Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Zihin Oyunları

@gizemmgurbuzz

"Alia rüyasında koşarak merdivenlerden çıkıyordu. Her yer simsiyahtı, bağırmak istiyor fakat sesi çıkmıyordu. Görünmez bir şey onu sıkıştırıyordu. Durup arkasına baktı ve ona doğru gelen titrek bir ışık gördü. Işık gittikçe küçülüp yerini korkunç iki kara göze bıraktı. Gözler ona doğru gittikçe yaklaştı ve kayboldular. Alia kaçmak istedi fakat bu kez ayaklarından başlayarak etrafını saran gri dumandan dolayı hareket edemiyordu. Duman yavaş yavaş onu boğmaya başladığında Alia dudaklarından süzülen kanın yoğun ve pis kokusunu duydu."


Genç kız aniden gözlerini açtı ve doğruldu. Kan ter içinde kalmıştı. Titreyen ellerinden birini ağzına götürüp küçük banyosuna koştu. Yeni bir kusma nöbetine girmişti. Var gücüyle öksürüp içinde kırmızıya dair ne varsa çıkarmaya başladı. Genç kız zorla yetiştiği lavaboya çıkardığı salya misali uzayan pembemsi sıvıyı gördükçe içindeki öğürme isteği katlanarak artıyordu. Bu geldiğinden beri üçüncüsüydü. Van'ın pis kanı onu öylesine iğrendirmişti ki kâbuslar görüyordu.


Yüzünü yıkadıktan sonra güçlükle odaya dönüp kendini yatağın üzerine attı. Güne oldukça kötü başlamıştı ve öyle devam edeceği bir gerçekti. İçinde korkunç bir sıkıntı vardı. Sızlayan koluna bakıp yüzünü buruşturdu. Yarısı sökülmüş siyah kumaşın geri kalanını da çıkarıp fırlattı. Bileğinden dirseğinin birkaç parmak aşağısına kadar uzanan yaranın büyük bir kısmı gitmiş olsa da canı çok yanıyordu, diş izlerinin olduğu bölge tuhaf bir renk almıştı. Alia dirseğinden destek alıp doğruldu ve yaralı kolunu ay ışığının yatağa vurduğu yere doğru uzattı. Işık teninde yukarıdan aşağı doğru kayarken kırmızı çizginin bulunduğu bölgeyi atlayıp bileğine kadar indi. İşte bu büyük bir sorundu.


Yatağın diğer ucuna doğru yuvarlanıp ayağa kalktı ve kolunu pencereden dışarı tuttu. Işık yaranın bulunduğu bölge haricinde her yerde eski güzel yansımasını yapıyordu. Alia "Lanet olsun!" diye söylendi. Bu sırada havanın ne kadar kararmış olduğunu fark edip dolabına koştu. Bu gün yeni vampirlerinin kabulü için bir ritüel düzenlenecekti. Hera'nın yerleştirdiği kıyafetlere yönelip kırmızı olanını askıdan aldı ve elinden geldiğince çabuk giyindi. Elbise diğerlerinin içinde neredeyse en gösterişsiz olanıydı. Fırfırlarını düzelttikten sonra pelerinini başından geçirdi ve kendini odadan dışarı attı. Daha fazla geç kalmadan önce Gain ile görüşmeliydi. Kolundaki tuhaflığın sebebini onun açıklayabileceğini umuyordu.


Karanlık koridorda ilerlemeye başladı. Aklı yarasındaydı. Mat derinin tüm vücuduna yayılıp yayılmayacağını merak ediyordu. Eğer yayılırsa bundan hiç ama hiç hoşlanmayacaktı. İşte o zaman Van yaptığının bedelini ödemek zorunda kalacaktı.


Merdivenleri çıkmaya başladığında olduğu yerde durup arkasına baktı. Gördüğü kâbus onu fena halde etkilemişti. Adımlarını sıklaştırdı fakat bir anda yeniden etrafına bakma isteği duydu. İzleniyor olabilir miydi? Arkasında titreşen alevi görünce nefes alıp verişleri sıklaşırken yukarı doğru koşmaya başladı.


