Yeni Üyelik
12.
Bölüm
@gizemmgurbuzz

Alia ata bindiğinde güneş doğmak üzereydi. Yağız kısrağın yelelerini okşadı ve Aias'ın ona eşlik etmesi için seçtiği savaşçının peşine düştü. Dün gece savaşçıyı ayarttığı ve veda etmeden çıktıkları için endişeliydi. Büyük ihtimalle İola ve Ryv sinir krizine girecekti. Peki ya Gain? Onun ne düşüneceğini gerçekten merak ediyordu. Dün olanlardan sonra ortadan kaybolmuştu. En azından ufak bir özür dileyemez miydi? Alia yüksek sesle iç çekti ve burnuna gelen kötü kokuyla yüzünü kırıştırdı. Bir vampir ancak bu kadar kötü kokabilirdi. Savaşçı işlenmemiş deri ve keskin metal kokuyordu. Alia öğürme isteğiyle doldu. Atın dizginlerini ellerine doladı ve ayaklarını üzengilere iyice yerleştirdi. Bu at üzerinde yaptığı ikinci yolculuk olacaktı. Binicilik konusundaki deneyimsizliği onu Van'ın klanına gitmekten daha çok endişelendiriyordu. Şimdiden fena halde denge sorunları yaşadığı bir gerçekti.


Savaşçının hızı normal bir biniciye göre oldukça yavaş olmasına rağmen Alia ona yetişmekte güçlük çekiyordu çünkü kısrak bir türlü onun yönlendirdiği tarafa gitmiyordu. Alia zavallı hayvanın yelelerini çekip "O tarafa gideceksin" diye çıkıştı fakat nafileydi. Son çare olarak epeyce yol almış olan savaşçıya seslendi. "Bakar mısın? Onu hareket ettiremiyorum!" Savaşçı atını durdurup sıkı bir ıslık çaldı ve at nihayet savaşçının peşine takıldı. Alia "Bana Gain'i hatırlatıyor..." diye mırıldandı. Sonra burnunu kırıştırıp eliyle yüzünü yelledi. Bütün yol boyunca bu kötü kokulu adamla yan yana olmaya dayanamazdı. Çiğ deri kokusu onu öldürecekti. Diğer yandan savaşçı o zırhın içinde gayet mutlu görünüyordu. Alia demir başlıktan onun sadece burnunu görebiliyordu. "Yolumuz çok uzun mu?" diye yakındı. Ses yoktu, Alia yanaklarını şişirdi ve yavaşça havayı üfledi.


"Pekâlâ, anlaşılan Aias beni sinir etmek için inatçı bir at ve dilini yutmuş bir savaşçı yollamış!" Savaşçı aniden hızlanınca Alia onu taklit ederek ayaklarını atın karnına sıkıca vurdu ve zorda olsa ona yetişmeyi başardı. Eğer Gain olsaydı hem bu kötü kokuya hem de bu sessizliğe katlanmak zorunda kalmazdı. Dudaklarını büzüp "Ryv Van'ın çok iğrenç ve tehlikeli olduğunu söyledi... Kahramanlık yapıp tek gitmekte ısrarcı olmamalı ve yanıma onlardan birini almalıydım. Böylece senin de hayatını tehlikeye atmamış olurdum. Aslına bakarsan neler olup bittiğini hala anlayabilmiş değilim. Çok kısa bir zamandır aranızdayım ve şimdiden bana sonsuzmuş gibi geliyor, beş vampire mühürlendim, tüm sorumluluklarını üzerime aldım fakat vampirlerime güveniyorum, Bana huzur veriyorlar... Birde Gain sorunu var tabi" Alia huzursuzca kıpırdandı, "Ne zaman ne yapacağı hiç belli olmayan bir efendiye sahipsin, biran dünyanın en anlayışlı insanı oluyor fakat aradan bir saniye bile geçmeden ölümcül bir canavara dönüşüyor... Lanet olsun! Bir gün tek bir kelime dahi etmeden, ona ne yapacağımı bilmeden gözlerini yumuyor, ertesi gün sebepsiz yere bir adamı öldüreceğime inanıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bunları sana niçin anlattığımı da bilmiyorum..." dedi ve sustu. Nefes nefese kalmıştı. Daha fazla konuşursa ağlayabilirdi.


