Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. Bölüm

@gizemmgurbuzz

1 Ay sonra Ocak 1659 İngiltere Sherwood

 

Daisy, Violet ile birlikte şöminenin altına birkaç odun daha atıp alevi harlamaya uğraşırken annesi battaniyeleri onarmaya çalışmaktaydı. Bu kış çetin geçecek derken babasına gülmüşlerdi her kış başı aynı şeyi söylüyordu lakin kar İskoçyayı terk etmiş İngiltereyi esir almıştı. Ona kalırsa yapılan pislikleri ört bas etmeye çalışmaktaydı. Çok soğuktu. Görünen o ki daha da soğuyacaktı ve tüm bunlardan önce Ryan ile Max yiyecek stoklayabilmek adına geçen hafta gitmiştiler. Yazın çalıştıkları paranın tamamı şu bir ayı atlatabilmek için gidecekti. Daha yeni ve kalın battaniyelere ihtiyaçları vardı. Camları onarmaları gerekmekteydi. Daisy ateşi yellerken durup ellerini uzatarak ısınmaya çabaladı.

 

"Üşüdün mü Daisy?" Violet demir çubuğu yerine takması ardından içine kar doldurdukları kazanın kancasını taktı ve kavanozlara yöneldi. Bahardan kuruttukları papatyaların ve karışık bitkilerin olduğu çuvalı tezgah altından çıkarıp tabureye oturarak ayakkabılarını çıkarıp şömine tuğlasına ayaklarını dayadı. "Böyle daha sıcak oluyor. " diye mırıldandı kendi kendine ardından böceklenen otlar içinden papatyaları ayıklamaya koyuldu.

 

"Sanırım çoraplarının da tamire ihtiyacı var Violet" Daisy kızın çıkan parmaklarına güldü. Ve kendininkilere de bir çözüm bulması gerekmekteydi. Violet çayı hazırlamaya çalışırken o da annesinin yanına oturup sıcak ellerini onunkinin üzerine tuttu ve köşede tamir bekleyen bir diğer battaniyeyi sırtına örttü. "Daha çok var mı?"

 

"Öyle görünüyor... Yenileri geleceğinden bunları bir edip daha kalın battaniyeler elde edeceğiz. " Jane kızına kafa salladı. "Söyle babana içeri girsin Daisy hasta olacak!" Andrew yatakları yerden kesebilmek adına tahtaları birleştirmek için çabalıyordu lakin ondan öncesinde kapının onarılmaya ihtiyacı vardı ve pencerelerin. Böylesine bir soğukta odaları ayırmak mümkün değildi. Şömine başında dip dibe uyuyacaklardı. Kadın Leonard ve Ryanın fazla geç kaldıklarını düşünürken eline iğneyi sapladığında iç geçirerek doğruldu.

 

