Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Sivri Dişliler

@gizemmgurbuzz

Alia uyandığında yanında Gain'i bulamayınca korktu. Fakat çok geçmeden onu ileride bir kütüğe oturmuş vaziyette gördü. Hançeriyle kuru bir dala biçim veriyordu. Alia onun teninde kayıp giden güneşi ilk kez keşfediyormuş gibi izledi. Saçları açıktı ve beline doğru sarı bir ipek kumaş gibi dümdüz iniyordu. Bir kısmı yüzünün yanındaydı. Alia onun üzerinde gömleği olmadığını fark edince dün olanlar aklına geldi. Tanrım nasıl unutmuştu ki? Gözlerini kapatıp uyuma numarası yapmaya devam etmeliydi. Eğer başarısız olduysa Gain acısını fena halde çıkartacaktı. Belki de şu an hançerini biliyor olabilirdi.


Alia sonucuna razı gelecekti. Heyecandan kıpır kıpır olmuştu. Ayağa kalkıp sessizce Gain'in yanına doğru ilerledi ve tam arkasında durdu. Gain'in omuzları çok genişti. Bazen onun ne kadar iri olduğunu unutuyordu. Dikkatini genç adamın kabuklarını soyduğu dala çevirdi. Onu hala fark etmemiş olması ilginçti. Yoksa Gain'e tahmin ettiğinden daha büyük bir zarar mı vermişti? Alia elini tereddütle Genç adamın omzuna koydu.


Gain olduğu yerde sıçradı ve ayağa kalkıp arkasına döndü. Neyse ki Alia'ydı. O kadar dalmıştı ki onun uyandığını bile duymamıştı. Üstelik korkmuştu da. Kollarını göğsünde kavuşturdu ve gözlerini kıstı çünkü gün ışığı tam olarak genç kızın suratına vuruyor ve bir ayna gibi geri yansıtıyordu.


Alia başarısız olmuştu. Gain'in yüzünden belli oluyordu. Hemen savunmaya geçmesi gerekiyordu çünkü Gain'in yüzü buruşmuştu. "B- ben üzgünüm! Kafama göre yapmamalıydım... Zehrimin seni iyileştireceğini düşündüm. Panzehir gibi... Ama yinede sana sormalıydım. İyi misin?"


Gain "Alia?" diye fısıldadı fakat güzel prensesinin durmaya niyeti yoktu.


"Ben bir daha seni rahatsız etmeyeceğim! Ah... Böyle yapmamalıydım." diye söylendi.


Gain kendini ona siper edip güneş ışığını kesti ve yüzündeki endişeli ifadeyi görünce gülümsedi. Alia onun güldüğünü görene kadar konuşmaya devam etti. Sonunda aklına yarasına bakmak geldi. Üstelik şimdi görüşü de düzelmişti. Gün ışığı onu engelliyordu. Gain'in göğsünde bağladığı ellerini çözmek için koluna dokundu ve ona yaklaştı. Hiçbir şey yoktu. Yanlış tarafa baktığını düşünüp diğer tarafı incelemeye koyuldu ve gözlerini kırpıştırıp "Ama burada bir şey yok?" deyiverdi. Gain kahkaha atmaya başlayınca başını önüne eğdi. Tabi ki yoktu çünkü düzelmişti. Yaranının iyileşeceğine hiç ihtimal vermemişti ki. Aptalca davrandığı için çok utanmıştı.


Gain, Alia'nın yüzünü avuçları içine aldı ve onu kendine bakmaya zorladı. "Yine de böyle tehlikeli şeyler yapmadan önce bana sor." diye fısıldadı. Alia evet manasında başını sallayınca onu bırakıp yaptığı saç iğnesine uzandı ve Alia'nın önüne gelen saçlarını toplayıp iğneyi saçına taktı. Alia gülümseyip başını Gain'in göğsüne yasladı ve elini eskiden yarasının olduğu yolda boydan boya gezdirdi. Gain bu beklemedik sevgi gösterisine alışkın değildi. Alia ona karşı minnettarlığını bu beklenmedik yolla gösteriyordu. O halde Gain de aynını yapacaktı. Kollarını Alia'ya doladı ve yüzünü onun saçlarına gömdü.


Genç adam aniden ondan ayrıldı. Alia başta bu ani değişikliğe bir anlam veremese de kokuyu aldı. Tuhaf yabancı bir kokuydu. Tehlikeliydi. Gain geri geri ilerleme başladı ağacın önüne geldiğinde durdu. Gözleri fırıldak gibi dönüyor ve ormanı tanıyordu burun delikleri genişlemişti, kaşları çatmış ve pürüzsüz alnının kırışmasına neden olmuştu. Alia ona doğru yürüyüp elini Gain'in koluna koydu