Uzun süre sessizce yola devam ettiler. Eyer, Alia'nın bacaklarını kesiyor ve onu rahatsız ediyordu. Ağaçların daha seyrek olduğu düzlüğe çıktıklarında genç kız küçük su birikintisini fark edince atından indi. Önden giden çiğ et kokulu demir yığınına "Biraz mola verelim" diye seslendi. O, yola devam etmek istese bile hareket etmeyecekti.


Atını su birikintisinin yanına bıraktı ve kendini en yakın ağacın gölgesine attı. Burası oldukça güzel ve havadar bir yerdi. Pelerinini çıkarıp yere serdi ve oturdu. Ağrıyan baldırlarını ovalamayı bitirdikten sonra sırtını ağaca dayayıp karşısındaki manzarayı seyre daldı. Ormanın içinde gördüğü nadir düzlüklerden bir tanesiydi. Etrafı çeşitli büyüklükteki ağaçlarla çevriliydi. Ağaçların kimisinin dalları suyun içine doğru uzanıyor kimisi ise yapraklarını suya dökmekle yetiniyordu. Su birikintisi adeta yeşil bir renge bürünüp etrafına uyum sağlamıştı. Alia suya düşen yapraklardan birinin üzerinde büyük mor bir kelebeğin seyahat ettiğini fark edince gülümsedi. Az sonra kısrağın dil darbeleri yeşil su birikintisi üzerinde iç içe geçmiş helezonlar oluşturup yaprağı dalgalandırmaya başladığında kelebek havalandı ve derhal oradan uzaklaşıp spot ışığı misali manzarayı aydınlatan güneşe doğru var gücüyle kanat çırpmaya başladı. Alia içindeki huzursuzluğun kelebeğin kanatlarıyla birlikte yok olup gittiğini hissetti.


Burnunun direğini kıran koku yeniden geldiğinde ise manzaranın üzerine koyu bir gölge inmişti sanki. Hışımla doğrulup "Şu üzerindeki şeyi çıkarır mısın!" diye çıkıştı ve kendi kendine "İğrenç kokuyorsun!" diye homurdandı. Savaşçı ağaca yaslanıp bir dal kopardı ve elini pelerininin içine sokup oradan çıkardığı metal saplı hançerle dalı yontmaya başladı. Alia'nın gözleri onun biçimli parmaklarına takıldı. Bu hali öylesine tanıdıktı ki... Ona biraz daha dikkatli bakınca kim olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. Ayağa kalktı, "Bu çok çocukça!" diye söylenip sırıttı ve Gain'in hiçbir tepki vermemesi üzerine sırıtışı kahkahalara dönüştü. Öylesine üzgün ve dalgındı ki onu fark etmesi saatlerini almıştı. "Yalnızca seninle geliyorum demen yeterliydi!" dedi.


Gain elindeki dalı ikiye bölüp yere attı ve hançerini beline taktı. Nasıl olurda yalnızca 'Seninle geliyorum.' diyebilirdi ki? "Üzgünüm" diye geveledi. Sanırım Orion haklıydı. Eğer ağabeyini dinlemeyip o an peşinden gitmiş olsaydı her şey içinden çıkılmaz bir hal alabilirdi. Gözlerini Alia'dan ayırıp sinir krizi geçiren atlara baktı.


Alia arkasına dönüp baktı ve karşıdan gelen karaltıları görünce fısıltıyla "Geliyorlar!" dedi. Yaklaşık on beş kişiydiler, belki de daha fazla. Gain'in bileğini sıkıca kavradı. Yanlışlıkla yapacakları en ufak dikkat çekici hareket sonları olurdu. Bu kadarıyla baş edemezlerdi.

Az sonra kendilerini vampirlerden oluşan ve gittikçe daralan çemberin tam ortasında bulduklarında Alia sırtını Gain'e yasladı. Kendi vampirlerinden çok daha farklı görünüyorlardı. Öncelikle sağlıklıydılar. Tenleri griye dönüktü, çok güçlü görünüyorlardı. Alia onların simsiyah gözlerinden yayılan tehlikeyi hissedince gerildiğini hissetti. Kendini toparlayabilmek için yumruklarını sıktı. Vampirlerden biri savunma pozisyonunu bırakıp doğruldu ve elini gözlerine siper etti. "Siz kimsiniz?" diye sordu. Gain başını arkaya doğru çevirip onunkine benzer bir ses tonuyla "Van'ı görmeye geldik." diye karşılık verdi. Vampir yeniden Alia'ya dönüp gözlerini iyice kıstı. "Kadının burada ne işi var?" diye sordu Alia gözlerini onunkilerden ayırmadan eğildi yavaşça pelerinini aldı ve başlığını örttü. "Van ile iki gün önce bize sığınan vampirler hakkında konuşmak için buradayız" dedi. Neyse ki gerginliği üzerinden gitmiş ve rahatlamıştı. Yumruklarını açıp pelerinini kendine iyice siper etti. Başları olduğunu tahmin ettiği

