Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Violet üç döşeği şömineyi ortalayarak serdi ve İnce uzun iki yastığı üzerine attıktan sonra katlı battaniyeleri yatanların üzerine serebilmek adına ayakta dikildi. Genç kız pencereden ve kapı altından gelen soğuk havayı engelleyebilmek adına kirli gömlekleri oraya attı. Dışarıda tipi olduğu ahşap çatıdaki tıkırtılardan belliydi. Küçük ocakları ise böyle bir soğuğa yeterli gelmiyordu. Genç kız üzerlerine batacak kemer gibi şeyleri çıkaran diğerlerine baktı. Baba Allan ellerini ovalayarak en başa geçti ve hemen yanına Rose anne uzandı. Violet onların üzerine yeni battaniyelerden birini örtüp kenarlarını sıkıştırdı. Ardından diğerini de örttü.

 

"Biriniz annenizin yanına geçin Max, Ryan!" Allan oğluna baktı.

 

"Ho-ho-horluyor!" Leonard kızlara ve ağabeyine fısıldaması ardından hızla iki kat edilen battaniyeyi alarak yatıp kafasını da örtünün içine aldı. Babası borazan yutmuş gibi horluyordu.

 

"Max!" Ryan dişlerini sıkarak örtü altından oğlanı tekmeleyip geri geri giderek kendisini döşeğin üzerine bıraktı ardından dönüp annesine sarıldı.

 

Violet Daisynin ağabeyi yanına geçip kıkırdamasıyla Ryanın yanında kalan boşluktaki yerine gülümsedi.Daisynin kendisine alttan baktığını gördüğünde ise genç kız diğer eski battaniyeyi de Max ve Daisy üzerine atıp kalan tek battaniyeyi içeri girerek ortaya serdi. Genç kız boğazında atan kalbi ile sırtını Ryana verip hala kendisine bakmakta olan Daisye kaş çattı. "Ne var!"

 

Daisy sırıtıp alttan Violetin üşüyen elini tuttu. Geçen seneye dek birşey anlamamış Böyle sıraya dizildikleri vakitlerde Violeti ya babasının yanına ya Leonun yanına atmıştı. En ortada olmak gibi bir takıntısı vardı çocukluktan gelen.

 

"İyi misiniz? Isındınız mı?" Jane başını çevirip çocuklara baktı. Kendi keyfi fazlaca yerindeydi.

 

"A, tanrım!" Ryan ayağını geri çekti. "Çek ayağını kurukafa buz gibisin!" Violet ayaklarını inatla değdirdiğinde ise iki bacağı arasına kıstırdı. "Kar topu diyeceğim olmayacak. Buz iğnesi gibisin."

 

"Sende kokuyorsun!" Violet ayaklarını geri almaya çalışarak omuz silkti.

 

"Su-su-susun uyuyacağım!" Leonard kaş çatmaya devam etmekteydi. İçindeki öfkeyi sataşarak çıkartmak istiyordu.

 

"Kıpırdama Ryan!" Allan daha çok kıpırdandı ve kendisine uygun pozisyonu bulduğunda sıcağında etkisiyle mayıştı adam.

 

"Bize masal anlat baba hemen uyuma..."

 

"Gaaaaaaaaaaaa!"

 

"Tanrım! Savaş borazanı yutmuş gibi!" Jane kocasını dürtükledi.

 

"Ne!"

 

"Masal Allan çocuklar masal istiyor."

 

"He... evet ... Uzak diyarlarda yaşayan ... gaaaaaaaaa!"

 

"Tanrım!" Leonard başını yastığın altına soktu.

 

Daisy Violetin uzanıp elini kulağına koymasıyla kıza gülümsedi. O da aynını yaparak violetin kulağını kapattı.

 

"Lanet olsun!" Ryan duramayıp doğruldu.

 

"Ne oldu Ryan?" Jane kocasını dürtüklerken iç geçirdi.

 

"Hayır... Hayır su dökmem gerekiyor. Sabaha dek beklerim sandım!"

 

"Tas dışarıda Ryan!" Leonard güldü.

 

"Pencereden salsam!"

 

"Yok artık!" Jane oğlanı ittirdi. "Size yatmadan önce çıkmanızı söyledim."