"Neler oluyor?" diye fısıldadı. Gain Alia'yı kendiyle ağacın arasına ittirdi. "Yabancılar 4 ya da 5 kişiler " dedi ve tısladı. Aynı anda dört vampir etrafından dolanıp önlerinde yarım daire oluşturdular. Gain "Kimsiniz?" diye gürledi. Vampirler ellerini yüzlerine siper etmişlerdi. Alia Gain'in omzunun üzerinden onlara baktı. Cüppe tarzında kahverengi bir şey giymişlerdi ve çok çirkinlerdi. Alia bir vampirin çirkin olabileceğini hiç düşünmemişti üstelik grimsi soluk tenleri parlamıyordu. Aralarından uzun boylu zayıf bir tanesi öne doğru birkaç adım atıp " Biz Gain'i arıyoruz" dedi. Sesi fısıltıdan ibaretti. Gain sert bir ses tonuyla "Benim" dedi. O zaman bütün vampirler diz çöktü ve onlara yaklaşan vampir "Efendi Gain lütfen bizi kabul edin." diye yalvardı. Alia öne çıkıp vampirlere doğru birkaç adım attı fakat Gain onu yakaladı. Alia sessiz bir şekilde "Hallerini görmüyor musun?" dedi. Kolunu ondan kurtarıp önlerinde diz çöktü. Vampirlerden biri gözlerini onun üzerine dikmişti. Alia ona ürkek bir bakış attı. Korktuğu şey zavallının yüzünün delik deşik olmasıydı. Gözleri kapkaraydı ve o kadar halsiz görünüyordu ki... Bir diğeri "Sakin ol Ryv!" diye çıkıştı. Onun da sesi çıkmıyordu. İçlerinden en ufak tefek olanı elini Alia'ya uzattı. Adeta kemikleri sayılıyordu ve çok uzun tırnakları vardı. Alia ona uzanacaktı ki Gain onu kendine çekti.


Genç kız, onun beline doladığı kolundan kurtulmaya uğraşıyordu ve Gain ona aldırış etmiyordu, "Neden geldiniz?" diye çıkıştı. Alia pes etti ve konuşmalara odaklandı. Ona elini uzatan vampir ayağa kalkıp "Van'dan kaçtık." dedi.


Gain yan dönüp Alia'yı tamamen koruduğuna emin olduktan sonra " Burası sizin bölgeniz değil!" diye haykırdı. Onlar çok tehlikeliydiler.


Ryv adındaki vampir ayağa kalktı ve "Size söylemiştim! Bize yok olmaktan başka bir seçenek yok!" dedi. Sesi fısıltıdan ibaretti fakat Alia adeta bağırışını duymuştu. "Ryv!" diye mırıldandı. Vampir berbat yüzünü ona çevirdi. Ani hareket etmişti ve bu cübbesinin kukuletasının düşmesine neden olmuştu. Altın renkli saçları yüzünün etrafında uçuştular. Alia ona gülümsedi ve bu dostça bir gülümsemeydi, oldukça yumuşak bir ses tonuyla "Yok olmak seçenek olmamalı..." dedi. Fakat Ryv onu yanlış anlamış olacaktı çünkü birden bir adım öne çıkıp "Senin gibiyken evet!" diye tısladı. Dudakları gerginleşmiş ve sivri dişeri ortaya çıkmıştı.


Bu kez Gain'i tutan Alia oldu. Gain onun cılız tıslamasına korkunç bir hırlamayla karşılık verdi. Bu sırada Alia'nın sözcüleri olarak tahmin ettiği vampir yerinden sıçradı ve Ryv'yi yere serdi. Onu etkisiz hale getirdiğine emin olunca döndü ve yeniden diz çöktü. "Efendi Gain onu bağışlayın eşinize saygısızlık etmek istemedi. Biz yalnızca sığınacak bir yer arıyoruz. Klanı terk ettik Van, isteklerine karşı çıktığımız için bizi bu hale getirdi" dedi.


Gain "Kadınıma saygısızlık etti!" diye bağırınca Alia ellerini onun koluna dayayıp artık daha iyi kontrol edebildiği ateşi dışa vurdu. Gain'e sert bir bakış atıp ondan kurtuldu. "Kadınım mı?" diye düşündü. Gain'in kendine oldukça güvendiği ortadaydı. Üstelik kadın kelimesi pek kibar değildi. Kısa boylu cılız olan "Böyle yaşamak istemiyoruz!" diye fısıldayınca dikkatini küçük yaratığa çevirdi.


Gain Alia'dan bir adım öne geçti. Hala gizledikleri biri vardı ve tamamen güvensizdiler. "Güvenilir değilsiniz!" diye çıkıştı. Ryv yeniden ayağa kalktı ve ufak tefek vampiri kendine çekip üzerindeki cüppeyi çıkardı. Bir kızdı Alia elini ağzına götürdü öylesine zayıf görünüyordu ki iskeletin tene bürünmüş hali gibiydi. Ryv "O daha on yaşında ve sizi temin ederim vücudu en iyi olanlarımızdan biri" dedi ve birkaç damla gözyaşı süzülüp toprağa düştü. "Buraya sadece Efendi Gain'den sığınak istemeye geldik" dedi. Alia önüne düşen cüppeyi alıp kızı yeniden giydirdi ve önünde diz çöküp cübbesini düzeltmeye başladı. Gain onlara doğru ilerleyince kız "Geliyor" diye fısıldadı ve kaçıp en kenarda yere bakan bir diğer vampirin arkasına saklandı. Gain bu kez adeta gürledi. "Diğeri nerede?" hala tetikteydi ve hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemiyor gibi etrafına bakınıyordu. Sözcüleri köşedeki vampire döndü "Camene! Git ve Klein'i getir" dedi ve Gain' e dönüp kukuletasını çıkardı. "Size kendimi tanıtmadım ben Dan, Klein'i ilerideki ağacın dibine bıraktık o kendinde değil" dedi. Az sonra Camene adındaki vampir sırtına yükleyip getirdiği adamı önlerine serdi. Ryv titredi, elini ağzına götürüp arkasına döndü.