Daisy döşeklerin üzerinde üşüdüğünü fark ettiğinde çıkartmadığı pelerinine sıkıca sarınarak yeniden ateş başına geçip kütüğün üzerine oturdu. Tuhaf bir şekilde kışları daha çok seviyordu Daisy. Evet çok üşüyordular ve görünen o ki bu yıl fazladan üşüyeceklerdi lakin yaz geldiğinde ağabeyleri çalışmak için en az iki ay gidiyorlardı ve kalan zamanda kışın yakacaklarını hazırlıyorlardı. Violet zamanının çoğunu bitki toplamak ile geçiriyordu. Elbet Daisy de ona yardımcı oluyordu lakin onun görevi genelde birşeyleri onarmaktı. Yahut annesinden öğrendiği kadarıyla dikiş dikiyordu. Yılda bir defa kumaş alma imkanları oluyordu bazen iki yılda bir o vakitlerde büyük bir özen ile herkesin giysileri yenileniyor eskiler onarılıyordu. Daisy elbiselere çokça heves ediyor olsa da çalışırken etekler ile dolanmak zorladığından ve pantolon dikmek etekden çok daha az kumaş istediğinden oğlan gibi dolanmaktaydı. Yine de küçükken oynadığı o pembe elbise yıpranmış yer yer yırtılmış olsa da artık üzerine oturuyordu. Kimi zaman giyinip onunla dolaşmaktan zevk alıyordu. Çuvaldakileri ayıklamak ile uğraşan Violete baktı. Umursamazdı. Hiçbir şeyi. Ne giydiğini ne yediğini. Onun için önemli olan bir arada olmaktı. Geceleri sohbet ettikleri zamanları çok seviyordu ve sohbet etmek için bolca çay üretmek zorunda olduğunu da bildiğinden ne kadar çiçek güzel kokulu ot varsa topluyordu. Güzeldi Violet. Toparlandıkça etli geniş dudakları ortaya çıkmış. Kireç tutan yüzü renklenmiş esmer bir hal almıştı. Siyah uzun saçları vardı. Şu sıra banyo yapamadıklarından ikisininde saçları felaket ve örgüyle başlarının tepesine dolanmış haldeydi Daisy başına doladığı bez parçasını kışın pek çıkartmaktan haz etmiyordu. Saçını yıkamaya ise hiç yanaşmıyordu. Kafası donar ya da çok kötü ateşlenirdi. Violet ayaklarını indirip iç geçirirken genç kız kendi kendine muzur bir ifade ile sırıttı. Belli ki Ryanı bekliyordu. Asla sesini çıkartmasa da belli etmemeye çalışsa da onun Ryana olan ilgisi barizdi. Ağabeyi ise ilk geldiği zamandan çok daha iyi durumda olmasına karşın ona kuru kafa demekten vazgeçmiyordu. Hoş Violet hala zayıf ve çelimsizdi. Yemekle de pek arası yoktu. Varsa bile zaten çok bol yiyecekleri her zaman olmuyordu. Daisy kaşlarını kaldırdı. Olsa da olmasa da kendi payının kalanı daima ağabeyi Ryana aitti. Ryaın bunun farkında olup olmadığını ise kestiremiyordu. Maximillian olsa anlardı. ortanca ağabeyi konuşmakta güçlük çektiğinden soğuk dursada sevdiği insanlara karşı bakışları ele verirdi onu. Fakat Ryan Her daim aynıydı. Violete de herkese olduğu gibi davranıyordu. Kafası da farklı işliyordu son yıllarda bir çeşit girişim kaynağı bulup bu sefaletten kurtulmak ile kafayı bozmuştu lakin karınlarını doyurmaya öyle odaklanmışlardı ki sermaye bulmak şöyle dursun henüz yirmi paundu yan yana görmüşler miydi hatırlamıyordu genç kız.

 

"Bugün şans bizden yana!" Allan bacaklarından tuttuğu tavşan ile içeri girdiğinde karısı ve kızlara gülümsedi.

 

"Yahni... " Daisy kafa salladı. "Nereden buldun baba."

 

"Karda can çekişiyordu. " ALlan kaşlarını kaldırdı. "Verdiği can bize fayda sağlayacak." diye devam etti. Dışarısı epey soğuktu donmuştu adam.

 

"Daisy sen dikmeye devam et bende yemeği hazırlayayım." Jane ellerini ovalayarak kalkıp kocasına oğlanları bu kışta yolladığı için kaş çatarak hayvanı elinden aldı. Bir ay önce gönderebilirdi. Kadın işine bakarken Allanın savaştan endişe duyduğu için onları beklettiğinin farkındaydı. Leonard da Ryan da güçlü genç adamlardı ve askere alınmalarını elbet istememişti kocası. Leonard da Daisy de bu yaşa gelene dek çok dikkatli davranmıştılar lakin işler öylesine sarpasarmıştı ki Allan Leonardın hak ettiği yere gelecek yaşa gelmesi için mücadele vermesi avam tabakanın soylulara açtığı savaş ile son bulmuştu. Leonard Wellingtonun varisi olarak çıksa bugün onu yok ederlerdi. Bunu ispat etme imkanları dahi olmazdı...

