Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. Bölüm

@gizemmgurbuzz

"Yatarak iş..." Ryan başını kaşıyarak ellerini önünde bir etti. Gün aydınlandığında peşinde Violet ile birlikte dönmeden evvel londradan iki çuval un almış ve pazara giderken şans eseri bir malikanenin önünde atılan torbaya rast gelmişlerdi. Ryan'ın dürtüleri torbaya bakmak ile dolup taşmış olsa da yanında hizmetçi diye taşıdığı kıza karşın gurur yapmıştı lakin kuru kafa pek umursayan bir tip değildi. gidip torbayı oracıkta deşmiş çer çöp içinde bir çift papuç ve pembe bir korse ile üst etekleri çıkmıştı. Ryanın aklına direkt olarak Daisy gelirken konuşmamış olsa da Violet giysileri yanındaki çıkının içine basıvermişti. Genç adam iç geçirdi. İki çuvalı ve pazardan herkese aldığı küçük tartlar ile yolu geçirecekleri iki elma ve iki somunu taşıyarak arabalara kadar ilerlemişlerdi. Hava aydınlandığında geceye nazaran bir parça daha iyi durumda görünüyordu kız lakin yine de cesetten halliceydi. Böyle deli bir zayıflığa varacak kadar onu ne aç bırakmıştı anlam veremedi. Bir suçlu olabilirdi ya da zindanda tutulan bir köle... Ryan yanaklarındaki havayı üfleyerek camdan dışarı baktı. Kendisi de onu bulduklarında sırtında omurgası sayılacak kadar zayıftı. Toparlardı. Annesine yardımcı olur yorulmasını önlerdi. Üç adam ve bir kızın ihtiyaçlarını o yoklukta karşılamak zordu. Çamaşır için suya uzunca yürüyor bazen elinde bir şey kalmadığında mantar toplamaya çıkıyordu. Güzel bir av düşürdükleri vakit etleri kurutmak derileri yıkayıp satılacak hale getirmekte zorlanıyordu. Daisy küçüktü. Bir yere kadar yetişiyor lakin kendince eğlenme ihtiyacı duyuyordu. Bu kız iyi olacaktı. Bir çatı altında uyuyabilmek için kendinden vaz geçecek kadar çaresizdi. Ryan başına ne geldiğini sormak istediyse de arabaya bindiklerinde uyumuş koca günü de karşısındaki koltukta kıvrılıp uyumaya devam ederek geçirmişti. Yatarak işi neden istediği belliydi lakin onların küçük evinde yatmak yoktu. Ryan yolları ya da nereye gittiklerini görmemesinin iyi olduğunu düşündü şayet kafasını bozarsa ve böyle yatmaya devam ederse onu Londra'ya getirir başlarından atardı.

 

Ryan yeni yetişen Max'in kızın üzerine atlama olasılığını da düşünmeden edemedi hiçbir tecrübesi yoktu ve nefes alan bir dişi olması bu yaşlarda onun için yeterli olabilirdi. Genç adam onu bir ara civar kasabalara ve alt sınıf tavernalarına götürmesi gerektiğini aklının bir köşesine yazdı. Konuşmadığı sürece kendisini gören kızların ilgi odağı olacak kadar etkileyici bir pislikti. Güzel yüz hatları ve insanı etkileyen çok güzel bakışları vardı. Ryan yakasını düzeltirken kendisi kadar yakışıklı olup olmadığını kestiremese de aynı kulvarda takıldıkları da bir gerçekti. elinde sıkıca tuttuğu tart kesesini kaldırıp kulağı dibinde sallayarak iç geçirdi. Bunları çok seviyordu ve senede bir iki defa paraya kıymakta sakınca görmüyordu. Ryan zengin bir adam olsaydı fazla savruk olurdu... Genç adam Londra'da o genel evin önünde geçirdiği zaman boyunca bunu çok kez düşünmüş hayalini kurmadan edememişti. Pahalı arabalar süslü balolar caddelerde yapılan yürüyüşler hele ki haziran dönemi giren evlilik sezonundaki kurlaşmalar... sakalını sıvazlayarak ilerledikleri yola bakıp gözünün önüne gelen sahnelerin cezbediciliğine dalıp gitti uzunca bir süre...

 

---

 

"Şhhh kurukafa... Violet!"

