Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Kan Bağı

@gizemmgurbuzz


Kalenin geniş karanlık koridoru bugün Alia'ya bitmek bilmiyordu. Neyle karşı karşıya olduğunu bilmemek öldürücü bir histi. Kafasında bin bir şey dönüyordu ve Alia birini bile çözebilmiş değildi. İç çekerek önde ona yol gösteren Aias'ın omzuna dokundu.


Aias ürktü ve hemen arkasını dönüp kibar bir ses tonuyla "Sıcak olduğuna alışmak çok zor." dedi. Alia gülümsedi. "Onları bu kadar karanlık bir yere getirmek zorunda mıydınız?" diye sordu. Aias "Prenses..." dedi. Alia, konuşmasına müsaade etmedi. Elini kaldırıp onu durdurdu ve "Beni buraya kadar getirdiğin için teşekkür ederim. Buradan sonrasını kendim hallederim" dedi. Aias itiraz edecek oldu fakat Alia ona bıkkın bir bakış gönderip "Birilerinin onlar hakkında 'tehlikeli' deyip durmasından sıkıldım artık" diye çıkıştı. Aias "Öyleler" diye ısrar etti. Alia "Bende öyleyim öyleyse beni de mi buraya hapsetmeniz gerekiyor?" diye söylendikten sonra arkasını döndü ve koridorun sonuna doğru ilerlemeye koyuldu.


Aias sıkıntılı bir nefes verip duvara dayandı. Alia çok zor bir kadındı. Yeterince olgun görünmesine rağmen çoğu zaman çocuk gibiydi. Onunla uğraşmak zorunda olanın kendisi olmadığı için mutluydu.


Alia elini kapı koluna uzatırken burnunu kırıştırdı. Sivri dişliler gerçekten kötü kokuyordu. Kendini toparlayıp kapının önündeki nöbetçiye Hera'yı bul diye emretti ve içeri girdi.


Oda karanlıktı, tek bir cam dahi yoktu ayrıca havasızdı da, toz ve rutubet kokuyordu. Kapıyı açık bırakmaya karar verdi. Bir şamdan bulmak umuduyla kapının yanındaki duvarı yokladı ve istediğine ulaşınca gülümsedi. Derhal şamdanın üzerini kontrol edip oradan bir kibrit aldı ve avucuna sürttü. Kibrit önce çıtırdadı ve ardından taze, sapsarı bir alev Genç kızın yüzünü aydınlattı. Alia alevin sıcaklığıyla yeniden gülümsedi. Şamdanı yakıp duvara astı. Luv "Alia!" diye bağırıp ona koştu ve onun bacaklarına sarıldı. Alia küçük kızın saçlarını okşarken onun sesini duyduğu için mutluydu. Luv onu çekeleyip "Klein uyandı!" diye şakıdı. Alia diğerlerine baktı hepsi onun ağzından çıkacak tek bir iyi kelimeye bakıyor gibiydiler.


Sessizliği bozan her zamanki gibi Dan oldu. "Bize niçin bu kadar güveniyorsunuz?" diye sormuştu. Alia'nın omuzları düştü. Küçük kızın elini bırakıp "Emin değilim ama içimden bir ses olması gerekenin bu olduğunu söylüyor" dedi. Yeni bir sessizlik dalgasının ardından Hera kapıda belirdi. Soluk almadan konuşmaya başlamıştı, "İki gündür nerede olduğunu sorabilir miyim? Ayrıca bunlarda ne böyle?" diye çıkıştı. Alia gözlerini devirip vampirlerine, "Hera. Kendisi benim dadılığımı üstlenen ve bundan hiç hoşlanmayan düşük çeneli bir moda ikonudur." dedi ardından Hera'ya dönüp "Onlar benim vampirlerim 'Dan, Ryv Camene, Klein ve en küçükleri Luv" dedi. Hera ellerini kalçasının üzerine koyup "İki günde bu kadar çok çocuk yapamayacağına göre onları nereden buldun diye sorabilirim sanırım." dedi. Alia gülümsedi, "Onlar için uygun birer kıyafet getirmeni isteyecektim"


Hera bu sözleri bekliyormuş gibi "Benden başka ne isteyebilirsin ki? Getirdim." diye böbürlendi ve kapının dışındaki torbaları gösterdi.