Alia ileride duvara yaslanmış halde duran karaltıyı görünce durdu. Kokusuna bakılırsa onun vampirlerinden biri olmalıydı. Ona doğru yavaşça yaklaşıp karaltının yeni vampirlerinden Enyo olduğunu görünce rahatladı. Derin bir nefes verip "Beni korkuttun Enyo." diye mızmızlandı. İki saniyede soğuk terler dökmüştü. Ona doğru ilerleyip ayak uçlarına bakan vampirine "Diğerlerinin yanına gidip ritüel için hazırlanmalısın." dedi.


Enyo, başını yavaşça kaldırıp Alia'nın gözlerinin içine baktı. Genç kız bir basamak geriledi. Gözleri rüyasında gördüğü gözlerle birebir aynıydı. Kalbi yerinden çıkacakmışçasına atarken destek alabilmek için duvara dayanması gerekti. Korkudan dizlerinin bağı çözülmüş ve vücudu karıncalanmaya başlamıştı.


Enyo, Alia'nın tam karşısına geçip "Ben küçük törenimizi burada yapmak istiyorum." dedi. Sesi fısıltıdan ibaretti ve bu bile Alia'nın tüylerinin diken diken olmasına yetmişti. Gözlerini onunkilerden ayırmayarak "Aşağı in!" diye emretti. Vampir başını sağa yatırıp parmağını Alia'nın dudaklarına bastırdı "Şşhhhh..."


Alia gözlerini vampirinkilerden ayıramıyordu. Titriyor, ne yapacağını bilmiyordu. Yalnızca korkuyordu. Enyo'nun, dudaklarını aralayıp derin bir nefes alırken çıkarttığı hırıltıyı dinledi. Allak bullak olmuştu. Titreyen elini kaldırıp onun cüppesinin yakasını kavradı fakat vampirin elini tutmasıyla tüm cesaretini yitirdi. Tanrım ne yapmalıydı? Vampir gülümseyip Alia'nın yüzünü iki eliyle kavradı ve onu öptü.


Alia, kurtulmak istedi. Ona vurmayı denedi. Birkaç kez hedefini tutturmayı başarmış olsa da yeterince güçlü değildi. Enyo geri çekilip yeniden ona bakınca "İstemiyorum!" dedi. Tek diyebildiği buydu. Çaresizlik içinde ağlamaya başladı. Yardım istemeliydi. Titreyen bacakları onu daha fazla taşıyamayınca sendeledi. Vampir boğuk bir kahkaha atıp onu sıkıca tuttu. "Bunca yolu geldiğime değecek gibi..." diye mırıldanıp yeniden derin bir nefes aldı. Alia erkeğin keskin tırnağını hissedebiliyordu. Elbisesinin kumaşını yırtıyor ve derisini çiziyordu. Enyo onu iyice kavrayıp dişlerini dudaklarına geçirince kanın berbat kokusu her yanını sarmaladı. Alia gözlerini kapatıp çaresizce "Lütfen yardım et!" diye fısıldadı.


Gain saç iğnesini masanın üzerinde sertçe çevirdikten sonra çenesini masaya dayayarak dönen tokayı izlemeye koyuldu. Prensesinin Van'ın karşısında yaptığı güç gösterisi oldukça gereksizdi. Gain'in öfkesini dışa vurmuşken -ki bu çok nadiren yaptığı bir şeydi- tek bir lafı Van'ın çenesini sonsuza kadar kapatmaya yeterliydi. Fakat şimdi, düşmanı onun güçsüz noktasını yakalamıştı ve elinden geleni yapacaktı. Alia çok gençti ve Gain, genç kıza olan sevgisinden dolayı ona karşı oldukça hassas davranıyordu. Yine de o Ateş Klanının efendisiydi. Prensesinin bu gerçeği kabullenmesi gerekiyordu. Alia'nın olaylara karşı ateşli tutumu her zaman zafer ile sonuçlanmaya bilirdi.


Genç adam kapıya doğru baktı. Aniden üzerine ağırlık çökmüştü. Nefes alamadığını hissetti. Çektiği sıkıntı dayanılmaz bir hal aldığında ayağa kalkıp camı açtı. Bugün ay bile kendini göstermek istemiyor gibiydi. Gece oldukça kasvetliydi. Hararetle sağ tarafa doğru kayan siyah bulutlara bakarken birden bire sıcak bir damla yanaklarından aşağı doğru süzüldü ve Alia'nın sesiyle sıçradı. Ters giden bir şeyler vardı.


