@gizemmgurbuzz
|
Gain dizleri üzerinde ağlayan çocuğun önünden umarsızca geçip mermer tahttaki yerini aldı. Nandi'nin hastalanmış oluşu elbet yüreğini parçalıyordu. Onu kovduğu gün için kendine lanetler yağdırıyordu fakat Gain'in acısı çok daha fazlaydı. Ayana'nın kalbi yavaşlamadığı ve bedeni kanı reddettiği sürece çürümeye devam edecekti. Gözlerinden istemsizce akıttığı yaşları silip elini mermere vurdu. "Evine geri dön çocuk!"
Alia şimdi sustuğu için ileride kendine zulmedecekti fakat konuşmak gelmiyordu içinden. Eşine müdahale etmek dahi gelmiyordu. Zavallı kızı orada ölüm ile savaşırken kalbinin dahi atıyor oluşuna lanet ediyordu. Şhia'ya göz ucu ile çocuğu kaldırmasını işaret etti. Şimdilik yapabileceği en duyarlı şey buydu. Ayaklı cesetten farkı kalmayan Şhia isteksiz adımlarla çocuğa ilerleyip onu ayağı ile dürttü. Sahi Hera ne yapıyordu. Alia onun kendisini odasına hapsettiğini işitmişti. Kafasındaki düşünceleri eliyle savurup başını Gain'in omzuna dayadı. Onun güven veren varlığı olmasa nefes dahi alamazdı.
"Onu bırak Şhia!"
Herkes büyük salonun girişinde içinde kaybolduğu kirli geceliğiyle dikilen Ayana'ya baktı. Fakat kimse kıpırdayamıyordu. Muhtemelen herkes hayal gördüğü kanısındaydı.
Ayana güçsüz birkaç adım daha atıp kapıdan içeri girdiğine emin olduğunda durdu. Diğerlerinin donuk bakışlarına aldırış etmeksizin yeniden fısıldadı.
"Kabileye gidiyoruz! Nandi'nin bana ihtiyacı var."
Alia ilk tepki gösteren oldu. Yerinden yavaşça kalkıp kızına doğru yaklaştı. Titreyen bedeni daha fazla ayakta duramayacağının habercisiydi. "Ayana?" diyebildi.
"Benim anne." Genç kız acı içinde gülümsedi. Vücudunu doğrultmak, çürümüş tabanları üzerinde ayakta durmaya çalışmak ölümcüldü. Az sonra kendine gelen babası bir kalp atımlık sürede yanındaydı. Ayaklarını yerden kesip onu güvenli kolları arasına aldı. "Dinlenmelisin."
"Hayır baba. Eğer şimdi kabileye gitmezsek Nandi ölecek. Böyle bir sorumluluk... Onları koruyacağıma yemin ettim." Genç kız boğazını temizledi ve başını babasının geniş göğsüne dayadı. Kabileye dönmek ona acı verecekti. Onile'i görmek ise belki kalbini paramparça kılacaktı fakat gereken buydu. Kendini toparlamadığı takdirde etrafındaki herkes, sevdiği herkes gidecekti. Ayana tüm bunların sorumluluğun altında yaşamak şöyle dursun ölmek dahi istemiyordu.
Atlar hazırlandı. Genç kız büyük bir özen ve dikkatle Gain'in kucağına uzatılırken üzerine giydirilen ve kendisine beş beden büyük gelen geceliğin üzerinde dönmesine sitem etti. Babası kucağına aldığı battaniyenin içine kendisini sarmaladığında ise yeniden istemsizce güldü. Aklı istemediği anılarla dolup taşmıştı bir kez daha. Onlara yenilmemek için gözlerini kapattı. Kabileye vardıklarında enerjiye ihtiyacı olacaktı.
Onile ablasının çadırına soluk soluğa giren Zuvan'ı gördüğünde çocuğu bunca zamandır ihmal ettiklerinin farkına vardı. Herkes gibi o da annesi için üzgün olmalıydı. Fakat şu an tuhaf bir sırıtışla karşısında dikiliyordu. Eğilip annesinin alnından öptükten sonra neşe içinde şakıdı.
"Geldiler! Vampirler burada."