 

"Çok soğuk!" Ryan yüzünü buruşturup ayağa kalktı "Elimde kalacak! kalacak..." diye söylenerek pelerine sarındı ve ayakkabıları giyerek kendini kapı önüne attı.

 

Violet dışarıdan gelen söylenme seslerine karşın gülmeye başlayan Daisy ile kendisini tutamayarak elini ağzına kapattı.

 

"İ-i-işedin mi Ryan!" Leonard gülerek seslendi. "R-R-Raynın donduğu y-ye-yere süs ha-ha-havuzu ya-yapalım!"

 

"Tanrım sus Max!" Daisy daha çok güldü.

 

"Demek süs havuzu!" Ryan dışardan aldığı buzu gidip Maxin battaniyesi içine attıktan sonra hızla soyunarak yatağa girdi ve ayaklarını Violete ellerini Daisynin yüzüne bastı. "Komik mi?"

 

"Si-si-si-siktir!" Leonard buzu atıp diş gıcırdattı.

 

"İşte bu komik!" Ryanda gülenlerin arasına katıldı.

 

"Bu ne terbiyesizlik! Çabuk dua edin yatın!" Jane çocuklara sertçe çıkıştığında kocası ondan yana dönünce hepsi susup yastıklara sindiler. "Onlara terbiye ver Allan!"

 

"Gaaaaaaa!"

 

"Sağol baba!" Daisy eliyle ağzını örttülakin taşan gülme sesine engel olamadığında annesi soba maşasını çekip tek tek popolarına indirdi ve sustular.

 

---

 

"Violet kıpırdanmayı kes!" Ryan kıza doğru dönüp kısılmış gözlerine baktı.

 

"Ryan?" Violet dışarıda tuhaf bir ses işittiğinden emindi. Ürktüğünden Ryana yaklaşıp sesini olabildiğince kıstı. "Duyuyor musun?"

 

"Babamı mı?"

 

"Hayır Ryan... Dışarıda tuhaf bir hareketlilik var."

 

Ryan iç geçirerek battaniyeyi kızın kafasına doğru çekip açtığı tek gözünü de kapattı. "Sessiz ol kurukafa... Bir şey yok!"

 

Violetin aklı şu dakika elbet dışarıdan içeriye kaymış bulduğu fırsat ile başını adamın göğsüne yaslamıştı. Daha güzel bir his düşünemiyordu genç kız ta ki kapı patlarcasına açılıp üzerlerine düşene dek.

 

"Yardım Edin!"

 

Evin içinde bir yanda çığlıklar yükselirken Leonard üzerinden battaniyeyi atıp ayağa fırladı ve kapı önünde oldukça yapılı bir adam ve kucağındaki kadını gördüğünde soba maşasını alıp adama doğrulttu. "G-geri ç-çe-çekil!"

 

Ryan kızların üzerine gelen kapıyı kaldırdı ve o da manzarayı gördüğü vakit kapıyı kucaklayarak savurmak için harekete geçti. "Violet Daisy!"

 

"Ölmedim..." Violet kolunu sıvazlayarak refleks olarak üzerine kapaklandığı Daisy'e baktı "İyi misin?" Kız kafa salladığında ise başını kapıdan yana ardından her daim yanında tuttuğu silahı ile önlerine geçen bay Allan'a baktı.

 

"Kimsin sen!" Allan silahın emniyetini çekti.

 

"Hayır!" Alec bir anda yataklarından kalkan kalabalık guruba baktıysa da ona doğru uzatılan demir maşayı hızla yakalayıp çekti ve Kız kardeşine doğrulan silaha sertçe vurup yere düşmesini sağladı. Diğer adam tuttuğu kapıyı savurmaya kalktığında ise ayağıyla onu ittirdi. "Durun!"

 

Jane kızları alıp arkadaki odaya geçmiş sakinleştirmeye çalışırken Ryanın sendelemesi ve Leonardın adamın üzerine yürümesi ile bağırdı.

 

Isobel hızla gelişen olaylara ağabeyinin kılıcını çekip adamlara doğrulttu. "Durun!"

