Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Mucize

@gizemmgurbuzz

Alia somurtarak perdeyi kapattı ve cama yaslandı. Her şey aynı Nell'in dediği gibi olmuştu. Aradan tam üç gün geçmişti ve bu süre içinde kimse onu umursamamıştı bile. Gain'i yalnızca merdivende görebiliyordu. Alia her gün merdiven başında saatlerce dikilip onun geçmesini bekliyordu. Gain ise tek kelime etmeden yalnızca Alia'nın yanından geçip gidiyordu. Alia onun için kaygılanıyordu çünkü onun hissettiği karmaşayı hissedebiliyordu. Kendini yüz üstü yatağa bırakıp yastığına sıkıca sarıldı. Hayatı boyunca ilk kez kendini önemli biri gibi hissetmişti. Daha da önemlisi ilk kez birine ruhen bağlı olduğunu hissediyordu bir anne ve çocuğu gibi. Gerçi o böyle bir bağın var olduğuna inanmıyordu. Yine de şu kısacık bir hafta içerisinde Gain'e yürekten bağlanmıştı. Peki şimdi ne yapacaktı? Nell Minore'nin çok güzel olduğunu söylemişti. Daha da önemlisi Gain ona aşıktı. Tanrım! Carna'ya ihtiyacı vardı.


Odasının kapısı bir kez tıkladı ve açıldı. Alia nefesini tutup ayağa kalktı fakat gelenin Orion olduğunu görünce bıkkın bir nefes verdi. Son birkaç gündür onu istemediği kadar görmüş ve alaycı bakışlarına mağruz kalmıştı. Orion, odanın içinde birkaç tur atıp Alia'nın tam önünde durdu. Onun madalyonunu avucunun içine aldı ve beklenmedik yumuşaklıkta bir ses tonuyla "Görevinin gerektirdiği sorumlulukları almalısın Prenses." dedi. Alia onun ne demek istediğine bir anlam veremiyordu.


"Ne sorumluluğundan bahsediyorsun? Kimse bana bir şey yapmamı söylemiyor." dedi. Kafası karışmıştı. Orion alaycı bir tavırla "O halde senin kalmana izin verdiğimi de bilmiyorsun." diye söylendi. Alia madalyonu onun elinden çekip aldı


"Eğer gücümü sana vereceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun Orion!"


Orion sırıttı "Gain hatasının bedelini ödedi. Birde, bu konu hakkında sana hiçbir şey söylememem gerektiğini tembihledi ve bende sana geldim. " diye tısladı. Alia burnundan soluyordu, sıktığı dişlerinin arasından "Ona ne yaptın?" diye sordu. Orion


"Konumuz kardeşim ile aramızda geçenler değil! Burada kalmanın veya benimle gelip koruma altına alınmanın senin tercihine bırakıldığını söylemeye geldim. İola ve Gain elbette bu konforlu tercihi sana bildirmeyeceklerdi." dedi.


Alia onun ne dediğini umursamadı yalnızca Gain'e ne yaptığını bilmek istiyordu ve bunun için hiç sabrı kalmamıştı. Orion'un yakasına yapıştı ve onu duvara itekledi. "Ona ne yaptın" diye bağırdı. Fakat Orion yeniden ona bakınca sanki göremediği biri tarafından ittirilmiş gibi odanın karşı duvarını boylayıverdi. Toparlanıp çömeldi fakat erkeğin elini kaldırmasıyla olduğu yerden kalkamadı yalnızca ona bakmakla yetindi. Vampir koyu bir kahkaha attı ve odadan çıkarken "Beni hafife alma prenses" diye söylendi.


Alia aniden hissettiği karmaşa ve huzursuzluk yüzünden olduğu yerden kalkamıyordu. Bu Orion'un üzerinde kurduğu etki değildi. Gain'in duygularıydı. Kalbi paramparçaydı. Alia güçlükle ayağa kalkıp salona doğru koşmaya başladı alt kata indikçe kalabalık artıyordu. Alia öfkeyle kalabalığı yarıp geçti ve olduğu yerde kalakaldı. Prenses Minore buradaydı ve tüm güzelliğiyle tam Gain'in karşısında duruyordu.


