Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Tehlikeli Mesaj

@gizemmgurbuzz

Gain yüzüne vuran ışıkla gözlerini açıp yukarı baktı. Vampirler kapağı açtıktan sonra yukarıdan gelen ayak sesleri sıklaştı ve Şhia yanında Van ile birlikte içeri atladı. Genç adam bakışlarını yukarıdan kendisine doğru gerilen on kadar okun sivri uçlarında gezdirdikten sonra kahkaha atarak doğruldu.


"Benden bu kadar korkmana gerek yok"


Van gözlerini kısıp "O oklar, seni vakitsiz öldürmeye kalkmama karşın elimden kurtulabilmen için." dedi.


Gain rakibini delirten çarpık gülümsemesini yüzüne yerleştirip ayağa kalkmadan olduğu yerde bağdaş kurdu. "Neden buradasın?"


Van elindeki şişeyi Gain'e attıktan sonra onu etkisi altına alabilmek için gözlerine bakmaya başladı.


Şhia yüzünü ovaladı. Efendi Gain'in yapacağı en ufak hata ikisinin de sonu olacaktı. Göz ucuyla Van'ı süzdükten sonra huzursuzca kıpırdandı.


Ateşin efendisi Şeytanın basit numaralarına kanacak son kişiydi. Onun gözlerine bakarken elementin gücünü kendini korumak için kullandı.


"Kadının en geç yarın akşam burada olacak. Onu kendi odamda rahat ettirmeyi planlıyorum fakat nelerden hoşlandığını bilmiyorum"

         

Gain hazırlıksız yakalanmıştı. Van'ın söyledikleri suratına tokat gibi çarparken öfkesinin tüm bedenini kavurduğunu hissetti. Bir an sonunu düşünmeden ona saldırmayı göze aldı fakat düşmanına istediğini vermemek için tanrıdan sabır dileyerek yerinde kalmaya devam etti.

         

"Kendisine dokunan insanlara karşı oldukça sıcak davranır!"


                                                                                 ***

Alia, Carna'yı odasında bulamayınca hayal kırıklığı ile elindeki kâseyi masanın üzerine bırakıp dışarı çıktı. Kafasını toparlayabilmesinin en iyi yolunun farklı işlerle meşgul olmak olduğunu düşündü. Oldukça yorgundu. Ellerini havaya kaldırıp gerindikten sonra yakılan yemek ateşlerinin etrafından dolanarak kaleye girdi. Kararmaya yüz tutmuş gökyüzüne bakıp "Günler ne kadar hızlı geçiyor" diye söylendi. Saatlerce cam kenarında oturup canının sıkıldığı günleri özlemiyor değildi. Kıyafetlerini Gain'in odasına taşımaya karar verdi. Birkaç gündür sürekli orada uyuyordu. Ellerini ovuşturup kafasını dağıtacak yeni bir şeyler bulduğu için sevinerek kaleye girdi.

         

Odanın buz gibi boşluğu genç kızı titretti. Kollarına sığdırdığı tüm eşyaları ayaklarının dibine attı önce kapının yanındaki şamdanı ve peşinden odadaki tüm şamdanları yaktı. Pencereyi sıkıca örtüp kıyafetlerini yerden kaldırdı. Yatağın bulunduğu bölmede en az içerdeki oda kadar tüylerini diken diken etmişti. Günlerdir burada yatıyor olmasına rağmen hiçbir şeye dikkat etmediğini fark etti. Üzerinde yattığı yatağın koyu renkli örtüsünü sıyırıp elbiseleri oraya koydu. Hera'nın da diyeceği gibi "Bu odaya biraz renk gelmeli." diye söylenip hazırlıklara başladı.

          

Carna efendisinin odasından gelen ışıl ışıl görüntü karşısında dayanamayıp kapıyı çaldı. Alia burada olsa dahi ışıkların açılmasını istemediğini söylemişti. İçeriden gelen yorgun "Gir!" emrine karşın kapıyı araladı. "Prenses?"