 

"Sakin ol Bell!" Alec yanaklarındaki havayı üfleyerek geri çekildi. "Kız kardeşim hamile! ZOr durumda ormanda mahsur kaldık. Haydut değiliz."

 

"İ-i-iskoçsunuz!" Leonard kadının sıyrılan pelerininden görünen ekoseli şala baktı.

 

Alec genç adama anlamsız bir mimik yaparken İngilterede olduğunu unutmuşa benziyordu.

 

"Tanrım! Haydutlar bize haydut diyor!" Isobel ağabeyinin kucağından inmeye çalıştı. "Geri dönelim Alec!" Genç kadın ayaklarını yere bastığında karnını tutarak yüzünü sıktı. Bacaklarından birşeyler süzüldüğünü fark ettiğinde ise dayanamayarak hıçkırdı. "Gidiyor..."

 

Ryan elindekini bırakıp babasına baktı lakin anneleri kendisini öne atıp kızın koluna asılınca yeniden tetikte kaldı.

 

"İyimisiniz bayan."

 

"Bebeğim... Gidiyor."

 

"Isobel..." Alec başını iki yana salladı.

 

"Şöyle geç uzan." Jane kızı kolundan tutup şömine karşısına oturttu vepelerinini çözdü. "Violet, Daisy su ısıtın."

 

"Leonard öne doğru ilerleyen adamı kolundan tutup hareket etmesini engelledi. "S-sen dışarı!"

 

"Peki... Tamam! Ona yardım edin!" Alec kendini kapı dışarı atıp yüzünü sıvazlayarak sağı solu tekmeledi.

 

"Allan dışarı çıkın..." Jane korkuyla etrafına bakan kızın eteğinin kemerini çözmeye çalıştı. "Violet oradan eski bir paçavra getir şuraya ser. Ryan şu kapıyı ört! Soğuk!"

 

"Ne hoş!" Ryan pelerinine sarınıp çizmeleri öylesine çektikten sonra kapıyı alarak girişin önüne dayadı. "Bana baksana sen! Böyle mi yardım istenir."

 

"O-o-o bir İskoç!" Leonard başını iki yana salladı.

 

"Ne diyor bu velet!" Alec kaş çattı.

 

"G-ge-gel gö-göstereyim!"

 

"Dur!" ALlan oğlanı kenara çekerek ikilinin arasına girdi. "Ne işiniz var burada."

 

Alec olan biteni tanımadığı bu insanlara anlatma niyetinde değildi. Bu karanlık ipsiz sapsız yerde bir aile değil bir çeşit cadı ya da ona benzer bir şey yaşadığını düşünmüştü. "Savaş ardından kimsesiz kaldık. İngilterede hoş karşılanmayacağımızı bildiğimden buraya girdim."

 

"Bizde yedik..." Ryan başını iki yana salladı. "Ne yaptın kadını kaçırdın mı!"

 

"Seni..." Alec karşısında kendi yaşlarında görünen kumral yapılı adama doğru yumruğunu sıkarak ilerlediyse de kendisine doğrultulan silah karşısında duraksadı. "İngilizler ve misafirperverlikleri..."

 

"İskoçlar ve yardım isteme şekilleri."

 

"Ö-ö-öt bakalım! Ne-neyden ka-kaçtın!" Leonard babasının önüne geçerek ellerini ovaladı. Fazlaca üşümüştü lakin adamın karşısında belli edecek değildi üstelik öfkesini saçacak bir şey bulduğuna da minnettardı.

 

Genç adam içerden kardeşinin ağlama sesi geldiğinde dişlerini sıktı. "Yalnızca ona yardım edin sonrasında gideceğim. Param var... " Genç adam neler olduğunu görebilmek adına bakmaya çalıştı. "Isobel! İyimisin!"

 

Isobel iç gömleği ve çamaşırındaki kanı gördüğünde kendine hakim olamamıştı korkuyla ona bakmaya çalışan kadına tutundu. "Ne oluyor... Bebeğim düşüyor mu!" Genç kadın başını geri atım kendi dilinde gürledi. "Seni geberteceğim McKenzie! Senin başını gövdenden ayırıp kale surlarına mıhlayacağım lanet olası!"

 

"Ne diyor?" Violet Rose anneye baktı.