 

Violet dürtülmesi üzerine elinden destek alarak doğrulup etrafına baktı. Hala araba içindeydiler tıngırtısı ona beşikte sallanıyor hissiyatı vermiş ve son bir ayda çektiği en güzel uykuya dalmasını sağlamıştı. Midesindeki boşluk ağzındaki kuruluk ile canını yakan dudaklarını ıslatarak kendisine seslenen Ryana baktı. "Çok mu uyumuşum?"

 

"Çok mu? Bir gün kadarcık... Yatarak işe neden heves ettiğini anladım lakin artık yatmak yok... Çok fazla iş var! Ayrıca bu hevesinden aileme bahsetmeyeceksin beni anlıyor musun!"

 

Genç kız güçlükle yutkunup öksürerek etrafına baktı. "Bir gün..." diye mırıldanırken boynunun ve hareketsiz kalan bacaklarının tutulmuş olması durumu açıklıyordu. Üzerindeki pelerini atıp oturarak bacaklarını sıvazladı.

 

Ryan kızın midesinden çıkan borazan gibi sese kaşlarını kaldırarak onun için ayırdığı somun ve elmayı uzattı ve matarasını da. Violet sararmış yeşilimsi parmakları ile elindekileri aldığında genç adam yüzünü kırıştırdı. "Matarayı ağzına değdirme"

 

"Evet..." Violet sudan içip ekmek ve elmayı yemeğe koyuldu.

 

"Yerken ağzından ses çıkartma Violet." Ryan fakir olabilirdi lakin anne babası bazı görgü kurallarına inanılmaz dikkat ediyordu.

 

"Peki..." genç kız yemeğe odaklanmış vaziyette uzun süredir tadını unuttuğu somunu hızla bitirdikten sonra kaşlarını kaldırarak ardına yaslandı. "Bunun tadını unutmuşum."

 

"Söylesene ne yiyip ne içtin sen... Doğrusu ne yemedin..."

 

"Ah, yapraklar... palamutlar... Palamutun yendiğini biliyor muydun. Ve şanslıysam mantar bazen yabani yemiş lakin küçük kırmızı olanlar insanı fena ediyor..."

 

"Kök salmaya başlamışsın." Ryan kızın parmaklarını işaret etti.

 

"Ah onlar..." Violet ellerine baktı. kimi tırnakları düşmüş yerinde yoktu. "Sen birde siyahken görecektin." dedi pervasızca gülerken.

 

"Siyah?" Ryan sorusunu yöneltmişti ki arabanın durması ile dikkati dağılarak pencereden dışarı baktı. Sherwood ormanı yakınlarındaki köy girişine gelmiştiler. Ağaçlar ileriden görünüyordu. Genç adam rahatlama ile iç geçirdi ve kapıyı açıp kokladı. "Evim güzel evim."

 

Violette açık kapıdan bakıp köyü gördüğünde hafifçe tebessüm etti. Bir süre evvel o da böyle küçük lakin sıcak bir yerde yaşıyordu. Genç kız gözü önüne evinin nasıl yandığını getirdiğinde arabadan inerek pelerinini başına geçirdi ve Ryanın tepeden aldığı çuvallar ve çıkınına baktı. Adam arabacı ile baştaki yaptığı pazarlığı yineleyerek çokça ve ısrarla konuşmaya başladığında ise Genç kız insin içine karışmanın telaşesine düşmüştü. Uzun zamandır bir başına kendi sessizliği ile beraberdi. Ona ne yapacaklarını ise bilmiyordu lakin bir önemi yoktu. Dün gece vazgeçmişti kendinden. İşler kötüye gitse de bu adam bir tür dolandırıcı da olsa sorun değildi. onun yapamadığını yapar bir köşeye atardı. Korkularından arınmış olmak güzeldi.

 

"Yürü bakalım Violet!"

 

"Yanlış yöne gidiyorsun bayım." Genç kız Ryanın iki çuvalı sırtına yüklenmesi üzerine gözlerini kırpıştırarak gülümsedi. Çok güçlü görünüyordu.

 

"Hayır tam da evimin yolunu tuttum." Ryan kızın bakışları karşısında adımlarını hızlandırdı.

 

"E-evin köyde değil mi?"

 

"Köy..." Ryan güldü. "Fazla kalabalık... Benim evim işte orada. Kara orman. Robbin hoodun evi... Merlynin büyülü ağaçları..."

 

"K-kara orman?"

