Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Alec gözünü açtığında bir omzunda Max adındaki problemli velet bacağında ise sert çocuk yatmaktaydı. Genç adam uzun bir sürenin yorgunluğunu atmış gibiydi. Dinlenmiş, karnı az da olsa sıcak yemek görmüştü ve iskoçyadan beri yediği en leziz şeydi. Pek iyi bir başlangıç yapmamıştı evet lakin karşılıksız bırakmak da istemediği bir gerçekti. Genç adam ikilinin arasından yavaşça sıyrılarak üzerini düzeltip dizlerine örttüğü kalın pelerinini başından geçirerek perdeyi araladı. Belli ki kendisinden başka uyanan yoktu. Alec asker sıfatıyla zorlu şartlara alışmış bir adamdı lakin kızların arasında uykuya dalan kardeşi her ne kadar cazgır ve güçlü bir kadın olsa da zorluğun böylesini görmemişti. Genç adam yerde yatan yaşlı adama, yanındaki kadına biri sarı diğeri esmer iki kızına baktı ve kendi odası kadar olan taş eve şöyle bir göz gezdirdi. Perişan haldeydi. alt sınıf berbat bir köy evinden daha kötüydü. Fırtınayı kontrol edebilmek adına kenara koyduğu kılıcını alıp dün kırdığı girişe dayalı kapıyı yavaşça çekerek aralıktan dışarı çıktı. Atı üzerinde bir battaniye ile oğlanın odunları dizlerine kadar üst üste koyarak ona yaptığı set ve evin duvarı arasında geceyi atlatabilmiş görünüyordu. Alec belindeki keseyi kontrol etmesi ardından Fırtınanın üzerinden battaniyeyi kaldırıp kuruması için evin yanında çakılı iki direk arasındaki halat üzerine bıraktıktan sonra eyerini silkeleyip pelerini ile kurulayarak üzerine attı ve hayvanın boynunu okşadı. "Ne geceydi ama..." Genç adam Isobel güvende görünürken etrafı kolaçan edebilmek adına atının üzerine atlayarak beyazların örttüğü ormanın iç kısımlarına doğru ilerledi. Dün bir dere gördüğünü anımsıyordu. onu klavuz tutarak biraz kontrol edecekti. Bir an Isobeli yalnız bırakmaktan endişe duymuş olsa da kız kardeşinin olası bir durumda iki adamı da yere indirebilecek kadar iyi bir savaşçı olduğunu biliyordu. Hadi ama... İngilizdi bunlar...

 

---

 

"R-r-ryan! U-u-uyan herif gitmiş!" Leonard kaş çatarak etrafına baktı dip dibe yatmaya da evin içindeki patırtı gürültüye de alışık olduklarından adamın yanlarından ayrıldığını hissetmemişlerdi ve bu zayıflıktı. Genç adam uyumaya devam eden ağabeyinin kafasına vurup sıçramasını sağlayarak boşluğu işaret etti. "G-gitmiş h-heherif!"

 

Ryan etrafına bakıp diş gıcırdatarak ayaklandı ve perdeyi hızla açtı. Kız hala yerde yatıyordu ve Violet ateşi beslemekteydi. "Violet! İskoç nerede?"

 

"Orada değil mi?" Violet eliyle perde arkasındaki boşluğu gösterdi.

 

"Burada olsa neden sana sorayım!" Ryan yeniden etrafına bakındı. "Baba!"

 

Leonard aradan geçerek başını dışarı uzattığında atı da göremeyince ayağını kırık olduğunu unuttuğu kapıya vurdu. Kapı gürültüyle düştüğünde ise herkes yerinde sıçrayarak kalktı fakat Kızıl saçlı kadının kalkması ile neresinden çıkardığını bilmediği hançeri kapıya fırlatışı bir olmuştu. Leonard şayet çekilmeseydi kafası ortadan ikiye ayrılabilirdi.

 

"Y-ya-yavaş!"

 

"Alec! Ne oluyor!" Isobel dizleri üzerinde kaktı ardından uyanmış kendisine bakan diğerlerine doğru döndü. "Ağabey!"

 

"Görünen o ki ağabeyciğin kaçmış güzelim... Seni de başımıza bırakarak!"

 

"Güzel..." Violet elindeki hamuru kazanın içine şertçe atarak kazanı da taş zemine bıraktı.

 

"Violet!" Allan demirin çıkarttığı ses ile yüzünü sıkıp silahını yokladı.