 

"İskoç galcesi konuşuyor bilmiyorum. Sakin ol kızım. Bebeğini dinle." Jane Daisye el etti. "Daisy arkasına geçip yaslanması için destek ol. Çok aşırı bir kanama görmüyordu

 

Isobel ardına geçip kollarından tutarak onu kendisine yaslayan sarışın genç kıza başını kaldırarak baktı ve sakinleşmeye çalışarak elini karnına götürdü.

 

"Hareket ediyor mu?" Jane sorusunu yineledi.

 

"Bilmiyorum. Kendimi dinleyecek vaktim olmadı. Uzun zamandır at üzerindeyiz."

 

"Violet şekerli su hazırla ve yemeği ateşe koy ve açsın."

 

Isobel göz yaşı dökerek kafa salladı. "Alec kötü bir adam değil. Lütfen ağabeyime zarar vermeyin." dedi aksanlı İngilizcesiyle. Lanet ülkenin dilini bilmeye zorlanıyorlardı lakin onlar öğrenmek için tenezzül dahi etmiyordu.

 

"Pekala... Beklemekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Ben ebe değilim Isobel lakin bildiğim kadarıyla bu kadar büyük bir bebeği düşürmek için çok daha fazla kan gerekir üstelik sancılanman da gerekir. Öyle birşey hissediyor musun?"

 

"H-hayır. yalnızca karnım ağrıyor."

 

"At üzerinde kalmak iyi değil." Jane Violetin getirdiği şekerli suyu alıp kıza uzattı. "Bunu iç."

 

Isobel tatlı ılık suyu içmesi ardından derin bir nefes çekti. "Başka seçeneğimiz yoktu."

 

"Pekala... Seni giydirelim biraz dinlen ve karnını doyur." Jane Daisy'ye başıyla işaret etti. Adından lanet ile bahsedilen bir ormana girmek alelade insanlar için büyük korku kaynağıydı. Özellikle hamile bir kadın için. Jane çok uzun yılların getirdiği tecrübe ile başlarının belada olduğunundan emindi. Yahut belanın ta kendisiydiler.

 

Daisy daha evvel hamile bir kadını bu denli yakından görmemişti. Eteğini başından geçirdikten sonra gülümseyerek elini karnına götürdü ve ne denli sert olduğunu fark ettiğinde kaşlarını kaldırdı. "Orada bir bebek var."

 

"Umarım..." Isobel kendi dilinde konuşarak iç geçirdi.

 

"Üşümüş ve karnı acıkmış Isobel. Somunumuz bitti sabaha mayalanır lakin biraz yahnimiz var."

 

"A-ağabeyim de aç." Isobel dudaklarını kemirdi.

 

Jane kırılan kapıya başını sallayarak bakıp ittirdikten sonra kapı önünde duran kocasına ve Bariyer kurmuş görünen oğullarına baktı. "İçeri geçin donacaksınız."

 

"Isobel? O iyi mi bayan?" Alec kadından yana döndü.

 

"Birşey söyleyemem lakin çok yorgun biraz dinlenmesi gerekiyor ve birşeyler yemeli."

 

"Minnettarım!" Genç adam yüzünü sıvazlayarak etrafa bakınıp atını aradı beyazlar içinde neredeyse görünmez olmuştu. "Tanrım... Fırtına!" diye mırıldanıp onlar gibi donan hayvana doğru ilerledi. Karın üzerinde dizlerini kırmış oturuyordu. "İyi misin oğlum."

 

"B-bi-bir at! " Leonard İskoçtan yana yürüyerek kara oturan hayvana baktı. Küçükken atları çok severdi genç adam. "D-do-donacak" dedi

 

Alec teklemeden konuşan oğlana bakıp hayvanı ayağa kaldırmaya çalıştı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

 

"O-o-onu kaldıralım R-Ryan!"

 

Ryan atı alabileceklerini düşünerek dudak büküp kafa salladı. Hayvanı koruyacak bir ahırları yoktu. Üzerindeki ıslak örtüyü çekerek kenara attı. Ardından üçü birlikte destek olup hayvanı kaldırarak evin yakınına doğru ilerlettiler. Leonard çabuk bir hareket ile çatı saçağı altındaki odunları ileri atmaya koyuldu. İskoç da gidip ona yardımcı oldu ve yeterince alan elde ettiklerinde atı oraya iliştirdiler. "V-vi-violete söyleyin ı-ı-ılık su getirsin! İ-i-iki ha-ha-havuç!"