 

"Bolca lanetli olan... " Ryan sırıttı. "Fazla uyum sağlayacağından şüphem yok."

 

"Ya..." Violet iç geçirdi. "Bir evin olduğuna emin misin Ryan? Yoksa Londrada önüne atlasam kabul görmeyeceğim ayyaşlardan daha vasat bir halde misin?"

 

Ryan çuvalları bırakıp durarak kıza baktı. "Kimsenin önüne atlamayacaksın!"

 

"Bana zorunda bırakılacakmışım gibi geldi."

 

"Evet... tabii ya..." Genç adam çuvalları yeniden yüklendi. "O kadar kadın arasından bir kemik torbası kaçıracak kadar vasatım." Genç adam başını çevirip kaş çattı. "Afedersin Violet lakin birkaç pahalı kumaş içerisinde Londranın en yakışıklı adamı olacağım gerçeği su götürmez."

 

"Fark ettim." Genç kız iç geçirdi.

 

"Yola bak... Tanrım..." Genç adam başını iki yana salladı. "Annem Rose. Ona bayan Rose diyeceksin ve babam Allan. Ona da bayım ya da efendim diyeceksin. Kardeşim Maximillian." Ryan boğazını temizledi. "Ona karşı mesafeni koruyacaksın, çok soru sormayacaksın ve kız kardeşim Daisy var. Mümkünse artan vakitlerinde onunla çer çöpten bebek yapıp oyun oynarsın yahut evcilik..."

 

"Peki sen?" Violet Ryanın hızlı adımlarına yetişmeye çalıştı.

 

"Ben..." Ryan dudaklarını kemirdi. "Bana da bayım diyeceksin senden çokça büyüğüm"

 

"Peki bayım."

 

"Şimdiden söyleyeyim. Seni kabul etmezlerse Londraya geri bırakacağım."

 

"Buna gerek yok bayım. Ormanda kendimi sessizce yem edecek bir ayı birkaç kurt bulurum."

 

"Peki... Londraya üç gün yürümemiş olurum..." Ryan kafa salladı.

 

Violet gülümsemeye çalışarak adamın peşinden epeyce uzun bir süre ilerledi. Ormandan içeri girdikleri vakitte de uzun bir müddet yürüdüler. Her yer birbirine benziyordu ve adamın sağa sola sapışına bir anlam verememişti genç kız. Bununla birlikte çuvallar onu yorduğunda dinlenmek için birkaç kez durmuştular. Kara orman... Violet Sherwoodu işitmişti. Burada anlatılan korku hikayelerini de cadıların büyücülerin kol gezdiğini de duymuştu. Görünürde öyle bir yere benzemiyordu lakin onu bir çeşit adak ayini için de buraya getirmiş olabilirdi adam. Bekleyip başına gelecekleri görecekti. Tanrı aşkına başına daha kötü ne gelebilirdi ki...

 

---

 

"Ryan!" Daisy uzaktan gördüğü ağabeyine dahi koştu lakin küçük kızın ağabeyi ardında gördüğü şey karşısında attığı çığlık ormanda yankılanıvermişti. Ellerini ağzında kapatarak ardındaki siyah pelerinli şeye bakarak olduğu yere sindi.

 

"Daisy..." Ryan ardına bakıp yüzünü buruşturarak kız kardeşine döndü. "Sorun yok Daisy."

 

"Arkanda Ryan!" Daisy anne babasının evden izinsiz uzaklaşırsa peşine şeytanların takılacağı söylemini çok defa işitmiş lakin hiç rastlamamıştı. Şu an ise biri tam ağabeyinin ardında duruyormuş gibiydi.

 

"D-da-da-daisy!" Leonard evin önünden kardeşinin çığlığını duyduğunda baltayı kaptığı gibi sesin geldiği yöne koşmuş Ryanı gördüğünde dizlerine tutunarak soluklanmıştı lakin arkasında dikilen siyah pelerinli kadın formundaki cadı, cin ya da her ne ise fark ettiğinde kız kardeşini geriye aldı. "R-r-ryan y-ya-ya-yavaşça bu-bu-buraya gel!"

 

"Ah, tanrım!" Ryan Violetin başındaki kukuletayı ittirip kızı yanına çekti. "Sorun yok!"

 

"Bırak onu evlat!" Andrew gözlerini irice açtı.

 

"Baba sorun yok!" Ryan kız ile birlikte yürüdü. Ailesi geri adımladığında ise cıkladı. "Sakin olun... Bu beklediğim karşılama değildi. Violet selam ver."