Birlikte torbaları içeri taşıdıktan sonra giyinmelerine yardım ettiler. İşleri tamamen bittiğinde sivri dişli vampirler öncekinden çok daha iyi görünüyorlardı. Alia yanağından öperek Hera'ya minnettarlığını gösterdikten sonra onu dinlenmesi için geri yolladı. Yeniden arkasını döndüğünde hepsi üzerindeki kıyafetleri inceliyordu ve en sonunda Camene gülmeye başladı. Az sonra "Çok komik olduk" diye mırıldanan Dan'de Camene'ye katıldı. Onları bu kadar mutlu görmek Alia'nın içinde bir şeylerin kıpırdanmasına neden olmuştu. Ryv, Alia'ya yaklaşıp "Şimdi ne olacak?" diye sorunca hepsi susup merakla dinlemeye koyuldular.


Alia yutkundu. Onlara yanlış bir şey söyleyip umutlarını kırmak istemiyordu. "Hala ikna olmuş sayılmazlar. Doğrusu size güvenmiyorlar." dedi. Ryv "Peki ya sen prenses?" diye sordu. Öyle tatlı bakıyordu ki Alia ağlama isteğiyle doldu. Onun yanına gidip buz gibi ellerini avucunun içine aldı, "İnsanlar ailelerini kendileri seçmezler Ryv. Tanrı bizim için en iyi olanı daima bilir! Sizi ilk gördüğüm andan beri hiç olmayan ailem oluverdiniz... Belki de size bu kadar güvenmemi sağlayanda budur. Evet, size güveniyorum ve her zaman güveneceğim." dedi. Ryv, Dan'e baktı ve vampir başını evet manasında salladı.


Sonrası rüya gibiydi. Ryv, Alia'nın önünde diz çöktü ve avucuna bir kesik açıp elini Alia'ya uzattı. "Öyleyse size olan bağlılığımı kanımla mühürlüyorum. Lütfen kabul edin prensesim." dedi. Alia şaşkınlıkla etrafına baktı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Tüm bunların ne anlama geldiğini de bilmiyordu. Dan "Kanını içmeniz size olan yeminini kabul etmeniz demektir. Bu vampirler arasında özel bir bağlılık yeminidir. Aşk insanların kalbini nasıl mühürlüyorsa kan vampirleri öyle birbirlerine mühürler..." dedi. Alia birkaç hızlı nefes alıp Ryv'nin önünde diz çöktü ve dilini Ryv'nin avucuna değdirdi. Geri çekildiğinde Ryv sessizce teşekkür etti. Genç kız o kadar heyecanlanmıştı ki ne yapacağını bilemiyordu. Ardından sırayla diğer sivri dişlilerin yeminlerini de kabul ettikten sonra onları taklit ederek kendi avucunda bir kesik açıp heyecanla "Lütfen beni kabul edin" diye kekeledi.


Küçük ritüelleri son bulduğunda hepsi şaşkın bir haldeydi. Hissettikleri inanılmazdı. Alia gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Müthiş bir şeydi. Bu duyguyu Gain ile de paylaşmak istiyordu. Yalnız kaldıkları bir anda ona bağlılık yemini edecekti. Gerçi ona istese de istemese de bağlıydı. 'Ailemizi kendimiz seçmeyiz' diye düşündü.


Kapının hızla açılmasıyla yerinde sıçradı. Gelen Aias'tı ve nefes nefeseydi.


"Burada neler oluyor?" diye çıkıştı. Kanın kokusunu çok uzaktan almıştı.


Alia hemen ayağa kalkıp "Hiç-hiçbir şey" dedi ve savaşçıyı kolundan tutup dışarı çıkardı. Aias burnundan soluyordu. "Gain ve Prenses İola yukarıda seni bekliyor." dedi. Diğer yandan Alia'yı süzüyordu. Alia kendi etrafında dönüp "Artık merak etme ben iyiyim." diye fısıldadı ve ona gülümsedi. Işıldıyordu. Aias derin bir nefes alıp verişten sonra rahatladığını hissetti. Alia vampirlerine dönüp "Gidelim" dedi ve vampirler onu koruma halkasına alıp yürümeye başladılar.