 

"Alec bir yere kaçmaz!" Isobel elini karnına götürerek doğruldu.

 

"A-a-atını da a-alıp gitmiş gü-güzelim!" Leonard Ryanı taklit ederek konuştu.

 

"Dillerinizi uzatıp boynunuza dolarım!"

 

"Kimse kimsenin dilini uzatmayacak!" Jane kızı kolundan tuttu. "Ağabeyin nerede Isobel!"

 

"B-bilmiyorum..."

 

"Bir adama sahip çıkamadın güzelim!" Violet Ryanın yanından geçerken ayağına bastı. Normalde böyle hırçınlık etmezdi ve daha önce bunu yapacak bir durum gözlemlememişti genç kız diğer kazana kar doldurabilmek için kırık kapıdan dışarı çıktı. "Dün gece nereye işedin güzelim."

 

"Ne oluyor buna be!" Ryan Leonarda bakarak elini savurdu. Ardından başını uzattı "Orası olmaz. Oralara doğru savurdum!"

 

"Nerede bu adam Allan!" Jane kocasının kolunu sarstı.

 

"Ne bileyim kadın uyuyordum."

 

"Uyumuyordun baba sen..." Daisy başını iki yana salladı.

 

"böğürüyordunuz bayım." Isobel yan gözle adama baktı.

 

"Bu bir iftira! " Allan Jane'e döndü. "Ben melek gibi uyurum."

 

"Evet... Tabii..." Jane iç çekerek kafa sallaması ardından Violetin attığı kazanı ocağa takıp kapağını kapattı. "Daisy döşekleri topla ve yerine koy."

 

"İyimisiniz bayan Isobel?" Daisy kızın kolunu ardından karnını sıvazladı. Bunları şu kenara koyacağım ve hala iyi hissetmiyorsanız orada uzanabilirsiniz."

 

Isobel Alecin nerede olduğunu merak ederek kızın köşeye kaldırdığı döşeklerden birini tutup toparladı.

 

"Bırak onu Isobel. Ağır kaldıramazsın." Jane kızı uyardı. "Dinlenmen gerekir"

 

"B-ben ağabeyimi bulsam iyi olacak."

 

"Sen bizim rehinemiz olacaksın!" Ryan kıza döşekleri gösterdi.

 

"Afedersiniz ama kapıya bırakılan rehin alınmaz." Isobel başını iki yana salladı. Hiçbirşeyden haberi olmayan bir avuç insandılar. Ürkütücü bir ormanda yaşamaya çalışacak kadar sefalet içinde olduklarını da görebiliyordu. Isobel iç geçirerek Daisy adındaki sarışın güzel yüzlü kızcağızın üzerindeki eski pantolon ve bel kuşağıyla sarılı pamuklu gömleğine başından geçirdiği örgü işine benzeyen kahve rengi uçları sökük süvetere bakarak döşeğin üzerine oturdu ve konan yastığa sırtını dayayıp kızın üzerine iki battaniyeyi sarışını izledi. "Teşekkür ederim."

 

"Ağabeyiniz umarım sizi terketmemiştir bayan Isobel." Daisy gülümsemeye çalıştı. Öyle olsaydı bu çok üzücü olurdu. Bir boğazı daha karşılayabilecek durumdalarmıydı bilemiyordu.

 

"Hayır..." Isobel kendince kafa salladı. Hayır bunu yapmaz dedi gözleri dolarken. Hamilelik ona sinir bozucu bir sulu gözlülük katmıştı.

 

"Üzülmeyin biryolunu buluruz..." Daisy elini kızın karnına götürüp sıvazladı ve orada bir hareketlilik hissettiğinde korkuyla geri çekildi.

 

"Tanrım!" Isobel kendine bakıp bu kez gerçekten ağladı. Akşamdan beri varlığını hissetmediği bebeği hala kendisiyleydi. "Şükürler olsun yaşıyorsun!"

 

"Anne! Bebek yaşıyor!" Daisy heyecanla içeri girdi.

 

"A bu çok güzel bir haber." Jane kızın yanına gidip karnını sıvazladı.

 

"Umarım bir oğlan doğurursun Isobel..." Allan yüzünü sıvazlayarak tabureye oturup elindeki saate baktı. Öğleni geçmişti. Şayet İskoç kızı bırakıp gittiyse tek dileyebileceği şey bir oğlandı. "Onları sen çekiyorsun Rose!" diye aksilendi.