 

"Merhaba!" Violet elini havaya kaldırıp gülümsemeye çalıştı. Ufak sarışın bir kız. Kendi yaşlarında Koyu renk saçlı iri yarı bir oğlan ve saçları fazlaca kırçıllanmış babası yaşlarında bir adam vardı. İleriden eteklerini toplamış koşarak gelen bir diğer kadını gördüğünde ise Ryana baktı. Demek ki doğruyu söylemişti.

 

Ryan kızı bırakıp diğerlerine doğru ilerleyerek evvela babasına ardından soru sormasına fırsat vermeden annesine ve şoka girmiş orünen Max ile Daisy'e sarıldı.

 

"R-Ryan o-o-o- bir"

 

"Hayır Max o bir cadı ya da sandığınız her ne ise başka birşey değil. O Violet. Uzun hikaye"

 

"Evlat?" Andrew oldukça zayıf görünen siyah saçları karmakarış olmuş kıza ardından oğluna soran gözlerle baktı.

 

"Bu kız kim Ryan..." Jane nefesini tuttu.

 

"ge-ge-ge-li-"

 

"Kes sesini Max!" Ryan yüzünü buruşturdu. "Gel buraya Violet!" diye bastırdı. "Londrada karşılaştık. Çalıştığım yerde. İş arıyordu... Kalacak bir yer. Anneme yardımı olacağını düşündüm."

 

"Bayan Rose... Bay Allan... Bayım... Ben Violet. Yeni hizmetlinizim" Violet ne dese bilemedi.

 

"Hizmetli?" Rose kaşlarını kaldırdı. "Ryan... Bir işçi çalıştıracak durumda olduğumuzu sanmıyorum."

 

"Ben para istemiyorum bayan Rose. Her işi yaparım yalnızca kalacak bir yer... Bir parça somun hepsi bu."

 

"Bu konuyu konuşacağız!" Allan başını iki yana salladı.

 

Violet diğerlerinin gözleri arkada ilerlemesi üzerine küçük adımlar ile bıraktığı çıkını sürükleyerek onları takip etti. Ufaklık yanına gelerek etrafında dolanıp ona merakla baktığında ise gülümsemeye çalıştı.

 

"Bir cadı mısın? Yoksa zombi mi?" Daisy parmağıyla kıza dokundu. "Bizi lanetlemek için mi geldin? Yoksa Ryanı mı lanetledin?" Küçük kız boynundaki tahta hacı çıkarıp uzattı. "Bu hiç doğru değil!"

 

"Hayır bayan Daisy ben size yardımcı olmak için geldim ve size oyun arkadaşlığı etmek."

 

"A... arkadaş... Oyun oynamayı biliyor musun? Bir ihtimal sen büyücü olabilir misin? Öyleysen beni prenses yapar mısın?"

 

Violet iç geçirerek hızla soru soran kıza gülümsedi ve aklına Londrada bulduğu pembe süslü elbise geldiğinde durup ellerini çırptı. "Evet seni bir prensese çevirebilirim." diye mırıldandı çıkını açarken.

 

"Ya... Yap Hadi yap!" Daisy yerinde zıpladı ve kızın eğilip çıkınından daha evvel hiç görmediği güzellikte pembe bir elbise çıkartmasıyla ellerini ağzına kapatıp korse ve parlayan eteği kaptı. "Yaptın! Anne! Baba! Onun büyülü bir torbası var. Bakın beni bir prenses yaptı!"

 

Violet neşesi oldukça yerinde görünen küçüğün koşması üzerine ağır adımlarla ilerledi ve çalıların arkasında ufak bir taş ev gizli olduğunu gördüğünde gülümseyerek ailesine birşeyler anlatıyormuş gibi görünen Ryana baktı. Tanrım. Söyledikleri gerçekti. Ona kötülük etmek için yanına almamıştı. Aksine kendisini kurtarmıştı Violet elini hızla çarptığını fark ettiği kalbine götürerek adama bakmaya devam etti.

 

"Öyle bakma Violet orada otur." Ryan Daisynin üzerine tuttuğu ve ona epeyce büyük gelecekmiş görünen eteğe bakıp gülümsemesi ardından yeniden ailesine döndü.

 

"Kim olduğunu biliyor musun Ryan bu tehlikeli. Üstelik..." Allan korkunç görünen kıza baktı.

