@gizemmgurbuzz
|
Şhia dişlerini sıktı. Daha etkili bir plana ihtiyaçları vardı. Van muhtemelen bu gece yeniden saldıracaktı. Aias'ın, ondan yalnızca durup kalede nöbet tutmasını bekliyor oluşu açıkça artık sivri dişlilere güvenmediğinin bir göstergesi olmalıydı. Oysaki Şhia, Prenses Alia'ya ve dolayısıyla bu klana ettiği bağlılık yemininin sonuna kadar arkasındaydı. Klandan bir süreliğine ayrılmanın yolunu bulmalıydı. Eğer Van'a onun seveceği bir şey götürmeyi başarabilirse yeniden gözüne girer ve onu yönlendirerek klana zaman kazandırabilirdi. Sıkıntıyla ellerini ovuşturdu. Düşüncelerini biriyle paylaşmalıydı. Fakat konuşacağı kişi efendilerinden yahut sivri dişlilerden biri olmamalıydı. Şayet sözü geçen vampirlere danışırsa kendini tehlikeye atmaması için uzun bir nutuk çekmekle kalırlardı; kendi türü ise, klan için şu durumda güvenilecek son topluluktu. Pelerininin kukuletasını başına geçirip avluya çıktı. Ormanın sesi bugün ona fazla geliyordu. Etrafta kimsenin tek bir kelime dahi etmiyor oluşu canını yağmurdan yumuşayıp ayaklarına bulaşan çamurdan daha çok sıkıyordu. Ani çakan şimşek Minore ve Orion'un başında diz çöken gölgeyi aydınlattığında Şhia ürperdi. Dalgınlıktan orada birinin olduğunu dahi görememişti. Bu yağmurda ortada savaşçılardan başka kimse yokken kim çamurun üzerinde oturup iki ölüyü beklerdi ki? Havayı kokladı. Gain ya da Alia da değildi. Tanıdık bir koku olmasına rağmen vampirin kim olduğunu çıkaramamıştı. Karaltıya doğru ilerlediğinde Hera'nın hıçkırıklarını duyunca olduğu yerde donup kaldı. Siyahî kadın iki büklüm oturmuş ve ellerini bileklerine kadar çamurun içine daldırmıştı. Şhia, o belli etmese de özünde ne kadar duygusal biri olduğunu çok önceden fark etmişti. Yanına gidip elini onun omzuna koydu. Hera acilen ayağa kalkıp ağladığını belli etmemek için çamurlu ellerini yüzüne sürdü ve pelerinine sarınıp kaleye doğru ilerlemeye koyuldu. Tanrı aşkına, ne zaman yalnız kalmak istese bu adam tepesine dikilmek zorunda mıydı? Şhia onu kolundan çekiştirince sertçe arkasına döndü. "Yine ne var!" "Dinle, biraz konuşabilir miyiz?" "Sana kaç kere peşimde dolanıp durmamanı söyleyeceğim!" Egzotik güzel kaşlarını olabildiğince çatmış, burnundan soluyordu. Şhia aldırış etmedi. Planını onunla paylaşacaktı. Hera yeri geldiğinde sözünü dinleten oldukça akıllı bir kadındı. Üstelik Şhia onu çoktan kadını olarak seçmişti. Kabullendirmek neredeyse imkânsız olsa da genç adam sonsuza kadar bekleyebilirdi. "Bunu bir evet olarak kabul ediyorum!" diye söylenip onu ahırların olduğu, avlunun arkasına doğru sürükledi. Hera, zorla ahıra girdi. Kurtulmak için çabaladıysa da Şhia ondan çok daha güçlüydü. Bırakması için kolunu çekiştirdi fakat sivri dişli onu acımasızca duvara çarpmıştı. "Anlaşılan, prenses senden duyduğum rahatsızlığı henüz söylememiş!" "Ah! Evet dişlerimi söküp küpe yapacakmışsın. Eğer çok istiyorsan onları sana veririm ama önce beni dinle." "Türün, halkımı, efendilerimi öldürürken bana seni dinlemem için bir sebep söyle!" Hera erkeğin aniden takındığı perişan yüz ifadesiyle duraksadı. Karanlık gözlerinde her zaman gördüğü inatçı parıltı yok olup gitmiş güçlü çenesi kenetlenmişti. Güzel kadın kolunun serbest kaldığını hissetti. Şhia birkaç adım gerileyip başını önüne eğdi. "En başından bu şekilde düşünüyorsan sana anlatmamın bir önemi yok." Sesi düşündüğünden daha güçsüz çıkmıştı. "Benden ne istiyorsun!" "Dinlemeni ve bana güvenmeni." Hera gözlerini devirdi kollarını göğsünün altında birleştirip umursamaz bir ses tonuyla "Yalnızca iki dakikan var!" diye homurdandı. Şhia ona içtenlikle gülümsedi. "Sana söylediklerim aramızda kalmalı." "Bir dakika yirmi sekiz saniyen kaldı sivri dişli... Yirmi yedi, yirmi altı, yirmi beş..." "Tanrı aşkına beni dinle kadın. Ters giden bir şey olursa Van'ın klanına geri döneceğim. Böylece onun dikkatini dağıtıp klana zaman kazandırabiliriz. Van'ın nasıl hareket edeceğini ve neler planladığını her