@gizemmgurbuzz
|
Aradan geçen iki gün içinde neredeyse her şeyi yoluna sokmayı başardılar. Sivri dişliler gün geçtikçe iyileşip daha da güçleniyorlardı. Alia yanında oturan Carna'ya "Tek sorunumuz kötü kokuyor olmaları, o da zamanla geçecektir." dedi. Sarışın vampir "Ne de olsa çürümüş et." diye mırıldandı ve eliyle yüzünü yelledi. "Hey! O kadar acımasız olma. Van beni bile çürütüyordu." Alia kolunu pelerininin içinden çıkarıp Carna'ya uzattı; "İşte bak, bir an iç organlarımı da emdiğini düşündüm..." Carna; "Ama bu iğrenç!" diye mırıldanarak Alia'nın koluna dokundu ve yüzünü buruşturdu. Kolu berbat görünüyordu. Derisi buruşmuş ısırılan bölgedeki damarlar simsiyah olmuştu ve bileğinden dirseğin dört parmak altına kadar uzanan kısım mat gri renkliydi, üstelik parlamıyordu. "Peki, Gain'in haberi var mı?" diye sordu. Bu önemli bir meseleydi. Bu defa yüzünü buruşturan Alia oldu. Koskoca iki gün iki gece geçmişti fakat Gain tek bir kelime dahi etmemişti. Onu en son ritüelde görmüştü. Elini kalbine götürüp "Sadece acı veriyor. Sanırım karmaşık duygular içerisinde." Demekle yetindi. Onu, aslında ne kadar özlediğinin farkına varınca başını hayır manasında sallayıp ayağa kalktı ve "Gain'den gerçekten nefret ediyorum! Sinir bozucu, bencil, önyargılı manyağın teki!" diye çıkıştı. Kollarını kavuşturup kalp atışlarının yatışmasını bekledi. Carna kahkahalarla gülmeye başladığında ise dudaklarını dişleyip yerine oturdu. Carna arkadaşının omzunu sıvazlayıp "Kendine karşı dürüst ol" dedi. Alia'nın duygularını önce kendine itiraf etmesi gerekiyordu. Gain onu yersiz yere suçlamıştı ve bu da kolay kolay affedilecek bir şey değildi. Yinede durumun ikisi içinde ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyordu. Ayağa kalkıp onun saçlarını okşadı "Yerime dönmem gerekiyor" dedi. Alia çok güçlü biriydi. Eğer yalnız kalıp düşünürse bir çıkar yol bulacak ve her şeyi yoluna koyacaktı. Alia başını evet manasında sallayıp Carna'ya şirin bir gülümseme gönderdi ve onun koşarak gidişini izledi. Haklıydı, önce kendine karşı dürüst olmalıydı. Ne istediğini elbette biliyordu fakat Gain ile sakin geçen iki saati dahi olmamıştı. Onu tam olarak tanımıyordu. Hakkında bildikleri buraya geldiği günle sınırlıydı. Ahırdaki hayvanların huysuzlanmasıyla ayağa kalktı. Bu hiçte hoşuna gitmemişti. Ahıra doğru ilerledi fakat Ryv'nin acı çığlığıyla durdu ve ters yöne doğru koşmaya başladı. Sesler Güneydoğu tarafından geliyordu ve gittikçe daha dayanılmaz bir hal alıyordu. Oraya vardığında ise manzara korkunçtu. Klein boğazına ve göğsüne saplanmış oklarla yerde yatıyordu. Ryv, Dan'in kollarında bağırıyor diğerleri ise yerde yatan Klein'e yardım etmeye çalışıyordu. Alia Klein'in yanına koştu. Durum uzaktan görüldüğünden çok daha kötüydü çünkü Klein'in başı gövdesinden ayrılmıştı. Bir vampir ne kadar güçlü olursa olsun başı gövdesinden ayrıldığında yaşamaya devam edemezdi. Elinin tersiyle istem dışı akan gözyaşlarını silip vampirinin başında diz çöktü ve titreyen elleriyle açık kalan gözlerini kapattı. Dya'ya dönüp "Gidip Gain'i çağır ve Dan'e Ryv'yi uzaklaştırmasını söyle." dedi. Herkesin yavaşça toplanıyor olması zavallı kadını çileden çıkarıyor ve daha çok bağırmasına