Yeni Üyelik
15.
Bölüm

Seçilmiş

@gizemmgurbuzz

"Ne olursa olsun onu kaybetmeyi göze alamayacak kadar çok seviyorum. "

Alia, prenses onu suyun içinden çıkarmadan önce tam olarak böyle düşünüyordu. Tek elini kendine siper edip diğeriyle İola'nın uzattığı havluyu aldıktan sonra bedenine sardı. Küçük banyosundan çıkarken "Mah-re-mi-yet! Böyle bir kavram vampirler için de geçerlimi?" diye sordu.

"Kapıyı defalarca çaldım fakat suyun içine gömüldüğün için beni duymadın" İola odada bulunan tek giysi dolabını açıp hayretle içinin neredeyse boş olduğunu görünce kaşlarını kaldırdı. Hera'nın getirdiği birkaç elbise acımasızca dolabın arka kısmına itilmiş öne ise Alia'nın giydiği son derece gösterişsiz pantolonlar ve bodyler dizilmişti. İola içlerinde en makul görünen sütlü kahverengi bol kesimli elbiseyi ve direk göze çarpan iç çamaşırlarını ona doğru attıktan sonra dolabı çabucak kapadı.

Genç kız havlusunun altında giyinmeye çalışırken "ve sende banyoma daldın!" diye çıkıştı. İola'nın ona verdiği elbise ancak özel bir davette giyilebilirdi. Alia ise yalnızca uyuyacaktı. Yastığının altına tıkıştırdığı beyaz yün şortunu ve üzerinde kırmızı şirin kalpler olan kısa kollu bodysini havlunun içine aldıktan sonra prenses fark etmeden elbiseyi yatağın altına doğru ittirdi.

İola onun küçük bir kız çocuğu gibi görünmesine bu defalık göz yumacaktı. Yatağın ucuna oturup yanına gelmesi için işaret etti. Alia havluyla saçlarının üzerinde çok katlı bir kule yaptıktan sonra yanına gelip oturdu. Saçları dağınık değilken çok daha güzel görünüyordu. Gülümseyerek "Yarın özel bir savaş ritüeli düzenlenecek. Hazırlıklar için erkenden salonda olmalısın" dedi.

"Sanırım benim yüzümden savaş çıktı! Anlamıyorum... Bizimle onların arasındaki fark ne? Bir çeşit evrim mi?" Alia prensesin konuşmasına fırsat vermeden merak ettiği sorulara bir yenisini ekledi. "Eğer Van bu denli bir tehdit unsuruysa neden bunca zamandır bekledi ya da biz oradayken neden işimizi bitirmek yerine geri durdu?"

İola derin bir iç çekti. Konuşmaya başlamadan önce en kısa ve anlaşılır cevapları verebilmek adına zihninin içinde gezindi. Hazır olduğunu düşündüğünde ise genç kızın meraklı gözlerine odaklandı.

"Senin dönüşümünü tamamlaman Van ile aramızda kaçınılmaz olan savaşı zaten başlattı. Van, Gain den asla ateşin gücünü alamayacağını biliyordu. Artık elde edebileceği bir başkası var. Ryv ve diğerlerinin klanımıza katılıp katılmaması savaşın başlaması için sadece bir bahaneydi." İola dudaklarını ıslattı. Aliayı ürkütmek istemiyordu fakat tüm bunların odak noktası olarak bilmeye ihtiyacı vardı. "Van bu Klanı kurarken bizimleydi. Babam ateşin gücünü taşıyordu bu üstün güç tanrıdan ona bahşedilmiş. Van'a ise daha farklı özel güçler verilmiş. Daha güçlü dişler daha çevik bir vücut ve psişik güçler... Babam tanrının bahşettiğiyle yaşamayı ötekileşmeyi ve gizli kalmayı kabul etti. O ise sahip olduklarıyla evrendeki en güçlü yaratık olduğunu iddia ederek sorun çıkarmaya başladı ve ayrılıp insanların arasına karıştı. Döndüğünde ise artık tamamını kendi dönüştürdüğü özel yetenekli bir ordusu vardı."