İçeri girdiğinde İola yanında Minore ile oturuyordu. Diğer taraftan Gain hastalıklı bir şekilde elindeki saç iğnesini mozaiğe vuruyordu. Alia yanında duran Dan ve Camene'ye geri çekilmeleri için gözleriyle işaret etti. Orion, Minore'nin önüne geçip "Onları daha fazla yaklaştırma Alia" dedi. Alia sırıttı, "Onlara fazla yaklaşma Orion!" diyerek onları selamladı.


Başını kaldırdığında Orion tebessüm ediyor ve Gain ağabeyine bakıyordu. Alia onun ne düşündüğünü gerçekten merak ediyordu. Fakat şimdi Gain ile atışmaktan daha önemli işleri olduğu kesindi. Alia, İola'ya tedirgin bir bakış gönderdikten sonra "İzninizle öncelikle Klein'in rahatını düşünmek zorundayım. O hala tam olarak iyileşmedi" dedi ve Ryv'ye dönüp "Onu şuradaki koltuğa oturt ve yanıma gel" dedi. Ryv'nin gülümseyişi tüm yüzüne yayılırken Alia onu bir kere daha ne kadar sevdiğini fark etti. Ryv'de kendinden bir şeyler vardı...


Gain iğneyi mozaiğe vurmayı kesip "Bir taşı ne kadar süslersen süsle o hala taştır" dedi. Alia cevap verecek oldu fakat Luv ondan önce davranıp çocuklara has bir masumiyetle "Hayır, o artık süslü bir taştır" dedi. Alia arkasını dönüp Luv'un başını okşadı ve ona göz kırptıktan sonra "Onların burada kalmalarını uygun buluyorum" dedi.


Orion gözlerini küçük kıza dikip "Beladan başka bir işe yaramayacaklar" diye mırıldandı. Minore İola'nın koluna dokundu ve dalgın görünen kardeşini kendine getirdi. İola "Onlara güvenebilir miyiz?" diye sordu. Alia hiç düşünmeden "Bana ne kadar güveniyorsanız!" diye yanıtladı ve vampirlerin hepsi diz çöküp ellerini kalplerinin üzerine koydular. İola ayağa kalktı ve su yeşili elbisesini yukarı kaldırarak iki basamağı indi. "Sorumluluk senin Alia onları klana getiren sensin ve yaptıkları tüm hataların sorumlusu da sen olacaksın. Sivri dişliler bizden birine zarar verirlerse yok edilecekler!" dedi. Alia prensesin soğuk tutumu karşısında kendisi de aynı tavır ile "ve eğer onlardan birine zarar gelirse zarar veren kişi ya da kişiler cezalarını çekecekler." dedi.


İola Gain'e baktı ve Gain başıyla onayladı fakat Alia'nın istekleri henüz bitmemişti. "Ayrıca..." diye ekleyerek odadaki herkesin dikkatini toplamayı başardı. Fakat o yalnızca Gain'e bakıyordu. "Vampirlerim için iki ayrı oda talep ediyorum. Onlar bize sığındılar, bizim nişanlarımızdan takmalarını öneriyorum." dedi. Orada konuşanın kendisi olduğuna inanamıyordu. Günler önce şu an durduğu yerde ağlayıp sızlanırken şimdi dimdik durmuş dört güçlü vampire kafa tutuyordu. Mühürlenmek bu olsa gerek diye düşündü. Alia elini kalbine götürüp başını hafifçe öne eğdi. Bu yaptığı neydi ve niçin yapıyordu bilmiyordu fakat yirmi yaşın verdiği heyecan ve beş vampirin ona mühürlü olması vücudundaki adrenalin hormonlarını en üst seviyeye çıkarmıştı.