Gain, olduğu yerde kaskatı kesilmişti. Aşağıdaki karmaşayı fark edip birbirini ezen kalabalığın arasından geçmiş ve Minore'yle karşı karşıya gelmişti. Bu yıllardır hayalini kurduğu mutlu an değildi. Ona öylesine büyük bir acı vermişti ki gözlerinin kör olmasını tercih ederdi. Minore'yi görünce anımsadığı tek şey Orion'la aralarında seçim yapmasını istemiş olmasıydı. O kardeşini seçmişti.


Alia, Minore'ye bakmaktan kendini alamıyordu. Uzun beyaz saçları badem biçimli açık mavi gözleri, dolgun pespembe dudakları, küçük burnu, çıkık elmacık kemikleri sivri çenesi... Her şey ama her şeyiyle mükemmeldi. Nell'in abartmadığını düşünüyordu. Hatta eksik anlatmıştı. Alia gözlerini ondan alamıyordu. Boyundan bağlamalı beyaz tül bir elbise giymişti. Geniş göğüs dekoltesi midesine kadar iniyor ve orada gözlerinin renginde açık mavi oval bir taşla bir araya geliyordu. Zarif elleri önünde birleşmişti. Alia'nın kulağına müzik gibi gelen bir ses tonuyla "Uzun zaman oldu." dedi. Gain gülümsedi ve "Sonsuz kadar uzun" diye fısıldadı. Minore eşsiz gülümsemesiyle ona karşılık verirken uzandı ve Gain'in elini tuttu


"Hala sıcacıksın."


Gain, gözle görülür şekilde ürperince Alia bu sahneye daha fazla dayanamayacağını anladı. Bakışlarını ayak uçlarına sabitleyip dişlerini ve yumruklarını sıktı.


Kalabalığın sesi bir anda kesildi. Alia arkasına baktı. İola ve Orion hızla salona girdi. Alia Orion'un yerlere kadar eğilişini ağzı açık izledi. Minore'ye utangaç bir gülümseme göndermiş ve dizlerinin üzerine çöküp ona ikinci bir defa saygılarını sunmuştu. İola ise kardeşiyle kucaklaşmış ve sonra onun koluna girmişti. Alia İola'dan daha güzel bir kadın olduğunu düşünemezken şimdi Minore'nin yanında o kehribar rengi elbiseyle dahi sönük kalıyordu. İola, Aias'ın kulağına bir şeyler fısıldadı ve esmer savaşçı "Hepiniz görevlerinizin başına dönün. Prenses Minore'nin dinlenmeye ihtiyacı var!" diye kükredi.


Genç kız salondaki derin iç çekişleri duyabiliyordu. Kendisi de aynen o şekilde bir iç çekişle kapıdan çıkan diğerlerine katılması gerektiğini düşündü. Fakat Gain ile konuşması gerekiyordu. Aias'ın koluna yapıştı "Burada kalamaz mıyım? Gain ile konuşmalıyım" diye yalvardı.


Aias, Gain'in olduğu tarafa bakıp Alia'ya döndü. Gain'in kafasını nasıl ezebileceğini düşünüyordu. Alia berbat görünüyordu. Yine de ona izin verirse Gain'in onu azarlayacağını düşündüğü için gönlü burada kalmasına razı gelmedi. "Dışarı çıkmalısın" dedi ve onu çıkmaya zorladı.


Alia dudaklarını bükerek kapının kapanmasını izledi. Pes etmeyecekti karşıdaki duvara yaslandı ve beklemeye başladı. Hakkı olmasa da kalbinin kırıldığını hissediyordu. Gain en azından onu kokusundan ayırt etmiş olmalıydı. Oysa Alia şu an bulunduğu yerden dahi onun eşsiz kokusunu duyabiliyordu.


Minore yeniden gülümseyince Gain dikkatini ona verdi.


"İkinizi bir arada görmek çok güzel" diyordu. Gain umursamadı. "Eminim daha güzel şeylerde vardır" diyerek onun sözlerini geçiştirdi. Minore, İola'ya dönerek "Orada duran kızıl saçlı vampiri daha önce görmemiştim. Bir ihtimal o..." dedi ve durup Gain'e baktı. Fakat cevaplayan Orion oldu. "Sevgili kardeşim koskoca elementin gücünü o kıza vermiş!" diye çıkıştı. O zaman Minore kahkaha attı. Kahkahası salonun dört bir yanında çınlıyordu. Gain dişlerini sıktı ve bakışlarını İola'ya dikti.