Vampir eliyle diğerlerine işaret etti ve hepsi doğruldular. Aralarından birkaçına "Gidip Van'a haber verin" dedi. Sonra Gain'e bakıp "Başlığını çıkar ve bana yüzünü göster savaşçı!" diye emretti. Alia bir adım öne çıkıp "Kiminle konuştuğuna dikkat et!" dedi. Vampir başını sağa yatırıp dilini dişlerinde gezdirerek ona bakınca genç kız "O efendi Gain!" dedi. Hepsi bir adım geri çekilip oldukları yere sindiler sivri dişli "Başlığını çıkart!" diye bağırdı, korkmuş görünüyordu.


Gain başlığını ve zırhını çıkarıp yere attı. Pelerininin kukuletasını başına geçirip boğazını temizledi. Vampirler gerilediler Genç adam ürkütücü bir ses tonuyla "O halde gidelim!" dedi. Islık çalıp dünden onun yanına gelmeye hevesli olan kara kısrağı yanına çağırdı. Kısrak salına salına efendisinin yanına gidip burnunu onun omzuna sürttü ve Alia'ya doğru üfledi. Alia ne olduğunu anlayamadan kendini atın üzerinde buldu. Gain diğer atı okşadı ve az önce ona emir veren vampire "Bize yolu göster." dedikten sonra genç kızın arkasına atladı. Alia "Buraya kadar kendim geldim, gidip kendi atına bin!" diye çıkıştı. Yan oturduğundan dengesini sağlayabilmek için eyere tutunmak zorunda kaldı. Gain tek eliyle dizginleri tutup diğer kolunu Alia'nın beline doladı ve "Bu at zaten bana ait!" diye mırıldandı sonra çenesiyle arkasını işaret edip "İlk fırsatta onların akşam yemeği olacaksın." dedi.


Alia, Gain'in omzunun üstünden arkadaki sivri dişlilere baktıktan sonra onun doğru söylediğine kanaat getirip sustu ve önüne döndü. Gain "Bazen çok anlayışlı, bazen ölümcül..." diye mırıldandı. Alia yüzünü ona doğdu çevirdi "Çok sinsisin... Tanrım senin dedikodunu seninle yaptığıma inanamıyorum, ayrıca o giydiğin iğrenç kokulu şeyde neydi? Çiğ deri kokuyordu. Gerçekten midemi bulandırdın." dedi. Genç adam sessizce gülünce "Çok mu eğlendin?" diye çıkıştı ve kaşlarını çattı.


Gain gözlerini yola çevirip "Bana kızgın değil misin?" diye sordu. Alia birkaç kez dilini şaklattı ve başını hayır manasında salladı. Kızgın değildi yalnızca başına gelenler onu çok üzmüştü, pekâlâ, Orion onu savunmaya geldiğinde gerçekten kırıldığını hissetti fakat İola tanığın gördüklerini görmüş ve onaylamıştı. Alia bile böyle bir durumda ona güvenirdi. "Yine de bana güvenmelisin." diye fısıldadı.


Gain göz ucuyla onları izleyen vampirlere baktıktan sonra Alia'nın başını göğsüne doğru çekti. Hepsi prensesinin eşsiz kokusundan dolayı çılgına dönmüştü ve en ufak bir açık bulduklarında saldıracaklardı. Gain kendini böyle bir olayın içine attığı için hoşnut değildi. Yine de Alia haklıydı. O vampirleri ormanda ölüme terk edemezlerdi. Onları kabul ederek her ne kadar savaş başlatmış olsalar da güzel prensesinin hatırına Van'a gidecek ve baştan bozulmuş anlaşmayı yapacaktı...


Geniş patika yerini ağaçlara bıraktığında önden giden vampir attan indi ve onlara doğru döndü "Buradan sonrasını yürüyeceğiz!" dedi. Alia attan atladıktan sonra "Bunun bir tuzak olup olmadığını nereden bileceğiz?" diye sordu.