Minore, Alia'nın duymadığı bir şeyler fısıldadı ve Orion'u peşine takarak odadan ayrıldı. İola ise aynı soğuk tavrıyla "Van ile yeni bir anlaşma yapılması gerekecek." dedi. Alia başını kaldırıp "Öyleyse onunla anlaşma yapacağım." diye üsteledi. İola bir kez daha Alia'yı vazgeçirmek umuduyla "Van'ın klanına gitmen gerekecek." dedi. bu yaptığı tam anlamıyla blöftü lakin söylediğine hemen pişman oldu çünkü Alia'nın yüz ifadesinde en ufak bir değişim yoktu. Alia cevap vermeden Gain ve sivri dişliler aynı anda "Hayır!" diye bağırdılar ve Luv ağlamaya başladı. Bu kez Alia'nın değil Gain'in pelerinine sarıldı ve "Lütfen gitmesine izin verme!" diye yalvarmaya başladı.


Gain titredi. Küçük kızın dokunuşu o kadar hafif ve zararsızdı ki eğer ona dokunursa incineceğinden korktu.


Alia İola'nın zafer dolu gülümsemesine karşın "Pekâlâ, gideceğim." diye çıkıştı. Gain küçük kızı yavaşça kendinden uzaklaştırıp "Hiçbir yere gitmeyeceksin!" diye bağırdı. İola bundan sonrasını biliyordu. Alia baskın çıkacak ve Gain susacaktı fakat öncesinde yaşanan tartışmayı kaldırabileceğini sanmıyordu. "Siz ikiniz bir orta yol bulun!" diye söylenip oradan çıkmaya dünden razı olan savaşçılarını peşine takarak salondan ayrıldı.


Alia kollarını göğsünün altında bağladı ve "Uçurumun iki kenarında dururken nasıl orta yolu bulabiliriz?" diye söylendi. Diğer yandan Gain'in gözlerine bakıyordu. Dan arada köprü kurmaya karar verdi ve kendini ortaya atarak "Prensesim bu kadar ileri gitmek zorunda değilsiniz..." dedi. Ryv ise

"Prensesimizin kararına sadık olmak zorundasın Dan." diye çıkıştı.


Gain "İkinizde kapayın çenenizi! ve sen... Sorumluluğun bana ait! Gitmene izin vermiyorum!" diye bağırdı. Alia hâkimiyetini kaybediyordu. Kafasında bin bir sorun varken niçin bin ikincisi peyda olmuştu ki?


"Bu benim kişisel meselem değil. Anlamanı beklemiyorum. Sadece yoluma çıkma" dedi. Devam edecekti fakat ne kadar kırıcı konuştuğunu fark edince sustu. Gain ona doğru yaklaştı ve vazgeçip etrafından dolanarak odadan çıktı.


Alia yanaklarındaki havayı üfleyerek avluya çıktı. Biraz hava alırsa belki kendine gelebilirdi. Tutkusunun esiri olmuş ve Gain'e karşı kırıcı sözcükler söylemişti. Ayaklarının altında ezdiği yosunlu yumuşak toprağa baktıktan sonra bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Bu gece kızıl ay koyu gri bulutların ardından kendini göstermeye çalışıyordu. Gri bulutlar ise sıcacık esen meltemin peşinden koşmakla meşguldüler. Alia onların kendisi gibi telaş içinde olduklarını hayal etti. Tüm gece boyunca oradan oraya koşuşturup yağmur dağıtıyorlardı. Toprak minnettar görünse de Ay pek bir kızgındı. Genç kızı ürpertecek bir kızıllıkta parlamaktaydı. Belki de bulutların kaçışmaları bu yüzdendi. Dolunayın kızıl ışığı üzerine düştüğünde Alia alev alev parlıyordu. Sonrasında kıskanç bulutlar ayın önüne geçerek geceyi kör ettiler.


Genç kız avlunun arka tarafına giden patikayı takip edip kale duvarının dibine oturdu. Burası genellikle ıssız bir yerdi. Biraz kafa dinlese iyi olacaktı. Başında bin tane sorun vardı, yetmezmiş gibi vampirleri için Van'a gidecekti. Gain'in ise onunla gitmeye pek niyeti yoktu. O konuşmadan sonra olacağını da sanmıyordu. İşte bu da başka bir sorundu çünkü korkmaya başlamıştı.