 

"Bilmiyorum. Yalnızca şey oldu... Öyle görünce..."

 

"Ça-ça-ça-çaresiz..." Max kafa salladı.

 

"Sanırım hata ettim... " Ryan annesine baktı. "Sana yardım eder diye düşündüm. Çok yoruluyorsun anne."

 

"Ah... Güzel çocuğum benim." Rose dolu gözlerle Ryanın kolunu sıvazladı. "Lakin fazladan bir boğaz..."

 

"Pek iştahlı değil." Ryan sırıttı. Max elini ağzına götürüp arkasına dönerek güldü ve babası da bir süre kaş çatması ardından tebessüm etti. "Onu salarsak gidip ayılar ve kurtlara yemek olacakmış. Evet biliyorum gördüğüm herkesi peşimden sürükleyemem ve bu zamana kadar yapmadım da fakat tuhaf birşey oldu... Ben bilmiyorum.."

 

"O hissi bilirim." Andrew iç geçirdi ve yeniden olduğu yerde oturan kıza baktı.

 

"Y-yo-yo-yoksa a-a-aşık mı o-o-ldun Ryan" Max gülmeye devam etti.

 

"Sen benim dayağımı özlemişsin belli" Ryan yüzünü buruşturarak kaçan oğlanın peşinden koşturdu.

 

"Bayım?" Violet ayağa kalkarak Rose ve Allan isimli ikilinin karşısına dikildi. "Burada kalabilr miyim? Size yardım ederim. Her şeyi yaparım. Kötülük için burada değilim... Aslına bakarsanız burada olmamam gerekirdi lakin bir şekilde hayattayım... Ryan... Bay Ryan bana herşeyi anlattı. Çok yemem. Para istemiyorum. Çok konuşmam. Yalnızca evinizin bir köşesinde kışı atlatabileceğim bir yer..."

 

Andrew omuzlarını düşürerek karısına baktı. Bu tarz cümleleri duymamak için son on yıldır sokakta gördüğü kimse ile göz göze gelmiyordu adam. "Onları sen çekiyorsun" dedi omuz silkerek.

 

"Ben değil sen!" Rose ne yapacağını bilemeden kızcağızın soluk tenine iki parmağı kadar kalmış bileklerine saç diplerindeki yanağının gerisindeki koyu lekelere baktı. Onun daha çok bakıma ihtiyacı varmış gibiydi. "Gel Violet şuradaki kütüklerden birine otur sana sıcak bir çay getireyim. Biraz mayhoştur. Yabani böğürtlen pek tatlı da değil lakin içini ısıtır."

 

Violet dudak büküp dolu gözlerle üzerindeki elbise çokça eski görünen kadının içeri gidişini izlerken çıkın ve bayan Cammillanın giysileri aklına geldiğinde kafa salladı. "Bayan rose!"

 

"Evet!"

 

"Lütfen bu çıkını alın yalnızca bunlara sahibim ve bana oldukları söylenemez lakin size uyacaktır..."

 

Rose kızın elindeki çıkının içinden çıkan biri gri çizgili diğeri soluk mavi pamuklu takımı gördüğünde dudaklarını birbirine bastırıp elbiseleri aldı ve dolan gözlerle eve doğru ilerledi. Böylesine yeni bir şeye sahip olmayalı en az üç yıl olmuştu ve bu ne denli zor bir hayat geçirmeye çalıştıklarını hatırlamasını sağlayan korkunç bir detaydı...

 

--

 

Bölümler de biraz hatalı olabiliryor otur kalk otur kalk unutuyorum ne yazdığımı önceki bölümü düzelttim buna da yarın bakarım

 

Bu arada ben açlık, yoksulluk olayını abartmıyorum. Halk açlıktan hastalıktan kırılıyor buyüzden de zaten bu püritenlik ve katolik ayrılıyor halk devrime destek oluyor. İç savaş felaket. Salem cadı mahkemeleri var cadı olsun olmasın yakalanıp yakılıyor.

 

Violetin veba gibi kurtuluşu mucize sayılan bir hastalıktan sağlam çıkmayacağını düşünüyorum ki kaynım da annem de korona oldular ve 15 günde 10 kilo verdiler belki daha çok ki yemek yerken yani Violette bir deri bir kemik kalmıştır diye düşünüyorum. Gibi gibi...

 

 

 

 

Loading...
0%