          

Alia kaşlarını çattı. En değer verdiği arkadaşının ona prenses diye hitap edişinden hoşlanmamıştı. "Lütfen bana adımla hitap et." diye homurdandı.

         

"Seni ziyarete gelmiştim fakat yoktun."

        

"İola, nöbet yerimizi terk etmememiz gerektiğini söyledi ama daha fazla dayanamazdım. Dört gündür nöbetteyim ve çok yorgunum." Carna odadaki topluluğa ve düzene hayretler içinde baktıktan sonra dolabın içine kafasını sokmuş orayla boğuşan Alia'ya doğru yürüdü. Yatak örtüsü acımasızca yere fırlatılmıştı. Kıyafetler ise yatağın üzerine saçılmış adeta renk cümbüşü oluşturmuşlardı.

          

"Temizlik mi yapıyordun?"

          

"Buraya taşınmaya karar verdim... En azından parmağımdaki yüzük öyle olması gerektiğini söylüyor."

          

"İşler o kadar karıştı ki seni tebrik dahi edemedim." Carna yatağın üzerindeki elbiseleri genç kıza uzatmaya başladı. "Şhia'nın gidişinden sonra sivri dişliler ve klan iyice karıştı. Aias'ın da yaralanması savaşçıların moralini iyice bozdu. Neyse ki o da aramıza geri döndü."

           

Alia dudaklarını kıstı. "Prenses İola'nın da yardımıyla atlatacaktır. Gain ile aralarında bir dönüşüm bağı var. En az benimki kadar zor zamanlar geçirdiğine eminim." Elbiselerin yerleştirilmesi çabucak bitince ellerini çırpıp dolabın kapaklarını kapattı. "Benimle Hera'nın odasına gelir misin? Şu yatak örtüsünden kurtulmak istiyorum." Arkadaşının şirin baş onayıyla birlikte odadan çıktılar.

              

Carna, köşeyi döndüklerinde Alia'yı durdurdu. İola ve Aias prensesin odasının önünde oldukça samimi görünüyorlardı. Genç kıza susması için işaret ettikten sonra görmesi için önünden çekildi.

           

Alia heyecanla kafasını uzattı. Aias'ın İola'nın dudaklarına kondurduğu sevgi dolu öpücüğünden sonra onu kibarca selamlayışını izledi. Prenses ellerini giydiği kavuniçi elbisenin önünde sımsıkı kavuşturmuştu gülümseyerek savaşçısını uğurladı ve aceleyle odasına girdi. Alia geri çekilip oldukça sessiz olmaya özen göstererek "Öpüştüler!" diye fısıldadı.

          

"Skandal!" Carna kıkırdadı.

          

İki kız gülüşerek hızla İola'nın odasının önünden geçip merdivenlerden inmeye başladılar. Yolun yarısında karşılaştıkları savaşçının yanakları hala pembeydi. Bunun üzerine gülüşmeler kahkahaya dönüştü ve kızlar kendilerini hastalıklı bir şekilde tırnaklarını kemiren Hera'nın odasında buldular.

           

Hera yerinde sıçradı. Kendi düşüncelerine öylesine dalmıştı ki onların ayak seslerini dahi duymamıştı. Yoksa Alia onun neler karıştırdığını anlamış mıydı? Telaşla yerinden kalktı. "B-bir sorun mu var?"

           

"Renkli yatak örtüsüne ve birkaç yastığa ihtiyacım var."

           

"Y-yatak örtüsü... Yastık... Ne... İçin kullanacaktınız?"

          

"Yemek pişireceğiz! Hera akıl sağlığın ne durumda?" Carna kaşlarını çattı. Son zamanlarda mantıklı konuşmak yerine saçmalıyordu. Üstelik her gün ahırlardaki atların yanına gidiyor ve onları yemliyordu. Nell ondaki garipliğin nedenini Prenses Minore'nin ölümüne bağlasa da Carna altında başka sebepler olduğuna emindi.