Genç şef yerinde sıçradı. Geldiği hızla çadırın dışına koşturan çocuğun peşine takılarak dışarı çıktı. Gerçekten de buradaydılar. Tanrı kabilesini korusun, Gain bir ordu ile beraber gelmişti. Onile atlarından inen dev adamlara baktı. Ardından gözü Gain'e ve dikkatle Şhia'ya uzattığı battaniyeye takıldı. Gain atından atladı ardından battaniyeye sarıp sarmaladığı kızı kucağına aldı. Onile hareket edemedi. Gain'in kucağında tuttuğu kız Ayana'dan başkası değildi. Gözlerini kısarak yeniden baktı. Sahiden de o muydu? Onile günlerdir yüreğindeki boşluğu hissediyor olmasına karşın dayanmaya çalışıyordu fakat şimdi Gain'in kucağında ölümün izlerini taşıyan kendi kadını olabilirdi. Başını iki yana sallayarak Efendilerinin önüne siper olan askerleri izledi. Alia en önlerinde duruyordu. Güzel kadın ışıltısını kaybetmiş yüzünde derin öfke izleri ile yürümeye başladı. Bu sırada arkada atlarından inen iki diğer savaşçı koşarak yanına geldiler. "Efendi Gain ve ailesi şefin kızını ziyarete geldiler." Şhia tıslayarak konuştu. Hemen yanında duran Vondre ise onun kadar kibar değildi. "Toz ol!" diye mırıldandı.
Onile herhangi bir yorum yapmadan geri çekildi. Vampir topluluğu çadırın önüne doğru ilerlediler. Genç adam olayın şokunu üzerinden atlatamaz bir halde örülen etten duvarın açılışını Gain'in kucağında Ayana ile çadıra girişini izledi. Omzu üzerinden kendisine bakan solgun gözleri gördüğünde ise boğazında düğümlenen nefesi ile birlikte olduğu yere çökmek zorunda kaldı.
--
Ayana babasının kucağından inip yerde yatan ve kendisinden pekte farklı görünmeyen Nandi'ye dolu gözlerle baktı. Annesinden aldığı destek ile kadının yanına oturup cansız ellerini onunkilerle birleştirdi.
"Nandi?"
Şefin kızı gözlerini araladı. Uzun zamandır işittiği tek şey olan Ayana'nın sesi ona ilahi bir müzik gibi gelmişti. Sonrasında hemen başucunda Alia ve Arkasında Gain'i gördüğünde kanın beynine yeniden pompalandığını hissetti. Derhal dolan gözleri titreyen sesi ile birlikte özürlerini sunmaya başladı.
"Özür dilerim. Bu şekilde olmaması gerekirdi. Tüm kabilem adına özür dilerim sizden."
"Bu seninle ilgili değildi Nandi." Ayana güçlükle gülümsemeye çalıştı. Kadının sıkı sıkıya tuttuğu eli acı veriyordu. Babasına dönüp bir şeyler söylemesi için yalvaran gözlerle baktı.
"Kardeşinin yaptığı saygısızlık kabul edilemez!" Gain sert ses tonundan ödün vermeyerek konuştu. Nandi'nin hastalığı şimdi üzüntüsüne bir yenisini eklemiş olsa dahi kızını bu hale soktuktan sonra bu kabileye adım atmış olduğu gerçeği onu kızdırıyordu. Bir kez daha her şeyi ailesi için yaptığını kendisine hatırlatıp Tigana'ya dert yakınmak üzere çadırdan çıktı.
Ayana babasının gidişini korkuyla izledi fakat annesi baş onayı vererek tehlike olmadığını kendisine haber vermişti. Genç kız oldukça yorulduğunu hissedince Küçükken yaptığı gibi başını Nandi'nin göbeğine yasladı. "Üzülme..."
Gain çadırın arkasından dolanıp ağaç köklerinin yürünmez kıldığı dar patikaya attı kendisini. Patikanın sonunda eski dostunun yattığı mezar duruyordu. Gain gözlerinde bitmek tükenmek bilmeyen yaşlarla mezara yaklaştığında orada yalnız olmadığını fark etti.
Onile kendisine doğru gelenin Gain olduğunu hissetmiş fakat yerinden kıpırdamamıştı. Şu dakikada Ayana'nın yok olmaya yüz tutmuş bedeninden başka hiçbir şey düşünmüyordu. İşin aslı günlerdir düşündüğü ve gözyaşı döktüğü tek şey Ayana idi. Kalbiyle bakmak zorunda olduğu onlarca insanı mukayese etmekten delirme noktasına gelmişti ve son iki gündür kalp atış hızını bir türlü dengeleyememişti. Gain kendisine yaklaştığında ayağa kalkıp kabileye dönmek için harekete geçti fakat Ateşin Efendisi tahmin ettiği üzere kendisini yolundan alı koydu.
"Nereye gidiyorsun?"
"Toz olacağım."