Şia alaycı bir kahkahayla gözlerinin önüne gelen saçlarını geri itti "Eğer tuzak kurmak isteseydik şimdiye kadar çoktan..." dedi ve durdu gözlerini Alia'nın ateş püsküren bakışlarından kaçırıp "Her neyse! Sen benimle önden yürü kadın!" dedi. Böylesine korkutucu bir kadının arkasından yürümesine izin veremezdi. En az Gain kadar ürkütücüydü. Hayır, çok daha fazlasıydı. Güzel yüzünün aniden nasıl taş kesildiğini gördüğü andan beri tüyleri diken dikendi. Özelliklede onunla göz göze gelmek istemiyordu. Bir vampir bile ancak bu kadar donuk ve aynı zamanda dik bakabilirdi. Onu neyin kızdırdığına bir anlam verememiş olsa da kadından etkilendiğini itiraf etmek zorundaydı.


Gain bu haliyle Alia'yı kesinlikle yanında istemediğine karar verdi. Genç kızın yüz hatlarının fırtına misali değişiyor oluşu onu ürkütmüştü. Üstelik daha fazla sinirlenmesi elementin gücünü istemsizce ortaya çıkarabilirdi ve bu tüm ormanı yakıp küle çevirebilecek bir boyuta ulaşması demekti. Gain bir kez daha ona her şeyi açıklamamakla ne kadar haklı olduğunun farkına vardı. Önden gitmesi daha iyi olacaktı böylece oda arkadan gelebilecek herhangi bir zarar için onu göz hapsinde tutmuş olurdu. "Onunla git" diye emretti. Bu şekilde bakmaya devam ederse sivri dişli arkasına bakmadan kaçacak gibi duruyordu.


Alia vampire doğru yürüdü ve çenesiyle ona devam etmesini emretti. Gain'den başka hiç kimsenin ona gülmesine tahammülü yoktu. Gain'in alaycı gülüşlerine de sinir oluyordu fakat en azından o, yalnızca diyecek bir cevap bulamadığı ya da utandığı zaman bu şekilde gülüyordu. Vampir onunla birlikte yürümeye başladı.


Taş yapıtın önüne geldiklerinde Alia ellerini kalçasına dayayıp Gain'e "Bunca yolu bunun için mi geldik?" bakışı yolladı çünkü geldikleri yer yalnızca dikdörtgen şeklinde dümdüz yıkık dökük tek katlı bir duvardı ne kadar geniş olduğunu kestirememiş olsa da görünüşe göre bir çatısı dahi yoktu. Gain eliyle ona devam etmesi için bir işaret yaptı.


Genç kız neşelendi. Baş etmesi gereken vampir böyle bir döküntüde yaşıyorsa bu iş sandığından daha kolay olacaktı. Sivri dişlinin peşinden yürümeye başladı. Alia'nın kapı olarak varsaydığı biçimsiz boşluğun önünde bekleyen diğerlerini görünce durdular. Hepsi tek tip kahverengi bir cüppe giyiyordu. Alia Hera'nın sivri dişlilere el atmasının iyi olacağı görüşündeydi.


Birlikte taş duvarı aştıklarında genç kız bütün görüşlerini geri aldı. Burası dışarıdan göründüğünden çok daha farklıydı. Tam önlerinde büyük bir hendek ve ağaç dallarından yapılma güvensiz bir köprü vardı. Köprünün karşısında ise yerin altına doğru indiğini tahmin ettiği merdivenler duruyordu. Etraftaki ağaçlar ve eğrelti otları ise yukarıdan geçen bir uçağın ya da drone'un burayı görmesini engelliyordu. Dahiyane bir gizlenme şekliydi. Vampir Alia'ya "Önden!" dedi. Alia tereddütle birkaç adım atıp aşağıya baktı. Karanlıktı eğer düşerse oradan çıkmanın mümkün olmayacağını biliyordu. Gain'i görebilmek için arkasını döndü fakat sivri dişli görüşünü engelliyordu. Derin bir nefes aldı ve gözlerini sımsıkı kapatıp yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Köprünün diğer ucuna gelene kadar kendince bir ton evham üretmişti. Sonunda gözlerini açtı ve kendini yer altına inen merdivenlerin başında buldu.


