@gizemmgurbuzz
|
Ertesi gün Alia her yerde Gain'i aradı. Ona, kapısına diktiği savaşçıların hesabını soracaktı. Bütün gün o odada kapalı kalmıştı ve hepsi Gain'in yüzündendi. Üstelik savaşçılardan kurtulmak için gücünün büyük bir kısmını sarf etmiş ve şimdi boğazındaki korkunç yanma hissiyle baş başa kalmıştı. Elbette acısını ondan çıkaracaktı. Büyük salona gitmek için merdivenlerin başına geldiğinde durdu. Tüyleri diken diken olmuştu bir şey ona doğru geliyordu. Alia baştan ayağa korkunun tüm bedenini sardığını hissetti. Sırtını duvara dayayıp etrafına baktı neyse ki gelen bir vampirdi. Pelerinine iyice sarındığı için Alia onu tanıyamadı. Vampir yanından geçmeden önce önünde durdu ve ona baktı. Alia o an nefesini tuttu. Vampir kıpkırmızı gözlerini onunkilere dikmiş derin nefesler alıp veriyordu. Alia benzerliği fark ettiğinde onun kim olduğunu anladı. Sırtını duvara yasladı. "O-Orion!" dedi bu kelime dudaklarından dökülürken Orion sivri tırnaklarından birini onun çenesine dayamış ve yüzünü onunkiyle aynı hizaya getirmek için eğilmişti. Alia gözlerini sımsıkı kapadı. Şimdi ne yapacaktı? Böyle bebek gibi davranamazdı ya. Yumruklarını sıktı ve gözlerini açtı. Fakat Orion çoktan gitmişti. Alia olduğu yere çöktü. Orion'un üzerinde bıraktığı etki acımasızdı. Hala titriyordu aşağıdan gelen yakarışları duyana kadar titredi. Yeni bir vampir topluluğu aralarına aldıkları bir kadın ve iki çocukla yukarı çıkıyorlardı. Kadının haykırışları korkunçtu. Vampirler ona aldırış etmediler. Onlar gittikten sonra dahi Alia sıcacık kan kokusunu hissedebiliyordu. Birkaç dakika öylece kaldıktan sonra önünden geçen kadın ve çocukların vampir olmadıklarını nihayet anladığında ayağa kalktı ve koşar adımlarla salona çıktı. Salonun kapısı her zamanki gibi iki savaşçı tarafından korunuyordu. İçeriden gelen feryatlar onun kadar savaşçıların da sinirini bozmuş olmalıydı çünkü ikisi de yüzünü buruşmuştu. Genç kız, "İçeride ne oluyor?" diye sordu. Fakat sözleri havada asılı kaldı çünkü yeni bir vampir topluluğu onlara doğru geliyordu. Hepsi pelerinlerine sarılmış ve kukuletalarını yüzlerine siper etmişlerdi. Alia da onlar gibi yaptı, böylece dikkat çekmeden içeri girebilirdi. Sessizce karaltıların arkasındaki yerini aldı ve salona girdiler. Alia kalabalığın arasında güvenli bir yer bulduktan sonra başını kaldırdı ve dehşete kapıldı. Oydu, İola'nın tahtında oturuyordu. Prenses Orion'un hemen çaprazında ayakta duruyor ve yere bakıyordu. Alia onu tanımasa orada duranın bir heykel olduğunu düşünürdü. Genç kız yeniden Orion'a baktığında göz göze geldiler. "Beni tanıyor! Kim olduğumu biliyor!" Orion başını evet manasında salladı. Alnına düşen bir tutam siyah saçı geriye attı ve ellerini ovuşturup "Öyleyse tören başlasın!" diye haykırdı. Alia kalp atışları hızlanırken gözyaşlarına boğulmamak için kendini sıkıyordu. Gözlerini Orion'un çarpık gülümseyişinden ayırıp vampirlerin elinde çırpınan genç kadına sabitledi. Vampirler kadını kaldırıp Alia'nın daha önceden masa olduğunu düşündüğü büyük dikdörtgen mermerin üzerine yatırdılar. Genç kadın gözlerini çocuklarından ayırmıyor ve "Onları bağışlayın." diye bağırıyordu. Alia çığlık atmamak için elini ağzına siper etti. Girdiği bu cehennemden bir an önce çıkmak istiyordu. Geri