neden oluyordu. Kısa süre içinde bütün Klan ufacık alana doluşmuştu. İola "Oku bana ver" dedi. Alia titreyen elini Klein'in göğsüne saplanan oka doğru uzattı fakat yapamayacaktı. İola "Alia!" diye bağırınca okun ucundan tuttu ve gözlerini sımsıkı kapadı. Tanrım Ryv'nin çığlıklarını duyuyorken nasıl bunu yapabilirdi ki? Gain onu kolundan çekip kaldırdı ve İola'ya ters bir bakış gönderdi. Alia'dan böyle bir şey istediği için aklını yitirmiş olmalıydı. Oku tek hamlede çekip aldıktan sonra kısa bir süre evirip çevirdi ve Aias'a fırlatırken "Bizden biri değil" diye mırıldandı. Alia Gain'e bakıp "Kimin yaptığını bulabilir miyiz?" diye sordu. Bulmanın bir yolu olmalıydı. Orion, "Size beladan başka bir şey getirmeyeceğini söylemiştim!" diye çıkıştı. Genç kız onu dinleme zahmetine girmeyip. Ryv'nin yanına gitti fakat onun korkunç bakışlarının hedefi haline gelivermişti. Dan'in elinden kurtulup "Buraya size sığınmaya geldik! Bizi öldürmeniz için değil!" diye tısladı. Alia birkaç adım gerileyip "Sakin ol lütfen ok bizden birine ait değil." dedi. Ryv'yi zapt etmek artık mümkün değildi. Gain'e doğru atıldı ve geri savruldu. Alia ikinci kez saldırmasına izin verirse onu da kaybedeceklerinden adı gibi emindi bu yüzden onu yakalayıp yere yatırdı ve kollarını sıkıca tuttu. Ona zarar verdiğinin farkındaydı. Yine de sakinleşmesinin başka yolu yoktu. "Sakin ol! Eğer şimdi onlardan birine saldırırsan hepimiz öleceğiz beni anlıyor musun?" dedi. Vampiri kendinden geçmek üzereydi. Alia onu daha da sıkıp "Söz veriyorum kimin yaptığını bulacağım" diye diretti. Ryv titrek bir nefes alıp "Ben şimdi ne yapacağım? Kendini bana siper etti, ikinci kez..." deyip hıçkırıklara boğuldu. Alia ayağa kalktı ve onu da kaldırdı "Senin için... Yaşamanı istediği için bu yüzden şimdi pes edemezsin!" dedi. Onu Camene ve Dan'e geri verip Klein'in yanına döndü. Şhia'nın başını yukarı aşağı sallayarak elinde tuttuğu oku alıp incelemeye koyuldu. Vampirlerin niçin bu ilkel silahları kullandıklarını anlayamıyordu. Vampirinin kanını temizledikten sonra okun ucundaki çirkin kuş tüyünü avuçladı tam sökecekti ki bu tüyleri daha önce gördüğünü hatırladı. Tüyü yolup Gain'e baktı. Aynı fikirde olduklarına şüphe yoktu. "Van" diye tısladı Başka kim olabilirdi ki? Gain onu "Van" diye onaylayınca ikisi de aynı anda vampirlerine dönüp bir ağızdan; "Hepiniz kale içine gireceksiniz. Benden habersiz kimse içeri girmeyecek veya kale dışına çıkmayacak!" diye bağırdılar. Alia yüzünü buruşturdu fakat yapacak bir şey yoktu. Yardımına ihtiyacı olduğundan en azından ortalık yatışana kadar Gain ile ittifak içinde olacaktı. Elindeki oku burnuna götürüp kokuyu hafızasında hapsetti. İola ek olarak "Aias savaşçıları topla, Orion sen Minoren'in yanında kal ve savaşçılardan bir kısmı için uygun nöbet planı yap, Nell, Carna ile birlikte herkesi içeri soktuğunuzdan emin olduktan sonra yeterince stoğumuz olup olmadığını kontrol edin." dedi. Herkes aynı anda "Emredersiniz" diye bağırdı. Alia Dan'e dönüp "Ryv'ye göz kulak ol. Odanıza gidin ve dışarı çıkmayın" dedi. Dan'in baş onayından sonra Şhia'ya "Sen benimle gel" diye emretti. Pelerinini çıkarıp Klein'in üzerine örttü. Gözünü ondan ayırmadan karşı koyulmaz bir