"Utanmaz bir adam olmaya başladın Onile. Gördüğüm kadarıyla babana layık olmaktan uzaksın." Gain gözlerini toprağa çevirdi.
"Benden ne yapmamı istiyorsunuz! Kaç parçaya bölüneyim ha? Kaçınızın isteklerini aynı anda yerine getireyim? Acı çekmediğim i sanıyorsun. Her saniye ölmediği imi düşünüyorsun. " Onile haykırdı. Ardından hıçkırıklara boğularak dizleri üzerine düştü.
Gain genç şefin yüzüne okkalı bir yumruk salladıktan sonra titreyen bedenini sakinleştirebilmek için Tigana'nın mezarı başına oturdu. "Eğer kızıma bir şey olursa, vücudunu küçük küçük bölüp parçalarını dünyanın dört biryanına dağıtacağım!"
Onile geride birkaç dişinin kırıldığını hissedebiliyordu. Fakat karşı çıkmadı. Hatalıydı. Hatasının nerede olduğunu bilmiyor dahi olsa hissedebiliyordu. Gözleri gördüğünü inkar edemiyor dahi olsa kalbi Ayana'nın hiç kimseye zarar vermeyeceğini biliyordu. Peki kendi kabilesi? Duyduğu aşk için insanlarını hiçe sayabilir miydi? Babasının mezarı başında dizleri üzerinde oturan Gain'e baktı. Yaptığı onca şeye rağmen hem hayatlarını bahşediyor hem de saygısında kusur etmiyordu. O gerçek bir liderdi. Kızı da öyle...
Cherika, kendisinden istenilen bitkilerden hazırladığı serum ile birlikte Nandi'nin çadırına doğru yol aldı. Vampirlerin kabileye geldiklerini işitmiş fakat çokta önemsememişti. Yaptıklarından dolayı duyduğu rahatsızlık dışında herhangi bir korkusu yoktu. Her şeyi ailesi ve sevdiği adam için yapmıştı. Onların güvenliği için... Vampirler ile barış halinde olmaya anlayış gösterebilirdi fakat onların içlerine sızmasına asla. Ayana'nın yokluğunda geçirdiği günler boyunca Onile'i uzaktan inceleme fırsatı bulmuştu. Kız haklıydı. Toprak adamı eskisi gibi değildi. Bunu en basitinden besleniş tarzlarından algılamak mümkündü. Aynı şeyi farklı şekilde yiyorlardı. Onile'in tarzı zamanla genç kıza tiksindirici gelmişti. Onu çok seviyor olduğu doğruydu. Fakat ileride avladığı hayvanların yerinde olmayacağını kim bilebilirdi ki? Üstelik Onile onu asla dönüştürmeyeceğini açık ve net bir dille belirtmişti. Çadırın etrafındaki vampirlerin arasından büyük bir tedirginlik ile geçti. Kahverengi deriyi sıyırıp içeri adım attı.
Nandi'nin Başucunda duran Prenses Alia'ydı. Güzel prenses kireç gibi olmuş suratıyla bitkin bir halde kendisine baktı. Şefin kızının göğsünde yatan ise Ayana olmalıydı. Cherika vampirin ölüyü andıran yüzüne baktı. Kız gözlerini kaldırıp kendisine baktı. Ardından iki damla kanlı yaş gözlerinden süzüldü. Genç kız elindeki kaseyi yere bırakıp çıkıyordu ki Alia'nın kendisine seslenmesi ile durdu.
"Cherika, bana birkaç dakikanı ayır." Alia sözünü ikilemeden harekete geçti. Çadırdan kendisiyle beraber çıkan siyahi kadın ile birlikte bir müddet yürüdükten sonra onu daha fazla tedirgin etmemek için durdu. Cherika oldukça telaşlı görünüyordu. Dahası korkmuştu.
"Vampirler çoğu zaman insanların kokularına dayanamaz doğru fakat Ayana'nın sana kötülük etme niyeti olamaz. Lütfen Cherika, onu affedemez misin? Kızım her geçen gün ölüyor. Böyle devam ederse kendi kendini zehirleyecek. Sana yalvarıyorum." Alia buğulu gözlerle siyahi kadına baktı ardından onun ellerini tuttu. "Lütfen..."