 

---

 

Violet akşam yemeği için taslara haşlamadan koyduktan sonra kendiside yerini aldı ve elindeki kaşık il yemeği itelemeye koyuldu. Bu günde Ryan ve Maxden haber yoktu. Genç kız neredeyse onları aramak için çıkacak kadar gözünü karartmak üzereydi. Genç kız ağzına bir kaşık atmıştı ki kapı açılarak içeri dalan Ryan ve Maxi gördüğünde korkmuş olsa da gülümseyerek doğrulup dışarıdan buz gibi soğuğu getiren ikiliye baktı.

 

"Do-dondum!" Leonard pelerini atarak ateşin başına geçip eğildi.

 

"Çok soğuk! Tanrım!" Ryanda kendini ocak başında buldu. Soğuğun yanı sıra üzerinde buharı tüten yemeğe de odaklanmıştı.

 

"Neredeydiniz!" Rose ayağa kalkıp oğlanların saçlarındaki karları silkeledi. "Sırılsıklam olmuşsunuz çıkarın çabuk üzerinizdekileri!"

 

"Kuru kafa git ve kapının önündeki çuvalları içeri taşı! Islanmasınlar."

 

Violet hızla yerinden kalkıp dışarı çıkarak iri iri yağan kara ve önünde duran dört çuvala baktı. İkisi fazlaca ağır diğerleri yumuşaktı. Yeni battaniyeler olmalıydılar. Genç kız güçlükle erzak çuvallarından birini içeri soktuktan sonra Daisy yardıma koşarak diğerinin ucundan tuttu.

 

"Battaniye ateş pahası! Yalnızca üç tane alabildik." Ryan başını çevirerek Çuvallara baktı.

 

"Dö-dö-dört alabilirdik!" Leonard başını iki yana salladı.

 

"O vakit daha az yerdik."

 

"Do-donmazdık!" Leonard diretti. Sİnirleri bozuktu genç adamın. Gömleğini çıkarttıktan sonra Violetin üzerlerine attığı battaniyeye sarınarak sofraya oturdu.

 

"Neden bu kadar geciktiniz." Allan tabureyi kaydırarak oğlanlara yer açtı. "Daisy oradan somun böl"

 

"Yarım kaldı." Daisy elindekine baktı.

 

"Burada bir parça daha var. " Violet önündekini ortaya koydu.

 

"biraz ye kurukafa... Bir çuvalı bile kaldıramıyorsun!" Ryan yan gözle kıza baktı. Lakin Daisy kıkırdadığında önüne döndü. "Geciktik çünkü dışarıda çok acayip şeyler oluyor..."

 

"Ne gibi?"

 

"Hafta başı kral meydanda infaz edildi." Ryan kaşlarını kaldırdı.

 

"Yüce tanrım!" Jane istavroz çıkarttı.

 

"V-ve ga-ga-gazeteler... K-k-k-ko-kont Wellingtonun o-o-o-oğlunun" Leonard öfkelendiğinden daha çok teklediğini fark ettiğinde sustu.

 

"Çiçekten öldüğünü yazıyor" Ryan Maxe baktı. Kardeşi geçen yıllarda ona korkunç sırrından bahsetmişti. Ryan başta çokça sinirlenmiş Maxe ve diğerlerine kızmış olsa da bugün farkındaydı ki bu gizlilik hayati önem arz ediyordu. Leonard Wellingtonun ortaya çıkması gibi bir durum asla söz konusu dahi olamazdı ve bu da Ryan ile Maxin son zamanlarda bir yol arayışı içine girmelerinin önünü tam anlamıyla kesmişti.

 

"Müstehak..." Rose kocasına bakarak omuz silkti. "Oturup ona üzülecek değilim."

 

"Lakin kral için ağlasak iyi olur anne çünkü aynı gazeteler Oliver Cromwellin monarşiyi bitirerek başa geçtiğinden bahsediyor. Tüm askeri birlikleri ile. "

 

"H-halk çok te-te-telaşlı. A-askerler her yerde."

 

"Burayı umursamayacaklar..." Allan kendince bir çıkarımda bulundu

 

"Evet belki ama bu cadı avlarının yeniden hız kazanmayacağı anlamına gelmiyor."

 

"Biz cadı değiliz!" Violet diş gıcırdattı.