ses tonuyla "Aias, Şhia ve benim için birer kılıç getir" dedi. Savaşçı Gain'e bakıp "Sizin içeride kalmanız daha iyi." diye mırıldandı. Alia kaşlarını kaldırıp "Eğer sen getirmezsen ben bulurum! Kabul etseniz de etmenizde onlar benim vampirlerim. Ryv'ye söz verdim. Onu bulup işini kendi ellerimle bitireceğim!" diye çıkıştı. Savaşçının yüz hatları gerildi ve başını eğip "Emredersiniz!" diye onayladı. Gain onu kendine çevirip "İçeride kalacaksın!" dedi. Alia'yı böyle bir riske atamazdı. Şimdiden perişan haldeydi. Genç kızın donuk bakışlarına maruz kalınca onun ne kadar inatçı olduğunu kendine hatırlatıp Aias'a baş onayı vermek zorunda kaldı. İzin vermeyip onu arkasında bıraksa bile ne pahasına olursa olsun dışarı çıkardı. Gözlerini onunkilerden ayırıp "O bir lider!" diye böbürlenen Şhia'ya susması için öfkeli bir bakış gönderdi. Alia, Gain'in bileğini sıkıca tutan eline göz ucuyla bakarak öyle kalması için Tanrıya dua etti. Ryv'nin acısını gördükten sonra onu kaybetme korkusu tüm bedenini sarmıştı. Aralarında ne geçerse geçsin, kızgın olsa bile ondan vazgeçebileceği anlamına gelmezdi. 'Kendime karşı dürüst olacağım' diye düşündü. Gain'e doğru bir adım attı fakat Aias'ın kılıçları uzatması ile geri çekilmek zorunda kaldı. İstemeden de olsa kolunu çekip kılıcı aldı ve kemerini beline takıp işlemeli kılıcı kınına soktu. Aias onunla birlikte gelen korkunç ölüm makinelerinin yanına dönerken onları nerede sakladıklarını düşünmeden edemedi. Tam olarak ne kadar yürüdüklerini bilmiyordu. Ayakları vampirlere özgü deri çizmelerin içinde şişmişti. Kendini bir ağaç kütüğünün altına atıp "Başka bir yolu olmalı" diye mızmızlandı. Şhia onu kaldırmaya çalışarak "Ayağa kalkın prensesim Efendi Gain burnundan soluyor" dedi fakat Alia'nın kalkmaya niyeti yoktu. Omuz silkip iyice yayıldı. Ayak numarasını büyük söylediği için ayakkabı ayağında oynuyor, yürüdükçe topuğu kesiliyordu. Gain onlara yaklaşıp ağaca yaslandı ve etrafa bakınmaya başladı. Alia onun kaş çatmasına bir son verip gülmesini istiyordu. Gain'in yersiz kahkahalarını gerçekten özlemişti. Şhia "Prensesim bu şekilde oturmamalısınız. Alınmayın ama siz hoşlanmasanız da belanın sizi sevdiği kesin" diye yakındı. Gain boğazını temizledi ve gülmemek için dudaklarını dişlemek zorunda kaldı. Şhia haklıydı. Alia'nın belaya bulaşmaktan zevk aldığı kesindi. Düşününce onu tanıdığından beri sıkıcı tek bir gün bile yaşamamıştı. Bununla birlikte sürekli didişip durdukları için adam akıllı oturup konuştuklarını dahi hatırlamıyordu. Alia bir anda ayağa fırlayıp "Buldum bubi tuzağı kuralım!" diye bağırınca kahkaha atmamak için öksürmek zorunda kaldı. Alia Şhia'nın "Tavşan avlamıyoruz" diye mırıldanmasıyla yerine oturdu. Çok utanmıştı. Fikrini savunup üste çıkmak için omuzlarını dikleştirdi ve "Tavşan ya da vampir sonuç olarak avlanıyoruz!" dedi. Şhia ona karşılık verme gereği bile duymayınca dudaklarını büktü. Genç kız çaresizce "Ryv'ye söz verdim! Onu bulmak zorundayız. Böyle dolanarak elimize bir şey geçmez!" dedi. Gain'in parmağını alnında hissettiği an sustu ve ona baktı. Onun güven veren bakışlarını görmek içini titretmişti. "Onları yakalamak o kadar kolay olmayacak bubiden fazlası gerekir." "Kadın, kan