Alia Gain' e baktı ve sıktığı dişlerin arasından "Biraz konuşabilir miyiz?" dedi Gain'i adeta sürükleyip yeterince uzaklaştıklarında "Onlara bir şans vermelisin!" diye çıkıştı. Gain "Ne kadar tehlikeli olduklarını bilmiyorsun!" dedi. Sesi sert ve soğuktu. Arkasını dönüp kontrol ettikten sonra "Seninle ayrı görüşeceğiz" dedi. Alia gülümsedi "Ne zaman isterseniz Efendi Gain!" dedi. Beceriksizce selam verdikten sonra göz kırptı. Gain başını iki yana sallayıp yeniden arkasına döndü.


Alia omuzlarını dikleştirdi "Sana bir şey soracağım ama bana düzgün cevap vereceksin." diye mırıldandı. Gain "Ne?" diye çıkıştı. Bu kız nasıl olurda tehlikenin farkına varamazdı? Alia sırıttı ve boğazını temizledi "Bir prenses olduğum doğru, değil mi?" diye sordu. Gain ona dönüp abartılı bir şekilde gözlerini devirdi ve "Evet." dedi. İşte şimdi zor durumdaydı. Alia'nın bunu bilmesi tamamen aleyhineydi. Muzur bakışları her şeyi açıklıyordu. Alia ellerini kalçasına dayadı ve Gain'e doğru bir adım atıp "Onları kaleye götürüyoruz!" dedi. Gain gözlerini kapattı ve alt dudağını dişledi. Şimdi de ona emir mi veriyordu? Alia için yaptığı saç tokasını geri alıp kendi saçına taktı ve "Bana emir vermekten vazgeç! Bundan nefret ediyorum!" diye söylendi. Alia onun ne kadar sıkıntılı olduğunu fark edip güldü, "Sana emir vermiyorum yalnızca fikrimi söylüyorum"


Gain ağaca sıkı bir yumruk attı. Alia çatırtıları duyabiliyordu. Onun ne kadar kızdığını da görüyordu. Gain'in gözleri adeta ateş saçıyordu ve çenesi kasılmıştı. "Ben fikirlerini söyleyebileceğin birine mi benziyorum? Efendine saygılı ol!" diye tısladı. Alia ise yalnızca ona cüretkâr bir gülümseme gönderip "hem kadını olduğumu söylüyor hem efendim olduğunu..." diye mırıldanıp diğerlerine doğru yürümeye başladı "Toparlanın ve bizi takip edin" diye emretti ve onların toparlanmalarına yardım etmeye başladı. Tek sorun Klein gibiydi onu dışındakiler yürüyebilir haldeydi. Klein'i Ryv ve Dan üstlendi. Camene ve küçük kız onları takip ediyordu. Alia Gain'in hala olduğu yerde kollarını kavuşturmuş durduğunu fark edince hışımla onun yanına gidip göğsüne sert bir şaplak indirdi. "Eğer yolumu şaşırıp o Van'ın eline düşmüş olsaydım ve beni bulsaydın..." diye söze başladı fakat Gain onu boynunun gerisinden yakalayıp kendine çekti ve gözlerine bakıp, "Seni asla ona bırakmazdım!" diye tısladı. Alia erkeğin sinirli jestini kabul edip gülümsedi.


                                                                              ***


Gain kadınların heyecanlanınca niçin bu kadar çok hareket ettiklerini anlamıyordu. Alia salonun orta yerinde dönüp duruyordu. Aynı şeyi ters yönde İola da yapıyordu. Arada bir durup birbirlerine meydan okuyan bakışlar atıyorlar sonra yeniden dönmeye devam ediyorlardı. Salondaki herkesin başı fena halde dönmüştü. Ayrıca Alia yine o komik yürüyüşüne başlamıştı. Bu kızın heyecanlandığında niçin böyle komik yürüdüğüne bir türlü anlam veremese de onun garip tarzını seviyordu.


Eliyle yanında duran Aias'ın koluna vurdu ve çenesiyle ortada fırıldak misali dönen kadınları işaret ederek "Durdur şunları artık!" diye söylendi. Aias başıyla onayladı fakat nasıl yapacağını bilmiyordu söyleyeceği yanlış bir kelime iki kadının da tepkisini üzerine çekerdi. Aias çekinerek "Prensesim?" diye mırıldandı. Gain yanındayken dahi onun sesini duyamamıştı. Aias'ın bu fazla kibar halinden hoşlanmıyordu. Aynı hoşgörüyü başkalarına göstermiyordu ki. Aksine prensesine olan sinirini etrafındakilerden çıkarıyordu. Bu böyle olmayacaktı kontrolü eline alması şarttı. Başı dönüyor ve midesi bulanıyordu. Henüz dün olanların dahi şokunu atlatamamıştı. Eli otomatikman boynuna gitti. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı,


"Siz ikiniz olduğunuz yerde durun!" diye bağırdı. Sesinin kontrollü çıkması için çabalamıştı fakat bütün salonda bomba etkisi yarattı. Herkes olduğu yerde sıçradı ve ona bakakaldılar.