Bu defa çenesiyle yolu gösteren sivri dişli oldu. Alia merdivenlerden inmeye başladı. Aşağı doğru attığı her adımda karanlık şiddetini biraz daha arttırıyordu. Üstelik çok yoğun kan kokusu da beraberinden geliyordu. Koku güzel değildi. Bayat ve kasvetliydi. Tamamen karanlığa gömüldüklerinde Alia Gain'in varlığını hissedebilmek için burun deliklerini iyice açtı. Güzel kokusu bu aşırı bayatlığın içinde dahi ağız sulandırıyordu. Gergin olmasına rağmen sesini çıkarmadan onları takip ediyordu.


Şhia, adımlarını sıklaştırıp genç kıza iyice yaklaştı. Onun bir vampire göre fazla insansı olan kokusuna daha ne kadar tahammül edebileceğini bilmiyordu. Dişlerini sıktı ve sonuçları ne olursa olsun ona dokunmayı göze aldı. "Çıldırmış olmalıyım" diye düşündü fakat kendini kontrol edemiyordu. Kar beyazı omzuna dokundu ve elini koluna doğru kaydırdı. Kanın akışını hissedebiliyordu. Belki çok yavaştı fakat Şhia ince bir sızıntının onun damarlarından süzüldüğünü açık ve net görür gibiydi.


Alia onun buz gibi elini kolunda hissedince ürperdi fakat sesini çıkarmadı. Eğer bağırırsa olası bir katliama sebebiyet verirdi. Bunun yerine vampirin onun kolunu iyice kavramasını sabırla bekledi. Yakıcı soğuk yavaşça bileğine ve oradan da avuç içine temas ettikten sonra Alia parmaklarını adeta demirden bir kelepçe gibi sıktı ve onu kavurmaya başladı. Vampir feryat edene kadar devam etti.


Gain, Alia'yı kendine çekip diğer eliyle Şia'nın saçlarından yakaladı ve sert bir hareketle onu duvara çarptı. Şhia hemen kendini toparlayıp yanan elini cüppesinin içine soktu ve arkadan onlara doğru koşan diğerlerine "Durun!" diye bağırdı. Kesinlikle kendi tahammülsüzlüğüydü ve sonuçlarına katlanacaktı. Başka birinin kadınına dokunmak Van'a mahsus bir şeydi ve Şhia onun bu tutumundan nefret ediyordu!


Alia, Gain onu parçalamadan önce vampiri kolundan tutup öne doğru ittirdi ve "Bize yolu göster" dedi. Vampir dünden razı bir tavırla sık adımlarla yürümeye koyuldu. Alia vampirin deli cesaretine ve ardından yaptığını kabul edişine şaşırmıştı. Sivri dişliler kesinlikle tuhaf karakterlere sahiptiler. Onları anlamak Gain'in bir sonraki hareketini tahmin etmekten bile daha zordu.


Karanlık yürüyüşleri son bulduğunda öncekini aratmayan berbat kokulu bir odanın içine girdiler. Odada içindeki mum bitmek üzere olan tek bir şamdandan başka ışık kaynağı yoktu. Buna rağmen Alia hatırı sayılır bir gece görüşüne sahipti. Taş duvarlarda asılı duran ucu siyah tüylü oklara ve çirkin iskeletlere dikkatle baktıktan sonra gözleri duvar dibindeki geniş arkalıklı siyah koltukta onlara bakan kızıl gözlere takıldı Gain'e iyice sokuldu. Van olmalıydı. Diğerlerinden farklı olarak kırmızı bir pelerin ve siyah deri pantolon giymişti onun dışında vücudunun geri kalan kısmı açıktaydı. Düzgün bir yüze sahipti. Keskin yüz hatları, sivri çenesi, ince dudakları ve biçimli çekik gözleriyle yakışıklı bile sayılabilirdi. Alia başını iki yana salladı ve onun iki yanında duran garip görünümlü şeylerin ne olduğunu çözmeye çalıştı. Daha da dikkatli baktığında ise öğürme isteğiyle doldu. Gözlerinin biçim vermeyi reddettiği ve onu "şey" olarak tabir etmeye zorlayan iki zavallı kadındı. Mat gri renkli deforme olmuş kadınların üzerlerinde yer yer sahip oldukları deriden başka hiçbir şey yoktu. Alia nefes alıp verişlerinin sıklaştığını hissetti, daha dikkatli bakınca odada onun gibi birçok vampir olduğunu gördü. Bir kısmı çürümüş olmalıydı çünkü onlarda hiçbir canlılık belirtisi yoktu. Onun dışında duvarda kollarından asılmış çıplak bir kadın ve adam vardı. Gain'in elini sıkıca tuttu.