ve savaş..." Şhia dâhiyane fikrini öne sürmeden önce bu üç kelimeyi fısıldadı. Alia sırıtarak bakan vampirine "Açık konuş!" dedi. Şhia büyük bir açıklamada bulunacakmışçasına onun önüne geçip "Belki bubi tek başına işe yarayamayabilir fakat içinde güzel bir kadın olursa durum değişecektir" dedi. "Kadın ve kana dayanmaları çok zor. Enyo gibi, peşinizden gelirken ölümü göze aldı öyle değil mi?" diye sordu. Gain "Ve sen! Sende aynını yapmıştın!" diye çıkıştı. Şhia gözlerini kaçırıp "Evet" dedi. Alia ayağa kalkıp "O halde ihtiyacımız olan biraz kan ve..." diye söze başladı fakat Şhia yarıda kesip "O gün sizi bulmamızı sağlayan kokunuzdu. İnanılmaz güzel kokuyorsunuz tıpkı... Tıpkı yeni doğan bir bebek gibi" deyiverdi. Genç kız boğazını temizleyip onu susturdu. Neyse ki Şia toparlayıp "Bu yüzden başka hiçbir şey düşündürmeyecek biri olmalı, Prenses Minore gibi biri." dedi. Alia tam onu susması için uyaracaktı ki Gain yerinden fırlayıp "Sakın onun adını ağzına alma" diye bağırdı. Şhia gözlerini devirip geri çekildi. Bu adam gerçekten fazla oluyordu. Ona saldırmamak için prensesine baktı. Genç kız tatlı tatlı gülümsüyordu. "Prensesin zarar görmesini istemeyiz. Kokumun Enyo ve sana güzel geldiğini söyledin değil mi?" Şhia "Sadece bana değil!" diye çıkıştı fakat Alia'nın neyi kastettiğini fark edince silkelenip başını hayır manasında salladı. "Evet, savaşçım olması gereken bu, ayrıca unutma bela beni seviyor mutlaka gelecektir." Alia sırıttı. Gain onu kendine çevirdi bir şey söyleyecek oldu fakat yeniden sustu ve gözlerini kaçırdı. Genç kız kıpırdamadan Gain'in yeniden ona bakmasını beklemeye başladı. Gain dayanamayıp kendine dik dik bakan Alia'ya döndü "Bana öyle bakma! Ne diyeceğini biliyorum... Gitme dememin bir faydası olmayacağını da biliyorum... Lanet olsun ki İola'nın bu fikre karşı çıkmayacağından adım gibi eminim." dedi. Alia'yı bırakıp kendisine hırlayan savaşçıya döndü. Bu fikirden pek hoşlanmadığı kesindi. Öne doğru bir adım atıp "O halde Prenses İola, Prenses Minore'nin de gitmesinden hoşlanacaktır. Hah! Tabi ki hayır! O kadın bir odadan diğerine bile korumasız geçemez değil mi?" Gain onun ağzının payını vermek isterdi fakat Alia'yı üzmemek için sustu. Bununla birlikte savaşçının susmaya niyeti yok gibiydi. Ona daha da yaklaşıp Alia'nın uyarılarını dinlemeden "İstediğiniz kadar üzerime atlayabilirsiniz Efendi Gain! Hatta durmayın alev alın ve beni küle çevirin! Buraya gelme sebebim benim kanımı içen değil, benim için kanını veren prensesimdir ve bu kadın sizin kıymetli Minore'nizden çok daha değerli!" diye haykırdı. Alia'ya selam verip hızla yanlarından uzaklaştı. Alia burnunu çekip, kaşlarını kaldırmış kendisine bakan Gain'e döndü. "Onlara ne yaptın?" diye fısıldarken gülümsüyordu. Genç kız gözlerini silip "Birine ne kadar değer verirsen o kadar karşılık bulursun." dedi. Vampiriyle gurur duyuyordu. Gain gökyüzüne bakıp havayı kokladıktan sonra "Birine değer vermenin sonuçları her zaman bu kadar iyi olmuyor" diye mırıldandı. Pelerinini çıkarıp Alia'nın başından geçirdi. Onu iyice sardıktan sonra elinin tersiyle yanağını okşayıp kaleye doğru yürümeye başladı. Alia, Gain'in böyle bir şeyi niçin yaptığını düşünürken aniden gök