@gizemmgurbuzz
|
8 Kasım 1642
"Baba... Gitmek zorunda mıyız?" Leonard babasının durup annesi ile göz göze gelişini izledikten sonra dudak büktü annesi ise kucağındaki minik kız kardeşi Joselyn'i dadıları Lilian'a teslim edip önünde eğilerek ellerini minik omuzlarına koydu.
"Buradan çok daha güzel bir yere gideceğiz Leonard. Kocaman bir bahçesi var ve bir sürü at. Orada seni ne bekliyor biliyor musun?" Lisa gülümsemeye çalıştı. İç savaş ortalığı epeyce karıştırmıştı ve Mathew'in bazı olayları Krala bizzat haber verdiğini işiten monarşi karşıtları onlara rahat vermiyordu. Kont ailesini güvende tutabilmek için bu keskin kararı almak zorundaydı. Rütbesinden zorla istifa ettirilmeye dahi çalışmışlardı. Lakin Kral Charles duruma müdahale etmişti. Kardeşi Victor ile geçmişte yaşadıkları talihsizliklerden ötürü hala birbirlerinden uzak olsalar da Wellington onunla güvende olacaktı ve aileleri de öyle. Mathew ise görevine uzaktan devam edecekti. Victorun bu emrivakiye ne tepki vereceğini bilmiyordu. Onlar ile uzaktan yakından ilgilenmiyordu kişisel servetini büyütmüş ticaret ile fazladan uğraşır olmuştu. Yine de kaleye geri dönmeye zorlanmak -üstelik Kontluk rütbesini devralmadan- hoşuna gitmeyecekti. Oğlunun omzunu sıvazlayarak onay ister bir halde başını salladı.
"Köpeklerim de olacak mı?"Leonard annesine gülümsedi.
"Evet hem de en güzellerinden."
"Ya eskrim salonu?"
"Çok daha büyüğü var orada Leo! Hadi soru sorma artık arabaya geç."
"Peki ya mürebbiyeler onlardan da çok var mı?" Leonard sırıttı. "Umarım taşrada onlardan yoktur. Artık dokuzumdayım ve yeterince eğitim aldım."
"Ne kadar da büyüksün...Yeterince eğitim aldın demek..." Lisa gülerek doğrulup oğlunu sırtından ittirdi.
"Kime benzedi bu çocuk?" Mathew karısına başını iki yana sallayarak bakması ardından arabayı gösterdi. Ardından dönüp kaleye baktı. Esasen ayrılmak onun için mesele değildi. Bu kalede çok fazla şeyi kaybetmişti. Yine de kazanımları da bir o kadar çoktu. Karısı dahil kimse bilmiyordu izini kaybettirmek üzere ayrıldığını İngiltereye büyük bir kargaşa hakim olacaktı ve krala en yakın olanlar büyük bir tehlike altındaydı. Mathew evvela onlardan başlayacaklarını biliyordu bu yüzden yapmakta olduğu şeye Fransadan devam edecekti adam. Bunun için tüm düzeneği hazırlamış adamlarını gereken yerlere yerleştirmişti. Mathew buruk bir tebessüm ile son defa kalenin dev kirişlerini büyük camlarını inceledikten sonra kendince kafa sallayarak arabaya yöneldi. Limana üç günlük yolları vardı. Adam onları geçirecek olan askerlerinde yerlerini aldıklarını fark ettiğinde ayak sürüyerek arabanın kapısını açtı ve karısı ile iki güzeller güzeli evladını gördüğünde gülümsedi. Onlar için değerdi.
---
Ertesi gece
Leonard çok sıkılmıştı. Ne bitmek tükenmez yoldu. Taşranın da taşrasına gideceklerdi anlaşılan. Küçük çocuk oralarda ne yapacaklarını bilmiyordu. Arkadaşları olacak mıydı yoksa bir başına mı kalacaktı. Kafasında tonlarca soru onu yiyip bitirmişti. Araba durduğunda doğrulup annesinin kucağında uyuyan Joselyne ve başını cama dayamış uyuklayan annesine baktı. Gelmiş olduklarını düşünerek heyecan ile annesinin koluna asılıp onu sarstı. "Anne! Uyan geldik sanıyorum. Araba durdu!"
Lisa tek gözünü açıp derin bir iç çekti. Bu sabah Mathew ile yaptığı konuşma sonucunda yollarının çok uzun olduğunun farkına varmıştı. Fransaya gitmek onun için sorun değildi en azından Andrew ve Jane oradaydı ve burada olduğundan çok daha fazla kafasını dinleyebilecekti. Öyle umuyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp oğlundan yana döndü. "Henüz değil Leonard. Sanıyorum ki ufak bir ihtiyaç molası için durduk ve bu iyi bir şeymiş gibi. "
"Ya..." Küçük çocuk dudak büktü.