Gain kollarını göğsünde bağlayıp "Şu işiniz her neyse dönüp durmadan yapamaz mısınız?" diye söylendi ve savaşçıların hepsi evet manasında başlarını salladılar. Sonunda durmuşlardı. Birbirlerine tekrar baktılar. İkisinin de kaşları çatıktı. İola arkasını döndü ve sinirle tahtına oturdu. Alia'da onu takip edip tam karşısına dikildi ve ellerini kalçasına dayayıp "Onları gönderemezsiniz!" diye çıkıştı. Gain onun istekleri söz konusu olduğunda tam bir cadı gibi davrandığını düşünüyordu ve eğer yanılmıyorsa İola az sonra pes edecekti. İşte o zaman Gain İola'yla adam akıllı bir konuşma yapacaktı.


İola'nın "Onları başımıza sen sardın değil mi?" diye bağırışını sırıtarak dinledi. Alia omuzlarını dikleştirdi ve çenesini yukarı kaldırdı. Bu karşı saldırıya geçeceği ve öne sürecek mantıklı bir cevabı olduğunu gösteren hareketti. Fakat o bir şey diyemeden Minore ve Orion içeri girdiler. Gain gözlerini devirirken bu hareketini aynı anda Alia'nın da yaptığını fark etmişti. Onlara yeniden baktığında Minore bugün yine çok güzel görünüyordu. Açık pembe bir elbise giymişti saçlarını arkasından kalın bir örgü yapmış ve bol miktarda çiçek kokusu sürmüştü. Parmağında bulunan üç başlı yüzük Gain'in dikkatinden kaçmadı. Yüzük birbirine sarmalanmış her bir ucunda turkuvaz yakut ve zümrüt taşları işlenmişti. Buda demekti ki Minore dün gece kendini tamamen Orion'a sunmuştu. Ağabeyinin pelerininin içine saklamaya çalıştığı pembe tülü gördüğünde gülmeden edemedi. Minore uyumu severdi ve büyük ihtimalle şallarından birini boynuna veya koluna dolaması için Orion'a vermişti. Gain çenesini sağa sola oynatıp sıvazladıktan sonra şuan için bu durumdan rahatsızlık duymadığına karar verdi. Aceleyle gömleğinin birkaç düğmesini açtı. Amacı Orion'un, yarasının yerinde olmadığını görmesini sağlamaktı. Öylesine harika bir şeydi ki Gain mucizeyi herkese övünerek göstermek istiyordu.


Orion, Van'ın vampirlerine şöyle bir baktı ve Minore'ye döndü. "Odanıza çıkın sevgilim, tehlikeli olabilir." dedi ve çenesiyle Aias'a kapıyı işaret etti. Aias, yanından ayrılıp Prenses Minore'ye kalkan oldu. Gain şimdi buna kafa yormayacaktı fakat Aias'ın uzun bir süre yoracağı kesindi. Yumruklarını öyle bir sıkıyordu ki damarları patlayacak gibi dışarı fırlamıştı. Onlar dışarı çıkar çıkmaz Orion'un konuşması yeniden dikkatini o tarafa vermesini sağladı. "Bunların burada ne işi var?" diyordu. Gain nedenini bilmiyordu fakat bugün olduğu yerde sessiz kalıp dinlemek istiyordu.


Alia, İola'ya ateş püskürmekten vazgeçip Orion'a döndü. Sıktığı dişleri arasından "Onların bir adı var!" diye tısladı. Orion yine her zaman ki gibi siyahların içine gömülmüştü pelerinine öyle bir sarılmıştı ki Alia onun gizlediği bir şeyler olduğunu düşünmeden edemedi. Ayrıca tuhaf bir parfüm kokuyordu. Orion "Ne önemi var?" diye sorunca Alia köpürdü dişlerini dudaklarına geçirip Gain'e baktı fakat o gözlerini kaçırıp sessiz yardım teklifini kabul edince sivri dişlilere döndü. Hepsi çaresizce ona bakıyordu.


Dudaklarını büküp Orion ve İola'nın neler konuştuğunu dinlemeye koyuldu, hararetli bir tartışmaya girmiştiler. Hemfikir oldukları surat ifadelerinden anlaşılıyordu. Alia Gain'in niçin ona yardım etmek istemediğine bir anlam veremedi. Pekâlâ, sivri dişlileri oda istemiyordu ama yine de kabul etmemiş miydi? Belki de tüm bu olacakları önceden bildiği için Alia'nın kendini küçük düşürmesine izin veriyordu.


Hayır, Alia buna izin vermeyecekti! Orion ona bir prenses olduğunu söylememiş miydi? Buda en az onlar kadar yetkiye sahip olduğu anlamına gelirdi. Alia bu zavallı vampirleri yüzüstü bırakmayacaktı. Gain'den öğrendiği en önemli şeyde buydu. O, aşkı için bile klanından, ağabeyinden vazgeçmemişti. İola'yı bunca sorunla tek başına bırakmamıştı.