gün bir not kağıdı ile sana..." Şhia sözlerini tamamlayamadan Hera üzerine yürüyüp ona sert bir tokat attı. "Tüm bu saçmalığa kanacağımı mı sandın? Amacın aklımı karıştırıp o şeytana yardım etmememi sağlamaksa yanılıyorsun." Genç adam yumruklarını sıkıp atların huysuzlanmasına aldırış etmeden tısladı ve Hera'yı kendisiyle duvarın arasına hapsedip ağzını kapadıktan sonra "Ben sözümü bitirmedim!" diye bağırdı. Hera'nın gözlerindeki korkuyu görmezlikten gelip oldukça ısrarcı bir ses tonuyla "Şu saatten sonra bana güvenmiyor olmanın bizi kurtarmaya fayda edeceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Her an saldırıya uğrayabiliriz. Van efendilerimizi öldürerek klanın karışmasını sağladı. Tıpkı şu an olduğu gibi... Şimdi dışarıda bir yerlerde saldırmak için uygun anı bekliyorlar. Her zaman ikinci plana ihtiyaç vardır! Bana güvenmek zorundasın güzelim, burayı seviyorum, seni seviyorum ve inan bana ne sana ne klanımıza zarar verecek hiçbir şey yapmam. Anlıyor musun?" Şhia bağırarak başladığı konuşmasına sesi, gittikçe kısılarak devam etmişti. Şimdi iki vampir de susuyor ve birbirlerine bakıyorlardı. Hera başını evet manasında salladı ve erkeğin geri çekilmesiyle derin bir nefes aldı. Söylediklerinde haklıydı. İki tarafın da birbirlerine girmesine çok kısa bir süre varken sivri dişlinin Van'ın tarafına geçecek olması hiç kimse için bir şey ifade etmezdi. Diğer taraftan ona sevgisini itiraf etmiş olduğu gerçeğini görmezden gelmeye çalışıyordu. Genç adam boynundaki nişanı çıkarıp Hera'nın avucuna koydu. "Onu benim için sakladığından emin ol ve kimseye bir şey söyleme. Van istediğini elde edemeyip geri çekilirse bende onlarla gideceğim, onlara kurulan planı anlatacağım bu yüzden efendilerimize yeni bir plan kurmalarını söyle ve benden haber gelene kadar onları oyala. Her gün şafak sökmeden önce mutlaka duvarın arkasına bir not kağıdı bırakacağım. Dediğimi unutma güzelim, ne olursa olsun kimseye bu konuşmadan bahsetme." Şhia çabucak kadınının çamurlu alnını öptü. "Sen aklını kaçırmışsın sivri dişli! Umarım Van, gittiğinde seni parçalara ayırır!" Hera belirli belirsiz bir tebessümün ardından kendini toparlayıp madalyonu sımsıkı tuttuğu elini pelerininin içine soktu ve kapıdan dışarı çıkarken her zamanki çekilmez tavrıyla "Senden hoşlanmıyorum sivri dişli, madalyonundan da hoşlanmıyorum... En kısa zamanda geri gel ve onu kırmadan önce benden al."diye söylendi. Alia odasında vampirlerini beklerken, dışarıda yağan şiddetli yağmurun işlerini zorlaştıracağını düşünüyordu. Yatağının üzerinde duran çamurlu elbisesine bakıp yüzünü buruşturdu. Bugün için çok hazırlanmıştı. Gain'in ona hediye ettiği saç tokasını çıkarıp dağılmış buklelerini yeniden toparladı ve güzel tokayı dikkatle saçlarının arasından geçirdi. Düğün gününü savaş alanına çevirdiği için Van'ı affetmeyecekti. Parmağındaki yüzüğe dokunup histerik bir iç çekti. Diğer yandan yaptıkları planın artık bir işe yarayacağını sanmıyordu. Sivri dişlileri geri çekilmek zorunda bırakmadıkları sürece yeni bir plan yapmaları gerekecekti. Yüzünü sıkıca ovuşturup çığlık attıktan sonra kapıya doğru yürüdü. Vampirleri hala ortalarda yoktu. Onları burada beklemek ise vakit kaybıydı. Odasının kapısını sertçe açıp karşısında Nell ve Carna'yı görünce tiz bir ses çıkardı. Carna yüzünde telaşlı bir ifadeyle ona bakıyordu. Nell ise oldukça gergindi ve zorla yerinde duruyormuş gibiydi. "Carna neler oluyor?" "Bu tarafa doğru geliyorlar, sayıları bizden az olmasına rağmen silahları ve sahip oldukları özel yetenekleri güçlük çıkaracaktır." Alia yumruklarını sıktı. "Bana sakın odadan çıkmamamı söyleme Carna!" "Savaşçılar yerlerini aldılar. Gain senin İola'nın yanında kalmanı istiyor." "Aşağı inin ve yerlerinizi alın!" Genç kız sesini oldukça yükseltmişti. Gain'e olan öfkesini zavallı arkadaşlarından çıkardığı için kendinden nefret etti. Odasında durmayacaktı! Kapıyı ardından sertçe çekip avluya doğru koştu. |
0% |