"Ne zamandır gereksizler ordusu kurmaya bu kadar heveslisin?"

Alia Van'ın kulak tırmalayan sesine karşın yüzünü buruşturdu. Gain kayıtsız bir ses tonuyla "İnan bana, senin kadar gereksiz ordun umurum da bile değil! Vampirlerin benim klanıma sığınmak için geldiler ve onları kabul ettim." dedi. Van çirkin kahkahasının ardından "Hiçbir şey karşılıksız değildir!" dedi.


Alia "Karşılıksız kalmayacak!" diye tısladı. Bunu niçin yaptığını bilmiyordu fakat adamın bakışları onu tiksindiriyordu. "Eğer vampirlerime dokunacak olursan bunu yanına bırakmam!" diye devam etti. Van diliyle alt dudağını ıslattıktan sonra "Çok sevdiğin vampirlerin için verecek bir şeylerin olmalı, benim reddedemeyeceğim şeyler..." dedi.


Gain Alia'nın parmaklarını sıkıp "Yeter dönüyoruz!" diye bağırdı ve genç kızı kapıya doğru sürükledi fakat Alia'nın gitmeye niyeti yoktu. Gain'in elinden kurtulup arkasını döndü ve Van'a doğru yürüdü. Tam karşısında durduktan sonra gözlerini onunkilere dikip "Pekâlâ, bana katılmak isteyen diğerlerinin karşılığında sana reddedemeyeceğin bir şey..." dedi ve kolunu çıkarıp derin bir yarık açtı "Kanım!" diye cümlesini tamamladıktan sonra ona bir adım daha attı.


Gain, adını haykırdıktan sonra yanına gelip elini akan kana sıkıca bastırdı. Van "Anlaştık!" dedi. Alia, yutkunup başını salladı ve kolunu Gain'den kurtarıp bir adım daha attı. Van yerinden kalkmış dizleri üzerine çökmüştü. Delirmiş gibi bir hali vardı. Alia onun soğuk nefesini teninde hissedince kaçmak istedi. Korkuyordu fakat sorumlulukları korkusundan önce gelmeliydi. Kolunu ona doğru uzatırken dişlerini sıktı. Van'ın dudakları koluna değdiğinde bayılacağını sandı. Kolunu ondan çekip uzun siyah saçlarını eline doladı ve "Önce kanınla yemin et!" diye bağırdı. Van acilen avucuna bir kesik atıp gözlerini Alia'nın kolundan akan koyu kırmızı sıvıdan ayırmayarak "Ne istersen!" dedi. Alia onu kendine bakmaya zorlayarak "Bundan böyle bana gelen vampirlerden hak talep etmeyeceksin!" diye emretti. Van adeta kıvranarak "Hiçbirinden hak talep etmeyeceğim!" diye tısladı. Alia gözlerini sıkıca kapatıp ona hiçte cazip gelmeyen çizgiye dilini değdirerek yarayı kapattı. Şimdi sıra vampirdeydi. Van'ın saçlarını bıraktı ve kolunu ona doğru uzattı.


Gain öylesine büyük bir şoktaydı ki kımıldayamıyordu bile. Ancak Van'ın Alia'sının narin koluna kene gibi yapıştığını gördükten sonra kendine gelebildi. Yine de kımıldayacak gücü kendinde bulamıyordu. Yapacağı en ufak yanlış bir hareket Alia'nın sonu olabilirdi. Dişlerini ve yumruklarını sıkıp boğazına düğümlenen koca yumruyu aşağı indirmeye çalıştı. Bu tahammül edilemez bir acıydı ve yapabileceği bir şey yoktu.


Şhia, Alia adındaki kadının acı bağırışlarını dehşet içinde izliyordu. Tuhaf olan şey ise onun bir hiç uğruna tüm bu pisliğe katlanıyor oluşuydu. Van yürekten bir yemin etmemişti. Öyle olsa bile bu yeminde kelimeler yetersizdi. Çenesi kenetlendi. Bu kadın onun ırkından olan vampirler için kendini ölüme teslim etmişti. Elleriyle yüzünü ovaladı ve bir damla sıcak gözyaşını teninden sıyırınca kendine inanamadı. Ağlıyor muydu? Alia'nın yeniden bağırmasıyla kendine geldi. Eğer durmazsa Van onu öldürecekti. Tüm kanını içmiş olsa bile daha fazlasını bulabilmek için kızı parçalardı. "Yeter!" diye haykırdı. Gain ve Van aynı anda sivri dişliye baktılar. İkisi de afallamış görünüyorlardı. Şia amacına ulaşmıştı.


