölümü tadacak olsak da kaç asır sonra geleceğini bilemeyiz… Eğer insanlar gibi olsaydık tek başına yas tutabileceğimiz kısa bir ömrümüz olabilirdi.”
“Bu gerçek bir lanet!” diye fısıldadı sivri dişli. Lanetin en acılısıydı. Fakat onlara bahşedilen mükemmeliyet nasıl bedelsiz kaslındı ki? Alia onu yalnız bırakıp kadınların arasına döndü. Ryv ise gökyüzünde yükselen güneşe baktı. “Bir gün” diye fısıldadı. Edilen yeminin üzerinden bir gün geçmişti…
Güzel kadın yeraltı kalesine yöneldi. Odaya geri dönüp bir şeyleri açıklığa kavuşturmak niyetindeydi. En azından Ina’yı ettiği yeminden vazgeçirmeliydi. Belki çoktan vazgeçmişti. Kendisinin dahi inanmadığı düşüncesi ile beraber adımlarını sıklaştırdı. Prensesinin sözleri beyninde yankılanıyordu. Diğer yandan elinde tuttuğu madalyon… Tanrım, aklına mukayyet olmak zorundaydı. Son koridoru döndüğünde savaşçının nefesi kulaklarında çınlıyordu. Ağır fakat derin… Karanlığın hakim olduğu koridorda odası da eşlik ediyordu. Anlaşılan mum tükenmişti. Tereddütle aralık kapıyı ittirdi. İnce bir sızıntı ayakları altında ilerliyordu. Sivri dişlinin gözleri sonuna kadar açıldı. Ina’nın ettiği yemin gerçek bir yemindi.
Ina kuruyan dudaklarını birbirine bastırıp aralık gözlerini açmak için çabaladı. Diğer yandan kadının karşısında sendelememek için dikkatli olmalıydı. Lanet olsun bacakları titriyordu! Ina biraz daha dayanabilmek için içten içe yakardı. Gözlerini bir anlık kapatıp açması ile ise başı döndü ve sendeledi. Eğer yumruklarını sıkabilseydi parmakları etine geçene kadar sıkardı. O ise yalnızca ayakta durmaya çalışıyordu.
Ryv gördüklerinin şokunu atlattığında Öne atılıp adamı tuttu. “Ne yaptın sen?” diye tekrarlıyordu. Erkeğin ölüyü andıran rengi ve soğukluğu kalbinin deli gibi atmasına neden olmuştu. Kolunu sıkıca tutup yerinden kımıldatmak için çabaladı. Adam hala direniyordu. Ryv ilk defa ne yapacağını bilemez bir durumdaydı. Savaşçının önüne geçip gözlerine baktı. Tanrı aşkına öylesine donuktu ki… “Neden?” diyebildi.
“Bilmiyorum…” Ina fısıldayan sesiyle konuşmuştu. Ya da konuştuğunu sanıyordu.
Sivri dişli vampir onu bir kez daha baştan aşağı süzdü. Kendisi için böyle bir şeyi kim yapardı ki? Adam yeniden sendelediğinde onu belinden kavradı. Üzerine yıkılmaması için güç kullanması gerekiyordu. Ryv onun elini kendininkiler arasına alıp moraran avuç içine baktı. Bir an sonra dudaklarını onun tükenmekte olan kanına bastırmıştı. Enfes bir haz ile aldığı ufak yudumun boğazından aşağı inerken tüm hücrelerine yeniden yaşam verdiğini hissetti. Güzel kadın daha fazla tatmak isterdi fakat yara kapanmıştı. Kanı Ryv’nin bedenine onur ve güven yayıyordu. Boşalan hücreleri doluyordu adeta. Doğrulup erkeğin gözlerine yeniden baktı. Parmağı ile kendi avuç içinde bir kesik açıp ona uzattı. Sözleri tıpkı onun gibi düşünmeden çıkmıştı dudakları arasından
“Engel değil destek olacağım!”
Ina kuruyan dudaklarını kadının soğuk tenine bastırıp kandan birkaç yudum aldı. Aldığı her yudumda kaybettiği enerji katlanarak ona dönüyordu. Bacaklarındaki güç bir düzine adamı kucaklayacak kadar artmış kendine gelmişti. Onun enfes tadına karşı koyup başını kaldırdı. Güzel kadının parlak geceyi anımsatan kara gözlerine baktı. Ettikleri gerçek bir yemindi. Bunu kadının kalbinin atışını duyuşundan anlayabilirdi.
Ryv bakışlarını kaçırıp hissettiklerinden utandı. Nasıl olurda bir an için her şeyi unutabilmişti. Düşünmeyi sonraya bırakıp Ina’yı kolundan tutarak yatağa yönlendirdi ve oturmasını sağladı. “Gidip biraz kan getireceğim!” diye söylenip arkasını döndü.
“Artık ihtiyacım yok.” Ina gülümseyerek kadınının kolunu nazikçe tuttu ve onu yanına oturttu. “Sadece biraz dinlenmek istiyorum. Buraya uzanmamın sakıncası yoksa eğer.”
“Yok!” Ryv omuz silkti. Ina ise memnuniyetle örtüyü kaldırıp yatağın sağındaki yerini aldı ve arkasını dönüp başını dahi kapattığı örtü altında hareketsizce durmaya başladı. Ryv’nin eli boynundaki madalyona gitti yeniden. Acı hissi yoktu kalbinde. Klein’i unutturmamıştı da yemini ona... Tek fark odasında uyuyan adamın dinginliğini bedeninde hissetmesiydi. Az önce yaşadıklarını düşünmemek için yatağın sol köşesindeki yerini aldı ve bedenini kaplayan huzur ile gözlerini kapadı.
…
Gecenin güneşi dolunay tepede tüm parlaklığı ile yükseldiğinde Ryv keyifle uyanmak ve uyanmamak arasında gidip geliyordu. Kanın tatlı kokusu içini doldurduğunda gözlerini loş ışığın aydınlattığı odaya açtı. Yatağın yanı başında ki girintide Demirden oymalı bir kadeh içinde parıldayan kırmızı ile gözlerini dolduruyordu. Ryv kadehe uzanıp kanın ferahlatıcı tadına bakarken yanına iliştirilmiş irice bir yaprak yere düştü. Yaprağın üzerini noktalar ile oluşturulmuş bozuk bir el yazısı süslüyordu. “Güzel bir gün olması dileği ile. Yapmam gereken bazı işler var. Ina” yazılmıştı. Güzel kadının yüzüne şaşkınlığın yanı sıra hafif bir tebessümde ilişmişti. Ryv yumuşak bir ses tonu ile yanındaki yastığa bakarak konuştu.
“Bambaşka bir gün…”
|
0% |