gürledi ve yağmur yağmaya başladı. Genç kız dikkati sağ tarafın uzanıp giden ağaçlardan tarafa kayana kadar gülümsemeye devam etti. Kokuyu aldığında ise gülümseyişi masumiyetini yitirmiş, gözleri öldürme arzusuyla kararmış ve tüm vücudu yay misali gerilmişti. Şhia ardına baktığında peşinde Gain'den başka kimsenin olmadığını gördü. İlk başta efendisinin saygısızlığından dolayı onu cezalandırmak için geldiğini düşündü fakat prensesi mutlaka onu durdurmaya çabalardı. "Prenses Alia nerede?" diye sordu. Alia karşısında okunu ona fırlatmaya hazırlanan vampire gülümsedi. Bakışlarını onun eline sabitleyip elindeki okun ikiye bölünmesini büyük bir mutlulukla izledikten sonra omuzlarını birkaç kez geriye doğru çevirdi. İşte yine içgüdülerinin esiri olmuştu. Vampir başka bir oka uzanmadan önce birkaç hızlı adımda ona yaklaşıp yayı onun elinden aldı ve yeterince uzağa fırlattığına emin olduktan sonra vakit kaybetmeden üzerine atıldı. Vampir çırpındıkça genç kız daha da iştahlanıyordu. Genzinden yükselen hırıltıyı bastırmak için ilk hamlesini onun göğsüne yaptı. Parmaklarını yeterince içeri soktuğundan emin olduktan sonra aynı hızda geri çekip, onun acı çığlığını kendi tıslaması ile bastırdı. Dilini dişlerinde gezdirdikten sonra vampirin boğazına yapıştı. Onu yakmakla kalmıyor dişlerini yavaşça daha derine batırarak intikamını alıyordu. Klein'in ölü bedeni gözlerinin önüne geldikçe nefreti daha da büyüyor ve içine sığmaz bir hal alıyordu. O an genç kız etrafında alevlerin yükseldiğini hissetti. İki kolay hamlede çirkin kafasını gövdesinden ayırdıktan sonra derin bir nefes alarak geri çekildi. Şiddetlenen yağmurun da etkisiyle toprak etrafa saçılan kanları içine çekmekte ve oluşan görüntüyü derin bir sessizlikle örtbas etmekteydi. çevresinde birkaç yabani ot tutuşmuş lakin yağmur un şiddetiyle sönmeye başlamışlardı. Alia minnetle toprağı okşadıktan sonra ayağa kalkıp kollarını yukarı doğru esnetti. Ellerini ve yüzünü üzerine sildikten sonra vampirin kesik başını saçlarından avuçlayıp onu izleyen Gain ve Şhia'ya doğru döndü. İzlendiğini fark etmemişti. Şhia derin bir ürpertinin tüm bedenini sarmalayıp geçtiğini hissederken aynı anda titredi. Manzara tanıdık olmasına rağmen ürkütücüydü. Güzel prensesi gülüyordu. Daha önceki masum, bebeksi gülüşü olmamakla beraber gözleri en az elinde tuttuğu vampirin kesik başından akan kan kadar kırmızı, yüz hatları ona ait değilmişçesine gergin ve karanlıktı. Eğer prensesi ile vakit geçirmek ona bir vampir olduğunu unutturacak kadar doğal ve eğlenceli olmasaydı bu sahneden zevk alabilirdi fakat o yalnızca korktuğunu hissetti. Efendisinin tutumu da onunkinden farksız olmalıydı ki gözlerini Alia'dan kaçırıp "Gidelim!" diye mırıldanmıştı. Alia, hassas tutumu geriye dönmeden önce hızla yürümeye başladı. Soğuk tavrını sürdürmeye devam etmeli ve kaleye dönüp Ryv'ye sözünü tuttuğunu göstermeliydi. Diğer yandan sahip olduğu gücün farkına varmış olmak onu ürkütmüştü. Buraya geldiği ilk günden beri kendi içindeki kötülük ile savaşıyor olmasına rağmen ilk defa bir vampir olduğunu kabul etmeye başladığının farkına vardı. Yaptığı akla hayale sığmayacak kadar korkunçtu yine de "Olması gerekendi." Günler önce Gain yaşlı