Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Karar!

@gizemmgurbuzz

        

İola tahtında doğrulup dışarıdan gelen gürültülere kulak kabarttı. Bir an vampirlerin misafirlerine saldırdığını düşünüp huzursuzca kıpırdandı fakat gürültülerin yaklaşması ile Carna'nın sesini tanıdı. Az sonra sarışın vampir Hera ile birlikte salona girince ayağa kalktı. Carna hançerini diğerinin boynuna dayamıştı. İçeri girer girmez "İzin verin onu ellerimle öldüreyim prensesim" diye haykırdı. Bağırışı ile peşinden birçok vampir salona girdi. Meraklı gözler hayret verici manzara üzerinde toplanmıştı.


Prenses "Burada neler oluyor?" diye sorunca Carna elindeki notları ona doğru uzattı.


"Onu tek başına Van'a yollamış!" elindeki buruşuk kağıtları efendisine uzattı.


İola'nın gözleri notları okurken irice açıldı. Gain'in kanının kokusunu duyduğunda ise sendeledi. Eğer Savaşçılardan biri onu tutmamış olsaydı yere kapaklanabilirdi. Kendini toparlayıp neredeyse kanlı gözyaşları döken Hera'ya baktı. Sesini kontrol etmeye çalışsa da yaşadığı şok ile bağırarak "Bu ne demek oluyor!" dedi.


"B-ben... Şhia..." Hera konuşamıyordu. Boğazını temizlemeye çalıştı ve bir kez daha denedi, "Ona güvenmek zorundasınız!" diye bağırdı.


Prenses elini havaya kaldırdı, "Carna bırak onu." Sarışın vampir sertçe geri çekildi. Saldırı pozisyonunu koruyor ve tıslıyordu.


Hera doğruldu. Elini İola'ya uzatırken diğerlerinin de duyması için yüksek sesle konuşmaya başladı.


"Şhia, Prenses Minore ve Efendi Orion'un öldürüldüğü talihsiz gecede benimle konuşmak için yanıma geldi ve eğer sivri dişliler geri çekilirse kontrolü elinde tutmak için onlarla gideceğini, her gün ahırların bulunduğu duvarın arkasına gelip bana durum hakkında küçük notlar bırakacağını söyledi. Başta ona inanmadım ama o an için başka şansım yoktu. Yaptıklarının kesinlikle gizli kalması gerektiğini istiyordu.

        

Sonraki günlerde ondan Van'ın yaptıkları ile ilgili bilgi aldım. Efendi Gain ellerinde, iyi durumda. Van önceki planımızdan haberdar bu yüzden iki gün önce buraya gelip planın değiştirilmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım. gün doğumunda Şhia buradaydı. Bana efendi Gain'in kanının bulunduğu notu bıraktı. Van Prenses Alia'yı tek başına istiyor. İkinci şafakta ateşin gücünü almak için ritüel düzenleyecekler. Şhia onu koruyacağına dair yemin etti." kadın daha fazla konuşamayacağını hissedince susup yeniden hıçkırıklara boğuldu.

        

Söylenilenleri kalabalığın arkasından dinleyen Aias ön tarafa doğru ilerledi. Hera'nın anlattıkları mantığın dışında olsa da düşününce sağlam bir plana benziyordu. Prensesinin gözlerine bakıp siyahî kadının anlattıkları hakkında onay aldıktan sonra "ve ikinci şafağa kadar hiçbir şey yapmadan beklememizi istiyorsun." dedi. Hera hızla başını salladı.

            

"Saçmalık!" Ryv öne atıldı. "Koskoca iki gün beklememizi mi istiyorsun! Kahrolası bir tuzaktan başka bir şey değil." Kadın da tıpkı Carna gibi saldırı pozisyonunu alıp hırladı.


"O halde aklını başına toplayıp daha iyi bir plan yapsaydın!" Hera sivri dişlinin üzerine yürüdü fakat Aias yetişip olası bir kavgadan önce ikisini ayırdı.


"Hera haklı Şhia'ya güvenmek tek seçeneğimiz. Birkaçınız şefin kabilesine dönüp onlara ikinci şafağı beklemek zorunda olduklarını söylesin. Kadınlar Prenses Alia'nın dediği gibi Kuzeye gidecekler." Savaşçı sırıttı. Kuzeye varmaları uzun zamanlarını alacaktı. Onlar farkına varıp geri dönmeye kalktıklarında savaş çoktan bitmiş olurdu. Kollarını göğsünde kavuşturdu. "Yaralı askerler savanlıklardan saldıracak." Ortalık biraz olsun yatışsa da Aias hakimiyetini kaybetmemek için koltuğunun altına sıkıştırdığı iki kadına "Aranızda kavga edip işleri zorlaştıracak olursanız yemin ederim ikinizde bu salondan çıkamazsınız!" diye haykırdı.