Onlara bakıp "Beni dinleyin!" dedi. Sesi salonun gürültüsünün yanında fısıltı gibi çıkmıştı. "Size beni dinleyin diyorum!" diye bağırdı. İola kaşlarını çatarak ona baktı. Orion ise tek kaşını kaldırdı Alia, onun bu haliyle tıpkı Gain'e benzediğini düşünüyordu. Eğer gerçekten benziyorlarsa Orion'u ikna etmek kolay olacaktı. Omuzlarını düşürdü ve gözlerini irice açtı.


"Prensesim! Onlar buraya sığınmak için geldiler, kendinizi biraz onların yerine koyamaz mısınız?" Eliyle Klein'i işaret etti. "Sevdiğiniz biri bu haldeyken tek çıkar yol olarak gittiğiniz yer sizi kabul etmeseydi ne yapardınız?" diye sordu. Orion'a dönüp "Prenses Minore'nin önünde böyle yatmasına göz yumabilir miydin?" diye çıkıştı. İkisinin de yüz ifadesi yumuşamıştı. Alia biraz daha büzülüp "Beni kabul ettiniz, öyleyse onları da kabul etmek zorundasınız." diye diretti.


İola içini çekip ayağa kalktı ve Alia'ya doğru yaklaştı. Ellerinden birini zarifçe onun omzuna koydu "Bu aynı şey değil Alia." dedi. Alia prensesin kıpkırmızı gözlerine bakarak "Aynı şey!" diye fısıldadı.


İola "Sonuçlarını bilmiyorsun" dedi. Ses tonu iyiden iyiye yumuşamıştı. Alia ufak bir çocuk gibi omuz silkip "Katlanırım!" diye ısrar etti. İola dudaklarını birbirine bastırıp Orion'a baktı. Alia gözlerini kapatıp beklemeye başladı. Gain niçin müdahale etmiyordu? İki saattir onları ikna edebilmek için acı çekiyordu.


Orion onu kolundan tutup kendine doğru çevirdi, "Onlar efendilerine ihanet edip buraya geldiler. Aynı şeyi bize yapmayacaklarını nereden biliyorsun!" diye bağırdı. Alia kibar davranmaktan vazgeçti. Kollarını göğsünde bağladı ve yeterince duyulmasına özen göstererek dişlerini gıcırdattı. Gözlerini Orion'un delici bakışlarına meydan okuyabilmek için kıstı. Söyleyecekleri için Gain muhtemelen çok kızacaktı fakat eğer son çaresi buysa gözünü karartacak ve sonuçlarına göğüs gerecekti.


"Klana Gain'in ve benim onayımla geldiler! Bir şeyler ifade ediyor olmalı!" dedi. Sesi soğuk küçümseyici ve sertti. Orion'un suratı taş kesildi İola'nın yanakları ise gözlerine uyum sağlamıştı. Gain'e döndü ve ona soru işaretleriyle dolu bir bakış attı.


Gain işler daha fazla karışmadan müdahale etmeliydi. Alia'nın son sözü oldukça sertti. Orion hak ettiği cevabı almış olsa da İola dokunsa ağlayacak gibi duruyordu. Gerilimin hat safhada olduğu noktaya doğru yaklaşıp, "Onları İola'nın da görmesinin doğru olacağını söyledi" dedi. Neyse ki İola'nın suratı normale dönmüştü. Gain hala onlara delici bakışlar atan Alia'ya dönüp, "Sivri dişlilerin sorumluluğu Alia'ya ait olacak." dedi ve Orion'a bakarak vurgulu bir ses tonuyla "Ağabeyimin de dediği gibi prenses sorumluluğunu alacak!" diye söylendi. Alia'nın ona gönderdiği muhteşem gülümseme her şeye değerdi. Yine de yetkisini kötüye kullanmaya çalıştığı için ona kaşlarını çattı. "Durum böyleyken onun fikir ve isteklerini göz ardı edemeyiz." diye homurdandı. İola "Pekâlâ!" dedi. Alia yerinde zıplayıp İola'nın boynuna atladı ve prensesi olabildiğince sıkmaya özen göstererek sarıldı. İola onun zıplamasına engel olmaya çalışsa da başaramadı. Orion Gain'e dönüp, "Bu çocuğun lafıyla mı hareket edeceğiz?" diye söylendi ve çenesiyle hala zıplayan genç kızı işaret etti. Üstelik İola'yı da kendine alet etmişti. Gain, "Senden onlarca, hayır, yüzlerce yaş genç diye birini küçümsememelisin" derken gömleğini sıyırdı ve sırıttı.


Orion Gain'in boynundan aşağı inen yaranın artık yok olduğunu gördüğünde başını sallayarak çarpık gülümsemesini yüzüne oturttu. Alia'yı gözlemlemişti. Ufak tefek bedeninden taşan bir cesarete ve hatırı sayılır bir zekaya sahipti. Dün yanına giderken Gain için bir çözüm yolu bulabileceğini ümit etmişti ve onu haklı çıkardığı için ufak tefek cadıya neredeyse sempati duyacaktı. Bir süredir kardeşine baktığını fark edince hemen gözlerini kaçırdı. Yıllar sonra Gain'in yeniden ona gülümsediğini görmek içinde bir şeylerin kıpırdanmasına neden olmuştu. Kardeşinin gülümseyişinin hatırına kıza bir kez daha izin verecekti. Ağzının içinde "Pekâlâ" diye geveledi ve geldiği hızla salondan ayrıldı. O gidince Alia zıplamayı bırakıp İola'nın buz gibi ellerini avuçlarının arasına aldı. "Az önce söylediklerimi üzerinize alınmayın prensesim, Orion'a olan öfkem yüzünden oldu." deyip onu sivri dişlilerin yanına götürdü.