Pelerininin kukuletasını başına geçirdi ve dizlerini göğüs hizasına çekip ellerini bacaklarına doladı. Avlunun arka kısmında kalan bu bölümü Nell sayesinde keşfetmişti. Etrafta kimsenin olmadığı nadir yerlerden biriydi. Avluyu saran yüksek duvar yalnızca birkaç metre ilerideydi ve hemen köşede atların bulunduğu ahır vardı. Taştan duvarları ağaçların gölgelerine bürünmüştü. Alia atların kokusunu duyabiliyordu. Pek hoş bir koku sayılmazdı. Başını dizlerine dayadı ve gözlerini kapadı. Sadece birkaç saat hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyordu. Gülümsedi. Normal bir hayat onun için yaklaşık bir buçuk hafta önce sona ermişti. İnternet, televizyon, bilgisayar... Şimdi ona garip geliyordu. Tüm bunlara gerek yoktu. Gülümsemesi kahkahaya dönüştü. Gain'e kısa mesaj yazmak çok komik olurdu.


"Seni böyle eğlendiren nedir prenses?" Alia Orion'un sert sesini hemen tanımıştı. Başını kaldırıp ona baktı ve abartılı bir şekilde gözlerini devirdi. Sonra başka yöne bakıp sessizce ondan gitmesini istedi. İşte vampirlerin kısa mesaja ihtiyacının olmamasının bir nedeni; 'Hisler!' Bazen konuşmaya dahi ihtiyaç duymadan birbirlerini anlayabiliyorlardı. Neyse ki Orion Alia'yı daha fazla sıkmadan gitti. Alia'nın içini bir anda huzursuzluk kaplamıştı. Ahırlara doğru döndü ve taş yapıyı izlemeye koyuldu. Ta ki oradan peleriniyle gizlenmiş bir gölge çıkana kadar...


Uzun boylu zayıf vampir Alia'yı fark etmedi. Alia da elindeki hançeri görene kadar onu umursamadı. Vampir hançeri sıkıca tutuyor ve yavaşça ilerliyordu. Alia başını dizlerine koydu gözlerini kapadı ve kulaklarını tıkadı. Buda neydi şimdi? En iyisi görmemezlikten gelmekti fakat böyle davranmak ona göre bir şey değildi. Sessizce ayağa kalktı ve köşeyi dönmek üzere olan vampire doğru ilerledi. Gördüğü onu sudan çıkmış balığa çevirmişti. Vampir hançeri Orion'a doğru nişan almıştı. Alia'nın nefes alıp verişleri sıklaştı. Orion'dan hoşlanmıyordu, onu öldürmekte istemiyordu. Tanrım ne yapacaktı? Bağırmayı düşündü fakat bu kez hedef kendisi olurdu. Orion'un aklı neredeydi? Takip edildiğini hissedemiyor muydu? Vampir tısladı. Bu öyle bir sesti ki Alia'yı tetiklemişti. Gerildi yumruklarını sıktı ve hırladı. İşte yine her şey kontrolden çıkmıştı. Ona doğru koşup hançeri fırlatmadan vampiri yere serdi. Vampir bu kez hançeri onun omzuna saplayınca Alia'nın zihninde tek bir kelime yankılandı -ÖLDÜR- dudaklarını gerdi ve vampirin kafasını geriye ittirip boğazını parçaladı.


Orion arkasını döndü. Manzara tuhaftı. Takip edildiğini hissetmiş, umursamamıştı. Alia onun hayatını kurtarmıştı. Eğer gözleri onu yanıltmıyorsa Genç kız kalenin keskin nişancılarından birini yere sermiş ve hiç zorlanmadan gırtlağını parçalamıştı. İşte bu ondan kurtulmanın bir yolu olabilirdi. Vampir dönüştürmek ne kadar suçsa sebepsiz öldürmek de o kadar suçtu. Üstelik öldürülen, bir savaşçı vampirdi. Orion hızla oradan uzaklaştı.