Hızla odadan çıktı. Koridorda kimse yoktu fakat o Alia'nın sesini duyduğundan emindi. Yanaklarına biriktirdiği havayı üflerken elinin tersiyle gözlerini sildi. Sevdiği insanı kaybetme korkusu garip sesler duymasına neden olmaya başlamıştı. Belki de gereğinden fazla telaşlanıyordu. Sabredip beklerse her şey kendiliğinden yoluna girecekti. Eliyle boğazını ovalayıp oraya oturan kocaman yumruyu aşağı indirmeye çalıştı.


Kanının kokusunu aldığında ise aklını kaçıracağını sandı. Merdivenlere doğru koştu. İlk birkaç basamağı hızla inip, olduğu yerde donup kaldı. Alia oradaydı. Başka bir vampirin kolları arasında, gözleri kapalıydı ve elleri... Elleri onu sımsıkı saran vampirin omuzlarına kenetlenmişti.


Enyo, kulak tırmalayan bir tıslama eşliğinde geri çekilince Alia gözlerini açtı ve vampirin baktığı yöne doğru baktı. Gain oradaydı. Birkaç merdiven yukarılarında duruyor ve yumruklarını sıkıyordu. Bunun ne anlama geldiğini düşünmeye çalıştı. Gain'in burada olması iyi bir şey miydi?


Vampir ona doğru sıçradı fakat elini bile süremeden birkaç merdiven aşağı yuvarlandı. Çabuk toparlanmıştı yeniden yukarı tırmanıp Gain'e saldırdı. Ateşin efendisi onu daha kendine yaklaşmadan saçlarından tuttu ve tek bir hamleyle kâğıt yırtar gibi başını gövdesinden ayırdı. Alia duvarlara ve üzerine sıçrayan kanı görünce geç kalmış bir feryatla dizlerinin üzerine çöktü. Zihnindeki karmaşa yavaşça dağılıp giderken hıçkırıklarını tutamadı.


Gain, vampirin diğer uzuvlarını da gövdesinden ayırıp tatmin olduktan sonra yüzüne bulaşan kanları elinin tersiyle sildi ve Alia'nın yanına inip onu ayağa kaldırdı. "Tüm bunlar da ne demek oluyor!" diye haykırdı. İhanet tahammül edemeyeceği bir şeydi. öfkeden tüm bedeni titriyor ve elementin gücü yeniden ortaya çıkıyordu. Teninin alev aldığını hissetti ve Alia'nın bedeninde yansıyan ışık alevlerin gözle görülür bir hal aldığının işaretiydi. Onlara doğru koşan savaşçıları fark edince Alia'nın yarı çıplak bedenini gizlemek için ona siper oldu ve yerde parçalanmış halde duran cesedi işaret edip "Onu paketleyip Van'a hediye edin!" dedi.


Alia parçalara ayrılan vampirin kokusunu alınca arkasını dönüp eğildi ve kusmaya başladı. Öyle ki onu dünden beri bir türlü bırakmayan öğürme isteği bir türlü dinmek bilmiyordu. İşi bitince ellerine yapışan kırmızı sıvıyı elbisesine sürüp ayağa kalktı ve merdivenleri yavaşça çıkmaya başladı. Ne bu dehşet verici manzaraya, ne de Gain'in ona yargılayan gözlerle bakmasına daha fazla tahammül edemezdi. Diğer yandan aklını yitirecekti, korkuyor ve titriyordu. Son basamağa basmak yerine boşluğa basınca dengesini kaybetti ve geriye doğru yalpaladı. Gain onu tutmasaydı merdivenlerden yuvarlanacak ve ayağa kalkmak için hiçbir çaba sarf etmeyecekti.


Koridoru onun peşinde sürüklenerek geçti. Alia gainin bastığı yerde çatırdayıp parlayan ardından sönen alevler gördüğüne yemin edebilirdi. Bileği fena halde yanıyordu ve o buna bile itiraz edecek halde değildi. Yaşadıklarının şoku genç kıza yetiyordu.


Gain onu odaya sokup kapıyı büyük bir gürültüyle kapattı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye bağırdı. Alia duvara doğru sindi. Söyleyecek mantıklı bir şeyler arıyordu. Deli gibi odanın içinde dönerken onu yatıştıracak herhangi bir sözcük bulmak imkânsızdı. "Gain!" diye fısıldadı.


