Yeni Üyelik
36.
Bölüm

35. Bölüm

@gizemmgurbuzz

 

"Kaybetmek, bu his tarif edilemez. İnsan elinde olanın kıymetini sade ve sadece kaybettiği zaman anlar."

 

İola düşüncesinin ardından elindeki şişeyi Ayana'nın dudaklarında gezdirmeyi denedi tekrar. Sonuç yine aynıydı. Kırmızı, genç kızın dudaklarından çenesine oradan da yastığa süzülmüştü. Bir vampir nasıl oluyor da bu denli hasta olabiliyordu? Üstelik olan biteni göremiyordu. Cevabı bulunması gereken bir soruydu bu. Kalbi öylesine hızlı atıyordu ki vücudu kan yetiştiremediği için zavallı Ayana çürüyordu. Narin bedeni zayıflamış, yüzü iki iri gözden ibaretmişçesine küçülmüştü. İola anne şefkati ile okşadı kızın saçlarını.

 

Onu asıl korkutan, ateşin gücünün hasta bir bedende durmayacak kadar zehirli oluşuydu. Ayana iyileşme eğilimi göstermediği takdirde kendi zehri ile ölebilirdi. "Tanrım!" dedi prenses. "Onu koru!"

 

Alia ve Gain'in merdivenlerden tırmanışını duyduğunda kendini toparlayıp Ayana'nın yüzündeki kanı sildi ve şişeyi yarısına kadar içti. En azından onların ümitli olmalarını sağlamayı kendine görev edinmişti. Kapı açıldığında gülümseyerek ayağa kalktı.

 

"Şişenin yarısını içti şimdi dinleniyor."

 

Alia yüzünde belli belirsiz bir tebessümle İola'nın yalanına sessiz kaldı. Onu başıyla onaylayıp kızının ölüyü andıran bedenine doğru yürüdü. Aralarındaki bağdan ötürü onu hissedebiliyor. En azından ölmediği tesellisiyle ayakta duruyordu. Ayana'nın yanına uzanıp elini tuttu. Onile'e deli gibi öfkeleniyor ve onu yok etmek istiyordu. Fakat bu defa kızını tamamen kaybedebilirdi. Gözlerini kapatıp onun tatlı kokusunu duymaya çalışırken Eşini ve İola'yı dinlemeye koyuldu.

 

"Ateşin gücünü daha fazla taşıyamaz. Zehirleniyor Gain."

 

"Mutlaka bir yolu olmalı!" Gain öfkeyle elini duvara vurdu. Birkaç taş çatırdayarak yeri boylamıştı. Ateşin efendisinin yüzü gerilmiş, bedeni taş kesmişti. İkisi de bir an duraksadılar. Ardından Gain sırtını duvara yasladı. Az önce bakışıyla gökyüzünü delecek kudrete sahipken şimdi bir karınca ile dahi baş edemeyecek kadar güçsüz düşmüştü. Kızının kendi gözleri önünde tükenişini izlemek ve hiçbir şey yapamamak onu bitiriyordu. Günlerdir düşünmekten neredeyse aklını yitirecekti.

 

"Anne..."

Ayana gözlerini araladı. İki kırmızı damla gözlerinden derhal yanaklarına oradan da çarşafına süzüldü. Gözlerini her açtığında olduğu gibi Onile'in ona son kez bağırışı zihninde yankılandı ve yerinde sıçradı. Konuşamıyordu. Onlara suçsuz olduğunu, savunmasız hiç kimseye saldıramayacağını söyleyemiyordu. Tükenmişti. Annesinin güzel kokusunu ardından yüzüne doğru eğilen İola ve Gain'i hissetti. İola günlerdir yaptığı gibi elindeki şişeyi bir kez daha ağzına dayamış fakat Ayana daha bir yudum almışken hepsi burnundan dökülmüştü. Güçlükle elini göz hizasına kaldırıp ateşten halkanın hala orada olup olmadığını kontrol etti. Evet, oradaydı fakat genç kız parmağının yerinde rengi siyaha dönmüş uzun et parçasından başka bir şey görmüyordu.

 

"Hepimizin sana ihtiyacı var..." İola metanetini yitirmiş ağlamaya başlamıştı. Titreyen eli ile şişeyi bir kez daha kavradı fakat bu defa onu tutan Gain oldu. Kulağına "Alia'yı da al ve git" diye fısıldamıştı. Prenses eteklerini toplayarak yataktan kalktı ve yatakta çaresizce kızını izleyen kadını çekeledi. Alia direnecek güce dahi sahip değildi. Ayana'yı bu halde görmektense dışarıda beklemek herkes için en iyisiydi.

 

Gain Kadınlar çıkana kadar bekledi. Ardından yatağın ucuna oturup kızının çukurlaşmış yanaklarını okşadı. Elinde olsaydı onun için canını verirdi. Fakat burada oturmuş çaresizce ölümünü izliyordu. Acı içinde yutkundu.

 

"Tanrım, yalvarıyorum onu benden alma..."

 

"Almayacak!" Vondre haykırdı. Elinde bir poşet dolusu şırınga ile henüz dönmüştü. "Yardım et Gain şunları kan ile doldur."