                                                                      ***


Alia yaklaşık iki saattir yürüyordu. Daha önce gittikleri patikayı takip etse de ayakkabılarını dahi giymeden çıktığı için hızı neredeyse yarıya düşmüştü. Pelerinine iyice sarınıp güneşten korunmaya çalıştı. "Ölüme yürüyorum!" sözler dudaklarından titreyerek çıktı ve sıcak havada buharlaşıp gittiler. Genç kız kendi söylediklerine yüksek sesle güldü.


Kalın gövdeli, yosunlu ağaçların arasından hızla geçti. Patika iki atın yan yana yürüyebileceği kadar genişti. Eğrelti otları ve sarmaşıklar yol kenarında sallanıyorlardı. Alia, yeşil cümbüşün içinden geçerken kuşların ve böceklerin cıvıltısını dinledi. Tıpkı buraya geldiği ilk gün olduğu gibi kulaklarını tırmalıyorlardı. "Biraz sessiz olamaz mısınız?" diye söylendi ve dikkatini yola verdi. Kâğıtta Van'ın gözlerine bakmaması gerektiği yazıyordu. Peki Hera tüm bunları nereden biliyordu? Dün gece Carna'nın onun hakkındaki şüphelerini hatırladı. Daha öncesinde de salonda "Planı değiştirin" diye bağırmıştı.


Tuhaftı fakat Alia ona güveniyordu. Hera kötü niyetli olamayacak kadar açık sözlüydü. Her şeyden önce arkadaşlardı. En azından Alia öyle olduklarını düşünüyordu. Ormanın nemli kokusunu içine çekip havayı yüksek sesle üfledi ve koşmaya başladı.


                                                                         ***


İola, Aias'ın yardımıyla atına bindi. Savaşçısının gözleri korku doluydu. Prenses dizginleri uzattığında onun elini tuttu, "Bana sağlam dönmek zorundasın." Sesi fısıltıdan farksızdı. Etraftakilerin onları fark etmemesi için başını hafifçe eğerek selam verdikten sonra atını kuzey yoluna doğru çevirdi. Alia'daki cesaretin bir kısmına dahi sahip olmayı, geride bıraktığı savaşçısına sarılmayı o kadar istiyordu ki. Sinirini hayvandan çıkarırcasına atının karnına sıkıca vurup dörtnala ilerlemeye başladı.


Bu sırada peşinden at süren kadınlar gergindi. Ryv endişelerini yüksek sesle dile getirip herkesi strese sokuyordu. Carna'da evham üretmekte ondan aşağı değildi. Çatık kaşlı kadınlar topluluğu önlerine ne geçerse yakıp yıkacak gibiydiler. Yalnızca Hera sakin olmaya çalışıyordu. Günlerdir içinde tuttuğu sırrını sonunda anlatmış olmanın verdiği rahatlamayı yaşıyordu. Her ne kadar bütün tepkileri üzerine çekmiş olsa da kalbi rahattı. Alia hayatta kalmayı başaracaktı. Van ateşin gücünden kolay kolay vazgeçmeyeceği için Alia'yı öldürmezdi... Atını şaha kaldırarak kollarını beline dolamamakta direnen Dya'yı kendine yapıştırdı. Şhia'nın kardeşi olduğundan en az kendisi kadar baskı altındaydı.


"Şhia'ya güveniyor musun?"


"O benim kardeşim, elbette güvenmek istiyorum ama yanılıyor olabilirsin Hera ve eğer yanılıyorsan başımız büyük belada demektir." Dya'nın sesi titrek çıkmıştı. Siyahî kadın elini onunkinin üzerine koyarken oluşan zıtlığa gülümsedi. "Emin olduğum bir şey var, kardeşin kaçığın teki. İçine düştüğümüz durumdan kurtulur kurtulmaz onun dişlerini sökeceğim."


"Kaçık olduğunu biliyorum." Dya kıkırdadı. "Ama senden çok hoşlanıyor. Bu yüzden kalbim rahat, ağabeyim sevdiklerini üzecek bir şey yapmaz."


Hera dudaklarını büktü. "Umarım haklısındır..."


                                                                    ***


Alia patikanın bittiği yerde nefes nefese durdu ve etrafına bakındı. Su birikintisi bu yakınlarda olmalıydı. Dev bitkilerin arasına dalıp hızla yoluna devam etti. Ormanın bu kısmı oldukça karışıktı. Çeşitli büyüklükteki yeşil bitkilerin arasından geçerken her türlü kıvraklığı sergilemesi gerekiyordu. Kaleden çıkarken yanına en azından küçük bir bıçak almalıydı. Az sonra olduğu yerde takılıp kalmıştı. Arkasına döndüğünde saçları dev dikenli bitkiye dolaşmıştı. Alia kurtulmaya çalıştı fakat yolu yok gibiydi.