Gain Alia'nın titrek sesini duyunca iyice çileden çıktı. Odanın içinde parçalayacak bir şeyler bulamayınca hıncını ondan çıkarmaya karar verdi. Genç kızı kollarından tutup iyice silkeledikten sonra "Sen... Sen aklını mı kaçırdın? Nasıl? Tanrım nasıl?" diye söylendi Alia'nın kırılgan görüntüsü onu daha da kızdırıyordu. "Gelemeyebilirdim!" dedi ve başını duvara doğru çevirip derin nefesler almaya başladı. "Anlaşma bitmiştir! Hepsi yok edilecek!"


Alia Gain'in ne söylediğinin farkına varınca başını iki yana salladı. "Hayır... Vampirlerimin bir suçu yok!" diye diretti. Gain'in dinlemeye niyeti yoktu. O çoktan kapıya doğru yönelmişti. Tanrım bedeni alev almıştı ve kıyafetlerinden dumanlar çıkmaya başladığını görebiliyordu. Alia kendini kapının önüne atıp "Yapamazsın!" dedi. Bu kez onu neyin ikna edeceği konusunda hiçbir fikri yoktu. Gain'in gözleri öfkeden kararmıştı. Dudaklarını sıkıca birbirine bastırmış, çenesi kenetlenmişti. Onu kenara doğru ittirdi ve kapıyı tekme ile açarak dışarı çıktı. Alia onun dinlemeden yargılamasından fena halde sıkılmıştı. Peşinden gidip onu kolundan yakaladı ve "Eğer onlara zarar vereceksen önce beni yok etmen gerekecek çünkü ne olursa olsun onları koruyacağım!" diye bağırdı.


Korumak mı? Gain az önce doğru mu duymuştu? Alia'yı baştan aşağı süzdü. Ağlamaktan gözleri şişmiş kıpkırmızı olmuştu. Kollarında ve bileklerinde derin yanık izleri vardı. Elbisesi karnından başlayarak aşağı kadar yırtılmış sarkıyordu. Gain bir an gözüne az önceki sahneyi getirdi Alia'nın gözlerinin nasıl kapalı olduğunu, ellerini nasıl o vampirin omuzlarında kenetlediğini düşündükçe dişlerini sıktı. Prensesi ona ihanet etmiş olamazdı! Hayır, böyle bir şey yapmış olamazdı. Ona doğru yaklaşıp elini beline doladı ve onu öpmek için eğildi. Bu küçük ve masum bir özür olacaktı fakat Alia onu ittirip geri çekildi.


Gain buna dayanamazdı. Aniden sarıldığı için korkmuş olmalıydı Titrek bir nefes alıp onu yavaşça kavradı ve öptü. Alia kurtulmaya çalışıyordu. Tüm gücüyle onu ittirdi ve yakmaya başladı. Gain geri çekilip ona vurdu. "Gerçekten bunu yapabiliyorsan az öncede yapardın!" diye haykırdı. Bir süre tavana bakıp gözyaşlarının akmaması için büyük bir çaba sarf ettikten sonra yeniden ona dönüp "Ama sesin çıkmadığına göre pek de rahatsız olmamış gibisin!" diye devam etti.


Alia "O vampir zihnimle oynuyordu" dedi. Nasıl olurda onu böyle acımasızca yargılayabilirdi? Gain korkunç bir yüz ifadesiyle ona bakınca olduğu yere çivilendi. Onu hiç bu denli öfkeliyken görmemişti. Gözleri dönmüş gibiydi. Burnundan soluyordu. Elbisesinin askısından tutup onu kendine çekti ve "Hala sivri dişlileri savunabildiğine göre gerçekten aklınla oynamış demektir ya da senin istediğin budur!" diye tısladı.


Alia, gülümsedi. Sinirden gülüyordu, onun söylediklerine gülmemek elde değildi ki... "Evet, istediğim buydu. Zamansız gelip en mutlu anımı bozduğun için teşekkür ederim" diye bağırdıktan sonra Gain'i ittirip merdivenlere doğru yöneldi. Bu gerçekten komikti. Başına gelen en saçma şeydi. "İstemek mi?" diye düşündü. Merdivenleri hızla inip kimsenin onu bu halde görmemesi için büyük bir uğraş verdikten sonra nihayet odasına ulaştığında her yeri ağrıyordu. Kolları ve yüzünün sağ kısmında yanıklar vardı. "Bana vurdun!" diye mırıldandı.