Alia çığlık çığlığa vampirin boğazından çekildi ve kendini ondan uzaklaştırdı. Omzundaki ağrı dayanılmazdı. Alia kendine baktığında ince saplı işlemeli bir hançerin omzuna saplı olduğunu gördü. Eğer hançer orada kalırsa kan kaybedecek ve yara orada kalıp acı verecekti. Birkaç derin nefes alıp hançeri omuzundan çıkarttı ve bir çığlık daha attı. Hala yaptığı şeyin şokundaydı fakat eğer o müdahale etmeseydi Orion ölebilirdi. Sonuçta o Alia'nın burada kalmasına izin vermişti, daha büyük neden ise Gain'di. Kardeşinin ölümü onu üzebilirdi. Olduğu yere çöküp vampirin başsız boynundan akan kana baktı. Onu tek hamlede öldürmüştü. O kadar kolay olmuştu ki Alia dehşete kapıldı ve ağlamaya başladı. Bir anda savaşçılar etrafını sardılar. Herkes etrafında çember oluşturmuştu. Vampirlerden biri "Onu gördüm bir anda üstüne atladı ve onu öldürdü. Buraya geldiğinden beri tehlikeden başka bir işe yaramadı." diye bağırıyordu. Alia elini omzundan çekti. Tanrıya şükür yara kapanmıştı. Savaşçı vampirler Alia'yı ve tanık olan diğer vampiri tutup sürüklemeye başladılar. Alia hala konuşamıyordu. Yaptığı şeyin şoku ona yetmişti. Diğer yandan herkes "Gücünü Gain'e geri ver ya da öl!" diye bağırıyordu.


Salona büyük bir kalabalık halinde girdiler İola ve Gain ayağa fırladı. Alia susuyordu yalnızca başı dönüyor ve baktığı her yerde öldürdüğü vampiri görüyordu. Elleri titriyordu. Yalnızca onun canavar tutumuna şahit olan vampir İola'nın eline yapışınca onlardan tarafa baktı. "Onları gördüm. Kızıl vampir nişancımızı takip ediyordu ve bir anda ona saldırdı. Nişancı kendini savunmak için hançeri onun omzuna sapladı fakat çok geçti. Bu kadın tehlikeli! İnanmıyorsanız görüş yeteneğinizi kullanmalısınız." Alia eğer boğazındaki düğümden kurtulursa "Hayır!" diye bağıracaktı fakat tek yapabildiği İola'nın inanmış gözlerine bakmak oldu. Tanığın gördüklerini oda görmüş ve ikna olmuştu. Bu yanlış değil miydi? İola yalnızca o vampirin gözünden görmüştü. Orion neredeydi? Gain'e baktı, tereddütlüydü. Gözünü ayırmadan ona bakıyordu. İola "Ne yazık ki doğru söylüyor" deyince Gain bir şeyler söyleyecek oldu. Alia onun düş kırıklığını hissedince gözleri doldu ve başını önüne eğdi. Dili mi tutulmuştu? Salon bir anda yeniden karıştı, her kafadan ayrı bir ses duyuluyordu. Vampirlerin bir kısmı "Onu yok edin" diyordu. Diğer kısmı onun ne kadar tehlikeli olduğundan söz ediyordu. Alia aklını kaçıracağını hissetti. Sonunda "Hayır" diyebildi. Fakat sesi adeta fısıltı gibi çıkmıştı. Gain "Cezasını beklemesi için onu götürün!" diye bağırınca Alia kalbi yerinden söküp çıkarılmışçasına inledi.


Orion dayanamadı. Evet, şu anda susarsa Gain Alia'ya gereken cezayı verecekti. Bu da onun işine gelirdi. Fakat ne kadar kötü olursa olsun böyle bir şeye göz yumamazdı. Merdivenleri koşarak tırmandıktan sonra salonun kapısında durdu. İçerisi oldukça kalabalık ve gürültülüydü. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor olması onu deliye çevirdi. Ayrıca o akılsız çocuk nasıl olurda hiçbir savunma yapmıyordu? Normal şartlarda bağırıp çağırması gerekmez miydi? Oysa o iki büklüm olmuş yere bakıyordu. Orion bunu yaptığı için ileride kendini affetmeyecekti. Derin bir nefes alıp salona girdi.


"Nasıl olurda kendini savunmazsın?"