Şhia gülmemek büyük çaba sarf ederek prensesine doğru ilerlemeye başladı. Yanlış görmüyorsa konuştuğu şey saçlarının dolandığı dikenli bir bitkiydi. Oysaki Şhia çok uzaktan onun bağırışlarını duymuş ve biriyle kavga ettiğini sanıp buraya kadar koşmuştu.


Genç kız hareketliliğin olduğu yöne doğru baktı. Şhia'yı görmek öfkesini ikiye katlamıştı. Elini bitkinin kalın dikenlerine attı ve birini yerinden sökerek sivri dişliye fırlattı.


"Bana yaklaşma!"


Şhia hüzünlü iç çekişinin ardından koluna saplanan dikeni çıkarıp genç kızın yanına yürüdü.


"Geleceğini biliyordum prenses!" Ses tonu kayıtsızdı.


"Yaptığını yanına bırakmayacağım!" Alia yüzündeki buz gibi ifadeyle ona karşılık verdi. Gözlerini onun ayaklarına sabitleyip onu yakmaya başladı. Sonra kendi canı yanıyormuşçasına durdu. Avuç içi zonkluyor, aniden boğazına düğümlenen yumru nefes almasını engelliyordu. Genç kız, vücudunu taşımakta zorlandığını hissetti.


"Neden?" Kelimeler titreyen dudakları arasından kayıp giderken birkaç damla güneşin parladığı teninden süzülerek aşağı indi.


"Efendim için!" Vampir altında yatan gerçeği çarptırarak sert bir sesle söyledi.


"'Benim kanımı içen değil, benim için kanını feda eden efendiler istiyorum!' bunlar senin sözlerin. Birbirimize bağlıyız Şhia hissedemiyor musun?"


"Ben yalnızca efendime bağlıyım."


"Ailem beni çok öncede terk etmişti. Katlanabilirim." Alia daha fazla konuşmayacaktı. Vampirin gözlerinin içine bakmakla yetindi.


Şhia daha fazla dayanamayacağını hissettiği an prensesini zayıf düşürmek için gücünü kullandı. Onun gözlerinin derinliklerine indi. Genç kız hareket edemiyordu. Vampir ona iyice yaklaştığında gözlerini kapatmış yere düşmek üzereydi. Saçlarını dikenlerin arasından kurtarıp prensesini kucakladı.


Alia gözlerini güçlükle açtı. Karanlığa gömülmüş halde yumuşak minderlerin üzerinde yatmaktaydı. Hissettiği yoğun toprak kokusundan Van'ın klanında olduğunu anladı. Bir süre gözlerini karanlığa alıştırdıktan sonra doğruldu. Tam yanında oturan karaltıyı gördüğünde ise aklını kaybedebilirdi. Yerinde sıçrayıp kendini geriye doğru itti.


"V-Van?"


"Uyanman çok uzun sürdü prenses."


Genç kız aklına gelen ilk şey olarak giysilerini kontrol etti ve yerlerinde durduklarını görünce derin bir nefes aldı. Van'ın acı kahkahasıyla yeniden ona döndü. Ayağa kalkmıştı. "Benim istediğim çok daha başka bir şey." diye mırıldandı. Alia dişlerini gıcırdatarak ayağa kalktı.


"Bitirelim şu işi!"


"Doğrusu bende sabırsızlanıyorum ama önce yalnız olup olmadığından emin olmalıyız değil mi?"


"Ben yalnız geldim!"


"Ya çok aptalsın ya da çok cesaretli." Van yeniden kahkaha attı.


Alia gözlerini kıstı. Vücudu gerilmeye başlıyordu. Onu burada parçalasa her şey daha güzel olmaz mıydı? Fakat Şhia içeri dalıp tüm heyecanını yerle bir etti.


"Efendim tören hazırlıkları için vereceğiniz emirleri bekliyoruz. Bu arada savaşçıları şimdiden yerlerine yerleştirdim. Olası bir saldırıya karşı hazırlıklıyız."


Van ve Şhia dışarı çıkıp kapıyı kapattıklarında Alia kendini minderlerin üzerine attı. Şhia garip davranıyordu. İhtiyacı olduğu anlarda ortaya çıkıyor oluşu genç kızı çileden çıkarıyordu. Güzel şeyler düşünmeye çalışmasına rağmen güveni bir kez sarsılmıştı. Artık hiç kimseye güvenemeyecekti. Kapıdaki vampirlerin kulak zarı dayanıklılığını ölçmek istercesine bağırmaya başladı.


"Buradan çıktığımda hepinizin canına okuyacağım!"


Loading...
0%