 

Ryan ve Leonard etrafa bakınmış kimseye rastlamadıklarında öfke ile eve dönmüştüler. Hazırlanan masayı ve pişen sıcak somunu gördüğünde genç adam Taslara konmuş dünden kalan yahninin suyuna baktı. Elbet herkesin yarım olan payı bir tabak daha çıkarabilmek için azalmıştı.

 

Alec sırtına yüklendiği geyiği içeri sokabilmek adına ayağıyla kapıyı itekledi lakin kırık ve çürük ahşaptan olduğunu unutmuş kapı yeniden içeri gürültüyle düşerek bu defa ortadan ikiye ayrılmıştı. "Tanrım bu kapı..."

 

"E-e-evet o b-bi-bir kapı se-se-seni ko-kontrolsüz ma-manyak!" Leonard tepesinde koca hayvan ile içeri giren üstü başı kar olmuş adama baktı.

 

"Sen çok konuşuyorsun de-li-delikanlı!" Genç adam sırtını döndü. "Bunu nereye bırakayım bayan!"

 

"Tanrım o bir geyik mi?" Daisy gözlerini irice açtı. Bu kadar büyük birşeyi avlamak oldukça zordu.

 

"Onlardan çok var!" Ryan adama ve sırtındakine kaş çattı. Avlanma konusunda iyi değildiler. Babaları bu tür şeyleri çok bilemeyecek kadar beyefendi bir adamdı. Daha çok tavşan ve kuş yaz aylarında derenin genişlediği yerde bazen balık yakalarlardı.

 

"Öyleyse neden daha önce getirmediniz güzelim" Violet Ryanın önüne çanağı koyup yanına oturdu.

 

"Sen şimdi ne yapıyorsun kurukafa! Ne o çok mu hoşuna gitti." Ryan kızın boynunun gerisinden tutup kendisine çekerek fısıldadı. Violet omuz silktiğinde ise boğazını temizleyerek önüne döndü. Genç adam onun kendisini kıskanmış olduğunu düşündüğünde alnını kırıştırdı... Bu konu üzerinde arada bir düşünmüştü belki lakin nereden bakarsa baksın mantıklı değildi.

 

"Onu lütfen dışarı koyun bayım." Jane eliyle açık kapıyı gösterdi.

 

"Minnettarım. İyiliğinizin karşılığı olarak şimdilik bulabildiğim buydu. " Alec kendisine gülümseyen kardeşine ve hemen yanında duran sarışın ufaklığa göz kırptı.

 

"G-gö-gözüne birşey ka-kaçmış İskoç!" Leonard aşağıdan Daisynin ayağına bastı.

 

"ve kapı için de yeni menteşe ve çivi alacağım. Eskisinden çok daha korunaklı yapılabilir. Lakin bu ormanda demirci olduğunu sanmıyorum."

 

"Dışarıdan bir kütük alıp oturun bayım." Jane eliyme masayı işaret etti. "Violet ekmeği böl"

 

Violet daha fazla yahni suyu kalmadığını biliyordu lakin akşama çok daha fazlasının pişeceğini garantilediklerinden önündeki kaseyi alıp arkadan dolanarak adamın önüne koydu ve küçük kazanda kaynayan suyu büyüğü içine bir miktar dökerek karıştırdıktan sonra bir başka tahta çanağa döktü.

 

Isobel kızın hızla dönerek yaptığı şeyi fark ettiğinde Alec'e derin bir öfke ile bakan Ryan isimli adama döndü. Yeterli yiyecekleri yoktu belli ki. Yine de samimiyetlerine eşine az rastlanırdı.

 

---

 

Ertesi Gün

 