Alia prensesin konuşmasını bölmek zorunda hissetti. " Yani tüm sivri dişliler ile arasında bağ mı var? "

"Az da olsa... Bunu otorite kurmak için yaparız fakat özel bir bağ hissetmek için ısırıldığın esnada kalbinin son atımına kadar dönüştürücünü düşünüyor ve hissediyor olman gerekir ve onunda seni-" İola duraksadı bu bağlanma mevzusunu Gain'in henüz ona açıkladığını sanmıyordu. Bu yüzden konuyu değiştirmeyi umarak devam etti. "Yani Van, kendine benzeyen yeni bir ırk kurarken onlarla bağ kurmak amacı gütmüyordu. Yalnızca yeteneklerinin vampirlerin geçmesini umdu ki öyle de oldu."

" Anlayamadığım böylesine yetenekleri olan vampirlerin neden Gainden korktuğu. "

İola gülümsedi. Alia henüz sahip olduğu gücün boyutlarını bilmiyordu ve zamanla öğrenmesi en doğru olandı. Yine de ufak bir bilgiyi ona çok görmeyecekti.

"Van yenilmez olmak istiyor. Sahip olduğu güçler elementin gücünün yanında bir hiç. Bizi tedirgin eden Van değil Alia, savaş hiç değil. Duygularımız... Kayıplarımızın ardından kalacak olan neredeyse sonsuz boşluk."

Genç kız iç çekti. "ve onun kaybedecek hiçi şeyinin olmaması."

"Korkmuyor musun?"

Alia başını evet manasında salladı. İola'nın, tenini karıncalaştıran buz gibi elini avuçlarının içine alıp biraz olsun ısıtmaya çalışırken; "Sevdiklerimi kaybetmekten çok korkuyorum!" diye mırıldandı.

"Ya sana bir şey olursa? İçindeki gücü henüz keşfedebilmiş değilsin. Daha çok..."

Sesindeki endişe Alia'nın gülümsemesine neden oldu. Onun kızıl gözlerine bakıp "Sorumluluklarım daha önce gelmeli." dedikten sonra havluyu çıkarıp saçlarına şekil vermek için aynasının karşısına geçti. İola'yla konuşmak onu rahatlatmıştı. Başını önüne eğip saçlarını silkelerken ayaklarına hiçbir şey giymediğini fark edince aceleyle şifonyerin önündeki sandalyeye oturup bacaklarını masanın altına soktu.

Güzel kadın saçından küçük bir toka çıkarıp Alia'nın yanına geldi ve sağ tarafından bir tutam saç alıp geriye doğru tutturdu. "Senin yerinde başka biri olsaydı Gain'in ardına saklanmayı tercih ederdi kızım... Yaşadığımız hayatta bazıları lider doğar fakat bazıları lider yaşar. Sen lider yaşayanlardansın." Konuşurken sesi yumuşak değil ciddiydi.

Genç kız aynadaki yansımasına bakarken "Ben ardına saklanmak yerine yanında durmak istememe rağmen o, daima beni bir adım geride bırakıyor. " dedi. Sesindeki hüzün onu ele veriyordu.

Gain istemeden kulak misafiri olmuş olsa da, Alia'nın son sözüne karşın bir anda kendini odanın içinde buluverdi. "Seni geride bırakmıyorum!" diye çıkıştı ve İola'nın alabildiğince tiz çıkmasına ayrıca bir çaba sarf ettiği sesiyle "Bizi mi dinliyordun!" diye bağırışına aldırış etmedi.

Alia şu an onunla baş edebilecek güce sahip değildi. Gitmemesi için İola'ya yalvaran gözlerle bakmaya başladı fakat prenses Gain'e ateş püskürmekle meşguldü. Sonunda pes etti ve hışımla dışarı çıktı. Genç kız, ne derse desin onunla daha fazla kavga etmemeye kararlıydı.