geri ilerledi, kaya gibi sert bir şeye çarparak durdu. Gain onu korumak için arkasında dikiliyordu. Tanrı aşkına bu kadın nasıl odadan çıkmıştı? Alia ona dönüp bakınca Gain gözlerini kapadı öylesine perişandı ki... Alia kadının haykırışıyla yeniden o tarafa yöneldi. Kadın "Çocuklarımı bağışlayın." diye tekrarladı. Küçük kız ileri doğru atılmayı denedi fakat iri yarı vampirin elinden kurtulmak mümkün değildi. O sırada diğer bir vampir kurbana doğru yaklaştı. Yavaş hareketlerle elindeki bardaktan bir miktar suyu üzerine serpti ve Alia'nın anlamadığı bir şeyler fısıldadı. Diğer bir vampir dikdörtgen mermerin yan tarafında duran kılıcı kabzasından çıkardı. Alia titrek bir nefes verip yeniden iki çocuğa döndü. Erkek olan yaklaşık üç yaşlarında, kız ise en fazla beş yaşındaydı. Alia gözlerini bu iki dünya güzeli çocuktan ayırıp zorla yutkundu. Birkaç adım daha gerileyip Gain'in arkasına geçti. "Yapamazlar "diye fısıldadı. Gain "Yapacaklar" diye ısrar etti. Alia kılıcı tutan vampire birde kadına baktı. Genç kadın artık bağırmıyordu adeta kanlı yaşlar dökerek çocuklarına bakıyordu. Vampir yeniden mırıldanmaya başladı ve zarif bir hareketle kılıcı kadının boynuna yasladı. Alia artık hıçkırıklarını gizleyemiyordu. Dehşete kapılmıştı. Gözlerini onlardan bir an olsun bile ayıramıyordu. Vampir yatay tuttuğu kılıcı dikleştirdi ve çok hızlı iki hareketle kızıl kılıç kadının boynunu parçaladı. Alia aynı anda çocuklara baktı. Küçük kız olduğu yerde sıçradı bembeyaz olmuştu kocaman açtığı gözlerinden iki damla yaş ağzını kapatan vampirin eline düştü. Diğer vampir daha insaflı olmalıydı ki çocuğun gözlerini kapatmıştı. Alia yüzünü Gain'in adeta taş kesilmiş sırtına gömdü ve ona yaslandı, birbirine çarpan dişleri arasından "Ne yaptınız?" diye sayıklamaya başladı. Diğer yandan kanın kokusu ona yıldırım hızıyla ulaşmış ve aklını yitirmesine neden olmuştu kendisiyle adeta savaşıyordu. Nefesini tuttu. Kanın onu ele geçirmesine izin vermeyecekti. Gain, ağabeyinin güç gösterisine daha fazla dayanamadı. Tüm bu tavrı bitmek tükenmek bilmeyen intikamı yüzündendi. Asırlar onun içini hala soğutmamıştı. Orion hala vampir olmayı reddediyordu. Alia'yı kolundan tutup sürükleyerek dışarı çıkardı. Sinir krizi geçiriyordu ve hala oraya dönmek için çabalıyordu. Genç adam izin vermeyecekti. Alia'nın acısını öylesine derinlemesine hissediyordu ki midesine kramplar girmeye başlamıştı ve bu da sinirini ikiye katladı. Odasının kapısını açıp Alia'yı içeri doğru savurdu. Alia yalpalayarak ayağa kalktı "Onları durdurmalıyım. "diye mırıldandı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Gözlerinden birbiri ardına dökülen yaşlar görüşünü engelliyordu. Gözlerini ovuşturdu ve yoluna devam etmek için bir adım daha attı. Gain tam düşeceği sırada onu yakalayıp kendine çekti ve kolları arasına aldı. Alia'nın çırpınışlarına dayanamıyordu. Zavallı kız adeta solmuş bir çiçeğe dönmüştü. O güzeller güzeli yüzüne kara bir perde inmişti ve bağırıyordu. Gain gözlerini sımsıkı kapatıp genç kızı iyice göğsüne bastırdı. Onu etkisiz hale getirmekten başka çaresi yoktu. O zaman Alia berbat bir acı hissetti. Sanki çırılçıplaktı ve buzun içine gömülmüştü. Soğuk, nefesini kesse de onu kendine getirdi ve daha titremeye başlamadan