İola boğazını temizleyip "Minore hadi odana çıkalım dinlenmeye ihtiyacın vardır." diye şakıdı. Kardeşini görmek uzun zaman sonra yaşadığı en büyük mutluluktu.


Kapı açılınca Alia başını kaldırdı. Göz göze geldiklerinde Minore sırıtıp İola'nın koluna girdi. Alia komik olan şeyin ne olduğunu düşünmeyecekti. Gain'in koluna yapıştı ve onu durdurdu "Konuşmalıyız!" diye fısıldarken sesinin istediği ölçüde sert çıkmamasına sinirlenip onun kolunu iyice sıktı. Gain ondan tarafa bakmadan "Ne var?" diye sordu. Alia diğer elini de Gain'in bileğine koyup "Gain, hissettiklerini bilmek çok acı veriyor. Her an karmaşa içindesin ve bu beni güçsüz düşürüyor." diye yalvardı.


Gain yumruklarını sıktı "Bundan bana ne?" diye terslendi. Ondan uzaklaşmalıydı.


Alia onun kolunu sarsmaya çalıştı. "Umurunda olmayabilir" dedi ve boğazını temizleyip "Fakat en azından bununla nasıl başa çıkacağımı söylemek zorundasın" dedi. Tekrar boğazını temizleyip gözlerini tavana dikti. Ağlamayacaktı! Gain ona bakmıyordu sadece sıktığı dişleri arasından soluyordu, bir süre öyle kaldılar fakat Gain kolunu silkeleyip merdivenlerden inmeye başladı.


Öylece gitmesine izin vermeyecekti. Peşinden koşup ona yetişti ve önüne geçti. Gain onu kenara itip "İşin yok mu senin?" diye söylendi. Alia yeniden erkeğin önüne geçti "Lanet olsun!" senin yüzünden hiçbir şey yapamıyorum ki!" diye bağırdı. Gain kontrolünü kaybetti. Alia'yı kollarından tutup etrafındaki vampirlerin ne düşündüklerini umursamaksızın onu taş duvara yasladı. "Sana çeneni kapatıp gitmeni söyledim!" diye haykırdı. Alia bu kadarına dayanamadı. Gözleri doldu ve yaşlardan Gain'i göremez oldu. Tek isteği onun yanında olmaktı. Bu çok fazla bir şey miydi? Gözlerini kırpıştırıp başını öne eğdi "Dayanamıyorum!" diye fısıldadı. Gain kollarını bıraktı ve bir adım geriledi. Alia kollarında yeniden kan dolaşımını hissetti, çok yavaştı fakat hiç gitmemesinden iyiydi. Gain Alia'nın daha da çok ağlamasına neden olacak bir ses tonuyla, "Bu konu hakkında yapacak bir şey yok. Bundan ben de sıkıldım" dedi. Alia elini Gain'in yanağına koydu, onu kendisine bakması için zorladı.


"Sadece onu düşünmekten vazgeçemez misin?"


Gain ürperdi. Alia'nın parmakları kuştüyü kadar hafifti ve dokunuşu sıcacıktı. Minore'yi düşünmüyordu, yalnızca Alia'yı düşünüyordu. Boynundan göğsüne kadar inen yarayı fark etmemesi için ondan kaçıyordu. Elbette Minore yi görmek düşüncelerinin allak bullak olmasına neden olmuştu. Fakat Alia'nın dokunuşu bütün karmaşayı bir kez daha yok etmişti. Bir çözüm yolu bulana kadar ondan uzak durmaya çalışmalıydı. Öfkesini Alia'dan çıkartmak istemiyordu. Alia'nın bileğini tuttu ve güzel gözlerindeki buğuyu daha fazla görmemek için ondan uzaklaştı. Onu böyle geride bırakmak içine sinmiyordu, yine de yapması gereken ayarlamalar için gitmeliydi. Daha sonra ona açıklayacaktı... En azından deneyecekti çünkü o, hiç kimseye açıklama yapma gereği duymamıştı ve bunu nasıl yapacağını kendisi de merak ediyordu.