Gain, İola'ya karşı kazandığı zaferin ardından iki hızlı adımda yanına ulaşıp "Seni geride bırakmıyorum. Korumaya çalışıyorum ve olaylar karşısında bana biraz olsun güvenmeni istiyorum!" diye sitem etti. Ses tonu en az yüz hatları kadar ısrarcı ve kabullendiriciydi.

Alia daha sakin bir tavırla "Sana güveniyorum fakat senin de bana güveniyor olman gerekmez mi? " diye sordu. "Alçak sesle konuşabilecek kadar olgun olduğumuzu düşünüyorum."

"Elimden geldiğince anlayışlı davranmaya çalışıyorum fakat konu sen olduğunda kendimi kaybediyorum. Korkuyorum! Sana bir şey olursa dayanamam." Gain bir anda karamsarlığa kapılmıştı. Prensesinin oturduğu sandalyenin arkasına geçip onun omuzlarını sıvazladı.

"Bir dahaki sefere kendini bana vuracak kadar kaybetmemeni dilerim."

"Asla sana vurmak istemezdim kendimi kaybetmiştim fakat seni... Vampirin kollarında görünce... Ellerin onun üzerindeydi ve..." Gain sıkıntıyla inledi. Vücudu liğme liğme edilse ancak bu kadar acı çekebilirdi.

"Lütfen!" Alia sesini yükseltmişti. Duymak istemiyordu. Elini erkeğin omzunu sıkan güçlü ellerinin üzerine koydu ve gözlerini aynaya dikti

Aynaya yansıyan görüntüleri inanılmazdı. Alia birbirleri için yaratıldıklarını düşündü. Şımarık bir kız çocuğu gibi "Yalnızca bana üzgün olduğunu söyle." dedi. Gain'in pişmanlığını hissedebiliyordu. Ondan uzak kaldığı iki gün boyunca ne kadarda acı çekmişti. Kendi kendine "Hak ediyor!" diye diretse de gözyaşlarını gördüğü an aslında onu affetmişti. Genç adam gülümsedi.

"Dizlerimin üzerine de çökmeli miyim?"

"Kesinlikle!" Alia onu ciddiye almayarak omuz silkti fakat Gain oturduğu sandalyeyi kendisine doğru çevirip dizleri üzerine çöktü. Genç kız gülmeden edemedi. Erkek dizleri üzerine çökmüş ve melül bir ifadeyle ona bakıyordu. "Pekâlâ, bu kadar ısrar ettiğine göre özrünü kabul ediyorum!" diye mırıldandı ve onu ayağa kalkması için çekiştirdi.

Gain tek kaşını kaldırıp ayağa kalktı. İmalı bir ses tonuyla "Israrlarıma dayanamayıp beni bağışladığınız için minnettarım prenses! İzin verirseniz artık işimin başına dönmeliyim." dedi. Prensesi onu geçirmek için kapıya kadar peşinden geldi. Gain ona güzel bir gece dilemeden önce; "Yarınki ritüele katılmayı düşünmüyorum. Gün doğarken kaleden ayrılacağım." dedi.

Alia surat asıp "Kale dışına çıkmak yasak değil mi? Üstelik tek başına..."diye mızmızlandı. Gain uzanıp parmaklarını onun dudağına değdirince sustu. Genç adam nefes kesici bir gülümsemeden önce sözcükleri bastırarak "Gün doğarken!" dedi ve ona göz kırptı.