etrafında alev alev yanan ateş acısını dindirdi. Sıcaklığını içinde hissediyordu. Ateşi güvenle içinde tutarak gözlerini araladı. Gain'in kolları arasındaydı. Fakat git gide gücünü kaybediyordu. İçine dolan rahatlama hissiyle yüzünü yediden Gain'in sıcacık göğsüne gömdü ve güzel kokusunu içine çekip gözlerini kapadı. Gain derin bir iç çekti ve onu kucağına alıp yatağına yatırdı. O kadar zayıf ve hasta görünüyordu ki onu bir daha hiç gözünün önünden ayırmayacaktı. Tırnağıyla bileğine bir kesik atıp bileğini Alia'nın ağzına yasladı. Tanrım kanı içine çekemeyecek kadar zayıf düşmüştü. Gain Alia'nın başucuna oturup onu kucağına çekti ve yeniden bileğini onun dudaklarına bastırdı. Hissettiği acı olsa da onu heyecanlandırmıştı. Gain kanın bedeninden çekilişine sanki çok farklı bir şey keşfetmiş gibi odaklandı. Sonra sırıttı bu kadın buraya geldiğinden beri ondan başka bir şeyle beslenmemiş olmalıydı, dişlerini etine geçirince bileğini çekti. Bu kadarı kâfiydi. Alia iç çekip homurdandı, hala uyuyordu. Gain gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve nefesini tuttu. Onun eşsiz kokusunu sonsuza kadar içinde tutmak istiyordu. Bir süre sonra nefesini serbest bıraktı ve onunla karşılaştığından beri neredeyse bininci kez "Bu beni öldürebilir" diye fısıldadı. Alia sabah güneşine uyandı. Yakıcı ışık hüzmesi etrafında ışıldıyordu. Güneş ışınları derisinden kayıp giderken Alia zarifçe ellerini kımıldattı ve gülümsedi. Yerinde dönüp doğruldu. Burası kendi odası değildi. Uyku mahmurluğuyla gözlerini ovaladı ve etrafına bakındı. Dün gece olanlar hafızasında derin izler bırakmıştı. Son hatırladığı şey Gain'in kanıydı. "Ah Tanrım!" diye söylendi. Başından o kadar olay geçmişti ve hala bunu mu düşünüyordu. Bir hışımla odanın diğer bölmesine geçip orada durdu. Tam kapının dibinde Gain'i görmek onu sersemletmişti. Gain duvara yaslanmış ve elindeki kılıcı baston gibi yere bastırıyordu. Alia onun tam karşısına geçip öylece durdu. Ona belki de ilk kez bu kadar dikkatli bakıyordu. Altında siyah, deri bir pantolon vardı üzerindeki koyu lacivert gömleğin bir tarafı sağ bacağına doğru uzundu ve koyu renk deri iplerden bir kemer gömleği bel hizasında tutuyordu. Pelerini omuzlarından geri kaymış ve Gain'in boğum boğum kaslarını açıkta bırakmıştı. Alia güçlükle nefes aldığını hissetti. Gün ışığı üzerlerindeydi. Bu da onu onlarca kat cila sürülmüş kusursuz bir balmumu heykeli gibi gösteriyordu. Alia erkeğin arkasında topladığı ipeksi sarı saçlarına baktı. İncecik sarı teller nerdeyse beline kadar uzanıyordu. Genç kız onun saçlarına dokunmak istiyordu. İsteğini biraz olsun bastırabilmek için ellerini arkasında birleştirdi ve incelemesine geri döndü. Gain'in dudakları hafifçe aralıktı, teninde kırmızının en güzel tonunda parlıyordu. Alia derin bir nefes aldı ve kendine gelmeye çabaladı. Yoksa ateşin efendisi burada nöbet mi tutuyordu? Bir an onun için nöbet tutuyor olduğunu düşünmek genç kızı mutluluğun zirvesine ulaştırmıştı. Alia bir kez daha ona dokunmak istediğini kendisine itiraf etti, bu isteğine engel olmalı ve ondan mümkün olduğunca uzak durmalıydı. Bunu ne derece yapabileceğinden pek emin değildi. Denemek için birkaç adım gerilemesi ile Gain bir anda kılıcıyla önünü kesti ve gözlerini açtı. Güzel