          

Alia arkadaşını dürttü. "Gain'in odasına taşınmaya karar verdim ama odanın durumu içler acısıydı." dedi.

         

Hera acilen odasında bulunan dolaplardan birini açıp oradan fuşya yatak örtüsü ve yeşilli beyazlı yastıklar çıkardı. "Bunlar Prenses Minore'nin..."

            

Genç kız vücudunu saran ani üzüntü dalgasıyla yatak örtüsünü koltuğu altına sıkıştırdı. Minore'yi özlediğini kendi kendine itiraf etti. Hera'nın gergin yüz hatlarına ve siyahî teninde dahi fark edilen koyu gözaltlarına dikkatlice baktıktan sonra "Kendine dikkat etmelisin." dedi.

          

"Atlarla daha az oyna!" Carna dudaklarını kıstı. "Aksi takdirde senin başka şeyler karıştırdığını düşüneceğim." diye söylendikten sonra yastıkları yüklenip sarı saçlarını savurarak odadan çıktı.


Alia yatak örtüsünü havalandırıp yatağının üzerine sererken Carna'nın zümrüt yeşili gözlerine baktı, "Hera'ya o kadar set davranmamalıydın."

            

"Bize yatak örtüsüyle ne yapacağımızı sordu tatlım... Normal şartlarda ellerini kalçalarına dayayıp 'Sonunda kendinizi yenilemeye karar verdiniz' demesi gerekmez miydi?"

            

Carna'nın komik taklidi üzerine Alia gülmeden edemedi.

"Kendince sebepleri vardır." diyerek arkadaşının sözlerini geçiştirirken cama yaslanıp ellerini önünde kavuşturdu ve dudaklarını Carna'ya doğru uzattı. "Onları görmeliydin."

            

Sarışın vampir kahkahalarla gülerek kendini yatağın üzerine attı. "Aias'ın yüz ifadesine ne demeli?"

           

Alia ayakkabılarını çıkarıp örtünün altına girdi. "Onlar birbirlerini uzun zamandır seviyor olmalılar."

           

"Nell, klana geldiğinden bu yana onların asla ayrılmadıklarını söyledi. Korkarım o buraya gelmeden çok daha önce de beraberlermiş. Sanırım..." Carna eliyle yaptığı küçük hesaptan sonra başını iki yana sallayıp "Beş yüz? Yedi yüz?" dedi.

           

"Onlar hiçte yaşlı gibi görünmüyorlar."


Sarışın vampir "Yaşlanan bedenlerimiz değil ruhumuz." açıklamasından sonra doğruldu. İstemese de artık gitmesi gerekiyordu.

         


"Bu gece benimle kalabilir misin?" Alia örtüyü açıp arkadaşının kolunu tuttu. Carna kendini bir kez daha yatağa atıp örtüyü üzerine çekti. "Gain bir yerlerden çıkıp gelecekmiş gibi hissediyorum."

           

Genç kız arkadaşının yorumu üzerine histerik bir iç çekip başını yastığa gömdü.

            

"Onu o kadar çok özledim ki..."

            

                                                                      ***

Şhia büyük yosunlu ağacın gövdesindeki derin oyuğa saklanıp Hera'yı beklemeye başladı. Diğer yandan Elindeki kanlı notu sıkıca tutuyordu. Klana girip notu Prensesine ulaştırmak istemesine rağmen oradan sağ çıkamayacağını biliyordu. Onun Klana tek başına gelmesi fikrinden nefret etmişti. Hera'yı görmeye ihtiyacı vardı. Bu oyuna daha fazla katlanacak gücü yoktu. Kadınını tehlikeye atmıştı. Az sonra Hera duvarın dibinde göründü. Vampir adeta fırlayarak gizlendiği yerden çıktı fakat güzel kadın oldukça sinirliydi kendini geriye doğru itip "Aklımı kaçıracağım!" dedi. " Benden şüphe duymaya başladılar."