Saatler sonra Alia ağaca bininci kez tekme atarken "Aptalım!" diye bağırdı. Ağaç adeta onaylıyor gibi dallarını kıpırdattı ve birkaç kuş çığlık atarak ağaçtan uçup gitti. Alia "Lanet olsun!" diye söylendi ve tırnaklarını ağacın gövdesine geçirip kabuğunu soyana kadar kazıdıktan sonra çığlık atarak kabuğu yere fırlattı. Şu an onu ne yatıştırabilirdi ki? Tanrım kendini nasılda küçük düşürmüştü! Gain'in yanında kendini kaybediyordu. Saçlarını yolup bir kez daha çığlık attı ve ağaca sertçe vurdu. Bir hamle daha yapacaktı ki Minore'nin sesi genç kızı olduğu yere çiviledi "Kendine zarar vereceksin" diyordu.


Zarif sesini hemen tanımıştı. Nefes nefese arkasını döndü. Minore vücudunun büyük kısmını açıkta bırakan mavi bir elbise giymişti. Alia onun kıvrımlı hatlarını görebiliyordu. Sıkıntılı bir nefes verip ellerini pantolonun arka ceplerine soktu. Gain'in niçin ona bakmak istemediği belliydi. Kendini pırlantanın yanına konulmuş çakıl taşı gibi hissediyordu. Minore "Neyin var?" diye sordu. Alia omuz silkti. Şimdi bu kadının burada ne işi vardı? "Ben iyiyim" diyerek konuyu dağıtmaya çalıştı. Bir süre sessiz kaldılar. Alia, "O halde ben kaleye dönüyorum" dedi ve ona arkasını döndü Minore, "Senden bir iyilik isteyebilir miyim?" diye sordu. Alia yanaklarındaki havayı üfleyip ileri doğru bir adım attı fakat kısa sürede fikrini değiştirip ona döndü "Nedir?" dedi.


Güzel kadın gülümseyerek yaklaştı; "Senden Gain'i buraya getirmeni istiyorum, ben Orion'u kabul ederken görmeli." dedi. Alia'nın yüz ifadesi bir anda değişti ve Minore birkaç adım geriledi. Alia da aynı şeklide geri adım atıktan sonra "Bu saçmalık! Çılgına dönecektir!" diye çıkıştı.


Minore çekingen bir tavırla "Lütfen" diye ısrar etti.


Alia yüzünü ovuşturup ellerini kalçasına dayadı "Bunu ona kendiniz söylemelisiniz!" dedi. Bu kadının aklı neredeydi böyle? Üstelik Orion'u evinde kabul edip buraya bir kart falan atamaz mıydı? Niçin bütün sorumluluğu ona yüklüyordu?


Minore, "Alia, gözüyle görmesi onun için daha ikna edici. Lütfen yalnızca onu buraya getir" diye yalvardı. Yalvarıyordu çünkü yıllardır Gain'i üzmemek için Orion'a olan sevgisini gizlemek zorunda kalmıştı. Artık bir önemi yok gibiydi.


Alia kollarını göğsünün altında bağladı, "Bunun mantıklı bir açıklaması olmalı" dedi.


Minore Alia'ya iyice yaklaştı ve buz gibi ellerini onun kollarına koydu "Tıpkı Gain gibisin..." diye mırıldanıp Alia'nın gözlerinin içine baktı "Çünkü Orion benim bağlı olduğum kişi. Gain'i tanıyorum o kafasına esince istediğini yapan biri değil. Ayrıca seninde bildiğin gibi ona söz geçirmek imkânsız." dedi.


Alia başını hayır manasında salladı. "Bunu kaldıramaz! Günlerdir karmakarışık acı çekiyor buna izin veremem" dedi.


Minore pes etmeyecekti. "Orion'u seviyorum." diye mırıldandı. Alia'nın omuzları düştü. Bu her şeyi değiştirirdi. "Peki neden Orion?" dedi. Merakını gizleyemiyordu.


Minore, bir kez daha gülümsedi ve bembeyaz dişleri ortaya çıktı. "Kadınlar erkeklerin itaatkar olmalarını isterler, Orion itaatkâr bir adam ve güçlü. Ayrıca benim için her şeyden, çok önce vazgeçti ve dahası onu dönüştüren benim." dedi.