Alia sırtını kapıya dayadı. Ayakları yerden kesildiğinden yatağına dahi nasıl gideceğini bilmiyordu. Az önce bir teklif mi almıştı? Gain ona "Gün doğarken!" demişti. Pekâlâ, üstü kapalı bir teklifti. Nefesini tutup ayak seslerini dinlemeye koyuldu. Gittiğinden emin olunca "Aman Tanrım!" diye fısıldadı. Eğer onu birazcık tanıyorsa kimsenin haberi olmadan dışarı çıkacaklardı, haberleri olursa kesinlikle hepsi karşı çıkardı çünkü dışarısı tehlikeliydi. Elini ağzına götürüp olası bir çığlığı engelledikten sonra kendini yapıştığı ahşap kapıdan zorla ayırıp paytak adımlarla şifonyere doğru ilerledi ve sandalyeye oturdu. Karnındaki kelebeklerin şiddetine bakılırsa yüzünün bu denli kızarmasına şaşırmamalıydı. "Kendine gel Alia!" diye çıkıştı ve küçük bir kahkaha atıp dudaklarını dişledi. Şimdi bütün gece boyunca ilk randevusuna giden yeni ergenler gibi saatin gelmesini bekleyecekti. Daha da önemlisi ne giyecekti? Belki Hera'nın onun için ayırdığı elbiselerden birini giyebilirdi. Hayır, o zaman kendini ele verirdi. Sade fakat özenli olmalıydı. Ayağa kalkıp kendine dikkatlice baktıktan sonra kapının yanında duran dolabına yöneldi.

Açık mavi kot pantolonunu ve yeşil bodysini yatağının üzerine attı. Bunlar onu idare edebilirdi. Çantasının ön gözünde olduğunu tahmin ettiği dudak parlatıcısını uzun bir uğraştan sonra en arkadaki küçük fermuarlı gözden bulup onu da diğerlerinin yanına ekleyip işine yarayacak bir toka bulmak için keşfe koyuldu. Çantasına attığı hiçbir şeyi kolay bulamazdı ve genellikle her şeyi rastgele çantasına atardı.

O hararetle toka bulmaya çalışırken kapısı açıldı. Alia kimin geldiğini görmek için doğruldu ve başını dolabın üst rafına çarpıp geri çekildi. Gelen Hera'ydı. Bir yandan kafasını ovalayıp diğer yandan "Kapıyı çalmalıydın!" diye yakındı. O söylenirken Hera çoktan onun yatağının başına gelmiş ve kot pantolonuna "Bu ne?" der gibi bakmaya başlamıştı. Alia "O bir kot pantolon" dedi.

Hera gözlerini devirirken o kadar abarttı ki bir an göz bebeği göz kapağının içinde kaybolur gibi oldu. Pantolonu baş ve işaret parmağı arasına sıkıştırıp Alia'ya doğru salladıktan sonra "Onun ne olduğunu biliyorum! Sadece bu kadar iğrenç bir şeyin sende ne aradığını merak ediyorum hepsi bu!" diye çıkıştı. Şu an, genç kızın üzerindeki garip giysileri düşünmeyecekti bile...

Alia onun üzerindeki menekşe rengi dar elbiseye ve ustaca arkadan toplanmış siyah dalgalı saçlarına uzun uzun baktıktan sonra sırıtıp kaşlarını oynattı düşünmeye ne gerek vardı ki Hera büyük bir zevkle onu giydirirdi. "Sade ve özenli bir şeyler istiyorum" dedi.

Hera, pantolonu yere bırakıp "Buraya sivri dişlilerine sahip çıkmanı söylemek için geldim!" dedi. Alia onun kahverengi yanaklarına gölge düştüğünü görebiliyordu. "Bir şey mi oldu?" diye sordu. Hera "Şhia... O sinir bozucu yaratık eğer biraz daha peşimde dolanırsa dişlerini söküp kendime bir çift küpe yapacağım." dedi.

Alia sırıttı fakat Gain gibi, üzerine gidip onu utandırmayacaktı. "Onunla konuşacağım!" dedikten sonra pantolonunu yerden alıp üzerine tuttu ve "Bana yardım etmezsen bunu giyer ve bütün klana senin diktiğini söylerim" dedi.

Hera "Seni bu sefil kıyafetlerden kurtarmak benim için bir zevk ama önce benim odama çıkmalıyız" derken hala utanmış görünüyordu. Alia küçük bir baş onayı verdi ve egzotik moda tasarımcısının peşinden yola koyuldu.