Dan, her zamanki gibi ilk konuşandı. Cüppesinin kukuletasını çıkarıp İola'ya baktı. Oldukça gençti ve yüzü berbat bir haldeydi. Alia her şeye rağmen onun çok hoş biri olduğunu düşündü. Dan kibar bir reverans yapıp kendini tanıttı. İola, ona elini uzatınca çekinse de Alia tutmasını isteyince hiç çekinmeden İola'nın uzattığı zarif eli tuttu.


Alia sabırla tüm vampirlerin kendilerini tanıtmalarını ve teşekkürlerini sunmalarını izledi. Sonunda İola savaşçılardan birine onları dinlenme odalarından birine götürmesini isteyince rahat bir nefes aldı. Sivri dişliler salondan çıkana kadar onları odalarına götürecek olan vampire talimatlar yağdırıp durdu. Onların beslenmiş olmalarından emin olmalıydı.


"Beni anlıyorsun değil mi? Klein için fazladan kana ihtiyaçları var. O çok hasta. Birde..." savaşçı Alia'nın sözünü kesip, "Birde bol bol taze meyve ve sebze yemelerini sağlayacağım, ayrıca bulundukları odanın alt katta olmasına dikkat edeceğim çünkü Klein yaralı ve fazla kıpırdatılmaması gerekiyor." dedi.


Alia bıkkın görünen savaşçıya gülümsedi ve koridorun sonunda karanlığa karışana kadar onları izledi. Yeniden salona döndüğünde İola tahtındaki yerini almış eliyle yüzünü yelliyordu. Alia çok heyecanlıydı. Vakit kaybetmeden onlar hakkında her şeyi öğrenmek istiyordu. İola'nın tahtının dibindeki mermer basamakta yerini aldı ve "Bana her şeyi anlatmanızı istiyorum" dedi.


İola söze başlamadan önce Alia'yı süzdü. Her zamanki gibi darmadağındı. Saçlarının arasında yaprakların olduğunu görebiliyordu. Pantolonu dizlerine kadar şeritler halinde yırtılmıştı ve bodysinin askılarından biri omzuna düşmüştü. Üstüne üstelik kan kokuyordu. Gain'in de ondan farklı yanı yoktu ya... Gömleği buruş buruş olmuştu ve düğmeleri yarıya kadar açıktı. Pelerini yine üzerinde değildi. Sabahın köründe niçin kaleden ayrıldıklarını bilmek istiyordu. İola, Gain'in sırıtışından hiç hoşlanmamıştı. Orion ve Minore'nin birlikteliklerini öğrenip aklını kaçırmış olabilir miydi? Onu görmezden gelip Alia'nın saçından bir bukleye dokundu.


Alia ürperdi. Başta İola'nın saçlarını yolacağını düşündü fakat eli yavaşça saçlarının arasından kayarken bunun bir sevgi işareti olduğuna karar verdi. Saçlarıyla oynanmasından çok hoşlanıyordu. Saatlerdir cadı gibi davranıp İola'yı çileden çıkardıktan sonra yine onun tarafından seviliyor olmak çok güzeldi. Alia hoşnutluğunu göstermek için başını İola'nın dizine dayadı ve giydiği lila elbisenin etek uçlarıyla oynamaya başladı.


Prenses genç kızın saçındaki yaprakları temizlemeye koyuldu, "Onların sorumluluğunu almak kolay olmayacak." diyerek söze başladı. Van'ın vampirleri genellikle başına buyruk olurlardı. Ayrıca efendilerinden habersiz iş yapmak uzmanlık alanlarıydı. Dişleri normal bir vampirden kat kat güçlüydü. İola onların bir mermeri dahi dişlemekte zorlanmadıklarına henüz çok gençken şahit olmuştu. Gain'e baktı. Oldukça sessizdi. Olaylara sırıtmakla yetiniyordu. Orion'a dahi gülümsemişti. İola, Alia'nın ona ne yaptığını gerçekten merak ediyordu. Gain istifini bozmadan, "Ağızlık mı taksak?" diye dalga geçti. Alia erkeğe ters bir bakış atıp, "Bence oldukça anlayışlı ve iyi kalpliler." dedi. Gain ona tekrar gülümseyince Alia kalbini yerinden çıkarmaya çalıştığı için kaşlarını çattı ve İola'ya dönüp soran gözlerle bakınca güzel kadın histerik bir iç çekti.


"Uzun süre eziyet görmüşler, Van'ın sapık tavırlarına ilk baş kaldıran Dan adındaki vampir olmuş. Ardından diğerleri ona katılmış. Vücutlarından da anlaşıldığı üzere uzun bir süredir beslenmemişler. Klein adındaki vampir Ryv'yi Van'dan koruyabilmek için bu hale gelmiş." dedi. Devam edecekti ki Alia sözünü bölüp "Ne gibi işkenceler?" diye sordu. Genç kız merak ediyordu çünkü sivri dişlilerin yanında bu tarz şeylerin lafını etmek istemiyordu.