Alia kollarını çözdü ve Minore'den uzaklaştı. Minore derin bir nefes alıp "İola bana senden bahsetti Alia... Sen Gain'den bir parçasın... Onu sakinleştirebilirsin" dedi. Alia isteksizce "Pekâlâ..." dedi ve kaleye yöneldi. Minore'ye kızamazdı. Fakat Gain'i nasıl aşağı indirecekti? Adımlarını sıklaştırıp kale kapısından geçti ve ilk merdivende Gain ile karşılaştı. Dudaklarını dişleyip ne söyleyeceğini bilemeden ileri geri sallandı. Ayrıca birkaç saat önce olanlar onu utandırıyordu. Ellerini ovuşturup "Benimle avluda biraz yürür müsün?" dedi.


Gain az önce Alia'nın yaptığı gibi ellerini göğsünde kavuşturup "Neden?" diye sordu. Birkaç gündür pelerinini adeta kendine sararak dolanıyordu ve bunu özellikle Alia'nın karşısında yapıyordu. Genç kız yalan söyleyemeyecekti omuz silkip "Prenses Minore bir şeyler görmeni istiyor" dedi. Gain "Neymiş o?" diye ısrar edince Alia "Bilmiyorum..." dedi ve kolundan çekiştirerek onu kendisiyle gitmeye zorladı.


Ağacın altına vardıklarında Orion Minore'ye adeta yapışmıştı ve Minore'nin de ona dokunuşu pek uygun değildi. Alia bakışlarını Gain'e kenetledi. Gain öylece onlara bakıyordu. Genç kız onun üzüldüğünü fakat daha çok sinirlendiğini hissetti.


Gain "Bana göstermek istediği şey?" diye sordu ve Alia "Buymuş." diyerek sözlerini tamamladı. Gain'in elleri öylece yana düştü. Bunu yapmak için neden Alia'yı kullanmıştı ki? Hışımla ormana doğru yöneldi.


Alia sessizce onu takip etmeye karar verdi. Gain'in tuhaf şeyler yapmasından korkuyordu. Avludan çıkıp ormanın içine giren dar patikaya yöneldiler. Alia, Gain'in bastığı yerin titrediğini hissediyordu ve birden arkasına dönünce nefesi kesildi. Ateşin Efendisi: "Beni takip etmeyi kes!" diye tısladı.


Alia onun yanına koşup "O halde aptal gibi davranma" diye bağırdı. Gain homurdandı ve Alia'nın üzerine yürüdü "Eğer tüm öfkemi senden çıkarmamı istemiyorsan git buradan!" dedi.


Alia kaşlarını kaldırıp "Gitmeyeceğimi biliyorsun... Üstelik senin deneme tahtan olmaya alıştım" dedi. Neşesi bir anda yerine gelmişti. Genellikle kötü düşünen bir insan olmamasına rağmen Minore faktörünün ortadan kalkması onu oldukça rahatlatmıştı.


Gain, yeniden homurdandı. Belki onu korkutursa kaçıp giderdi. Havayı kokladı, birkaç metre uzağında çalıların arasında yatan yaban köpeğine doğru yöneldi ve zorlanmadan onu yakaladı.

Alia başını iki yana salladı. Gain hıncını zavallı hayvandan çıkarıyordu. Yaban köpeğinin çığlıkları ve Gain'in tıslamaları kesilince Alia kokuyu duydu. Kanın kokusu onu sarmalamıştı. Bu oksijensiz bir ortamdan temiz havaya girmek gibiydi. Gırtlağı ve ciğerleri yanıyordu. Yavaşça yaklaştı ve çömeldi. Gain ona hırladı. Bu "Benim!" demekti.


Alia tehdidi algılayamamıştı. Biraz daha yaklaşıp hayvanı bacağından kendine doğru çekti. Daha fazla dayanacak gücü yoktu. Kan susuzluğunu pekiştirmişti. Avın parçalanmış gırtlağından öylece akıyor yeşil yaprakların üzerinde sessizce ilerliyordu. Alia boğazından gelen hırıltılar eşliğinde başını avın tüylü boğazına gömdü. Sıcacıktı. Genç kız ilk defa direkt olarak bir canlıdan besleniyordu. Sıcak sıvı boğazını yakarak geçti. Fakat Alia ne olduğunu anlayamadan kendini sırtüstü yere fırlatılmış bir vaziyette buldu.