Genç kız kendini prensesten uzaklaştırdı. Başıyla onu onayladıktan hemen sonra ise arkasını dönüp hızlıca yürümeye başladı. Kimsenin haberi yoktu... Yaptıklarından utanıyordu. Gerçeği söylediğinde alacağı tepki ise onu korkutuyordu. Alia'nın gözyaşları ve ona yalvarışı aklına geldiğinde içini çekti. Onile'de tıpkı prenses gibi ağlıyor, geceleri kabuslarından Ayana'nın adını haykırarak uyanıyordu. Titreyen çenesini eliyle tuttu. Onile'e gerçeği söylemeliydi. Fakat ondan önce Gain'in karşısına çıkması gerekiyordu. Titredi. Tanrı korusun ki şu an son nefeslerini alıyor olabilirdi. Kendini güçlü olmak için teselli ederek yürümeye başladı. Eğer susacak olursa kaybedeceği tek kişi Nandi olmazdı. Ayana da ölecekti ve Onile muhtemelen aklını kaçıracaktı.
Gain ardında hissettiği hareketlilik ve tatlı kokuyla başını kaldırdı. Onile dakikalardır arkasında dikiliyordu lakin hareket eden o değildi. Az sonra ağaçların arasından güzel siyahi kadının onlara doğru yaklaştığını gördü. Ayana'nın saldırdığını iddia ettikleri kızın ta kendisiydi. Cherika yüzünde donuk bakışlarla önce Onile'e ardından kendisine baktı. Gain onun küçük kalbinin yerinde koca bir davul olduğunu hissediyordu. Kızın gerginliği ayağa kalkmasına neden oldu. Kollarını Göğüs hizasında bağlayıp kaşlarını çattı. İçinden bir ses duyacağı şeylerin fazlasıyla önemli olduğu kanaatindeydi.
Cherika karşısında dikilen adamlara son kez baktı ardından çabucak dizleri üzerine çöktü. İçini kemiren bu histen bir an önce kurtulmazsa kendini öldürebilirdi. "Şef Onile ve Efendi Gain'den sonsuz kez özür dilerim."
"Ayağa kalk Cherika!" Onile kaşlarını çattı. Fakat kızın yalvaran bakışları biraz daha dinlemesi gerektiğini düşündürdü.
"Sonuçlarının bu şekilde olacağını düşünmedim sadece kabilemi, sevdiğim adamı korumaya çalıştım fakat geçen süre bana ne kadar hatalı olduğumu gösterdi." Genç kız titreyen sesini kontrol edebilmek için durup boğazını temizledi. "Ayana'nın bir suçu yok! Koluma sopa ile diş izleri açan bendim. O, yalnızca yardım etmek istedi fakat ben o an bağırmaya başladım." Göz ucu ile Onile'e baktı. "Böyle sonuçlanacağını bilseydim yemin ederim yapmazdım." Ve hıçkırıklara boğuldu. "Beni affedin..."
Onile iri iri açılan gözlerini kırpıştırdı. Bedeni adeta taş kesmişti. Boğazına düğümlenen yumruyu güçlükle yutkunduktan sonra elini kalbine götürdü. "Tüm bunlar doğru mu Cherika?" Sesi fazlasıyla titrekti. Kızın baş onayı ardından olduğu yerden ok gibi fırlayarak koşmaya başladı. Şimdi önünde bir ordu vampir dursa Ayana'ya ulaşmasına engel değildi. Ona güvensizliği için kendini asla affetmeyecekti fakat bir önemi yoktu. Ayanası hiç kimseye zarar vermemişti... Çadırın önüne geldiğinde vampirler kalkan oluşturdular. Genç şef gücünü onlar için kullanmak yerine aklına gelen en mantıklı şeyi yaptı ve tüm gücüyle bağırdı.
"Odamızda seni bekliyor olacağım Ayana!"
Genç kız Onile'in sesini duyduğunda annesi ile göz göze geldi. Kendisini çağırdığını duymak dahi ayağı kalkması için bir nedendi. Güçlükle doğruldu. "Beni çağırıyor anne değil mi?"
Alia başını evet manasında sallayarak kızının kalkmasına yardım etti. Cherika sesine kulak vermiş olmalıydı. Her ne kadar şefe sinirli olsa da kızını durdurmayacaktı. Ayana'nın gözlerinde gördüğü anlık parıltı dahi sonsuza kadar göz yummasına nedendi.
Ayana öne doğru yalpalayarak yürümeye başladı. Çadırın önünde kendisi için kurulan set neyse ki annesinin tek bir baş hareketi ile açılmıştı. Güçsüz bedeni ona doğru attığı her adımda adeta kendine geliyordu. Yalnızca çadırın önüne geldiğinde birkaç saniye durdu. Ardından deri örtüyü kaldırarak içeri girdi...
|
0% |