Bu giydiği onuncu elbiseydi. Alia aynadaki yansımasına dil çıkarıp elbiseyi bir çırpıda çıkarttı. "Daha rahat bir şeyler..." diye söylendi. Hera bayılmak üzere olduğunu gösteren gibi bir hareket yapıp yeniden kıyafet yığınının arasına döndü. Odası dört bir yandan dolaplarla çevriliydi. Alia bu kadar çok kıyafetle ne yaptığını gerçekten merak ediyordu. Bu sırada Alia da araştırmasında ona yardımcı olmak için etraftaki dolaplara bakmaya başladı.

Boşuna uğraşıyordu. Buradaki en sade elbiseler bile onun için oldukça gösterişliydi. Pes edip aynanın önünde bağdaş kurarak oturdu. Böyle devam ederse kendi kıyafetlerinden birini giymek zorunda kalacaktı. Hera'nın ne yaptığını merak ederek girdiği odaya doğru baktı. Siyahî kadın girdiği giysi havuzunda kaybolmuştu. Diğer yandan daha saçlarını nasıl yapacağını düşünecekti. Saç yapmak giysi seçmekten daha büyük bir sorundu çünkü Alia saçlarını toplamaktan nefret ediyordu.

Bir süre sonra Hera elinde siyah deri bir pantolon koltuk altına sıkıştırdığı siyah deri botlar ve koyu lacivert bir body ile geri döndü. Onun yanına oturup "Al bunlar en sadeleri..." diye yakındı. Özenle topladığı saçları dağılmış, şık elbisesi neredeyse üzerinde ters dönmüştü. Oldukça yorgun görünüyordu.

Alia denemeye dahi gerek duymadı. Gözünde canlandırdığında dahi güzel bir kombinasyondu. Onları Hera'dan alıp ayağa kalktı.

"Gerçekten çok hoş, teşekkür ederim!" diye şakıdı ve o, sorgulamaya başlamadan önce koşar adımlarla odadan çıktı.

                                                                             ***

Gain elindeki şişeyi masaya bırakıp Aias'a döndü. İçi içine sığmıyorken bir ton işle uğraşıyor olması gerçekten sinir bozucuydu. "Yarınki ritüeli Orion'un hazırlamasını söyle ben katılmayacağım, ilgilenmem gereken işlerim var." dedi. Aias "O halde prenses Alia görevi devralabilir. Biliyorsun bunu ateşin gücünü taşıyan biri yapmalı." diye diretti. Gain bir çıkış yolu bulabilmek için etrafına bakındı. Aias'a yalan söyleyemezdi ama gerçeği söylemeye de niyeti yoktu. "Bilmiyorum" diye geveledi. Yalnızca bir günlüğüne onu rahat bırakamazlar mıydı? Bundan sonraki gidişat belliydi. Ortalık kızışacak ve Van istediğini alabilmek için elinden ne geliyorsa yapacaktı. Aias'ın parmaklarını şaklatmasıyla dikkatini yeniden ona çevirdi. Savaşçı kollarını göğsünün altında birleştirip ona baktı. "Başka bir neden var! Kızıl saçlı güzel bir neden." Gain sırıttı her zamanki gibi kendini ele vermişti.

Alia peşinde Şhia ile odasına girdi. Elindeki kıyafetleri dolaba atıp kapağını kapattı.

"Şhia, Hera'yı takip etmekten vazgeç. Eğer üstelersen dişlerini söküp bir çift küpe yapacağını söylüyor." diye söylendi.

Şhia omuz silkti "Dikkatimi çekiyor" diye yanıtladı.