Gain "Sana gitmeni söyledim!" diye tısladı. Alia onu ittirip yüz üstü dönerek kontrolü kendi eline aldı. Ellerini onun omuzlarına sıkıca bastırıp "Bende gitmeyeceğimi söyledim!" dedi. Sesi tıpkı İola'nın etrafındaki devlere emirler yağdırdığında olduğu gibi çıkmıştı. Belki de biraz daha sertti. Gain yüzünü buruşturdu. Yarası hala tazeydi ve canı bir hayli yanmıştı. Onu ittirdi ve ayağa kalktı. Bu kadın baş belasının tekiydi.


Alia ne olduğundan bir haber gülümsedi, bu oyunu seviyordu. Ayağa kalktı ve onu yere sermek için üzerine atladı. Gain hızlıydı. Ondan uzaklaşıp gerildi ve hırladı. Alia bir hamle daha yapıp onu kolundan yakaladı fakat Gain onu yeniden savurdu. Genç kız, yeni beslenmişken onunla baş edemeyeceğini biliyordu. Fakat düşüncelerinden uzaklaşacaksa birkaç tırnak izine razıydı. Ayrıca o da bundan çok hoşlanıyordu. Alia ağacın arkasından dolandı ve Gain'in sırtına atladı. Hızına kendi de şaşırmıştı. Kollarını boynuna sardı ve bacaklarını onun beline doladı. Gain şaşkın bir tavırla "Şimdi benimle oyun mu oynuyorsun?" diye sordu. Alia kahkaha attı. Kahkahası ormanın dört bir yanında çınlamıştı. "Seninle oynuyorum Ateşin efendisi" dedi ve bir kez daha güldü.


Gain sırıttı. Geri gidip onu sertçe ağaca çarptı. Ne kadar dayanabileceğini merak ediyordu.


Alia kaşlarını çattı. Öyleyse nazik olmayacaktı. Gain'i sıkıca sarıp bütün enerjisini onu kavurmak için kullandı. Genç adam acıyla inledi, öyle ki neredeyse dizleri üzerine düşecekti. Onun canını yakma gibi bir düşüncesi yoktu lakin güçsüzlüğünü görmesi istediği son şeydi. Tırnaklarını Alia'nın bacaklarına geçirip onu üzerinden attı. Alia çok geçmeden ayağa kalktı ve yeniden ona doğru koştu. Fakat Gain kenara çekilince ağaca tosladı.


Ateşin efendisi yüzünü buruşturdu. Bu kadar kolay olmamalıydı.


Alia ise hala devam etmek istiyordu. Tırnaklarını ağacın kavuğuna geçirip ayağa kalktı ve arkasını döndü. Gain'i tam karşısında görünce çığlık atıp ağaca yaslandı, korkmuştu. Ona iyice yaklaşıp aralarındaki mesafeyi sıfıra indirdiğinde Alia ellerini onun göğsüne yaslayıp kendinden uzaklaştırmaya çalıştı.


Gain, ciddi bir yüz ifadesi takınmaya çalışarak, "Beni oraya ne olacağını bilerek götürdün değil mi?" diye sordu.


Alia yutkundu ve hayır manasında başını salladı. Birden bire bu ciddilik de neydi? Gain gözlerini kıstı "Bana yalan söylersen bunu hissederim." diye fısıldadı. Genç kız onun ne yapmaya çalıştığını anlamıyor ve yine bir rezalet çıkarmaktan korkuyordu. Gözlerini kapatıp başını bu kez evet manasında salladı.


Gain gülümsedi, onu şimdiden ele geçirmişti. Alia'nın işaret parmağını sıkıca tutup dudağında bir kesik açtı.


Alia erkeğin ne yaptığını fark edince gözleri adeta yuvalarından fırlayacaktı. "Sen... N-ne yapıyorsun?" diye sordu. Kokuyu almamak için nefesini tuttu fakat gittikçe dayanılmaz bir hale geliyordu. Gain ona yaklaşınca Alia yeniden ona doğru uzandı. Fakat genç adam kendini çekti "Önce cevap ver!" diye emretti. Alia ürpermişti tüyleri diken diken olmuş ve kan vücudunda olması gerektiğinden daha hızlı pompalanmaya başlamıştı. Birkaç kez yutkunup "Neye cevap vereyim?" diye sordu. Kahretsin! Sesi onu ele veriyordu.