 

"Sen baya benziyorsun ama!" Ryan kıza sırıttı.

 

"Kes şunu Ryan onu incitiyorsun!" Daisy ağabeyinin eline kaşığı vururken neyden bahsettiklerini çok da anlayamıyordu. "Konumuz kral kont oğlu ya da her ne iseler onlar değil. Siz neler getirdiğinizden haber verin."

 

"U-u-un biraz ş-şeker... H-h-havuç... S-soğan..."

 

"Biraz patates ve yağ da aldık ve tuz!"

 

"Tüm bunları nasıl aldınız?" Rose oğullarına baktı.

 

"U-ucuzdu... Sanırım savaştan..." Ryan yanaklarını kemirdi. Kalabalıkta birkaç keseye eli gitmiş olabilirdi. Genç adam hala elini durdurmakta zorlanıyordu lakin çok aşırıya kaçmıyorduda. "ve o çuvalda kızlara ufak birşey" dedi.

 

"Bize?" Daisy dudaklarını dişleyerek dönüp arkasına baktı ardından sabredemeyip kalkarak battaniye çuvalını deşmeye koyuldu. Genç kız aradan çıkan ufak çatlamış aynayı gördüğünde gülümseyerek ağabeylerine baktı. "Bu bir ayna!"

 

"Ayna?" Violet gözlerini kırpıştırdı. Senede bir iki kasabaya indikleri vakit tezgahlarda gördükleri olmuştu lakin evin içinde yoktu. Genç kız Daisynin sağdan soldan kendisine bakması ardından gelip aynayı önüne tutmasıyla gördükleri karşısında iç geçirdi. Yüzünde rengi çok açılmış olsa da hala lekeler mevcuttu Violet saçlarının pasaklı halini gördüğünde başını geri çekti.

 

"Baba bak!" Daisy gidip babasına tuttu aynayı."

 

"Tanrım... Şu hale bak... Son gördüğümde yakışıklı bir adamdım. Burnum büyümüş..."

 

"Sen birde bana bak." Jane yüzündeki çizgiler üzerinde ellerini gezdirdi.

 

"Sen hala çok güzelsin hayatım. Fazla bakma iyice çatlayacak..."

 

"Oooo..." Ryan sırıttı. "Bu ne aşk Bay Allan!"

 

"hiç bitmeyecek..." Allan karısına gülümsedi.

 

"Baba annemle nasıl tanıştığını anlatsana." Daisy yerine oturup iç geçirdi.

 

"B-bu-bu-bunu yüz kez di-di-dinledik Daisy!" Leonard kaş çatmaya devam ediyordu. Amcası ya da oğlu ile ilgili duydukları ona hiç açmaması gereken defterleri açtırmış genç adam kardeşlerinin ve ailesinin tüm bu çektiği sıkıntının Cromwell yüzünden oluşunu kendisine hatırlatmıştı. Ufakda olsa bir umudu vardı Leonardın lakin o da öğrendikleri ile hiç olmuştu. SOylular bu denli baskı altındayken ve kraliyet ailesinde duruma karşı çıkan herkesin bir şekilde susturulmuş olmaları herşeyi sonsuza dek değiştirmişti. Genç adam sıktığı çatalı gevşeterek masaya bırakması ardından önündeki aynadan yansıyan görüntüsüne takıldı. Babası karşısında dikiliyor annesi ona bakıyordu... Lakin Leonardın kim olduğu şu an yanında bulunan güzel ailesini kurtarmaya yetmeyecekti...

 

---

 

Gece yarısı

 