Alec Max adındaki çok konuşmayan, konuştuğunda da epeyce tekleyen genç adam ile en yakın köye üç saatlik bir yol gidip gelmiş oradaki bir demirciden menteşeler bir torba çivi birde demir sürgüler almışlardı. Oğlanın elli penny için girdiği pazarlık genç adamın dikkatinden kaçmamış birazda sefaletlerine kahrolmuştu. Alec Fırtına için bir saman balyası ve oradaki bir pazardan bir kilo kadar pastırma peynir ve bal da satın almayı ihmal etmemişti. Bu bir karşılık değildi elbet çok daha fazlasını isterdi lakin Isobel ve kendi için güvenli bir yer ve yaşam alanı bulmak zorundaydı şimdiden yüz paundun ellisini har vurup harman savurmuştu. Açıkçası yüz paundun bu denli kıymetli olduğundan da çok haberi yoktu bundan sonra ne yapacağını da bilemiyordu. eve döndüklerinde Ryan devirdiği ince bir ağacı ayırmış bay Allan elindeki hançer ile onları düzeltmeye çalışmaktaydı. Isobel hala uzanıyordu ve bebeğin yaşadığını bilmek Alec için başka bir mutluluk sebebiydi. Bayan Rose iki kızı ile birlikte geyiği yemek için hazır hale getirmekle uğraşırken Alecde paraladığı kapıyı sağlamlaştırabilmek adına onlara yardımcı olmak için kolları sıvadı. Gün geceden daha iyiydi.

 

"Bu nedir?" Daisy elindeki koca kırmızı kokulu şey ile dışarı çıktı. Daha önce görmemişti ete benziyordu... Biraz...

 

"Pastırma mı o?" ALlan doğruldu.

 

"Pastırma mı?" Ryan kaşlarını kaldırdı.

 

"Ve peynir ve bal..." Daisy tezgahı işaret etti.

 

"Tanrım... Tüm bunlar için çok harcamış olmalısınız." Violet eliyle ağzını kapattı.

 

"Çok..." ALec yavaşça kafa salladı.

 

"Bunu nasıl yiyeceğiz. Akşam mı sabah mı?" Daisy elindekini salladı.

 

"Onu yerine koy Daisy..." Allan burun kemiğini sıkarak elindeki tahtayı bırakıp ilerlemeye koyuldu. Wellington leydisinin pastırma gibi basit bir şeyin tadını bilmiyor oluşu onu dehşete düşürmüştü ve son yıllarda çokça yaptığı gibi yeni bir vicdan muhakemesine girdi adam. Onları korumuş, büyütmüştü lakin yaşam mücadelesi dışında bir hayat verememişti.

 

"Ne o iki peynir ve pastırma ile kahraman mı oldun!" Ryan kendince söylendi.

 

Alec boğazını temizleyerek elindeki tahtalar ile başka bir köşeye geçti. Derin bir sessizlik içinde işlerini yapmaya devam ettiler. Genç adamın bir yanı halkın bu denli sefalet içinde yaşam mücadelesi verirken öne sürülen devrimin İngiltereyi ne diye bu kadar kolay iç savaşa sürüklediğini daha iyi anlıyordu. Lakin düzelen birşey de olmayacaktı. Cromwelin vergileri ne denli yükselttiğini demirci ve Maxin pazarlığı arasında işitmişti fiyatlar çok daha fazla artmıştı. Alec normal şartlarda kesinlikle İngilizler için üzülecek değildi. Yine de şu gördükleri herşeyden soyutlanmış açlık ve yoksulluk ile sınanan halk için kalbinin burulmasına neden olmuştu. Kral Charles krizi yönetmekte zorlanmıştı. Doğrusu Bakire kraliçe'nin yönetim politikasına ne Stuart ne de Charles yetişememişti. Bir kadının...

 

---

 

Ertesi gün.

 

Violet kapıyı kapatıp ip dolamak yerine içerden sürgüyü çektiğinde gülümseyerek arkasına döndü ve elindeki kazanı ocağın üzerine koyup bitki torbasını önüne çekerek çay için hazırlık yapmaya koyuldu. Bugün bolca yemekleri vardı ve sabah hayatlarının kahvaltısını etmiş olabilirdiler. Genç kız evvelden biraz peynir ve bal yemenin ne denli kıymetli olduğunu bilmiyordu. Ya da pastırma onun için hiçbirşey ifade etmemişti. Leonard Daisy ve Ryanın tüm bunlara asla sahip olamadan geçirdikleri çocuklukları aklına geldiğinde güçlükle yutkunarak iç geçirdi.

 

"Max çay için babanı çağır ve eve gir." Jane oğluna seslendi. Şu atı rahat bırakmıyordu. Dünden beri iki defa düşmüştü lakin sonunda dengeyi de sağlayabilmişti. Küçükken çok iyi binebildiğini biliyordu. Lisa onlara mektubunda Leonardın ne denli akıllı ve yetenekli bir çocuk olduğundan bahsetmişti. Kim bilir neler ile baş etmeye çalışıyordu şu an. Bu çokça ve daha uzun teklediğinden anlaşılıyordu.