Gain yüzünü onunkiyle aynı hizaya getirdi ve Alia'nın gözlerinin içine baktı "Beni oraya ne olacağını bilerek götürdün öyle değil mi?" diye tekrarladı. Alia yutkundu çabucak "Evet" dedi ve ona yaklaştı. Gain onu omuzlarından tutup ağaca çivilediğinde Alia kapanan kesiğe bakıp hayal kırıklığıyla dudaklarını büzdü.


Gain zaferi karşısında sırıttı ve kollarını ağaca yaslayarak onu kendine hapsetti "Orion'a karşı kaybetmek hiç hoşuma gitmedi."


Alia huzursuzca kıpırdanarak ellerini Gain'in göğsüne yerleştirdi. "Yeryüzündeki en güzel yaratık tarafından reddedildin!" derken hala somurtuyordu. Gain vücüduna değen ellerin verdiği acıyla kesik bir nefes aldı ardından onun kızıl buklelerini omzunun arkasına atıp "Hem de yıllarca bekledikten sonra" diye ekledi. Genç kızın iyiden iyiye suratı asılmıştı ve bu Gain'in çok hoşuna gitmişti. Alia'nın boynunda kıvrılan bir diğer bukleyi geriye çekerken derin bir nefes aldı ve hissettiği hareketlilikle başını ormanın karanlığına doğru çevirdi. Neyse ki onları izleyen birkaç sincaptan başka hiç kimse yoktu.


Alia onun boğazından aşağı doğru inen kırmızı kabarık yarayı görünce çığlık attı ve derhal Gain'in pelerinini çıkardı. Gömleğinin birkaç düğmesini sökerek çözdükten sonra Gain'in pürüzsüz göğsünü yarıp geçen korkunç yaraya bakakaldı. Yaranın olduğu yer boyunca görünen kemiklerin dahi çatladığı zorlanmadan fark ediliyordu. "Gain hatasının bedelini ödedi" Bu sözler Orion'a aitti ve şimdi kulaklarını tırmalıyordu. Tek elini ağzına götürüp diğeriyle Gain'in yarasına doğru götürdü fakat durdu. Az önce yaptıkları kim bilir canını ne denli yakmıştı... "Sana ne yaptı?" dedi. Sesi öyle titrek çıkmıştı ki kendisi bile ne dediğini anlayamadı. Büyük salona inmesinin sebebi bu soruyu sormaktı fakat Minore'yi görünce böylesine önemli bir konu derhal aklından uçup gitmişti.


Gain dudaklarını birbirine bastırdı ve alnı kırıştı. Alia'nın bunu görmesi hiç hoş değildi. Şimdi telaşlı bir yüz ve kocaman olmuş gözlerle ona bakıyordu.


Alia burnunu çekip "Çok acıyor mu?" diye sordu. Bu yaranın niçin hala geçmediğini merak ediyordu. Sonra Carna'nın dediklerini hatırladı. Nell'in vücudunun kötü olduğunu söylemişti. Bu onun cezasıydı ve acı çekiyordu. Alia kendini ağaca doğru bıraktı "Ne oldu?" diye sordu. Gain gözlerini kaçırıp "Bu olması gereken bir törendi." dedi. Alia başını hayır manasında salladı. "Bu olması gereken değil! Orion odama geldi ve bana senin, hatanın bedelini ödediğini söyledi. Ah... Böyle olacağını düşünmemiştim! Bana burada kalmama izin verdiğini, yine de onunla gidebileceğimi söyledi!" diye bağırdı. Gain susmaya devam edince Alia "Bana sorumluluklarımı üstlenmem gerektiğini söyledi ve prenses diye hitap etti. " dedi.


Gain sıkıntılı bir nefes verip geri çekilince genç kız sesini alçalttı, "Benim yüzümden... Bunu nasıl düzeltebilirim?" diye sordu. Birkaç saniye kabarık yara izine odaklandıktan sonra etrafında döndü ve tekrar "Bunu nasıl yaptı!" diye bağırdı. Gain sinirlenmişti neden merak ediyordu ki. Tam da bu kaosun ortasında eski gücüne tam olarak kavuşamayacak olmak, dahası onu koruyamayacak olmak... "Tırnaklarıyla" diye tısladı sonra gözlerini kısıp "Kanımı iyice akıttı sonrada içti ve zehriyle yarayı pişirdi" diye devam etti. Alia, Gain'in söylediklerinin dehşetiyle sarardı. Gain yüzünü elleriyle ovuşturdu. Söylediklerine pişman olmuştu. Ondan ayrılıp ağacın dibine oturdu.