"Alec... Duramaz mıyız... Karnım çok ağrıyor." Isobel at üzerinde yolculuğu ne kadar kaldırabilirdi bilmiyordu. İskoçyada uzun ca bir süre gizlenmeye çalışmışlar lakin başaramamıştılar. Douglastan ses yoktu. Alec sürekli güvende olduklarında ona haber yollayacaklarını söyleyip duruyordu lakin McKenzie belası peşlerindeyken nasıl güvende olabilirlerdi ki? Adamları heryerdeydi. Alec kendisini açık eden birinin hakkından gelmişti lakin McKenzie ingiltere sınırına geçemeyeceğinden soluğu burada almışlardı McKenzie hayvanın tekiydi. İt gibi iz sürerdi eli kolu her yerdeydi. Kendi olmasa bile birkaç adamı peşlerinden gelmişti. Alecde Isobelde can havliyle üçünü gebertmiş olsalarda biri Isobelin atını alarak ellerinden kaçmayı başarmıştı. Alec ise ingilterede öylece dolanan iki iskoç olamayacaklarından izlerini kaybettirebilmek adına bu korkunç ormana girmeyi son çare olarak görmüştü lakin İngiltere bu kış buz tutmuştu. Ülkelerine yaptıkları için tanrı onları cezalandırsındı.

 

"Durursak donarız Isobel. Dayan. Güvenli ve kuru biryer bulacağım." Genç adam atın dizginlerini eline sıkıca dolayıp parçalamak istercesine sıktı lakin çok soğuktu ve kar tipiye dönmüştü. Genç adam az evvel kafasının ortasına inecek bir daldan son anda kurtulmuştu. Öte yandan Isobel karnında beş aylık bebeği ile at üzerinde ne denli kalabilirdi bilmiyordu. Kardeşinin arkasında inleyerek kıvranması üzerine Alec attan inip onu kucağına aldı ve o şekilde yürümeye çalıştı. "Dizginleri tut Isobel."

 

"Böyle devam edemezsin Alec yalnızca biraz dinlenmeme izin ver." Isobel ağabeyinin boynuna sarılarak yüzünü sıktı. el ve ayakları şişmiş dizginleri tutamayacak kadar yorgun düşmüştü. Üstelik çok acıkmıştı.

 

"Tüy kadar hafifsin." Alec kendince sırıtarak arkasını tipiye verip geri geri yürümeye koyuldu. Birşeyler görebilmek dahi imkansızdı. Genç adam topuklarını kara sertçe basarak donmaya başlayan ayaklarının hissettirdiği ağrıdan kurtulmaya çabaladı. "Bizim oranın karları gibi değil Bell... Birazdan yok olur gider. "

 

"Bizim orası da artık bizim orası gibi değil Alec..."

 

"Çünkü yeğenim daha doğmadı!" Genç adam kendince sırıttı.

 

---

 

Yaklaşık iki saatlik yürüyüşün sonunda Isobel daha fazla dayanamayacağını hissederek karın üzerine oturdu. Israrla Alece onu indirmesini söylemişti lakin atın üzerinde çalkalanacak gücü de yoktu. Ağabeyi kendisine baktığında. Güçsüz görünmemek adına "İhtiyaç Alec... Molaya ihtiyacım var." diye geveledi.

 

"Pekala... Hızlı ol!" Alec sağa sola bakınarak güvenli bir ağaç altı ya da oyuk aranırken Isobelin attığı çığlık ile ondan yöne koştu kız kardeşi olduğu yerde lekelenen beyaz kara bakmaktaydı. "Isobel ne oluyor!"

 

"Kan... Alec kan..." Genç kız elini ağzına götürdü. "Birşey oluyor."

 

"Yo... yo... birşey olmayacak Bell!" ALec kardeşini at üzerine koydu ve ardına atlayarak pelerinini çıkarıp onun altına yerleştirdi. "Buradan çıkacağız! Bir köy bulacağız!"

 

"K-köy! Evet..." Isobel ağlayarak kafa salladı. Şayet bebeğine birşey olursa o McKenzie denen herifi elleriyle öldürecekti Isobel!

 

Alec bir müddet daha ilerlemesi ardından donmuş bir dere yatağından geçti ve biraz daha ilerisinde hayal meyal bir taş ev görür gibi olduğunda atı hızlandırdı. Genç adam sahidende bacasından duman çıkan bir ev bulduğunu gördüğünde attan inip Isobeli kucağına çekerek kapıya koşturdu ve derme çatma kapıyı hızlı bir topuk tekmesiyle indirdi.

 

"Yardım edin!"

 

---

 

Burada keselim gelecek bölüm biraz daha keyifli olsun.

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%