Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Felaket!

@gizemmgurbuzz

Alia, Gain'in odasına çıkan son merdivenlere geldiğinde beline kadar inen derin sırt dekoltesini örten saçlarını önüne doğru çekti. Eşinin bakışlarını doğrudan hissetmek tenini ürpertiyor ve ipek bir eşarbın sırtından kayıp gittiği hissini tüm bedenine yayıyordu. Bundan hoşlanmadığını söylemek ise tarihte söylenmiş en büyük yalanlardan biri olurdu. Oyun sırası şimdi ondaydı. Hoşnutluğunu belli eden yüksek sesli bir iç çekişten sonra son basamağı da tırmanıp şamdanın titreşen alevi altında erkeğe doğru döndü. Önüne aldığı saçlarını geriye atarak "Bir şey mi söyleyecektin?" diye sordu. Genç kız eşinin cevap vermemesi üzerine başını pencereye doğru çevirip parlayan geceye baktı. Nefes kesiciydi. Takipçisini görmezden gelip pencereden içeri dolan ılık esintinin onu kendine çekmesine izin verdi.


Bir süre ayın gümüşi pırıltılarının klanı nasıl etkisi altına aldığını izledikten sonra arkasını dönüp "Beni dışarı çağıran sendin." dedi.


Gain bir adım geriledi. Genç kızın kasten sesini alçaltıyor oluşu akıl sağlığını korumasına engel olmakla kalmıyor, kendine hâkim olmasını da önlüyordu. Boğazını temizleyip; "Yüzüğü sana kim verdi?" diye sordu.

Alia onun sesindeki tuhaf tını karşısında kahkaha atıp eşine yaklaştı. "Onu takmamalı mıyım?" diye sorarken bakışlarını erkeğin hararetle inip kalkan göğsüne odaklamıştı.


"Ateşin Efendisi korkuyor gibi."


"Ben hiç... Hiçbir şeyden..."


Gain sıkıntıyla inledi. Güzel prensesi ona eziyet etmek için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Son olarak parmaklarını boynundan göğsüne doğru kaydırdığında "Tehlikeyle oynuyorsun" diyerek tısladı. Vücudu yay gibi gerilmiş ve gözleri kısılmıştı. Genç kız diliyle dudaklarını ıslatıp, "Tehlike seninle oynuyor" diye karşılık verdiğinde ise pes etti. Kollarını, onun beline doladıktan sonra yüzünü eşinin boynuna gömüp öperken "Tehlikeyi severim!" diye mırıldandı. Güzel kokusunu içine çekti ve sonsuza kadar bu şekilde durabileceğini düşündü.


Alia ani bir dürtüyle camdan dışarı baktı, onları hedef alan karaltıyı görünce Çığlık atıp var gücüyle Gain'i ittirdi. Yere yuvarlandıkları anda peş peşe iki ok hızla duvara saplandı.

Gain yüz üstü Alia'ya doğru dönüp kollarından destek aldı. Korkulu gözlerle tepeye bakıyordu. Onun baktığı yöne doğru başını kaldırdı ve iki okun duvara saplanmış olduğunu gördü. Okların ucundaki siyah tüyler sebebini Gain'e açıklarken genç adam gözlerini kıstı. Öfkesi, bütün hücrelerini dolduruyor yine de içine sığmıyordu. Ayağa kalkıp beraberinde genç kızı da kaldırdı. Korkudan bembeyaz olmuştu ve fırtınaya maruz kalan ağaç dalları misali titriyordu. Prensesini sıkıca tuttuğundan emin olduğunda kendini ona siper ederek oklardan birini saplandığı yerden çıkardı ve hala orada olduğunu hissettiği karaltıya doğru fırlattı.


Alia bir anda ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. Gain onu adeta koltuğunun altına sıkıştırıp anlayamadığı bir hızla alt kata kadar indirmişti. Klanın tamamına çığlıklar hâkimdi. Vampirler peşi sıra avluya çıkıyorlardı. Gain Alia'yı savaşçılardan birine teslim edip "Güvende olduğundan emin olun." diye emrettikten sonra diğerlerine katıldı ve gözden kayboldu. Genç kız olayın şokunu atlatabilmiş değildi. Savaşçıdan destek alarak olduğu yere sindi ve orada iki büklüm oldu.