"Hadi benim için Joselyni biraz kucakla ağabeyi bende inip babana bakayım olur mu?"
"Bende inmek istiyorum."
"Ben kontrol ettikten sonra elbette." Lisa dikkatle uyuyan kızını ağabeyinin kucağına yerleştirip arabada kayarak kapıya doğru yaklaştı ve açtı ki patlayan bir silah ile bağırışları duyduğu vakit korkuyla dışarı baktı. Çok fazla koşuşturma ve bağırış vardı. "Mathew! Tanrım Mathew!"
"İçeride kalın kontes!" Asker kadını ittirip kapıyı sıkıca kapattı.
Lisa patlayan diğer silahları işittiğinde titreyerek gidip çocuklarına sıkıca sarıldı. "Tanrım sen bizi koru."
"Ne oluyor anne!"
"A-av Leonard s-sanırım y-yemek için a-avlanıyorlar"
"Keklik mi*" Leonard başını kaldırmaya çalıştı lakin annesi onları sıkıca sarmıştı. Küçük çocuk annesinin titriyor olduğunu ve devamlı konuşmaya ona durmaksızın gidecekleri yeri anlatmaya başladığında dışarıdan gelen patlamalara mı yoksa ona mı odaklansa bilemedi lakin o da korkmaya başlamıştı ve Joselynin kıpırdanıp durması hiç yardımcı olmuyordu.
Lisa boynuna dolanan pelerini çıkartıp koltuğa koydu lakin hemen diplerindeki patlama ve kapıya sertçe çarpan şey elini ağzına götürerek olası bir çığlığı önlemeye çalışmasıyla sonuçlandı yinede gözyaşlarını bırakıvermişti.
Leonard annesinin ağlamasıyla yeni bir korku dalgasının bedenini titretmeye başladığını hissederken kapının sertçe açılması ve annesinin üzerlerine kapaklanması ile kolu altından görmeye çalıştı. küçük çocuk başaramamış lakin içeriyi dolduran korkunç patlama sesi avazı çıktığı kadar bağırmasına neden olmuştu. İki el ateş ardından kapı rüzgarın etkisiyle kendiliğinden çarpmaya başladığında Leonard annesinin irice açılan ve kendisine bakan gözlerine odaklandı. "A-anne?"
"Lisa dayanılmaz bir ağrının sırtında peydah olmasından sona geldiğini anlamış olsa da şu dakika düşünebildiği tek çey çocuklarıydı. Kocası ise kimbilir neredeydi. "L-leonard? "
"A-nne iyi misin?"
"B-bana sıkıca sarıl Leo!" Lisa oğlunu ardından kızını öptü. Başı dönüyor içinden birşeylerin kayıp gittiğini hissediyordu. "B-beni dinle senden isteğim" Kadın doğrulmaya çalışarak elini ardına atıp karanlıkta gördüğü ve kan olduğunun farkında olduğu ıslaklığı oğlunun üzerine ve yeniden almaya çalışarak suratına sıvadı. "Nefes almadan uzan Leonard!" dedi kısılan sesiyle.
"Ö-ölü g-gibi mi"
"Evet lakin öncesinde kardeşini yere koy ve üzerine ardımdaki pelerini kapat."
Leonard üzerine yıkılan ve öksüren annesini doğrultmaya çalışarak dediğini yaptı. Joselyn orada nasıl duracaktı bilmiyordu lakin az önceki sesin etkisiyle yaşını yeni doldurmuş bir bebek olsa da o da sessizleşmiş öylece etrafa bakar olmuştu. Küçük çocuk pelerini kardeşinin üzerine örtüp ona susması için telkin vermesi ardından annesini sarstı. "A-anne! Yaptım!"
"---"
"Ah evet... uyur gibi yapacağız!" Leonard annesinin taklit ettiğini düşünerek kendisini geri salıp başını onun göğsüne dayadı. Bu şekilde ne kadar süre kalmaları gerektiğini bilmiyordu lakin ne gerekiyorsa yapmalıydı.
Asker görevlerini tamamladıklarında etrafa bakındı. *Cromwel onlara fazlaca sorun çıkartan Mathew Wellingtonun kaçacağı haberini almış ve hazır kaçıyorken işlerini bitirmeleri için emir vermişti. Adam arabanın kapısını açarak elindeki meşaleyi uzattı içeride yoğun bir kan kokusu vardı. Kontesde küçük oğlu da hayatlarını kaybetmiş görünüyordu. Geri dönecekken farkettiği kıpırdanma ve yerde oynaşan pelerini fark ettiğinde içeri girip pelerini çekti ve ufak kız çocuğunun kıpırdandığını gördüğünde yüzünü buruşturarak silahını çekti adam. Emir kesindi Yaşayan kimse kalmayacaktı lakin tek gözünü açarak kendisine gülümseyen bebeği gördüğünde yapamadı. Nasıl olsa yaşaması imkansızdı.