Salondaki herkes Orion'un haykırışlarıyla sıçradı. Alia başını kaldırıp sesin geldiği yöne baktı. Orion onlara doğru geliyordu. Sinirliydi, yumruklarını sıkıyor ve hışımla yürüyordu. Alia'yı sarstı ve "Aptal mısın?" diye bağırdı sonra dönüp Gain'e "Bunu yaptığım için asıl aptal olan benim" diye söylendi ve meraklı gözlerle ona bakan İola'ya "Adalet anlayışın bu kadar zayıfladı mı?" diye çıkıştı.


Alia dayanamadı ve yeniden ağlamaya başladı. Onu savunan niçin Orion'du? Gain bile bunu yapmazken neden en hoşlanmadığı kişi onun yanında olmak zorundaydı? Orion yanında yalpalayan Alia'yı kolundan tuttu. Zavallı kız korkmuş olmalıydı. Elektrik akımına tutulmuş gibiydi. Gain'e dönüp gözlerini onunkilere dikti ve "Eğer Alia nişancıyı durdurmasaydı şu an burada olamazdım" dedi.


Gain afallamıştı... Alia'yı Orion'un yanından çekip "Bu doğru mu?" diye sordu. Alia yeni bir sinir krizinden önce başını evet manasında sallayınca Gain gözlerini yumdu. Alia'nın kan içindeki elini avucunun içinde sıktı. Ondan şüphe etmemeliydi! Bunun için kendini affetmeyecekti. Orion salondaki karışıklığı "Dışarı çıkın!" diyerek giderirken Alia Gain'den uzaklaşıp kalabalığı yararak odadan çıktı.


Gain Alia'nın peşinden gitmek isteyince Orion onu engelledi. Kardeşi tam bir ahmak gibi davranıyordu. "Eğer peşinden gidersen her şeyi ikiniz içinde zorlaştırırsın" diye söylendi. Gain ağabeyinin haklı olduğunu düşündü fakat öylece beklemek onu öldürebilirdi. Konu Alia olunca heyecanını bastıramıyordu. Yumruklarını sıktı, ortada daha büyük sorunları varken niçin kavga edip duruyorlardı ki? İola dirseğine dokununca orada öylece kapıya baktığını fark etti. Yumruklarını gevşetti ve tüm bu karmaşayı düzeltmek için diğerlerine döndü.


Gain çok yorulmuştu. Neyse ki ortalık yatışmıştı. Bu ayaklanma sayesinde Orion'un da aklı başına gelmişti. Klanı açığa çıkarmak, insanların içinde yaşam sürmek vampirlerin doğasına aykırıydı. Alia'nın odasının bulunduğu koridorun başına geldiğinde durdu. Odanın kapısının altından ince bir ışık huzmesi kapının önündeki taşları aydınlatıyordu. Sırtını duvara dayayıp yüzünü ovuşturdu. Az kalsın Alia'nın Van'a gideceğini unutacaktı ve tabi ki kendisinin de... Onu nasıl yalnız bırakabilirdi ki?


Genç adam dudaklarını dişledi. Saatler önce prensesini haksız yere suçladığı için utanıyordu. Karşısına geçip "Seninle geliyorum" diyemezdi ya. Uygun zamanda özür dilemesi gerektiğini aklının bir köşesine yazdı.


Alia'nın kapısı ardına kadar açılınca Gain panikleyip üst kata çıktı. Camene, Ryv, Carna ve Alia merdivenlerin başına geldiler. Gain daha net görebilmek için bir basamak daha indi.


Carna "Söylediklerimi unutma" diye mırıldandı. Bunun üzerine Ryv yukarı baktı ve Gain'le göz göze geldiler. Gain aniden buz kestiğini hissetti fakat sivri dişli onu şaşırtarak gülümsedi ve Carna'ya dönüp "Endişelenecek bir şey yok o güvende olacak" diye şakıdı.


Camene de Ryv'yi doğrulayarak "Efendi Gain onu yalnız bırakmayacaktır." dedi. Gain kızların kıkırdayarak aşağı inişini izlerken derin bir nefes aldı. Neyse ki kadın çenesini kapalı tutmuştu. Alia elini kızıl buklelerinin arasından geçirdi ve baş döndürücü bir ses tonuyla "Ne kadar uzun bir gün!" diyerek Gain'in görüş alanından dışarı çıktı.


Loading...
0%