Yanaklarına biriktirdiği havayı hızlıca üfleyip ahşap dolabının kapaklarını yeniden açtı. Bu kez giyinirken daha özenli olacaktı. Dolaptaki elbiselere tek tek baktıktan sonra straplez yeşil bir tanesini askıdan çıkartıp aynanın karşısına geçti. Acınası görünüyordu. Bu elbise bacaklarını tamamen örteceği için tırnak izleri kapanacaktı. Kolları ve yüzüne gelince çirkin yanıkları yapan Gain'di, muhtemelen çabuk geçeceklerdi. Kırmızı elbisenin kalan kısmını da yırtarak üzerinden çıkarttı ve diğerini giydi. Karmakarışık olan saçlarına yapılacak pek bir şey yok gibiydi. Yerdeki kumaş parçasından ince bir şerit daha yırtıp saçlarını topladı ve kenarlarından iki uzun bukleyi çıkarıp eliyle şekil verdi. Ellerini şifonyere dayayıp aynaya iyice yaklaştı. Ağlamayacaktı. Muhtemelen aşağıda onu hatırı sayılır bir karmaşa bekliyordu. Eğer güçlü olmazsa vampirlerini koruyamazdı. Başına gelenler kesinlikle onların suçu değildi. Enyo adındaki vampir kendi ağzıyla "Bunca yolu geldiğime değecek!" dememiş miydi? Yine de dikkatli davranmalıydı.


Kapısı çalınınca tüyleri diken diken oldu. "İçeri gel..." diye mırıldandı. Gelenin Gain olmasından korkarak havayı kokladı. Neyse ki vampirlerinin kokusundan başka hiçbir koku duymuyordu. Hepsi birden odaya doluştular. Hera her zamanki gibi mükemmel bir iş çıkartmıştı. Valonlu etekler, dantelli elbiseler, hepsi müthiş görünüyorlardı. Üstelik görünüşleri de eski formunu aldığından oldukça havalı bir guruptular. Alia Şhia'nın arkasında ona mahcup gözlerle bakan Dya Amina ve Ros'a gülümsedi. Şhia "Prensesim sorun nedir? Ryv yukarıdaki bağırışlarınızı duydu fakat yanınıza gelmemizin uygun olmayacağını söyledi." dedi, ardından "Enyo'yu bulamıyoruz" diye ekleyince Alia şifonyerden destek almak zorunda kaldı. "O... k-katılmayacak!" dedi ve gözlerini yatağına doğru çevirdi. Dan "Lütfen anlaşmayı bozduğunu söylemeyin" dedi. Gözleri korku doluydu.


Alia başını evet manasında sallayıp onlara doğru birkaç kararsız adım attı ve bir solukta "Bunu uzun uzadıya anlatacak değilim. Bana saldırdı ve Gain onu parçaladı." dedi sonra kendi etrafında dönüp "Bakın, size bir güvence vermeyi çok isterdim fakat şu an hiçbir şey söyleyemem. Tek yapabileceğim sizi korumak için elimden geleni yapmak... Burada kalmanıza izin verseler bile asla güvenmeyeceklerdir." dedi. Dya öne çıkıp "Onun gelmesine izin veren bendim. Beni kandırmış. Affedin prenses" diye yalvarınca Alia "Bizi bekliyorlar! Sizden isteğim olaylar ne şekilde gelişirse gelişsin sakin olmanız." dedi. Bu konu hakkında hiçbir şey duymak istemiyordu. Perişan haldeydi, Boğazı yanıyordu ve katılması gereken bir tören vardı.


Gain kapıyı sertçe açarak içeri girdi. Oldukça kalabalıktı. Onu gören kalabalık anında ikiye ayrıldı. İola, Orion ve Minore her zamanki gibi yerlerini almışlardı. Bu özel güne herkes fazlasıyla hazırlanmıştı. Orion bile güldüğüne göre oldukça neşeliydiler. Gain elindeki tepsiyle İola'ya kadeh uzatan Luv'u görünce yumruklarını sıktı. Küçük kız ona doğru baktığında odaklanıp onu tam çaprazında duran kolona doğru savurdu ve "Anlaşma bitmiştir!" diye bağırdı. Bir yandan sivri dişliyi göz hapsinde tutup onu yakarken diğer yandan bağırışlarını duymazdan gelmeye özen gösteriyordu. Savaşçılardan birini yakasından tutup "Kalabalığı dağıtın!" diye tısladı.