"Temiz mi!"
Asker bebeğin üzerine pelerini atıp arkasına döndü. "Öldüler!"
"Güzel yürü! Çatışma seslerini birileri duyulmuş olabilir. Derhal gitmek zorundayız! "
Leonard gözünü araladığında hareketsiz dururken ne ara uyumuş olduğunu bilmiyordu lakin Joselyn kulaklarını tırmalayan sesi ile ağlayarak onu uyandırmaıştı. Küçük çocuk hızla doğrulup kardeşini kucağına aldı ve hala gözleri kapalı öylece duran annesine bakıp onu sarstı. "Anne uyan!"
"---"
Evet sekiz yaşında bir çocuktu lakin koltuğu kaplayan ıslaklık dikkatini çektiğinde annesinin uyanmayacağını anlamıştı. İlk şoku atlatana dek ağladıktan sonra kardeşini yerde bırakıp üzerine pelerini atarak kapıya yanaşıp açık kapıdan dışarıya baktı. Sessiz gecede görebildiği yerde uzanan karaltılar ve rüzgarın uğultusundan başka birşey değildi. Küçük çocuk babasını bulabilmek adına arabadan atlayarak karaltılar arasında bir müddet dolandı ardından arabanın arka tarafında onu gördüğünde hıçkırarak başına oturdu. "Baba!"
Mathew oğlunun sesini duyduğu vakit son kalan gücü ile gözlerini araladı. Ölüp ölüp dirilmeyi deneyimlemiş bu süreçte tek duası ailesinden bir haber alabilmek olmuştu ki oğlunu görmek şu an en büyük mutluluk sebebiymiş gibiydi. "Leo?"
"Baba iyimisin lütfen kalk!"
"Joselyn? Annen?"
"Annem uyuyor..." Leonard babasını korkutmamak için dirayetli olmaya çalıştı. "Joselyn ağlamaya devam edecekmiş gibi."
Mathew yapabilseydi hıçkıracaktı lakin ona da gücü yoktu. "Beni iyi dinle Leonard! Şimdi kardeşini de al ve git buradan! Ardına bakmadan git ve saklan beni anladın mı? Kim olduğunu kimse bilmeyecek!"
"Sen?"
"Ben burada annenle kalacağım Leo!"
"Öleceksin!" Leonard ağlamaya başladı.
"Ağlama vakti değil. Kaç leo! Sen kocaman bir çocuksun. Kardeşini koru ve bizim daima yanınızda olacağımızı bil. "
"Wellingtona mı gideceğim?"
"Hayır hayır sakın. Asla oraya gitme lakin güvende olduğunda amcana bir mektup-" Mathew bir müddet öksürdü ve başını toprağa yasladı. "gönder. "
"Yapamam!"
"Yapacaksın. Sen çok cesur bir çocuksun. Arabadaki ufak çantayı yanına al. Altınlar." Mathew güçlükle nefes almaya çalıştı. "Leonard bana Joselyni getir."
Leonard ağlamaya devam ederek yerinden kalkıp arabaya koştu ardından kardeşini kucaklayıp babasına götürdü. babası onu öpüp bir müddet gülümsedikten sonra gözlerini kapadığında ise Küçük çocuk ne yapacağını bilemeyerek baktı etrafına...
--- Leonard ve Joselynin ailesinin hikayesi Karanlığın Ardında adlı hikaye. Çıtır çerezlik bir günde bitecek eğlenceli bir aşk hikayesi fakat seriye dahil değil okumasanızda etkilemez. Okursanız Andrew ile Jane çok kısa içinde bahsediliyor. Evet... İlk bölüm ile başlamış bulunmaktayız. Mathew ve Lisa için üzülmeyin lütfen seride olmayacaklardı en başından söylemiştim.
Cromwelden kastım gerçek tarihtede var olan Oliver Cromwel İngilteredeki iç savaşın öncüsü ve pürüten görüşünde öncüsü emmellerine ulaştığında ülke başına geçen vahşi bir adam tarihtede. Bu dönem çok kanlı bir dönem haliyle kralı yanlız bırakmak daha karışıklığın ilk yıllarında başlamış olmalı diye düşünüyorum. Her ne kadar tarihten yola çıkıyor olsam da elbet yazdığım tüm olaylar kurgusaldır gerçek tarih ile bir ilgisi yoktur. Mathew ve Lisa kurgusal karakterler olsa da bu adam eminim amacı uğruna pek çok monarşi yanlısı soyluyu katletmiştir.
İşte böyle hadi başladık.
|
0% |