Alia "Pekâlâ, dişlerini de çekince sorununu ben halletmeyeceğim!" dedi. Savaşçı açık kapıya bakıp "Onunla ilgilenmemi uygun bulmuyorsanız ilgilenmeyeceğim." diye söze başladı. Alia onun daha fazla konuşacağını anlayınca "Hera'yla ilgilenebilirsin, yalnızca zor biri." diye yanıtladı ve konuyu değiştirmek için "Ryv nasıl?" diye sordu. Eğer konuşmaya başlarsa bir daha asla susmazdı. Bu yönüyle tıpkı Hera'ya benziyordu, dudaklarını dişleyip olası bir kahkahayı engellemeye çalıştı.

Şhia tam cevap verecekti ki Amina, Camene ve Luv odaya girdiler. Camene "Uyuyor... Sakinleştirmek için çok uğraştık." dedi. Hepsi perişan görünüyorlardı.

Alia Şhia'ya "Bize birkaç şişe getirebilir misin?" diye sordu. Savaşçı acele bir baş onayıyla odadan çıktı.

Amina sırıttı. "Buranın şişe yöntemi gerçekten ilginç kendimi kibar bir canavar gibi hissediyorum" dedi. Haklıydı, Alia bunu hiç düşünmediğini fark etti. O kadar meşguldü ki oturup adam gibi düşünme fırsatı olmamıştı. Canavar konusu geçmişken saatler önce sergilediği vahşeti aklına getirmeden edemedi. Üstelik oldukça zevk almıştı.

Amina onu düşüncelerinden uzaklaştırmak istercesine "Yalnızca kısa bir süredir vampir olduğunuz doğrumu? Yoksa buraya yeni mi geldiniz?" diye sordu. Camene onu dürttü.

Alia onlara gülümseyip "Gain'in kazayla beni yemeyi unutmasından beri buradayım, evet kısa bir süre oldu." dedi. Amina dürtülen kolunu sıvazlayıp kaşlarını çatarak Camene'ye baktı. Camene ise gözlerini kocaman açıp "Belli etmeyecek kadar olgun görünüyorsunuz, Efendi Gain'e o kadar çok benziyorsunuz ki..." dedi. Alia ellerini ovalayıp "Öyle mi" diye geveledi. Aynada yansıyan görüntülerini anımsadı. Yeniden kızarmaya başlıyordu.

"Ellerinizi ovalıyorsunuz." derken Luv kıkırdıyordu. Bu defa Amina onu dürtmeye başladı. Alia birden etrafının oldukça sıcak olduğunu düşünüp eliyle yüzünü yellemeye başladı.

Camene koyu kahverengi saçlarını düzeltip "Klandaki erkek vampirler hayatları boyunca yalnızca bir kişi dönüştürebiliyorlarmış ve bunu genellikle eşlerini seçmek için kullanıyorlarmış" dedi.

Amina, "Bunu bende duymuştum. Efendi Gain güçlü bir vampir böyle önemli bir şeyi bilinçsiz yapmaz." diyerek Camene'yi onayladı. Alia başından aşağı kaynar sular dökülüyormuş gibi hissetti. Tüyleri diken diken olmuştu. "E-eş seçmek mi?" diye kekeledi.

Camene yutkundu. Prensesin böyle bir şeyden haberdar olmamasının bir anlamı olmalıydı. Bunu duyduğunda Efendi Gain muhtemelen canlarına okuyacaktı. Amina ve Luv'u kapıya doğru ittirip şoka giren prensesine "O halde biz gitsek iyi olacak" dedi ve dudaklarını dişleyen kızına gözleriyle kapıyı işaret edip onları dışarı çıkarttı.

"Saçmalık!"

Alia nefes alıp verişlerinin hızlandığını hissetti. Eğer öyle olsaydı Gain ona söylerdi. Niçin gizleyecekti ki? Sonra sivri dişlileri buldukları ilk gün aklına geldi. Dan "Eşiniz" dediğinde Gain "Kadınıma hakaret etti" diye bağırmıştı. Genç kız yanaklarını şişirip havayı sertçe üfledi. Bu kesinlikle cevaplandırılması gereken bir soruydu.

Loading...
0%