kadifemsi bir ses tonuyla, "Bir yere mi gidiyordun?" diye sordu. Alia elini kürek kemiklerine sıkıca bastırdı. Tanrım ondan ne zamandır bu kadar hoşlanıyordu? Hiçbir şey söylemedi ve odadan kaçmak için arkasına döndü. Fakat Gain onu yakalayıp kendine çevirdi. Gözlerinden muzur bir parıltı geçerken ateş çemberi adeta Alia'yı yakıyordu. "Geçen gün olanlar için hala açıklama yapmadın!" diye fısıldadı. Alia'nın gözleri otomatik olarak Gain'in dudaklarında kenetlendi. Gain onu utandırmaya kararlıydı, dilini alt dudağına bastırıp gülümsedi. Alia'nın yanakları pembeleşmeye başlamıştı. Güneş ışığının vurduğu yerler öylesine güzel parlıyordu ki. Tanrı korusun Gain kıvranmaya başlayacaktı. Alia kolunu ondan kurtarıp umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti. Başlarında bu kadar büyük bir sorun varken nasıl oluyordu da kafası böyle şeylere çalışıyordu? "Geçen gün dikkate almam gereken bir şey mi oldu?" diye sordu. Sonra elini alnına götürüp "Ah... Dün olanlar şu zavallı kadını çocuklarının önünde..."diye söylendi fakat sözlerini tamamlayamamıştı. Gain tek kaşını kaldırmış çarpık bir gülümsemeyle onu süzüyordu. Alia pes etti. Hayır, ondan uzak durmayacaktı. Bunu ondan en çok nefret ettiği anda bile yapmamıştı ki. Omuzları düştü ve elleri iki yanına sallandı. "Bana şöyle bakmaktan vazgeçecek misin?" diye sordu ve başını eğdi. Gain zarifçe onun yüzünü kendine çevirdi. "Sana nasıl bakmamı tercih edersin?" diye sordu. Tam Alia'nın kaş çatmaktan kırışan alnını öpecekti ki odanın kapısı hızla açılıp duvara çarptı. Gain Alia'yı arkasına itti ve tek koluyla onu orada muhafaza etti. Alia erkeğin omzunun üzerinden Orion'a baktı. Bugün baştan ayağa kadar siyahlar içerisindeydi. Siyah gür saçları omzuna doğru serbest bırakılmıştı ve gözleri ona şeytanı anımsatıyordu. Alia Gain'in öfkeden kaskatı olmuş kolunu sıvazlayıp saklandığı yerden çıktı. Orion güzel kızı baştan aşağı süzüp "Kuşlar bana burada yeni bir şeyler bulacağımı söyledi" dedi. Gözlerini bir an olsun Alia'dan ayırmıyordu. Alia Gain'in öfkesini içinde hissediyordu. Erkeğin öfkesi Alia'yı güçlendiriyordu. Omuzlarını dikleştirdi ve ellerini kalçasına dayadı. Gain "Öyleyse sevgili kardeşim aynı kuşlar sana burada istenmediğini söylemiş olmalı " dedi. Yumruklarını sıkıyordu. Alia gülümsedi, bu öyle cüretkâr bir gülümsemeydi ki Orion afalladı. Gain'in hırlamasına aldırmayıp Alia'ya doğru birkaç adım attı ve ona doğru eğildi "Dün rahatsız olmuş bir halin vardı... 'Hoş geldin' partimi erken terk etmen beni oldukça üzdü. Oysa senin için en taze olanları seçmiştim küçük tatlı vampircik" dedi. Alia yüzünü kapıya doğru çevirdi ve "Senin yerinde olsam uzak dururum" diye mırıldandı. Orion onun çenesini sıkıp yüzünü sertçe kendine çevirdi. Gain tam engel olacaktı ki Alia'nın yüzündeki buz gibi ifadeyle olduğu yere çivilendi. Kan kırmızısına bürünmüş gözleri öfkeden ateş saçıyordu. Gain bile şu an ona yaklaşmak istemezdi. Az sonra Orion ürperip elini çekti ve Alia koluyla çenesini sildi. Gain onun ne kadar korktuğunu biliyordu fakat korku öfkenin yanında sönük kalmıştı. Orion Gain'e döndü ve "Onu hemen yok et!" diye tısladı. Eli öylesine yanmıştı ki kolay kolay iyileşmeyecekti. Gain kollarını göğsünde kavuşturup "Buna karar verecek