Gain öfkesini kontrol altına alamıyordu. Az önce Alia için korktuğu şey şimdi başlarına gelmek üzereydi teni alev almış, ayaklarının etrafından ince alevler etrafı sarmak için harekete geçmişti. sivri dişlinin ani bağırışı onu kendine getirdi ve Van'ın duraksaması ile yere düşmek üzere olan Alia'ya doğru koştu ve tam zamanında onu yakaladı. "Ona bir şey olursa hepinizi gebertirim." diye gürledi ve Alia'ya döndü. Kolu paramparça olmuştu. Rengi atmış, ışıl ışıl teni kireç gibi matlaşmıştı... Onu kucaklayıp derhal odadan çıktı. Ağır ağır indikleri onlarca merdiveni koşarak çıktıktan sonra köprünün başına geldiğinde içlerinden birinin sesiyle durdu. Onları buraya getiren vampir yanlarına koşup "Efendi Gain lütfen beni yanınıza kabul edin." dedi. Gain acele bir baş onayından sonra "Başka biri var mı?" diye sordu. Vampir "Eğer izin verirseniz kardeşim Dya ve iki sivri dişliyi daha yanımda getirmek istiyorum." dedi. Gain'in sabredecek zamanı yoktu. Bir an evvel buradan çıkmak istiyordu. "Onu karşıya geçirmeme yardım et!" diye emretti. Birlikte Alia'yı dışarı çıkarttıktan sonra Şhia içeri koştu. Gain tüm gücüyle iki ıslık çalıp kısrağını çağırdıktan sonra Alia'yı yere yatırdı ve başında diz çöktü. Genç kız ancak yüzüne beyaz boya sürülmüş olsa bu kadar renksiz olabilirdi. Cansız bir heykel gibiydi. Gain nefes almayı dahi unutup onu dinlemeye koyuldu. Hiçbir beklentisi yoktu tek istediği en ufak bir yaşam belirtisiydi. "Lütfen!" diye yalvardı.


Alia aniden titreyince Gain derin ve titrek bir nefes aldı. Parçalanan kolunu sarmak için gömleğinden uzun bir şerit kopardı ve açık yaraya sıkıca doladı. Dakikalar sonra Şhia peşinde üç vampir ile geri döndü.


Genç adam ona ve diğerlerine aldırış etmedi fakat sivri dişli ona kendini tanıtabilmek için ısrarcı davranmıştı. "Adım Şhia" dedi. Gain sadece kafasını sallamakla yetindi. Şhia "ve bunlarda Dya, Amina, Ros... Dya benim kız kardeşim, diğerleri ise... Aslına bakarsanız onları tanımıyorum sadece içimi parçalıyorlardı." diye devam etti.


Gain gözlerini devirip ona doğru gelen yağız atına yürümeye koyuldu. Şhia kesinlikle ona Hera'yı anımsatmıştı. Bu fikrini uyanınca Alia ile paylaşmayı düşünüyordu. Atının yanına geldiğinde durdu. Alia ile beraber ata binmek kolay olmayacaktı. Bu yüzden Şia'ya dönüp "Bana yardım et" dedi. Şhia'nın kucağında duran çıplak kadına bakıp "İşe yaramazlar ordusu!" diye mırıldandıktan sonra dişlerini gıcırdattı ve "Prenses Alia'yı bir süreliğine tut." dedi. Şhia elindeki kadını yere bırakıp onun tam karşısına geçti. Önce hala iyileşmeyen avucuna sonrada Alia'ya bakıp "Bu sakıncalı olabilir!" diye fısıldadı.


O, kadar ciddi söylemişti ki Gain gülmemek için yanaklarını ısırmak zorunda kaldı. Alia'yı ona uzatıp hızlıca ata bindi ve onu Şhia'dan zorla geri aldı. Bu kızın gerek insanlar gerekse de vampirler üzerinde sıra dışı bir etkisi vardı. Şhia afallamış görünüyordu. Kamp alanında prensesinin tam karşısında duran kumral çocuğun bakışlarını görmüştü. Bir vampirin kana bakışı gibiydi. Çenesi kasıldı o çocuk ve Alia arasında bir şeyler yaşanmış olabilir miydi? Gain parmaklarını boynunu ve omuzlarını çıtlattı. Düşünmek bile çileden çıkmasına yetmişti. Bu konuyu da sorgulamak için aklının bir köşesine yazdı. Tabi ki her şeyden önce Alia'ya niçin bu kadar ahmakça davrandığını soracaktı!