Alia sesleri duyunca salona koştu. Onun niçin bu kadar bencilce davrandığını anlamıyordu. Kalabalığı ikiye yararak yerde yatan küçük kızın yanına doğru ilerleyip onu kucağına aldı ve korumaya çalıştı. Küçük kız öylesine yanıyordu ki Alia bile onun acısına dayanamıyordu "Kes şunu!" diye haykırdı. Luv bağırmayı bırakıp gözlerini kapatınca eliyle küçük kızı birkaç defa silkeledi. "Luv kendine gel! Lanet olsun kes şunu Gain!" dedi. Zavallı kız kendinden geçmişti ve derisi yavaş yavaş açılıyordu. Diğer yandan Camene'nin feryatları acı vericiydi. Neyse ki İola "Biri burada neler olduğunu anlatsın!" diye bağırınca Gain durdu. Alia küçük kızı soğuk zemine yatırıp saçlarını okşadıktan sonra Camene'yi çağırıp ayağa kalktı.


İola "Anlaşmayı bozdular mı Alia?" diye sordu. Sesi o kadar soğuk çıkmıştı ki Alia'nın yeniden öfkelenmesini ve zihnini toplamasını sağladı. Bakışlarını Gain'e sabitleyip "Enyo adındaki vampir bana saldırdı fakat bu anlaşmayı bozmaz. Vampir bağlılık yeminini etmemişti ki henüz nişanlarını takmadan onların buraya ait olduklarını söylemek saçmalıktan başka bir şey değil." diye çıkıştı. Sonrasında İola'ya dönüp "Vampir buraya gelme sebebinin bana saldırmak olduğunu açıkça belirtti." dedi. İola'da en az Gain kadar katı bir yüz ifadesi takınmıştı. "Anlaşma anlaşmadır!" dedi. Alia tam her şeyin bittiğini düşünmeye başlamıştı ki Dya Alia'nın önüne geçip "Onun gelmesine izin veren bendim, kafam karışmıştı. Enyo zihin karıştırma özelliğine sahip, bu konuda Van kadar mükemmel. Bu yüzden de onu casus olarak kullanırdı." dedi. Amina adındaki vampir "Bu konuda oldukça tecrübeliyim..." diye söze başlayarak İola'nın karşısına geçti ve titreyen elini ona doğru uzattı. İola başta tereddüt etse de Amina'nın zayıf elini tutup. Gözlerini ona dikti. İri gözlü ufak tefek kadın acı içinde konuşmaya başladı, "Zihninizle oynar. Kımıldayamazsınız, karşılık vermek imkânsızdır ve olabildiğince faydalanır."


Alia etraftaki kolonlara ilk kez görüyormuş gibi bakmaya başladı. Dudaklarını birbirine sürtüp gözlerini kırpıştırıyor ve derin nefesler alıp veriyordu. Az önce yaşadığı korku dolu anları Amina'nın ağzından dinlemek genç kızı daha da üzmüştü. Kendi kendine olanları unutmaya çalışacağına söz verdi.

  


İola "Bu her şeyi değiştirir. Aias lütfen vampirleri geri çağırın yarım kalan ritüeli tamamlamamız gerekiyor." dediğinde Alia "Teşekkür ederim" diye şakıdı ve gülümseyerek vampirlerine baktı. Luv dahi gözlerini aralamış gülümsüyordu. Alia Minore'nin fısıltısını duyana kadar gülümsemeye devam etti. Güzel prenses "O ağlıyor mu?" diye soruyordu. Gözleri sonuna kadar açılmış şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Alia Gain'e döndü. Onlardan tarafa bakmıyordu. Yumruk yaptığı ellerinden biri kalbinin üzerindeydi ve tepkisizce Orion'un sırtına bakıyordu. Genç kız onun gözlerinden süzülen yaşları görünce ne yapacağını bilemedi fakat savaşçılardan biri vampirlerine takması için hazırlanan lacivert nişanları ona doğru uzatınca mecburen o tarafa yönelmek zorunda kaldı.


Loading...
0%