tek kişi benim!" diye çıkıştı. Orion "Gün batımına kadar vaktin var yoksa sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın! " diye kükredi ve geldiği hızla odadan çıktı. Alia "Senin de kıçına koca bir tekmeye ihtiyacın var!" diye söylendi ve Gain kahkahalara boğuldu. O, bu kadar komik olanı merak ederken Gain'in odada yankılanan kahkahasının arasında "İnanılmazdın." dediğini duyar gibiydi. *** Nell Alia'nın büyük salonun girişinde volta atığını görünce hemen yanına koştu. Alia tanıdık birilerini gördüğü için mutluydu belki o kafasındaki karmaşık sorulara bir cevap verebilirdi. Nell gülümseyip "Niçin dışarıda bekliyorsun?" dedi. Alia Nell'i kolundan tutup merdivenlerin başına sürükledi ve etrafı yokladıktan sonra "Orion burada..." diye fısıldadı. Nell yeniden gülümsedi ve başını sallayarak onu onayladı. Alia dudaklarını büküp "Orion gün batımına kadar yok edilmezsem icabıma bakacağını söyledi! Aklımı kaçırmak üzereyim. Her gün 'Acaba bugün üzerime kim atlayacak?' diye düşünmekten fena halde sıkıldım!" diye söylendi. Nell elini Alia'nın omzuna koyup yakışıklı yüzünü onunkiyle aynı hizaya getirdi. "Sakin ol Alia... Gain buna izin vermez, o izin verse bile İola mutlaka engellemenin bir yolunu bulur." dedi ve ona göz kırptı. Genç kız titrek bir yaprak gibiydi. Alia omuz silkip "Az önce Gain ona kardeşim diye hitap etti" dedi. Nell Alia'yı daha fazla meraklandırmadan "Kardeşler, fakat uzun zaman önce yeryüzünde yaşayan en güzel vampir için düşman kesildiler." dedi. Alia derhal aklına gelen tek yabancı ismi sayıkladı "Prenses Minore!" Nell başıyla onayladı "Evet o. Safkan vampir ve İola'nın üvey kardeşi" dedi. Alia soran gözlerle ona bakmaya devam ediyordu. Nell ona bildiklerini anlatabilmek için Avluya çıkmayı önerince Alia hevesle kabul etti. Nell avluda sakin bir yer bulduğu kanısına varınca durdu ve orada bulunan bir ağaç kütüğüne oturdu. Alia'nın daha fazla dayanacak gücü kalmamıştı "Seni dinliyorum" diye ısrar etti. Nell "Minore, Aneen'in gerçek kızı yani doğuştan vampir fakat insan annesi yüzünden sıra dışı güzelliği dışında hiçbir özelliğe sahip değil. Her neyse Orion ve Gain ona sırılsıklam aşıktı. Öyle ki Klanın başına geçecek bir sonraki kişi umurlarında dahi değildi. Tam olarak bilmiyorum fakat Minore ikisinin aralarında anlaşma yapmalarını istemiş." dedi. Alia "Çok saçma" diye fısıldadı Nell başını salladı ve "Tabiî ki anlaşmadılar ve Orion kardeşini öldürmek için onunla savaşmak istedi. Gain kazanabilirdi fakat kavga etmeyi reddetti. Sonrasında Minore Kuzeye taşındı ve Orion onunla gitti. Aneen hayal kırıklığına uğradı çünkü Oriona'a çok güveniyordu. Bunun üzerine gücünü Gain'e verdi" dedi ve durdu ela gözlerini kaleye dikti. "Aslında artık endişelenmene gerek yok çünkü az önce Kuzeyden gelen haberciyle görüştüm. Minore buraya geliyor. Kesinlikle ikisinin de umurunda olmayacaksın." dedi ve sırıttı. Alia midesine kramplar girdiğini hissediyordu. "Gain'in bundan haberi var mı?" diye sordu. Nell elini saçlarının arasından geçirip "Aslına bakarsan bende haber vermek için buradayım şimdi gitmeliyim" dedi. Alia zorla gülümsemeye çalışarak "Pekâlâ, bol şans!" diye mırıldandı ve Nell'i kaybolana kadar izledi. Bu da nereden çıkmıştı. O kadının burada ne işi vardı? |
0% |