 

Alec doğrulup Fırtınanın tüyleri üzerinde elini hızla sürterek onu ısıtmaya çabaladı.

 

"İçeri girin Max, Ryan... ve sen... nasıl yardım isteyeceğini bilmeyen kaba oğlan!" Allan kapıya bakarak kaş çatmaya devam etti. "Menteşeler paramparça!"

 

"Ödeyeceğim! Tamir edeceğim!" Alec adamdan yana baktı. Ardından atı ile ilgilenmeye devam eden diğerini bırakıp Isobele bakmak için içeri girdi. Genç adam elleri ve ayaklarını hissetmiyordu. Sakalı kirpikleri kaşları buz tutmuş parmak uçları beyazlamaya başlamıştı ve ağrıyordu. "İsobel İyi misin?"

 

Isobel elindeki tasın suyunu kafasına dikip derin bir iç çekiş ardından gelen ağabeyine kafa salladı. "İyi gibiyim"

 

"Yeğenim?" Alec kardeşinin omuzlarını yukarı çekmesi üzerine evin hanımına ve beyine baktı. "Minnettarım. Sizi çok korkuttum. Üzgünüm."

 

"İskoçlar kapı çalmaz mı?" Daisy Ryandan biraz daha uzun ve Leonarddan da yapılı görünen adamın buz tutan sakallarına koyu kumral kaşlarına ve açık mavi keskin gözlerine baktı. Adam kendisine gülümsediğinde ise önüne döndü.

 

"Çalmıyorlarmış Daisy bunu az önce gördük..."Ryan kardeşine eliyle kalkmasını işaret etti.

 

Alec ona diklenmeye devam eden adama kaş çatıp Isobelin saçlarını sıvazlaması ardından kalktı ve kendisine sıcak bir tabak uzatan ince ele döndü. Ona tabağı verip tezgaha dönen ufak tefek zayıf kıza "Teşekkür ederim ufaklık" diyerek sevimli olmaya çalıştı lakin Kız kendisine dönerek kaş çattığında onun fazlaca sıska olsa da yaşı kız kardeşi kadar olan bir genç kız olduğunu fark etti.

 

"Ufaklık kaybol!" Ryan Violete çenesiyle arka tarafı gösterdi. "Gidip Leonarda istediklerini götür ve şu battaniyeyi ver hayvana örtsün. Bu iyiliğimizin karşılığında atı bırakırlar diye umut ediyorum."

 

"Fırtınayı size bırakamam lakin bir yenisini alacak kadar ödeme yaparım."

 

"Nesin sen kirli çıkın mı? İskoçyayı mı soydun..."

 

"Diyelim ki öyle yine de bir at almaktan öte bir şeyim yok." Alec tabaktaki sıcak yemeği bitirip ellerini ovaladı. Sıcak onu mayıştırmış yerinden kalkamayacak hale getirmişti.

 

"Max içeri gir!" Allan at ile ilgilenen oğluna seslendi. Leonard atları severdi. Babası da severdi. Adam adam yorgunluk ile esnedi. Tam ısınmışken daha çok üşümek ise korkunçtu lakin ateşin önünde oturan kızıl saçlı yuvarlak yüz hatlarına sahip güzel kızcağızın tedirgin ifadesi ile şişkin karnını yoklamaya çalışışına karşın iç geçirdi.

 

"Yorgunsunuz." Alec yaşlı adama baktı.

 

"Bu-bu-bu yüzden a-ar-arka ta-tarafa geç ve o-o-orada bekle!" Leonard eliyle şu an kullanmadıkları normalde anne babası ve kızların yattığı oda olan kısmı gösterdi.

 

"Evet ve dilerseniz siz ikiniz de benimle birlikte bekleyin" Alec kız kardeşi yanında iki yetişkin adamı asla bırakmazdı.