 

İyi görünen, yüzüne renk gelen Isobele ve köşede hançeriyle dal parçalarından bir çeşit ok ve yay yapıyormuş görünen Alece doğru döndü. Belliki iyi ve cömert bir adamdı. Hala başlarına gelenden habersiz olsalar da pencereleri ve kapıyı onarmaya yardım etmiş bir şekilde iyiliğe iyilikle karşılık vermekten erinmemişti. Jane kızın üzerindeki kumaşların birinci sınıf olduğunun farkındaydı. Varlıklı kimseler olmalıydılar. Onları buraya düşüren şey ise büyük bir belaydı belli ki. Hoş geçen ay iskoçların uğradığı kanlı bozgunun bir eseri de olabilirdi.

 

"Violet şu ellerime biraz ılık su dök." Ryan içeri girip köşede çay için çiçek böcek ayıklayan kıza baktı. Yerinden kalkıp testiye kazandan birkaç kepçe kaynar su koyarak kapı önüne gelip bir müddet sürgü ile oynadığında ise başını iki yana salladı. "Şöyle gel!" Genç adam kirlenen elleri ve kollarını yıkarken kaş çatmaya devam etmekteydi. "Ne o pek hoşuna gitti."

 

"Bir sürgümüzün olması mı... Evet!" Violet omuz silkti.

 

"Önümüzdeki yaz alacaktık hatta battaniyeler işin içine girmeseydi şimdi de alabilirdik." Ryanın içi de ailesine gerektiği gibi bakamıyor olmanın verdiği öfke ile dolup taşmıştı.

 

"Biliyorum Ryan. Bu zamana dek bizi hiç bir şeyden eksik etmediniz." Violet doğrulup adamın gözleri içine baktı. "Ben yalnızca fazladan çalışmanıza gerek kalmadığı için memnunum hepsi bu."

 

"Bunlar hallolduğundan bu yaz Daisy sen ve anneme bir top çiçekli kumaşı fazladan getireceğim."

 

"Çiçekli kumaşı ne yapayım ben..." Violet kızararak kendi ellerini de ıslatıp yüzüne sürdü.

 

"Arada bir de olsa elbise giyebilirsiniz ve yazın köy şenliğine gidebiliriz. Max, Daisy sen ve ben..."

 

"Bunu yapar mıyız?"

 

"SÖz veremem... Ama bir adam bulup evlenirsen bir boğazdan kurtuluruz" Ryan gülerek doğruldu lakin Violetin bakışları gözlerinde donduğunda kendiside sözlerinden rahatsız olarak ellerini silkip içeri girdi. Genç adam kızın çuvalın başına geçerek çiçekleri ayıklamaya devam ettiğini gördüğünde ondan yana bakmak kendisine rahatsızlık verdiğinden -ki evlendirme fikrinin ağzından çıkmış olmasının rahatsızlığı olduğunu anlayamamıştı- İskoça doğru döndü. "Ne yapıyorsun Alec?"

 

"Alec?" Genç adam beyim yahut lordum kelimesine alışıktı fakat adının alelade söylenmesi bir tuhafına gitmişti.

 

"Ne o başka bir adın mı var yoksa... "

 

"Hayır!" Alec yaya gerdiği kayışı esneterek ince oklardan birini evirip çevirdi. "Adım Alec..."

 

"Bir ok." Ryan kaş çatarak oku ve yayı eline alıp germeye çalıştı. Belki biraz kılıç biliyordu lakin ok atmamıştı. Daha çok kendince dövüş yöntemleri vardı. Bir sopa balta, orak taş onun için yeterliydi.

 

"Hop indir onu!" Alec kalkıp yayı aldı. "Dışarıda..."

 

"Dengeli gözükmüyor ağabey." Isobel yattığı yerden yaya baktı.

 

"Dengesizler için tasarlanmış..." Alec kardeşine sırıttı.

 

"İ-i-iskoçlar için..." Leonard dudak büktü.

 

"Birinin biriyle derdi olmalıysa bunun askerleri acımaszca öldürülmüş biz ile İngilizler arasında olması gerekir."

 

"B-bir derdim v-va-var doğru ve b-bu Cr-c-" Leonard dişlerini sıktı.

 

"Cromwel" Ryan her zaman yaptığı gibi tamamladı onu.