Gain topluluğun olduğu yere doğru koştu. Aralarında İola ve Aias'ın da olduğu bir grup, daire oluşturmuşlar ve bağırıp çağırıyorlardı. Diğerleri ise saldırı pozisyonunda etrafı kolluyordu. Genç adam onların gözyaşlarını gördüğünde aklını yitireceğini sandı.


Aias prensesini dengede tutmaya çalışırken Gain'in onlara doğru geldiğini fark etti. Tanrı onu korusun, şimdi ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu. İola'yı sıkıca sarıp sessizce gözyaşı dökmeye başladı.


Alia ateşin aniden tüm bedenini yaktığını hissetti. Gözlerini sıkıca yumup acıyla inledi. Bedeni kendi kendine zarar veriyor olmalıydı. Adeta kavruluyordu. Gözlerini aralayıp zorla aldığı nefesler eşliğinde klanın sessizliğini dinledi. Şimdi dışarıda ormanın fazla cızırtılı müzikalinden başka hiçbir ses yoktu. Kalbi bedenine ağır gelmeye başlarken hissettiği acının kendisine değil Gain'e ait olduğunu fark etti. Dışarıda ne olduğunu bilmiyordu fakat her ne olduysa acı verdiği kesindi. Alia gözlerinden istem dışı yaşlar süzülmeye başladığında "Gain, kendine gel!" diye yalvardı. Fısıltıdan ibaret olan sesinin ona ulaşmış olması için dua ediyordu.


Genç kız eşinin adını haykırarak doğruldu. Bir anda kendini boşluğa düşmüş gibi hissetmişti. Ona dair hiç ama hiç bir şey hissetmiyordu. Bedenini dolduran korkuyla bir kez daha haykırarak avluya çıktı ve yanan otların arasından vampirlerin oluşturduğu daireye doğru koştu.


"Geri çekilin!"


Vampirler onun gök gürültüsü misali gürleyen sesini duyunca yolu açtılar. Alia iki cesedin başında diz çöken Gain'i gördüğünde yeniden nefes aldığını hissetti. Yavaş adımlarla ona doğru ilerleyip yerde kanlar içinde yatan iki vampire baktı.


"Ahh Tanrım!"


Alia Gain'in yanında dizleri üzerine düştü ve elini ağzına kapadı. Yerde kanlar içinde yatan vampirler Minore ve Orion'dan başkası değildi. Güzel prensesin yüzü tanınmayacak haldeydi gümüşi saçları kandan kıpkırmızı olmuştu ve bedeni neredeyse sönmüştü. Orion'un ise tüm derisi yüzülmüş ve başı gövdesinden ayrılmıştı. Gözlerini onlardan ayırıp Gain'e baktı. Genç adam kocaman açtığı gözlerini ağabeyinden ayırmayarak yumruklarını sıkıyor fakat onun dışında hiçbir hayat belirtisi göstermiyordu. Alia onun perişan halini görünce güçlü olması gerekenin kendisi olduğunu anladı. Gözlerinden durmak bilmeksizin akan yaşları kuruladıktan sonra ayağa kalktı.


"Onları ait oldukları yere, toprağa gömün! Aias, Prenses İola'yı odasına çıkar ve diğer herkesi savaş pozisyonlarını alması için hazırla!"


Etraftaki herkes emirlerine baş onayıyla karşılık verip telaşla koşuştururken Alia iki savaşçıya Gain'i odasına çıkarması için yardım etmelerini söyledi. Öyle ki kendi cılız kuvvetiyle toprağa sabitlenmiş gibi duran eşini taşıyabileceğini sanmıyordu.