 

Gain hızla yerinden kalktı ve şırıngaları aldı. Ardından tek tek kan ile doldurdu. Vondre tam zamanında gelmişti. Aksi takdirde Ayana'nın bir günü daha çıkarabileceğini sanmıyordu.

 

Ayana acı içinde inledi. Gözlerini araladığında babası ve Vondre vücuduna iğneler saplamıştı. Ayana sıcaklığın damarlarında yeniden hareketini hissetmeye başladığında ağzını açıp acı dolu bir nefes aldı. Kuvvetli bir nefesti bu. Günlerdir içine çektiği havanın toplamı kadardı sanki. Acı yinelendi. Tahminince süren on dakika boyunca iğneler vücuduna defalarca kez saplandılar. Ayana hayat sıvısının tüm bedenini sarmaladığını hissederken hafifçe ayaklarını ve kollarını kıpırdattı.

 

Vondre sapladığı iğnenin yamulduğunu gördüğünde sevinç kahkahasıyla Gain'in omzuna vurdu. "Onu uyuması için yalnız bırakalım dostum. Birkaç saat sonra küçük canavarı yeniden besleyeceğiz."

 

Gain dostuna minnetle baktı. Ardından kızının neredeyse beyazlamaya başlayan alnına koca bir öpücük kondurup sevinçle ayağa kalktı. İyi haberi bir an önce karısına vermeliydi. Zavallı Alia'sı perişan haldeydi. Gain sırf bu yüzden bile kabileyi ortadan kaldıracak kadar sinirliydi. Kapıyı örtmeden önce son defa Ayana'ya baktı ve dışarı çıktı.

 

Bir vampir olarak ölümünün çabuk olacağını düşünmüştü hep. En azından sebebi hastalık olmayacaktı. Gözlerini öncekinden daha az çaba sarf ederek açtı. Şu iğne bombardımanından beri daha iyi hissediyordu. Birbiri ardına acı dolu nefesler aldı ve uzun zaman sonra kendi çabası ile dirseği üzerinde doğruldu. Bedeni ona ait değilmiş gibiydi. Kalp atışları vampirlere özgü hızında normale dönmüştü ki bu dakikada on atımı geçmiyordu. Kendine şöyle bir baktı. Etleri çürümüş, beyaz teni griye dönmüştü. Ayana güç bela yatağın arkalığına dayanıp duvara dayalı duran ayna ile karşı karşıya kaldığında dehşete kapıldı. Yanakları çökmüş göz çevresi siyahlaşmış gri gözleri ise neredeyse yuvalarında kaybolmuştu. Genç kız telaşla dudaklarını aradı. Olduğu mesafeden kendini güçlükle görebiliyordu. Çenesinin üzerinde hala var olan acı veren şişliklere dokununca. Biriktirdiği havayı geri üfledi. Efendi Aneen ile yaralı bir sivri dişlinin görüntüsü arasında sıkışıp kalmış gibiydi. İşte şimdi dış dünyada var olan vampir tezine birebir örnek olmuştu. Görünürde olmayan dudaklarını gerginleştirmekten korkarcasına tebessüm etti. Gözlerinden akan kırmızı damlalarda çok geçmeden genç kızın ironik görüntüsüne eşlik etmişti.

 

"Dikkat et Ayana, ne kadar mükemmel görünüyorsa o kadar kötü olabilir. Eğer kendini kontrol edemezsen kör biri olmaktan farksız olursun. Katlanman gereken şeyler, sessiz kalman gereken yerler olduğunda, hayatında yalnızca onun olmadığını unutma. Sorumlu olduğun bir ailen var Tıpkı Onile'in bakması gereken onlarca insan olduğu gibi."

 

Genç kız kulağında müzik misali çınlanan sesi duyduğunda göz yaşlarını dindirerek karanlık odanın içinde parıldayan bedeniyle karşısına dikilmiş Minore'ye baktı. Onu görmek sevindiriciydi.

 

"Sanıyorum ki ablam böyle demişti."

 

"Tam olarak..." Ayana fısıltıyla karşılık verdi.

 

"Seni anlayabiliyorum küçüğüm ve sevdiğin adamdan ayrı kalmanın verdiği acıyı da. Fakat bir şeyi asla unutmaman gerekir. Bu dünyada ikinizi ayırabilecek kadar güçlü bir sitem yok. Bilmen gereken bir başka şey ise eğer bu şekilde erimeye devam edersen gözlerini yumduğunda yanıma tek gelmeyeceğin."

 

"Bu tahammül edilemez yapmadığım bir şey için nasıl olurda beni bu şekilde itam eder?" Son günlerde kurduğu en uzun cümlenin ardından yeniden güçsüz düştü.

 

"Kendine gelmek zorundasın Ayana! Buraya sana kabilede durumların karışık olduğunu haber vermek için geldim. Nandi hastalandı. Üzüntüsünden gözleri görmez kulakları duymaz oldu çünkü Gain onu kale kapısından geri çevirdi. Şimdi Zuvan burada ve ailenden yardım istiyor. Tek başına gitmeyeceksin tatlım unutma." Minore sözleri bittiğinde Ayana'ya fırsat vermeden kayboldu. Genç kız elini kalbine götürüp acı dolu bir başka nefes aldı ardından hemen yanı başındaki komedinde duran şişeye uzandı.

 

 

Loading...
0%