 

"s-soysuzunu i-indirebilmek i-için i-işe"

 

"Yaramayan tüm İskoçlarla!" Ryan devam etti.

 

Alec Cromwel adını duyduğunda dişleri arasından sert bir nefes çekerek yumruklarını sıktı. "Düşmanını doğru seçtiğine göre akıllı bir adamsın!"

 

"Pekala! Çay hazır yakında hazır olur. Max dışarıdan kütükleri getirin" Allan oğlanlara kaş çattı.

 

Alecde kalkıp yeterli gelmeyen taburelere ek olarak kütük getirmeye yardımcı oldu. Ufak masanın etrafında birer parça şekerli somun ve ot çayı eşliğinde oturduklarında genç adam kendince kafa salladı. "Kardeşim ve ben yaptıklarınız için minnettarız. Isobel çaydan sonra yola çıkacağız."

 

Isobel hızla kafa salladı. "nereye?" sorusunu sormaya korkuyordu genç kız.

 

Jane bir müddet Allan'a baktı. "Umarım gideceğiniz yer fazla uzak değildir bayım. Bayan Isobel çok uzun bir süre at üzerinde kalmamalı. Bebek için iyi olmaz. "

 

Alec Isobele baktı. "Bu yakınlarda geceyi geçirebileceğimiz bir han vardır elbet. ve bir sonraki gün yola devam ederiz."

 

"En yakın han beş saat mesafede." Ryan gözlerini kıstı.

 

"Güzel."

 

"Lakin ne yöne gittiğinize bağlı. Kuzeye gidiyorsanız beş güneye gidiyorsanız iki köy ötede bir kasaba var. " Allan sakalını sıvazladı.

 

"Biz güneye gideceğiz." Alec sağa sola bakındı.

 

"Ormanın güney çıkışı fazla tekin değildir. Ağaçlar ve kökleri daha sık hayvanlar daha çok."

 

"Öyleyse kuzey..." Isobel elini karnına götürdü.

 

"Hangi şehre gideceksiniz?" Daisy başını yana yatırdı.

 

"Luton."

 

"Lo-londraya yakın."

 

"Olmaz Alec" Isobel fısıldadı. McKenzie adamlarını Londra ve civarınada yerleştirmiş olabilirdi.

 

"Gidecek yeriniz yok değil mi?" Violet duraksayan ikiliye baktı.

 

"Bu- lacağım." Alec uzattı.

 

"Neyden kaçıyorsunuz bayım?" Jane ellerini masaya koyup öne doğru eğildi.

 

"Ben aranan bir adamım." Alec kafa salladı.

 

"Katil misin?" Daisy elini ağzına götürdü.

 

"Hayır küçük hanım değilim."

 

"Dolandırıcı?" Violet dudak büktü.

 

"Hayır!"

 

"Ş-şe-şerefsiz?" Leonard kaşlarını kaldırdı.

 

"Ağzını yırtarım!" Isobel diklendi.

 

"Sakin ol Bell! " Alec güldü. "Hazırlan."

 

"O hamile..." Jane kıza baktı. "Kalacak bir yer bulmak zorundasınız."

 

"Bir ev tutacağım."

 

"En boktan ev i.in senelik otuz paund gerekir."

 

"Güzel... Elli ile daha az boktan bir yer bulurum." Alec kendince kafa salladı lakin kızların "Elli!" diye bağırmasıyla onlara döndü.

 

"Parayı çar çur edecek!" Ryan başını iki yana salladı.

 

Genç adam bir süre Isobel ile bakıştıktan sonra sessiz kalarak çayını içti ve sonunda atı hazırlamak için dışarı çıktı.

 

"Fırtına çıkar mı gece baba?" Daisy dışarı baktı.

 

"N-ne ise ne..."

 

"Kız hamile gidecek yerleri yok." Jane iç geçirdi.

 

"Anne onlar tehlikeli. Adamın ne olduğu belli değil."

 

"Ama elli paundu var" Daisy öne eğilerek fısıldadı.

 

"ve bir at!" Violet bay Allan'a baktı.

 

"Kesin sesinizi!" Ryan cıkladı. "Burası küçük bir ev!"

 

"Ö-öküz bir İ-iskoçu a-alamayız i-iki ge-genç kız var!" Leonard annesine baktı.

 

"Kızcağız hamile!" Jane iç geçirdi.

 

"Hayır anne!" Ryan hızla başını salladı.