           

Şhia elindeki notu parçalarcasına sıktıktan sonra "Senden son kez bu notu Prenses Alia'ya ulaştırmanı istiyorum. Ondan başka kimse okumamalı. Van onu tek başına istiyor."

        

"Tek başına mı? Tanrım delirmiş olmalısın!"

         

"Biliyorum, son birkaç gündür bende delirdiğimi düşünüyorum. Dün Van, Efendi Gain'in ağzından laf alabilmek için akıl karıştırma yeteneğini kullanmaya çalıştı. Fakat o kendini korumayı başardı. Şeytanın kötü kışkırtmaları karşısında verdiği cevapları duymalıydın. Yine de korkuyorum... Lütfen prensese Van ile göz teması kurmamasını söyle. Van onunda aklını karıştırmak isteyecektir." Şhia yutkunup notu Hera'ya uzattı. Gitmesi gerekiyordu. "Onu yalnız yollamak zorundasın. Prenses yola çıkar çıkmaz diğerlerine gerçeği açıkla. İkinci şafakta ateşin gücü için bir ritüel düzenlenecek. Van bana öylesine güveniyor ki gücü taşımam için beni seçti. ya da Alia'nın boğazını oracıkta parçalamasından endişeli..."

          

"Yarından sonraki gün!" Siyahî kadın notu alıp cebine iliştirdi. "Bana inanmayacaklar!" Titriyordu. Sivri dişli gözlerini onunkilere diktiğinde bayılacağını sandı. "Prensesi koruyacağına söz ver."

          

"Hayatım pahasına onu koruyacağım."


                                                                             ***


Alia gözlerini açtığında güneş henüz doğmuştu. Carna'nın çoktan gittiğini fark edince dudaklarını büktü. Onunla vakit geçirmek Alia'yı her zaman mutlu ediyordu. Gözlerini ovalayıp burnuna gelen tatlı kokuyu içine çekti. Unuttuğu, özlem duyduğu bir koku...

          

Yerinden fırlayıp odanın diğer bölmesine geçti. Bir an Gain'in yeniden burada olduğunu düşünmek nefesinin kesilmesine neden olmuştu. Hayal kırıklığıyla yatak odasına geri dönerken gözüne kapının önünde duran iki not kağıdı takıldı. Çabucak kağıtları avuçladı. Koku onlardan geliyordu. Titreyen elleriyle kırmızıya çalan kağıdı açtı.


"Ateşin gücü karşılığında efendini geri alacaksın."


Alia notu elinde buruşturduktan sonra diğer kağıdı açtı. Aceleyle yazılan titrek el yazısını okumak oldukça güçtü.


"Yalnız gitmek zorundasın. Van'ın akıl karıştırma gücünün hepsinden daha iyi olduğunu unutma. Onunla göz göze gelmemeye çalış ve bana güven. Kimseye bir şey söyleme. Hera."


Alia ikinci notu da buruşturduktan sonra güçlükle alçak kanepeye oturdu. Yüzünü avuçları içine alıp sakince düşünmeye çalıştı. Hera'yı bulup onunla konuşmalı mıydı yoksa söylediklerine güvenip Van'a tek başına gitmeli miydi? Notları tekrar tekrar okuduktan sonra Gain'in tatlı kokusunu içine çekti. Gitmeliydi. Ateşin gücü bir kerede kaybedebileceği bir şey değildi. Belki Gain ile geri döndükten sonra Van'ın çaresine bakabilirlerdi. "Aptal olma!" diye mırıldandı. O kadar sivri dişliyle başa çıkamazlardı. Öyle olsaydı Gain çoktan eve dönmüş olmaz mıydı?


"Bana güven... Bana güven..." Sözler beyninde yankı yaparken Alia ayağa kalktı. Hera'ya güvenecekti. Notları kanepenin üzerine bırakıp acele ile odadan çıktı.


Loading...
0%