 

"O kapıyı kırmadan örtün bay Alec." Jane odanın kapısını işaret etti. "Violet perdeleri çek." dedi Yatak için girişten ayırdıkları bölümü göstererek. "Burası daha sıcak."

 

"Siz ikiniz yaklaşmayın!" Ryan Daisy ve Violete parmak salladı. "İskoç!"

 

"İngiliz!" Alec anlamsız bir mimik yaptı.

 

"Dışarı gel!" Ryan evvela adamın vabalı olup olmadığını kontrol edecekti. Ağızları yanmıştı bir kere. "Violet kadının üstü başını kontrol et vebayı."

 

"Bizde veba yok!" Isobel kaş çattı.

 

"Lakin bizde çok!" Ryan kıza kafa salladı.

 

"Tanrım!" Alec ısrarla kendisine bakan adamlar ile dışarı çıktı. "Ne görmek istiyorsunuz?"

 

"Bacaklarını..."

 

"Ko-ko-koltuk al-altlarını..."

 

"Pantolonunun ardına hevesli olmasak da orayı da..."

 

"Bunu istemezsiniz!" Alec sırıtacak oldu lakin toparlanarak iç gömleğin bağlarını çözüp omuzlarını ve sırtını gösterdi ardından omuz silkerek pantolonunu indirdi."

 

"Ka-ka-kapat!" Leonard arkasını döndü.

 

"O gerçek bir iskoç!" Alec Ryana kaşlarını kaldırdı. "Sen istedin!"

 

"Öyleyse işlevsiz bir görüntüden ibaret" Ryan yüzünü buruşturdu. "Temiz."

 

Alec Isobel için sesini çıkartmamak adına gayret göstererek ikilinin peşinden perde ile ayrılan bölmeye geçti. Orada yan çevrilmiş bir yatak ve bir battaniye gördüğünde ise kaşlarını kaldırdı. "Müteşekkirim"

 

"Güzel!" Ryan kafa sallayarak yatağın bir ucuna Leonard diğer ucuna sırtlarını duvara yaslayarak oturup battaniyeyi üzerlerine çektiler. "Gelmiyormusun İskoç?"

 

"Alec yüzünü buruşturarak adamlarabaktı ona birlikte uyuma teklifi sunuyorlardı orasına burasına baktıktan sonra üstelik. "Ben böyle iyiyim."

 

"B-bi-bizde ö-öyle dü-düşünmüştük..." Leonard gözlerini adama dikti.

 

Alec yaklaşık yarım saatten fazla bir süreyi perde ardında volta atarak geçirdikten sonra soğuğa daha fazla dayanamayacağının farkına vardığında ikilinin arasına geçip dimdik oturarak ayaklarını önünde çaprazlayıp kollarını da kendisine doladı. Genç adam perdeyi aralayarak ikinci bir battaniyeyi getiren az evvelki sıska kıza baktı.

 

"Ö-ö-önüne bak İskoç!"

 

"Gözümüz üzerinde!"

 

Alec iki taraftan kendisini sıkıştıran adamların arasında bıkkın bir nefes çekti. Lachlan beyi düştüğü durum karşısında gülmeden edemedi. Başka ne yapabilirdi ki...

 

---

 

Durumu biraz eğlenceli hale getirelim yavaştan. Henüz Kimin neye nasıl tepki verdiğini tam olarak oturtmadım. İlerledikçe açılacağım... Hikaye tek biri değil hepsinin hikayesi olduğundan bir kişiye tam olarak odaklanamıyorum şuan umarım herkes hakkında yeterince bilgi verebilmişimdir. Bir iki bölüm daha bu topluluğun gidişatlarını yazdıktan sonra Giriş kısmını bitirip gelişmeye geçeceğim o vakitte romantik ikili üzerine daha çok düşüp diğerlerini bir parça geride bırakacağım çünkü hepsinin kendi hikayesi olacak.

 

Başta çok tedirgindim ama git gide heyecanlanıyorumkafamda diğer hikayeler şekilleniyor. Evelynin hikayesi için yerimde duramazken şimdi Ryan ve Violeti yazmak için de heyecanlandım. Çenemi zor tutuyorum birkaç bölüme kim kiminle eşleşecek hepsi belli olacak. 🥰🥰

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%