 

"Kışı çok rahat atlatırız." Daisy kafa salladı.

 

"Biz kendi kendimize kışı atlatırız!" Ryan ofladı.

 

"Ne kadar var Ryan?" Allan oğluna döndü.

 

"Ü-üç paund!"

 

"Be-be-bende de i-iki v-var!" Leonard omuz silkti. "O-o bir b-baş be-belası!"

 

"Ne bu iskoç nefreti tanrım!" Daisy diş gıcırdattı.

 

"N-ne bu i-iskoç s-se-sevdası!" Leonard kardeşinin kulağını tuttu.

 

"Kız hamile Max! İskoç sevdalısı değilim lakin fazladan pastırma bal ve peynire hayır demeyecek kadar gurursuz olduğum için bağışla!" Daisy masadan kalkarak arkadaki odaya geçip kapıyı çarptı ve köşeye çökerek eliyle yüzünü kapattı. Kendisine hiç bu kadar acıdığı olmamıştı.

 

Masada oluşan derin sessizlik üzerine Leonard konuşmayı kesen ailesinin kalanına baktı ve annesinin yanağından süzülen bir damlayı gördüğünde yumruğunu vurarak ayaklanıp dışarı çıktı. Isobel Alec denen herif ile atı düzlüğe sürüklemekteydi. "İ-İs-iskoç!"

 

"İngiliz!" Alec dönüp delikanlıya baktı.

 

"E-e-elli pa-pa-pa-paund! K-kı-kışı geçirecek bir ev ye-ye-yemek va-var!"

 

Isobel alnını kırıştırarak ardına döndü. "Ne?"

 

"Bu-bu-burası gü-güvenli!" Leonard yumruklarını sıktı. "K-kara orman la-lanetlidir k-kimse gelmez bu-buraya!"

 

"Bize sizinle kalmamızı mı söylemeye çalışıyorsun İngiliz?"

 

"E-e-evet! E-e-elli p-pa-paund i-ile!"

 

Tanrı aşkına elli ile sekiz kişi ne yapacaktılar bilmiyordu Alec. Öte yandan daha güvenli nereye gideceklerini de."

 

"Alec bu delilik!" Isobel küçük eve baktı. "Douglasa haber vermeliyiz! Böyle olmaz!"

 

Genç adam douglas adını duyduğunda sessiz bir küfür savurup kızkardeşini oyalayabilmek adına "vereceğim ortalık yatıştığında!" dedi ve belindeki keseyi delikanlıya fırlattı. "Pekala!" Douglas itinin nerede olduğu hakkında bir fikri yoktu lakin onun gibi hain bir pisliğe kız kardeşini vermeyecekti Üstelik McKenzie her neredeyse onu parçalarına ayıracaktı eninde sonunda ve gözü dönmüş bir adamın bulaştıkları kan davası yüzünden kız kardeşini gözü görüp görmeyeceğinden emin değildi. Kaldı ki Alec olanlara dahli olmasa da Isobeli ve yeğenini parçalaması için yeterli bir sebepti şu dakika.

 

"G-ge-gel Be-benimle!" Leonard dudaklarını kemirerek elindekine baktı. "A-at da be-benim!"

 

"O kadar değil delikanlı... Ama istediğin gibi binebilirsin..."

 

"Tanrım..." Allan yüzünü sıvazladı.

 

"Beni yedi çocuk ile lanetleyen sendin Allan hatırlıyor musun?" Jane Daisynin ağlama seslerini işittiğinde o tarafa doğru ilerledi.

 

"Ne hoş bir eksiğiz daha!" Ryan dirseğini masaya dayayarak önündeki tasa ve Violete baktı.

 

"İki eksiksiniz bayım... Yaz şenliklerinde kendime koca bulacağım." Violet elindeki şekerli ekmeği ağzına tıktı.

 

"Önüne bak sus Violet! Önüne bak sus!"

 

---

 

Bazılarının günü kurtarmak için başka bir şansı olmayabilir... Çok sıkıntıya düşmek aile içi büyük çatışmalar doğurabilir... Ne demiştik bittikleri yerde yeniden doğacak bu aile...

 

Evet canlarım Son üyemiz olan Bee'yi de aramıza alarak gelişme kısmına başlıyoruz. Bee sona kaldı ve onunla başlıyor çünkü bu hikaye Daisy ve Bee(Brett) nin hikayesi. :)

 

Keyifli okumalar...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%