Genç kız gömüldükleri toprağın üzerine, Minore ve Orion'un madalyonlarını yerleştirdiğinde yaklaşık bir saattir kendini sıktığını fark etti. Soğukkanlı görünmek için büyük çaba sarf etmişti. Diğer yandan Gain'i öylesine merak ediyordu ki, yüreği adeta içine sığmıyordu. Dışarıdaki savaşçılara kendilerini muhafaza edebilmeleri için zırh giymelerini önerdikten sonra güzel prensesi ve Orion'u son kez selamlayarak kaleye doğru yürümeye başladı. İçeri girmeden önce gökyüzüne bakarken her zaman kapının önünde bekleyen savaşçıya dönüp "Üzerimizde kara bulutlar var..." diye mırıldandı. İri yarı savaşçı ondan tarafa bakmadı. Yalnızca boğuk bir sesle "Lütfen dikkatli olun." demekle yetindi.


Alia odaya girdiğinde Gain camın önüne dikilmiş dışarı bakıyordu.


"Rahatsız edilmek istemiyorum!" diye çıkıştı.


Genç kız yavaşça kapıyı kapatıp ona doğru yürümeye başlamıştı ki Gain


"Rahatsız edilmek istemiyorum!" diye bağırarak arkasına döndü.


"Fakat..."


"Rahatsız edilmek istemiyorum... Rahatsız edilmek istemediğimi söyledim..."


Gain bağırarak etrafı dağıtmaya başladı. Bunu öylesine büyük bir iştahla yapıyordu ki eğer böyle devam ederse kaleyi başlarına yıkabilirdi. Son olarak köşedeki masayı devirmek istediğinde Alia kendini masanın önüne attı.


"Artık dur!"


Ateşin efendisi olduğu yerde durdu. Alia derin bir nefes alıp ona yaklaştı ve eşinin yüzünü avuçları içine aldı. Gözleri şişmiş, adeta kan çanağına dönmüştü. Öylesine perişan görünüyordu ki, genç kız kendini tutamadı.


"Çok üzgünüm."


Gain başını hayır manasında sallayıp dudaklarını dişledi. Zapt ettiği gözyaşları birer birer dökülürken haykırarak prensesine sarıldı. Bağırarak, hıçkırarak, içini çekerek ağladı. Küçük bir çocuk gibi davrandığını biliyor olsa da acısını dışa vurmanın en iyi yolu ağlamaksa, çekinmeyecekti.


"Bu kadarı çok fazla!" Gain'in sesi titrek çıkmıştı.


Alia, yüzünü görebilmek için onu kendinden uzaklaştırdı "Biliyorum... Çok üzgünüm. Keşke elimden bir şey gelseydi..."


"Dün bana sarıldı... Eğer onunla dövüşseydim bile bana yenileceğini söyledi... Ağabeyim hep beni düşünmüştü... Bense bencilce... Ona kendimi affettirecektim."


"Orion seni çoktan affetmişti. Annenin yüzüğünü bana verirken 'Kardeşim benim için değerli' dedi... Yürekten söyledi Gain. İnan bana..." Alia güçlükle yutkundu. Kendi gözyaşlarıyla boğulabilirdi.

             

Genç adam doğruldu. "Canım çok yanıyor Alia..."


"Van'ın istediği benim niçin klan ile uğraşıyor Zavallı prensesin ne suçu vardı!" Genç kız sitem ediyordu.


"Dikkatimizi dağıtıp bizi güçsüz düşürmek için yaptıkları ortada. Van kolay kolay bizimle başa çıkamayacağını biliyor. Yine de Orion'a engel olmalıydım! Gizlice kuzeye giderse Minore'yi koruyabileceğini düşündü."


"Kendini suçlama, aklını karıştırmasına izin verip Van'ın tuzağına düşmemelisin." Alia dudaklarını büktü. Gain prensesini onayladıktan sonra elini onun ıslak yanağına koydu.


"O şeytan yaptıklarının bedelini canı ile ödeyecek!"


Alia Orion'u taklit ederek "Gün batımına kadar teslim olmazsa sonuçlarına katlanmak zorunda kalacak" dedi.


Genç adam titrek bir nefes verip "Sonuçlarına katlanacak!" diye mırıldandı. İşte yine ağlıyordu. Eşine sarılıp yüzünü onun saçlarına gömdü. Ağabeyini şimdiden çok özlemişti.


Loading...
0%