Genç kız uyandığında dinlenmek için durdukları düzlükte uzanmış bir vaziyetteydi. Tüm vücudu karıncalanıyordu. Güçlükle kafasını çevirip koluna baktı. Sıkı sıkıya sarılmıştı. Burnuna gelen kötü kokuyla öğürme isteğiyle doldu. Başını diğer tarafa çevirip yutkunmaya çalıştı. Gırtlağına binlerce bıçak saplanıyormuş gibi hissediyordu. Az sonra iki vampir koşarak yanına geldi ve biri onu doğrulttu. Alia acıyla inleyişinin ardından vampire gözlerini kısarak baktı. Kaleye girdiklerinde ona dokunan alaycı vampirdi. Kaçmak istedi, var gücüyle "Gain" diye bağırmaya çalışsa da sesi fısıltıdan ibaretti. Vampir onu iyice doğrultup


"Efendi Gain yardım getirmek için gitti. Kısa bir sürede burada olur. Adım Şhia." dedi.


Alia yüzünü buruşturdu. Vampirin kafasına atacak bir şeyler aradı fakat hiç gücü yoktu. Çaresizce kendini onun kollarına bıraktı. Şia iri siyah gözlerini onunkilere dikip mahcup bir ses tonuyla "Eğer beni bağışlarsanız sizinle gelmek istiyorum prensesim" diye yalvarınca Alia elini kaldırıp onu susturdu. "Senden başka gelen var mı?"


Şhia hevesle "Benim ile birlikte beş. Az önce Enyo adındaki bir vampir bize yetişti. Kız kardeşim Dya ile birlikte su birikintisinin yanında duruyor." dedi. Alia vampirlerin durduğu yöne baktıktan sonra kaşlarını çatıp "Senin burada olman beni şaşırttı." diye fısıldadı. Şhia, Alia'nın yüzüne gelen güneşi engellemek için elini ona siper ederken "Benim, olmayan kanımı içen değil, olmayan kanını vampirleri için feda eden bir efendiye ihtiyacım var. Daha öncesi için beni bağışlayın." dedi. Alia onun samimiyetine tüm kalbiyle inanmak istiyordu. "Beni yere bırak" derken gülümsüyordu.


Ryv prensesinin yanında duran sivri dişlilerin savaş komutanı Şhia'yı görünce hâkimiyetini yitirip onun üzerine atıldı ve birlikte su birikintisine doğru yuvarlandılar. Alia olabildiğince yüksek sesle "Ryv, o bizimle" demeye çalıştı. Neyse ki vampirinin olağan üstü duyma yetileri onun volümü Van tarafından sıfıra indirilmiş sesini dahi rahatlıkla duyabilmesini sağlamıştı. Şhia'yı ittirip ona doğru koştu ve oldukça tedirgin bir ses tonuyla "Bize haber vermeliydiniz!" diye mızmızlandı. Alia "Peki ya Gain?" diye sordu. Bilmek istediği başka bir şey yoktu. Ryv kaşlarını çatıp "Efendi Gain sinir krizleri geçiren Prenses İola'yı sakinleştirmek için kalede kaldı. Prenses gerçekten çok sinirli." dedi.


Genç kız dinlemek istemiyordu gözlerini yumup "Boğazım yanıyor." dedi. Acısı gittikçe dayanılmaz bir hal alıyordu. Ryv onu kendine doğru çekip belindeki kayıştan çıkardığı şişeyi dudaklarına bastırınca Alia içmeye başladı. Yaşam sıvısı damarlarında ilerlerken içini ısıtıyor ve onu güçlendiriyordu fakat bir anda Van'ın iğrenç kokusu Alia'nın ciğerlerine dolunca genç kız şişeyi ittirip toprağa doğru döndü ve öğürmeye başladı. Koku dayanılır gibi değildi. Nefes almayı bırakıp şişeyi eline aldı ve sonuna kadar içti. En azından ayağa kalkacak gücü bulursa onlardan uzaklaşabilirdi. Şu an için Van'ı andıran hiç kimsenin yanında olmak istemiyordu. Diğer bir şişeyi bitirdikten sonra nefesini tutup ayağa kalktı ve kaleye doğru yalpalayarak ilerlemeye başladı.


Loading...
0%