Gain gözlerini devirdi, Alia'nın yakınında olabilmek için İola'nın yanındaki yerine oturdu ve "Senin bana yaptığın türden işkenceler" diye fısıldadı. Alia her zamanki lafın altında kalmayacaktı. Gain'e dönüp yüzünü buruşturdu gözlerini olabildiğince açıp Gain'in pürüzsüz boynuna sabitledi ve yavaşça göğsüne kadar kaydırıp "Gerçekten kötüymüş." dedi. Gain, dayanamayıp oldukça yüksek sesle gülerek salondaki herkesin ağzını açık bıraktı. Bu kız gerçekten çok yüzsüzdü.


İola boğazını temizledi ve devam etti, "En küçük olan kızın akıl karıştırma yeteneğiyle kaçmayı başarmışlar. Van'ın klanında hipnoz yeteneğine sahip birçok vampir var. Ryv adındaki vampir ise kuvvetli işitme yeteneğine sahip... Alia sivri dişliler çok tehlikeli olabilirler." dedi.


Alia ayağa kalkıp "Yine de onlar Van'a baş kaldırıp bize sığındılar. Üstelik Gain'in ya da benim kafamı karıştırmaya çalıştırsalardı çoktan bizi akşam yemeği yaparlardı." dedikten sonra düşen askısını omzuna çekti ve İola'nın kucağındaki yaprak yığınını görünce saçlarını silkeledi. Gain, "Ben her halükarda akşam yemeği muamelesi görüyorum!" diye homurdandı. Alia ona aldırmadı yalnızca dünyanın en lezzetli akşam yemeği olduğunu düşünüp dudaklarını ısırdı. Yine kısacık bir güne bir sürü şeyi sığdırmışlardı. Yüzünü ovuşturup "Bu konuyu yarın yeniden konuşabilir miyiz?" diye sordu. İola'nın baş onayıyla rahatladı elini kalbinin üzerine koyup onları selamladıktan sonra salondan çıktı.


İlk işi yıkanmak oldu. Derisi buruşana kadar suyun içinde kaldı. Hera'nın bıraktığı gül ve nane yağını vücuduna rahatlatıcı bir masajla sürüp kendisini şımarttıktan sonra havlusunu saçlarına sarıp dolabının karşısına geçti. Gezi için getirdiği birkaç parça kıyafeti dolabına yerleştirdi. Bunun dışında birkaç pelerin ve yine onun ilgisini çekmeyen elbiseler vardı. Alia ilk geldiği gün ona verilen mavi elbiseyi ve ayaklarını tam olarak saran destekli deri botları giydi. Şimdi kendini daha iyi hissediyordu. Saçındaki havluyu çıkarıp sandalyesine astı. Sonra geldiği hızla odadan çıktı. Önce Hera'yı bulacak ve sivri dişliler için şık bir şeyler hazırlamasını isteyecekti. Daha sonra belki Carna'yı ziyaret ederdi. Ona anlatacağı bir sürü şey birikmişti.


Kalenin dimdik merdivenlerinden inerken duyduğu piyano sesi onu koridorun soluna sapmaya zorladı. Bu kısma hiç gitmemişti. Piyanonun sesi gittikçe artıyordu. Alia heyecanlandı. Melodi sihirliydi. Bir an bile olsa bütün sıkıntılarını yok etmeyi başarmıştı.


Alia bilmediği karanlık koridor boyunca ilerledi. Koridorun sonundaki odadan ince bir ışık huzmesi sızıyor ve notalar eşliğinde dans ediyordu. Alia yavaş adımlarla ilerledi ve kapı arasından içeri baktı. Oda boştu, yalnızca bir penceresi vardı ve tam ortada siyah bir piyano duruyordu. Ay ışığı piyanonun üzerine düşmüş ve onu esrarengiz göstermişti fakat odayı daha da esrarengiz kılan piyanoyu çalanın Orion oluşuydu. İşine odaklanmış gibiydi. Az sonra Orion'un yanında tüm zarafeti ile Minore belirdi. Büyük bir dikkatle onu dinliyordu. Dudaklarında aynı kışkırtıcı gülümseme vardı. Tozpembe ipek elbisesiyle peri masallarından çıkmış gibiydi. Her zamanki gibi nefes kesici görünüyordu. Alia onun arkasından ördüğü beyaz saçlarına bakarken elinde olmadan histerik bir iç çekti ve aynı anda Minore ile göz göze geldi. Geri çekilip sırtını duvara dayadı.


Önce kaçmayı düşündü fakat o harekete geçene kadar Minore kapıyı açarak zarifçe odaya davet etti. Alia, Orion'un dik bakışlarıyla odaya girdi.


"B-ben üzgünüm... Müziğin sesini duyunca merak ettim" dedi. Minore, Orion'un yanına otururken "Ne kadar dinlendirici değil mi ?"diye sordu. Alia başını salladı. Minore'ye doğru ilerleyip piyanoya dokundu.


"Burada bir piyano olduğunu hiç düşünmemiştim..."