adamı öldürdüğünde ona aynen böyle demişti. Bir kez daha "Olması gereken" diye tekrarladıktan sonra yağmurun etkisiyle yumuşayan toprakta bata çıka ilerlemeye devam etti. Aias onların kaleye doğru yaklaştıklarını gördüğünde hissettiği rahatlamayla gülümsedi fakat az sonra Alia'yı yakından görünce gülümseyişi yüzünde donup kaldı. Genç kız ona ürpertici bakışlarını çevirmeden önce belindeki kılıcı fırlatıp "Aslında ona ihtiyacım yokmuş." dedi. Genç adam, gözleri Alia'nın elinde sallanan vahşice iki dudağı arasından koparılmış, dumanlar çıkan kelleye takıldığında Gain ve Şhia'nın durumunu merak etmeden duramadı. Boğazını temizleyip arkadan gelen diğerlerine baktı. Alia "Ryv nerede" diye sordu. Amacı Aias'ın dikkatini çekebilmekti. Savaşçı ondan tarafa bakmaya çekiniyor gibiydi. "Yukarıda." Genç kız savaşçının oldukça aydınlatıcı cevabına karşın pes edip kaleye girdi. Onlara en son odalarına gitmelerini söylemişti. Birkaç basamak yukarı çıktıktan sonra vampirlerinin dışarıdaki taş evlere taşındıklarını hatırladı. Olduğu yerde durup kapalı ortama girdiği için midesini kaldıran vampirin başını silkti. Koku dayanılmazdı. Genç kız Aias'ın "Yukarıda" açıklamasından yola çıkarak hızla merdivenleri tırmandı. Herkes içeride olduğundan kale oldukça kalabalıktı. Alia ona bakan vampirlerin gözlerindeki korku ve endişeyi okuyabiliyordu. İçlerinden birini durdurup "Sivri dişliler nerede?" diye sordu. Esmer kadın önce onu sonrada elinde tuttuğu kesik başı uzun uzun inceleyip omuz silkti. "Bağıran kadınla birlikte üst kattaki dinlenme odalarına çıktılar." dedikten sonra burnunu kırıştırdı. Alia çabucak teşekkür edip bir sonraki merdivenlere doğru yöneldi. Ryv taş zemin üzerinde iki büklüm kıvrılıp başına gelenlerin bir rüyadan ibaret olması için dua etmeye başladı. Sabah uyanacak ve her şey eski haline dönecekti. Klein'in madalyonunu parmakları arasında sıkıp acıyla inledi. Kendiyle baş başa kalabilmek için herkesi göndermek çok iyi bir fikir olmasa gerekti. Şimdi dışarıdan gelen tüm sesler, diğerlerinin onun hakkında yaptıkları tahminler ve ona nasıl acıdıklarını duyabiliyordu. Nasıl dayanacaktı? Eğer Alia ile gitmiş olsaydı en azından kimin yaptığını bulmak için bir şansı olurdu. Titreyen dudaklarını zapt etmek istercesine birbirine bastırıp kalbi gibi buz tutmuş gözyaşlarının kayıp gitmesine izin verdi. Kendini boşluğa düşmüş hissediyordu. Tutunacak tek bir dal bulmak ümidiyle elini karşıya uzattı ve Prenses Alia adını haykırarak kapıdan içeri girdi. Genç kız yerde iki büklüm yatan vampirine baktı. Soğukkanlılığı sona ermek üzereydi. Yinede derin bir nefes alıp kapıyı kapattı ve geri geri giden ayaklarına söz geçirmeye çalışıp ona doğru ilerledi. Başucunda diz çöktükten sonra çekingen bir ses tonuyla "Klein'i geri getirmeyecek fakat elimden gelenin hepsi bu." derken avının başını Ryv'ye doğru uzattı. Soğukkanlılığı burada son bulmuş ve ağlamaya başlamıştı. Ryv aniden bedenini saran güçle doğrulup Alia'nın gözlerinin önüne koyduğu vampirin kafatasını sertçe duvara doğru savurdu. Sonrasında nefes nefese kendini prensesinin kucağına bıraktı ve gidebileceği tek yermişçesine ona sokuldu. Kalbine çöken ağırlığın yarısı şimdiden kaybolup gitmişti. |
0% |