Alia ellerini çırptı. Aklına bir çıkar yol gelmişti. Eğer o Gain'in bir parçasıysa zehri iyi olmasını sağlamalıydı. Kalbinden gelen sesi dinleyecekti doğru olan buydu. Doktor olmadığını biliyordu fakat son günlerde mantığa uygun yaşamadığı da başka bir gerçekti. Neler yapması gerektiğini düşünmek için bulundukları yerde turlamaya başladı.


Gain oturduğu yerden boş bakışlar ile Alia'yı izliyordu. Onun aklını kaçırdığını düşünüyordu. Genç kızın üstü başı yırtılmıştı ve deli gibi bir sağa bir sola volta atıyordu. Üstelik yalpalıyordu. Sonunda ne yapacağına karar verip yerde yatan cansız avın boğazına yapıştı. Gain başını iki yana sallayarak gülümsedi. Onunla ne yapacağını bilmiyordu. Uzun yıllar düşünse de onu anlayamayacaktı.


Alia ayağa kalkıp ağzını sildi ve Gain'in yanına gitti. Onun yanında dizleri üzerine çöktü "Eğer senden gözlerini kapatıp öylece kalmanı istesem yapar mıydın?" diye sordu. Gain gülümsedi. Alia bu kez genç adamın yüzünü avuçları içine alıp, "Eğer bunun sana acı vereceğini bilsen yine de yapar mıydın?" diye sordu.


Alia'nın masumiyeti o kadar gerçekti ki Gain başını salladı ve gözlerini kapadı. Onun yanında olmak dahi acısını dindirmeye yetiyordu


Bundan sonrası zor olandı. Alia nefes alıp verişlerini düzene sokmak için bir müddet bekledi. Gain'in saçlarını omzundan geriye itti ve yarayı açığa çıkardı. çabucak nefes alıp tırnağıyla önce kendi avucunda sonra da Gain'in yarası üzerine tüm gücüyle bastırarak gezdirdi. kemiklerinin çatırdayışını duymazdan gelmeye çalışıyordu. Gain'in bağırışını görmezden gelip avucundan çıkan kanı boydan boya Gain'in yarasına sürdü. Sonra nefesini tuttu, gözlerini kapattı ve dişlerini onun boynuna, yarasının başladığı yere geçirip öylece bekledi. Beklemek zordu, ölümcüldü... Genç kız konsantre olmaya çalışıyordu. Eğer doğru olanı yapıyorsa zehri panzehir etkisine dönüştürebilir ve yaranın kapanmasını sağlayabilirdi. Flimlerden ve kitaplardan bildiği kadarıyla element taşıyıcıları özel oluyordu ki bu doğruysa Alia içinde bir yerlerde onu eski haline kavuşturacak gücü barındırmalıydı.


Gain ise kımıldayamıyordu. Acı korkunçtu. Gözlerini sımsıkı kapatıp dayanmaya çalıştı. Alia'nın zehri yarasında açtığı yarıkta ilerliyor fokurduyor ve onu kavuruyordu.


Alia gözyaşları içinde titreyerek geri çekildi. Gain de titriyor ve acı içinde inliyordu. Alia, genç adamın gömleğini zorla çıkardı ve onun yarasına sardı. Şimdi yapması gereken tek şey beklemekti. İçmesi için kanını ona verirken Gain'in başını dizleri üzerine çekip peleriniyle onun üstünü örttü.


Gain, gözlerini açtığında güneş tüm güzelliğiyle gökyüzüne yükselmişti. Doğruldu. Önce üzerindeki pelerini attı sonra da üzerine kabaca sarılı gömleğini çıkardı. Gördükleri inanılmazdı. Yara yoktu. Gain eliyle boynunu yokladı. Hiç ama hiçbir şey yoktu. Alia'nın zehri panzehir etkisi oluşturmuştu. Bu mucize olmalıydı. Evet, artık mucizelere inanıyordu. Alia'nın varlığı hayatındaki en güzel mucize değil miydi?


Loading...
0%