"Bende koskoca Ateş Klanı'nın gücünün bir çocuğa verileceğini düşünmemiştim!" Orion surat astı. Minore boğazını temizleyip "Gain de çok güzel piyano çalar." dedi. Alia piyanonun birkaç tuşuna dokunup çıkan sesi dinledi. "Henüz dinlemedim" diye mırıldandı.


Orion Alia'nın anlamsız melodisine daha ihtişamlı ve anlamlı bir hava vererek "Çünkü ona ben öğrettim" dedi.


"Niçin yeniden bir araya gelmiyorsunuz?"


"Çok konuşuyorsun prenses" Orion sırıttı. Minore elini eşinin elinin üzerine koydu. Alia Orion'un ürperdiğini fark edince gülümsedi.


Minore "Alia haklı. Bu anlamsız tartışmaya bir son veremez misiniz? Büyük olarak senin onunla konuşman gerekmez mi? Gain inatçıdır fakat inatçı olduğu kadar uzlaşmaya meyillidir." dedi. Alia Gain'i Minore kadar tanımadığı için kıskançlık krizine girmişti.


Orion homurdandı. Bu kadınların nesi vardı? Niçin ondan imkânsızı istiyorlardı? Gerçi bugün Gain gülümsemesi umutlanmasına neden olmuştu. Öyle olsa bile alttan alan o olmayacaktı. Bunca yıl sonra iki kadının lafıyla hareket etmeyecekti ya! Onları susturmak için yeni bir melodiye başladı. Gain'e öğrettiği ilk parçaydı. Minore küçük mırıldanmalarla ona eşlik ederken Alia gözlerini kapamış ve ikisini dinliyordu. Orion'un melodisi kalbine dokunuyor, genç kızı rahatlatıyordu.


"Mi- Do" Gain'in sert sesi ile hepsi sıçradı. Orion üç beş tuşa aynı anda basıp tiz bir ses çıkardı ve homurdandı. Alia gülümseyerek arkasına döndü. Minore ayağa kalktı ve Orion'un diğer tarafına geçti.


Gain "Mi-Do" diye tekrarlayıp içeri girdi. Niyeti Alia'yı kolundan tutup oradan çıkartmaktı fakat genç kızın aklında başka şeyler vardı ve Tanrı biliyor ki Gain o şeyleri yapmak zorunda kalacaktı. Sıkıntılı bir iç geçirip Alia'ya "Burada ne işin var?" diye sordu. Sorusu ağabeyinin duygularına da tercüman olmuş olmalıydı ki "Bende bunu düşünüyordum." deyiverdi. Alia omuz silkip "Eğer ailemden biri hayatta olsaydı onu asla bırakmazdım." diye mırıldandı ve destek alabilme umuduyla Minore'ye baktı. Güzel prenses zarif ellerinden birini Orion'un omzuna koyup "Her ne kadar öz kardeşim olmasa da İola'nın hayatta olması bana dayanma gücü veriyor." dedi. Orion ve Gain aynı anda "Bu konuyu kapat" diye bağırdılar fakat Orion'un prensesinin asık yüzüne bakarak "Kapatır mısın lütfen?" diye düzeltmesi uzun sürmedi.


Gain ise Alia'yı kolundan tutup dışarı çıkardı. Genç kız, onun burnundan soluduğunun farkındaydı. Kolunu kurtarıp önden gitmesine izin verdi, kendisi ise olduğu yerde durdu ve onun köşeyi dönüşünü izledi. "Aptal" diye fısıldadı. Hangi insan ailesine bu kadar sırt çevirebilirdi ki? Pekâlâ, Orion gerçekten sinir bozucuydu, korkunçtu, acımasızdı... Birkaç gün önce o kadını çocuklarının önünde nasıl öldürttüğünü kendi gözleriyle görmüştü fakat her şeye rağmen Gain'in kardeşiydi ve Gain yıllar önce o kavgayı yapmamakla Minore yerine kardeşini seçmişti.


Alia ayağını yere sürtüp "İnatçı keçi!" diye mızmızlandı. Sonra gülümsedi çünkü Gain yokluğunu fark etmiş ve merdivenlerden aşağı iniyordu. Öncekinden daha sakin bir tavırla ona doğru yaklaşmasını izledi. Sonra onu taklit edip kollarını göğsünde bağladı ve bacaklarını hafifçe aralık bıraktı. Gain yapmadan önce gözlerini devirip "Neden geri döndün? Hah! Beni azarlamayı unuttun değil mi?" diye söylendi ve ellerini kalçasına dayayıp Gain'i taklit ederek sesini koyulaştırdı; "Sana kaç defa işlerime burnunu sokmamanı söyledim? Neden hala buradasın? Sana Orion'dan uzak durmanı söylemedim mi?" dedi. Sonra kendi haline dönüp bıkkın bir ses tonuyla "Bunları zaten biliyorum" diye söylendi. Daha fazla konuşacaktı ki Orion'un kahkahası sesini bastırmıştı. Alia hışımla arkasını dönüp "Ne var?" diye sordu. Bu kez Gain de gülüyordu. Alia Orion'un kahkahalarının arasından boğuk bir sesle "Tam bir baş belası" dediğini işitti.


Loading...
0%